Bodrum Gündem

Akademia Vakfı’ndan Ahde Vefa ve Üç Saat Süren Müthiş Konferans…

Akademia Vakfı Dibeklihan Kurucusu Cenap Tezer onuruna düzenlediği Nezih Basgelen’in “Fırat ile Dicle Arasında Tarihi Yeniden Yazdıran Neolitik Kazılar ve Göbeklitepe…” konulu konferansına katılan yaklaşık 700 kişi, konferansı üç saat boyunca adeta soluksuz izledi. Üç saat süren bu çok önemli konferansın özetini Bodrum Gündem okurları için hazırladık…

Fatih Bozoğlu/Bodrum Gündem

Akdeniz Ülkeleri Akademisi (AKADEMİA) Vakfı bünyesinde bulunan Herodotos Tarih Araştırmaları Merkezi’nin “Tarih Konferansları” dizisi hem konusu, hem de Cenap Tezer onuruna verilmesi nedeni ile oldukça yoğun ilgi gördü.

TAV Havalimanları ve Bodrum belediyesinin destekleri ile Herodot Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen ve Nezih Başgelen’in sunduğu “Fırat ile Dicle Arasında Tarihi Yeniden Yazdıran Neolitik Kazılar ve Göbeklitepe…” konulu konferans öncesinde, çağımızın amansız hastalığı ile uzun bir süredir savaşan “Dibeklihan Kültür ve Sanat Köyü”nün kurucusu Cenap Tezer onuruna Dibeklihan Belgeseli gösterildi. Belgesel’in yapımcısı ve yönetmeni Rıfat Çığ, Cenap Tezer ve Dibeklihan ile ilgili duygularını dile getirirken, duayen sanatçı Erdinç Bakla’da çok duygulu bir konuşma yaptı. Dibeklihan’ın yaşatılması için herkesin katkı koyması gerektiği vurgulandı.

AKADEMİA Vakfından Ahde Vefa…

AKADEMİA Vakfı Başkanı Özay Kartal, Cenap Tezer’in oğulları Emrah ve Uluç Tezer’e takdim etti. Burada bir konuşma yapan Uluç Tezer, “Babam sağlık problemleri nedeniyle bugün katılamadı. Kendisi bugün burada emeği geçenlere teşekkürlerini iletti. Göbeklitepe uygarlık tarihini dönüm noktalarından biri. Babam bu konuyla ilgili çok araştırmalar yaptı. Yerinde tespitler, seyahatler gerçekleştirdi, araştırmalar yaptı. Daha sonra Dibeklihan’da Göbeklitepe ile ilgili sergiler gerçekleştirdi. Kendisi bugün sizlerle beraber olmayı çok istedi. Hatta dün bile gelmeyi düşünüyordu. Son dakikada kendisini iyi hissetmeyince biz de zorlamadık. Herkese selamlarını iletti…” dedi. Emrah Tezer de AKADEMİA Vakfı’na ve salonu dolduran konuklara teşekkür etti.

Nezih Başgelen’den Müthiş Bir Konferans…

Türkiye’de Fırat’la Dicle arasında tarihi değiştiren, ezberleri bozan bir süreci, Neolitik Dönemi bizlere bilgi olarak sağlayan kazıların değerlendirdiği konferansın geniş bir özetini Bodrum Gündem okurları için hazırladık. Üç saat süren konferansın özeti şu şekilde;

 -“Günümüz dünyasının uygarlık temelleri Neolitik dönemde atılırken,  bu oluşuma Türkiye coğrafyasındaki kültürlerin katkısının, öngörülenden çok daha fazla olduğu yeni kazıların sansasyonel sonuçları ile giderek çok daha iyi ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de son yıllarda yapılan kazı ve araştırmalar, ülkemizdeki Neolitik uygarlıklarının, Neolitik Çağ’ın tanımını değiştirecek ölçüde gelişkin ve kendine özgü karmaşık yapıda kültürleri barındırdığını göstermiştir. .  Bu dönemdeki Anadolu yerleşmelerinin bir diğer önemi de, tarım, hayvancılık, yerleşik köylere dayalı yaşam biçimini başka coğrafyalara ve özellikle Avrupa’ya aktarmasıdır. Anadolu’nun özellikle Güneydoğu Avrupa ve Akdeniz havzasının ‘Neolitikleşmesinde’  önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır.

