Bodrum Gündem

Masa Başından Hurdacılığa Giden Bir Yaşam Öyküsü… Çiçek Bozoğlu Özel Röportaj

Masa Başından Hurdacılığa Giden Bir Yaşam Öyküsü… Çiçek Bozoğlu Özel Röportaj

Kadına Engel Yoktur… 

Bizler her günü hatta her saatimizi planlayarak ve geleceğe ait öngörülerde bulunarak hayatımızı düzenlemeyi alışkanlık haline getirirken aslında bazen bu durumu çok mu abartıyoruz diye düşünmeden edemiyorum. Nalan Soysal örneği de bunlardan biri.

1979 yılında İstanbul’un en mutena semtlerinden biri olan Beşiktaş’ta Sigortacılık yapan bir babanın üç çocuğunun en küçüğü olarak dünyaya gelen Nalan Soysal İşletme okuduğu üniversite hayatını çeşitli nedenlerle yarıda bırakır. Özel bir şirkette satı alma müdürlüğü yaptığı 5 yıl boyunca bir gün Bodrum’da hurdacılık yapacağını sanırım o da hiç hesap etmemişti.

Annem ev hanımı, babam ise sigorta işi ile uğraşıyordu. 3 kardeşin en küçüğüyüm. İşletme okuduğum üniversiteyi çeşitli nedenlerle yarıda bıraktım. Daha sonrasında özel bir şirkette 5 yıl boyunca satın alma müdürlüğü yaptım. İnanılmaz yoğun ve yorucu bir işti.

Eşiniz Mehmet Ali beyle tanışmanız hayatınızın akışını değiştirmiş

Eşim İzmir’de doğmuş ve 13 yaşında iken ailece Bodrum’a taşınmışlar, aslında aşçıdır. İstanbul’daki ustasını ziyarete geldiğinde ortak arkadaşlar vasıtası ile birbirimizi tanıdık, sevdik.  2001 yılında da evlendik. Fakat o İstanbul’a bir türlü alışamadı ve Bodrum’a döndü. Ardından da ben Bodrum’a geldim.

Hurdacılığa ne zaman başladınız?

Hurdacılık işini eşimin babası yapıyordu. Fakat 2003 yılında çok ciddi bir kaza geçirdi. Yaptığı işten dolayı kimseye borcu var mı yok mu, iş nasıl işliyor diye şöyle bir çekip çevirmeye çalışırken kendimize işin içinde bulduk. 

Yaptığın işi nasıl tarif edebilirsin?

Yaptığımız işin adı Hurdacılık diye geçiyor ama işin aslı geri dönüşüm yapmaktayız. İlk başladığımda malzeme ayrıştırma konusunda benim bilgim yetersizdi. Eşimin yönlendirmesi ile bu işin teknik tarafında öğrenmiş oldum. Bize gelen her türlü malzemeyi burada ayrıştırıyoruz. Demir mi, bakır mı ya da hangi materyalse ayırıp firmaları satıyoruz. Bize bunu aracılar getiriyor ve el emeği ile ayrıştırıp hangisi bakır, hangisi sarı, alüminyum, demir veya hangisi kromsa çeşidine göre araştırıyorum. Kimi malzemeleri makinede presleyip kesimlerini yaparak küçük parçalara ayırıyoruz. Bazılarını da elde kırarak ayrıştırarak nakliyeye hazır hale getiriyoruz. Biz ayrıştırdığımız malzemeleri yine cinsine göre İzmir’deki alıcısına gönderiyoruz, onlar da bizim gibi fabrikalara veriyorlar.

İstanbul’da satın alama müdürlüğü yapmış biri olarak kadınların pek de tercih etmediği bir işi yaparken neler hissediyorsun?

Tabii ki bu işin zorlukları var, yok diyemem. Yaklaşık 13 saat buradayım ve sürekli fiziki güç gerektiren bir işin içerisindeyim ama bu yapmak istemek ile alakalı sanıyorum. Ben yapamam, ben edemem, bu iş bana göre değil, nasıl yapayım diye düşünürsen zaten hiçbir işin içinden çıkamazsın.

Bir kadın olarak bu işi yaparken seni görenler bununla ilgili neler söylüyorlar?

