Bodrum Gündem

Baharla Gelen Uyanış / Cevat Öneş yazıları…

17 Nisan 2019 saat 16:30. Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı mazbatasını tescil ettirerek, görevini devraldı. Türkiye’nin siyasal ve demokratik yolculuğu bakımından, bugünün tarih sayfalarında, önemle not edileceğinden şüphe edilmemelidir. Bir yerel seçimin, yaşanılmakta olan süreçler bakımından, hayati önemde sonuçlar yaratabilecek bir gelişimi başlatabilmesi ihtimalleri, farklı yönleriyle analiz edilmesine önem kazandırmaktadır.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin 16 yıllık iktidar döneminde; Cumhuriyet’in değerleri, Demokratik Parlamenter Sistemin nitelikleri, devlet yapısında yozlaşma, adalet-hukuk kavramlarının içinin boşaltılması, genel güvenlik zafiyeti, ekonomik darboğaz, sosyo-psikolojik ayrışma, dış politikalarda sıkışma, itibar kaybı gibi ulusal sorunlar yaratabilen gelişmelerle, tehdit ve risklerin süreklilik kazanmakta oluşu, 2019 yerel seçimlerine farklı anlamlar kazandırmıştır.

Siyasi iktidarın, özellikle AKP genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetim sisteminin sürekliliğinin sağlanabilmesi için İstanbul, Ankara ile diğer büyük şehir belediyelerindeki hâkimiyetlerinin sonlandırılışı, hâkim parti AKP’nin yönetim zihniyeti ve kadroları bakımından, ciddi bir kırılmanın göstergesi olduğu kadar, Türkiye’nin genel siyaseti bakımından da, çok önemli gelişmelerin işaretlerini vermektedir.

Bu genel yaklaşım çerçevesinde, bağlantılarıyla önemli görülen bazı hususlara, özetle açıklık kazandırılması yararlı olabilecektir.

Cumhuriyetin Kurucu Değerleri…

Cumhuriyetimiz; emperyalizme ve faşizme karşı, işgal ve sömürüyü reddeden, bilimi rehber edinerek çağdaşlaşmayı hedef alan, üreterek refahını artıran, barış içinde bir Türkiye ve Dünya gerçekliğini yakalamak isteyen zihniyet, düşünce ve topyekûn toplumsal mücadelenin sonucu kazanılmıştır. Cumhuriyet milli iradeye dayanan bir Demokratik Devrimdir ve bu gelişimi durdurmak ve dönüştürmek isteyen yönelişler, Türkiye’miz için “ BEKA” sorunudur.

Cumhuriyetin 1950 seçimleriyle, çok partili hayata geçişi, demokratikleşme süreçleri bakımından önemlidir. Ancak bu eksende ortaya çıkan yanlış uygulamalar, hatalar, eksiklikler, Karşı Devrim unsurlarının, günümüze kadar güçlerini artırarak koruyabilmelerini de sağlayan şartları yaratabilmiştir. Bu durum genellikle emperyalizmin, dış bağlantıları da olabilen siyasal İslamcı, demokratik olmayan sağ ve sol, bazı etnik unsurların istismar edebildikleri, Eksik Demokrasi şartları, yetersiz sistem ve yönetimleri şekillendirebilmiştir.

AKP’nin, özellikle askeri ve bürokratik vesayet (kısmen gerçeği de içinde barındıran) suçlamalarıyla kamufle ederek, 2007-2008 yıllarında başlattığı rejim ve yönetim sisteminde ki gelişmelerin, Cumhuriyetin kurucu değerlerini hedef alması, demokrasiyi araçsallaştırması, sonuç olarak siyasi, ekonomik, sosyal, psikolojik krizlerle de derinleşerek, toplumsal ayrışma, potansiyel yıpranma tehlikesini ortaya çıkarmıştır.

AKP ile yaşanılmakta olan süreç ve uluslararası gelişmeler, siyasal İslamcı, oportünist zihniyet ve pratiklerin yaratabileceği riskleri, somut örnekleriyle göstermesi yönleriyle, Türkiye demokrasisi, demokratik muhalefet ve halkımızın bilinçlenmesi bakımından, yararlanılabilecek deneyimleri ortaya çıkarmaktadır.