 Paleolitik dönemde 2 milyon yılı aşkın bir süre avcılık, (kara-su)  ve bitki toplayıcılığıyla genelde  ve  gezgin olarak geçiren insanlar yaşamlarını da  buna göre biçimlendirmişlerdir. Son Buzul Çağı sona erip günümüz iklim koşulları oluşmaya başladığında ( Son Buzul Döneminde, deniz seviyesi -120 metredeyken buzulların erimesiyle kıyılardaki vadi şeklinde derinleşmiş nehir yatakları Neolitik Dönem başlarında deniz istilasına uğramış, buralar çok içlere kadar uzanan haliçlere dönüşmüştür.) bu toplulukların da  yaşamları değişmiş; tahılları, baklagilleri ve çiftlik hayvanlarını evcilleştirerek  bir arada kalıcı yapılardan oluşan yerleşimler kurarak yaşamlarını devam ettirdikleri anlaşılmaktadır.

Ders kitaplarından cilalı taş dönemi olarak bildiğimiz arkeoloji literatüründe ise Neolitik olarak tanımlanan bu dönem, genelde  insanoğlunun avcılık ve toplayıcılığa dayalı gezginci bir yaşamdan, genelde üretime dayalı yerleşik yaşama geçtiği kabul edilen kültür tarihinin en önemli aşamalarından birini oluşturan süreçtir. Bu dönem, içinde gelişen mimari, sanat ve zenaatlar, uzmanlaşma, toplumsal örgütlenme gibi birçok “olgu” ile her şeyin değiştiği ve yeni bir düzenin kurulduğu, birçok yeni buluşun sınanarak ortaya çıktığı, heyecan verici bir uygarlık sürecidir.

 Son 50 yıl içinde Yakındoğu’daki kazılarda, bu döneme ait birçok yeni kanıtlar elde edilmiştir. Bizimde çekirdek bölgesinde yer aldığımız Neolitik dönemin içinde ortaya çıkan uygarlık tarihi açısından ikinci önemli aşama çanak-çömleğin kullanılmaya başlanması olmuştur.  Son yıllarda bu çağ, besinlerin depolandığı, sunulduğu pişmiş topraktan kap kacağın yapımı ve kullanımı baz alınarak, Çanak Çömleksiz ve Çanak Çömlekli Neolitik Çağ olarak iki ana dönemde değerlendirilmektedir.

Özellikle Urfa- Göbekli Tepe ile  Batman- Körtik Tepe’deki kazılar ise Neolitik kültür açısından bugüne kadar rastlanmamış şaşırtıcı sonuçlar ortaya koymuştur.  Batman yakınlarındaki Körtik Tepe, yeni kazılmaya başlanan Siirt ‘teki Gusir Höyük Anadolu’nun bilinen en eski Neolitik yerleşmelerine ait ilginç bulgulara sahiptir.  Gusir Höyük Yukarı Dicle Havzası’nda yerleşik hayatın en eski  bulgularına sahiptir. Yuvarlak-çukur kulübelerin içlerinde Göbekli benzeri dikilitaşlar ilginçtir. Körtik tepe’nin mezarlarında ele geçen ustaca biçimlendirilmiş bezemeli klorit taşından kapları, kemik aletlerin üzerini süsleyen sembolik bezemeleri bu dönem için karakteristik ögelerdir. Bunların yanı sıra Ilısu Barajı kurtarma kazıları çerçevesinde kazılmakta olan Hasankeyf Höyük ,  Salat Camii Yanı, Siirt- Sumaki Höyük , Mardin-Boncuklu Tarla kazıları Yukarı Dicle Havzasının Neolitik dönemi ile ilgili ilginç bulgular vermektedir. 