2006 yılında vergiye tabii olduk ve sanayi sitesinin içinde bir dükkanımız var. Buradaki çevremiz çoğunlukla erkeklerden oluşuyor. İlk başta tanıyan haliyle “sen bunu nasıl yapıyorsun” diye soruyor ama diyorum ya yapmak istemekle alakalı bir şey bu. Bir de keyif almakla alakalı. Yaptığım işin de bilincindeyim ve para da kazanıyorum. Tamam çok ağır. Evet zor. Bazen belli malzemeleri kaldırmak da çok zor olabilir. Kimi zaman gelen malzeme çok pis olabiliyor, onu temizlemekle uğraşıyoruz. Onun içinden kendine ait olan çıkartıp işlemek zorundasın. Erkek arkadaşlarımızın bazıları “Yenge sen evde otursana. Ne işin var burada” diyor. Bazı komşularımızda “Yenge sen buradayken bizim hanım da dükkana gelebilir” şeklinde söylemlerde bulunuyorlar. Hatta kimi arkadaşlarımızın eşleri de dönem dönem sanayideki dükkanlarda kendi eşlerine yardım ettiler.

Şu an yaptığın hurdacılık işini seviyor musun?

İstanbul’da masa başında bir işim vardı. Yanımda hem şoförüm hem de depo elemanı vardı. Yine koşturmalı bir işin içersin idim ama orada da mesai saatlerimiz oldukça uzundu. Orada fiziki güç gerektiren bir iş yapmıyordum. Tabii ki sevdiğim için bu işin içerisindeyim yoksa eşime de söylemiştim sevmeseydim bu işin içerisinde yer almak istemezdim. Hem eşimi hem de işimi çok seviyorum. Hem eşini hem de eşini sevdiğinde daha rahat ilerliyor işler. Sağ olsun eşim öyle dik kafalı, inatçı biri değildir. Öyle olduğu için onunla devam etmekte kolay oluyor. Evdeyken eksik gibi kalıyorum. Dükkana gidip bir işin ucundan tutmak istiyorum böylesi durumlarda. Bir de ev kadını olmak, tüm günü ev işi yaparak geçirmek bana göre değil. Bu kızı tek muhabbetini nasıl yapıyorlar ev hanımları ben onu anlamıyorum ve onu da beceremiyorum aslında. Pek benlik bir şey değil açıkçası. Yaptığımız iş geri dönüşüm işi. Ekonomiye çok ciddi bir girdi sağlayan, önemli bir kaybın önüne geçen bir sektör.

Kadınların da bu işi yapabileceğini gösteren iyi bir örneksin.

Kadın ya da erkekler sürekli olarak iş yok, iş yok, iş yok diye şikayet edip işsizlik maaşı alıp duruyorlar. Halbuki her türlü işe istersen yapabilirsin. Ama bu pismiş, bu ağırmış, bu zormuş, bunun çalışma saatleri uzunmuş, yok kuaföre gidemem, tırnağım kırılır  şeklinde bahanelerle başlarsan zaten hiçbir şekilde işin içinden çıkamazsın. Aynı zamanda evin yükünü sürekli eşine o evin idaresi olmaz. Ben öyle bakıyorum, hep de öyle baktım. Kadınlar bu kadar ağırını yapmasa bile az da olsa destek olabilir eşine. İnsan yapmak istiyorsa da yapar. Eskiden ev kadınları fabrikalardan fason işler alıp onları tamamlayıp teslim ederler ve ev ekonomisine destek olurlardı. Yapmak isteyene Türkiye’de iş var. Tamam benim işim zor olabilir. Benim tercihim bu yönde olabilir. Bu işi yapmaya başladıktan sonra belimde fiziki olarak sıkıntılar yaşamaya başladım. Belimdeki üç diskte sıkıntı oluştu ama hala daha devam edebiliyorsam insanlarda kendi ekmeğini kazanabilir. Kadın olmuş erkek olmuş çok da önemli değil. Evde boş boş oturmak mantıklı gelmiyor bana. Arkadaşlara kahveye, çaya gideceğine herkes üretime bir şekilde katkıda bulunabilir. Bir evin yükünü bir kadına veya sadece bir erkeğe yüklemeyi doğru bulmuyorum. Sırt sırta vererek hayatın hem zorluklarını hem güzelliklerini paylaşıyoruz.

Nalan Soysal,  bugün 10 yaşında olan oğlu Haktan doğduktan sonra hafta sonlarını evde oğluna zaman ayırmak ve ev işlerini tamamlamak üzere işe gitmiyor. Nalan Soysal’ın da dediği gibi eğer yapmak istiyorsanız önünüzde hiçbir engel yoktur aslında. Yeter ki inanın ve azimle hedefinize doğru çalışmaktan asla vazgeçmeyin….

Çiçek Bozoğlu   

BG Özel Röportajları

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.