Devlet Yapısı…

Cumhuriyetin kurucu değerleri; evrensel değerlerle şekillendirilen, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, demokrasiyi içselleştiren ve liyakata dayanan kurumsallaşmaya süreklilik kazandıran bir devlet yapısının oluşturulmasını hedef olarak göstermiştir.

Devlet yapısında 2007 yılından itibaren, kumpas davalarıyla gelişme gösteren yozlaşma, Cemaatle ortaklığın yarattığı sonuçlar ve 15 Temmuz darbe teşebbüssünden sonra da, devletin partileştirilmesi ile siyasi iktidara devamlılık kazandırılması arayışları, her dönem yetersizlikleri de bulunan devlet yapısında, onarımları güçlükler yaratabilecek zafiyetler oluşturmuştur. Bu durum, siyasetin çıkar hesaplarıyla şekillendirilebilen, çözüm üretemeyen, sorun yaratan, yapılar ve kadrolar oluşumu yolunu da açmıştır.

Parlamenter Sistem ve Milli İrade…

16 Nisan Referandumu ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile parlamenter sistem sonlandırılırken, Kurtuluş Savaşını yöneten Gazi Meclisin Milli İradeyi temsil yetkileri de sınırlandırılmıştır. TBMM’nin, yargı sisteminin, devlet kurumsal yapılarının fren-denetim mekanizmalarında getirilen engellemeler ise otoriter yönetim anlayışına imkân veren şartları hazırlamaktadır. “Tek adam” rejimini güçlendiren, muhalefetin kontrol-denetim fonksiyonlarını körleten mevcut yapıda, demokrasinin çoğulcu ve katılımcı rollerinden bahsetmek mümkün değildir. Yeniden parlamenter sisteme dönüş şartlarının gerçekleştirilebilmesi ihtiyacı, tüm demokratik güçlerin öncelikli görevlerindendir.

Yargı ve Adalet Sistemi…

Cumhuriyetin Kurucu Değerleri, anayasamızın temel ilkeleri, hukukun üstünlüğünün şekillendirdiği, tarafsızlık ve Bağımsızlık, Yargı ve Adalet sisteminin tartışılmaz temel unsurlarıdır. İnsan ve devlet yaşamının kalitesi ile uluslararası ilişkilerden, ekonomik hayatın ve üretimin gelişimine, toplumsal huzur ve refaha kadar her konu, ancak yargı ve adalet sisteminin niteliklerine uygun olarak hayatiyet kazanabilir. 15 Temmuz darbe teşebbüsü süreciyle açığa çıkan gerçekler karşısında, partiler üstü milli ve evrensel yaklaşımlarla, mevcut önemli yetersizliklerin ortadan kaldırılması hususları, öncelikli ulusal meselelerimizdendir.

Güvenlik-İstihbarat-Savunma…

15 Temmuz darbe teşebbüsünün gelişim süreçleri ile FETÖ’nün kadrolaşma-örgütlenme boyutlarının, topyekûn devlet yapıları içerisinde, öncelikle Güvenlik-İstihbarat-Savunma sektöründe yaratabildiği tahribatın derinliği, yetkin uzmanlar için de, önemini ve gizemini korumaktadır. Siyasi ayağın rolünün açığa çıkarılmadan sebepler ve tedbirler üzerinde durulmakta oluşu, gerçek temizliğin yapılabilmesini engelleyen hususlardandır. Nitelikli demokratikleşme, laiklik, hukukun üstünlüğü, insan hakları, eşit vatandaşlık gibi evrensel değerlerle bütünleşen kurumsal yapılar oluşturulması ve eğitimli nitelikli kadrolar yetiştirilebilmesi, çözümün vazgeçilemez anahtarlarıdır. Sorunların çözümünün önceliklileri arasında, siyasetin ideolojik ve çıkar hesaplarından uzaklaştırılması gerçeği önemini artırarak korumaktadır.