Diyarbakır-Ergani yakınlarındaki Çayönü yerleşmesindeki kazılarda ortaya çıkartılan yapı katları Neolitik Çağ mimarisinin tüm gelişim sürecini yansıtması açısından önemlidir.  Çayönü’nün Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ dönemi, eskiden yeniye doğru, yuvarlak planlı kulübeler, ızgara planlı, kanallı, taş döşemeli, hücre planlı ve geniş odalı yapılar olmak üzere farklı konutlara sahip altı evreye ayrılmakta, 14C yaş belirlemelerine göre bu evreler GÖ (Günümüzden Önce ) 10 bin 200-8 bin 100 arasına, Çanak Çömlekli Neolitik Çağ yerleşmesi  ise GÖ 8 bin 100-7 bin 500 arasına tarihlenmektedir. 

Bunların yanı sıra Çanak Çömleksiz Neolitik Çağa tarihlenen, Urfa İli sınırları içindeki günümüzde su altına kalan Nevali Çori ile 1995’ten itibaren Göbekli Tepe’de günışığına çıkartılan görkemli sanat eserleri  Neolitik Çağ ile ilgili düşünülen pek çok bilgiyi altüst etmiş  bulgulardır.

Şanlıurfa ili sınırları içindeki Göbekli Tepe avcı-toplayıcı yaşam biçiminden, tarım ve evcil hayvancılığa geçiş sürecini anlamamıza önemli katkılar sağlamış dini mekanların biçimlenmesi  ve sanatın doğuşu açısından  tarihöncesi yerleşimdir. Göbekli Tepe’yi benzersiz kılan özelliklerinden başında ait olduğu günümüzden önce 12.000 -8.000 yıllık zaman süreci açısından hiç beklenilmeyen anıtsal mimarlık örnekleri ve bunlarla bağlantılı çok gelişkin bir sembolik anlatımın çarpıcı örneklerini barındırmasıdır.   Göbekli Tepe’nin en ilginç buluntuları: genelde üzeri hayvan betimleriyle süslenmiş “T” biçimli anıtsal dikilitaşlardan oluşan, alt kültür katlarında dairesel planlı, üst yapı katlarında dörtgen planlı anıt yapılardır. Jeomanyetik ve georadar yöntemleriyle yuvarlak ya da oval planlı yapılardan 20’ye yakını tespit edilmiş bunlardan 8 tanesi kazıyla ortaya çıkarılmıştır. Bu yuvarlak planlı yapıların ortasında iki tane boyu 5 m. yi bulan kireç taşından stilize edilmiş büyük boyutlu T- biçimli dikilitaşlar bulunmaktadır. Ortaya çıkarılan mimari ve yontu eserlerinin yapımında kullanılan kireçtaşlarının taş ocakları Göbekli Tepe’nin üzerinde bulunduğu kaya platosundadır.  

Göbeklitepe’deki T’ ve ‘ters L’ biçimli dikilitaşların insanları simgelediği düşünülmektedir. Üzerlerinde her cins hayvanın betimlenmiş olmasına karşın hiçbir zaman insan figürünün olmaması bu görüşü şimdilik doğrulamaktadır. Genellikle iki dikilitaşın çevresinde aynı şekilde daha küçük dikilitaşlar bu iki dikilitaşa yönlendirilmiş olarak duvarların içine yerleştirilmiştir. Dikilitaşların üzerlerinde kabartma tekniğinde yapılan hayvan motifleri ve çeşitli soyut semboller görülmektedir. Bu ilginç yapı toplulukları insanlık tarihinde dini mekanların biçimlenmesi, tapınak mimarisinin ve sanatın doğuşu açısından bilinen en eski örneklerdir. Çanak Çömleksiz Neolitik B evresine tarihlenen dairesel planlı Göbekli Tepe kutsal mekanlarının merkezinde, hayvan betimli diğer dikilitaşlardan bağımsız olarak yer alan ‘T’ biçimli iki dikilitaşın kollar, eller ve bazı giysi öğeriyle insan şeklinde biçimlendirilmiş olması, inanç sisteminin merkezinde, belki bir “tanrı” inancının olduğunu düşündürmektedir. Neolitik dönemde bazı yapıların bilinçli olarak adeta bir insan gibi gömülme uygulaması Göbekli Tepe’de de görülmektedir. Kutsal mekan içlerinin, kullanımların bitmesine bağlı olarak doğal bir süreçte değil, bilinçli olarak doldurularak “gömüldükleri” anlaşılmaktadır. “Yapı Kültü” olarak adlandırılan bu uygulama, yine inanç sisteminin bir parçası olarak yapıların kutsandığını göstermektedir. Betimlemelerin yer aldığı ve yekpare taştan biçimlendirilmiş ‘T’ biçimli dikilitaşların uzunlukları 5 m’ye, ağırlıkları ise 10 tona kadar ulaşmaktadır; daha sonraki dönemler için bile anıtsal sayılabilecek bu boyutlar ve mimari Neolitik dönemde erişilen teknolojik düzeyi ortaya koymaktadır. Çanak Çömleksiz Neolitik A ve B evreleri boyunca yerleşim gören Göbekli Tepe’de, dönemin sonlarına, Çanak Çömleksiz Neolitik B evresine ait tapınakların dörtgen planlı olduğu görülür. Bu durum Neolitik dönem mimarisinde yuvarlak planlı yapılardan dörtgen planlı yapılara geçiş şeklinde izlenen gelişim süreciyle de paralellik göstermektedir.

Uygarlık tarihinde ideografik yazının (hiyeroglifler = kutsal işaretler) vatanı olarak Mısır bilinmesine karşın  Göbeklitepe’deki dikilitaşlar üzerinde tekrarlanan bulgular / piktogramlar ideografik yazının kökeni konusunda da dünyayı şaşkına çevirmiş ve büyük tartışmalara yol açmıştır. Günümüzden 10.000 – 12.000 yıl öncesine ait dikilitaşlar ve eserler üzerinde tespit edilen ve tekrarlandığı görülen bu gizemli işaret sistemi (Piktogram: bir eşyayı, bir objeyi, bir yeri, bir işleyişi, bir kavramı resmetme yoluyla temsil eden semboldür. Bu sembollere dayalı yazı sistemine “piktografi” denir.) nedeniyle Göbeklitepe yazının doğuşu açısından da önem taşımaktadır.

Urfa -Birecik sınırları içinde Fırat kıyısındaki  Akarçay Tepe ile Mezraa-Teleilat, Fırat Havzasındaki Neolitik kültürün gelişim aşamalarını göstermesi açısından önemlidir.  Mezraa-Teleilat yerleşmesi Yakındoğu’da çanak çömleksiz Neolitik’ten Çanak Çömlekli Neolitik’e geçişi ve bu yeni teknolojik oluşumun yerleşim kültürü içinde gelişimini en iyi yansıtan kazı merkezlerinden birisidir.  Karakaya barajının suları altında kalan Cafer Höyük ise , şimdilik Doğu Anadolu dağlık bölgesinin kazılmış yegane Neolitik yerleşmesidir.

Ülkemizin üzerinde yer aldığı coğrafya, uygarlık tarihinin her döneminde önemli bir rol oynamış, sayısız eski uygarlık burada yaşamış ve dönemlerinden çarpıcı izler bırakmıştır. Özellikle son 20 yıl içinde büyük bir ivme kazanan Anadolu Neolitik Çağ kazı ve araştırmaları ise tüm bilim dünyasını şaşırtan sonuçlar vermiş ve vermeye devam etmektedir. Özellikle son yıllarda yapılan araştırmalarda Neolitik dönem açısından Anadolu’nun insanlık tarihinde ezber bozan ayrıcalıklı bir yeri olduğu görülmektedir…”

Cenap Tezer’in yaşamını kalem aldığımız söyleşiyi de https://www.bodrumgundem.com/2017/02/05/cenap-tezer-benim-hikayem/ linkinden okuyabilirsiniz…

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.