“BEKA” meselesi…

AKP-MHP ortaklığının oluşturduğu Cumhur İttifakı, 31 Mart Yerel Seçimleri sürecini, Türkiye’nin “Beka” tehditleri altında olduğunun kabulü çerçevesinde şekillendirmiştir. Bir ülkenin varlığının tehdit altında olduğunun ifadesi olan “Beka” konusunda, sübjektif dış tehditlere işaret edilirken, tüm muhalefet ve demokrasi güçlerinin de işbirlikçi olarak gösterilmesi hali, niyet ve hedefler bakımından, anlaşıla bilirliği akla ziyan bir durumu ortaya çıkarmıştır. Toplumun yaklaşık yüzde 50’sine hitap eden siyasi partilerimizi hedef alan, süreklilik kazandırılan propaganda çalışmalarında kullanılan dil ve kelimeler ise yazılmaması ve ifade edilmemesi gereken etik-ahlaki sorunu ortaya çıkarmıştır. Otoriterleşme sürecine giren bir zihniyetin, seçimlerin mutlak kazanılması sonucuna kilitlenen propaganda mekanizmalarının ve uygulamalarının etkilerinin, halk üzerinde yarattığı negatif enerjinin boşalmasını, Millet İttifakının başarısında ve kitlesel tepkilerde görebiliyoruz.

Küresel sistemden kaynaklanan tehditler ile ülkeler arası çıkar çatışmalarının ortaya çıkardığı riskler, her zaman konjonktürlere göre değişiklikler gösterebilen gerçeklikler olarak varlıklarını koruyacaktır. Türkiye’nin stratejik ve coğrafi konumu da, tehdit oluşumlarını etkileyebilen şartları yaratabilmektedir. Mesele tüm tehditlere karşı, Türkiye’nin potansiyel gücünü, en üst seviyeye çıkartarak, halkın ve devletin çıkarlarının korunabilmesidir. Bu da devlet ve toplum yönetiminin niteliğiyle bağlantılı bir meseledir. Toplumun yüzde 50’sinin “zillet, terörist” yaftasıyla karalanması, gerçek “Beka” tehditlerini davet eden bir yaklaşım olmuştur. Halkımızın söz konusu yönlendirmelere cevap vermemesiyle olumlu not aldığının kayda geçirilmesi gerekir. Havuz medyasının bilinen tutumu ise cevabını azalan okuyucularından almaktadır. Gelişmeler Cumhur İttifakının “Beka” sorununun, iktidarlarının çıkarlarının korunması anlayışından kaynaklandığını göstermektedir. Demokrasiyi araç sallaştıran bir zihniyet ve kültürel birikimin benzer faaliyetleri karşısında duyarlı olunması, demokrasi güçlerinin hassasiyet duyacakları konulardandır.

Sonuç:

19 Mayıs 1919, 23 Nisan 1920, 29 Ekim 1923 yürüyüşü, Türk Milletinin milli iradesine dayanan, tarihsel süreçlerin devamlılığı ve bütünlüğü içinde, Aydınlanma-Barış-Gelişme-Özgürlük-Hukuk-Adalet-Güvenlik-Bilim gibi nitelikli demokratikleşme hedeflerine kilitlenen, Cumhuriyet Vizyonunun gerçekliğinin ve kararlılığının ifadesidir.

31 Mart 2019 yerel seçimler sonuçlarına göre, Cumhur İttifakının, demokrasimizi katleden, hukuk dışı, psikolojik baskılarına rağmen, Türkiye’nin dinamik güçlerinin, zenginliklerimizin yüzde 65’ne sahip olunan kentlerimizde sağladığı başarı, baharla gelen, yeniden demokratik halk uyanışının somut işaretlerindendir.

Yerelde başlayan demokratik yönetimlerin göstereceği başarıların, merkezi yapılarla bütünleştirilmesi ve demokrasi güçlerinin, kimlik siyasetleri üzerine çıkarak, ülke çıkarları için, barış ve gelişme için sürekliliğe sahip güç ve işbirliği oluşturabilmeleri ihtiyacı, öncelikli temel meselemiz olarak, gerçekliğini bir kez daha göstermiştir.

Cevat ÖNEŞ

18 Nisan 2019 ANKARA

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.