Bodrum Gündem

Hayat Âdil mi..? / Dr. Metin Aycıl Yazıları…

Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir.

Güzergâh bellidir; ancak tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.

Öyleyse ne hayatının hâkimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.

 

                                                            Şems_i Tebrîzî (1185-1248)

Geçtiğimiz ay sosyal medya hesaplarımdan birisine bir mesaj geldi. Üniversiteden bir arkadaşım beni bulmuş. Çok sevindim ve hemen mesaj yazdım, telefon numaralarımızı aldık ve görüştük. Son görüşmemizden bu yana kırk yıl geride kalmıştı. Eşi de bizim okuldaydı. Evlendikten sonra da evlerine gitmiştim; kırk yıl geride kalan görüşmemiz de buydu.

Oturduğumuz muhitin yakınındaki bir otelin terasında buluşmaya karar verdik; oğlu da o otelin genel müdür yardımcısıymış. Buluştuk ve derken oğlu da yanımıza geldi. Arkadaşımın, kırk yaşına girmiş olan oğlunu görünce duygulanmamak elde değildi tabii.

Sohbete başladık, konuşacak çok şey vardı doğal olarak. Arkadaşım, diğer bazı arkadaşlarla da ilişkiyi sürdürmüş. Akşama doğru, yine okuldan bir arkadaşımızı arayarak gelmesini sağladı. Aradan geçen uzun yıllara rağmen, onu da görünce hatırladım; hatta bazı alışkanlıklarını ve özelliklerini anlattığımda, arkadaşlarım hayretle; “Nasıl hatırlayabiliyorsun bunları?” diyerek şaşkınlıklarını ifade ettiler. Sohbet sırasında diğer hatırladıklarım da şaşkınlıkların sürmesine neden oldu. Akşam yemeğimiz sırasında arkadaşımın oğlu da yanımıza uğradı. Benim bu özelliğimden ötürü; “Bu adam bizi Alzheimer yapar ve bununla (elini oğlunun omuzuna koyarak) karşılıklı rakı içerler” diyerek neşemize neşe kattı.

Sohbet çok güzeldi; ortak anılarımızı, ayrı geçirdiğimiz yılları anlattık ve andık. İnişler ve çıkışlarla geçen yılları konuştuk. Buluşmamızı sağlayan arkadaşımız bir an durakladı ve şunu söyledi: “Hayat âdil değil Metin!”. Yazımın başlığını da bu söylemden esinlenerek koydum; ancak ben olumsuz ifadeler kullanmayı tercih etmediğim için, soru şeklinde ifade ettim.

Bu ifadeyi, bazı anlatımlarından sonra; âdeta konuyu noktalarcasına söylemişti. Hangi insanların hangi koşullarla ve nasıl, nerelere geldiklerini anlattıktan sonra biraz durakladı ve sonra söyledi “Hayat âdil değil Metin!” diye. Aklıma yazdım bu söylemi ve düşünerek geliştirmeye başladım. Tamamıyla aynı fikirde değildim; ancak anlattıkları da anlamlıydı. Bu nedenle sessiz kaldım.

Çok güzel bir hafta içi akşamının sonunda, cebimde bu söylemle ayrıldım.

Hafta sonu ise üç aile; altı kişi yemeğe gittik. Karımın arkadaşları olan kadınlarla daha önce, çeşitli vesilelerle tanımıştım, zaten içlerinden biriyle komşuyuz; ancak eşleriyle ilk kez birlikte oluyorduk. Güzel bir akşama başladık birlikte. Eşlerden biri yanımda oturuyordu, diğeri ise karşımda. Doğal olarak, yanımdaki ile biraz daha fazla sohbet etme fırsatımız oldu. Eğitime çok önem verdiğini ve çocuklarının eğitim almaları için elinden ne gelirse yaptığını, eğitime yapılan harcamayı ‘masraf’ olarak değerlendirmediğini anlattı.

Çok şükür ki, çocukları çok iyi okumuşlar; biri hâlâ okuyor, diğeri ise iyi bir işte çalışıyor ve hatta genç yaşta evlenmiş ve bir de çocuğu olmuş.

Bu arkadaşımız üniversiteye, çok istemesine rağmen gidememiş. Neden mi? Babası şiddetle engel olmuş. Neden mi? Kendisinden dinleyelim:

1980 Askeri Müdahalesi ile sonlanan süreçti benim üniversiteye başlayacağım yıllar. Ağabeyim üniversite öğrencisiydi. Biz Ağabeyimi bu ortamda kaybettik. Babam, benim üniversiteye gitmemi kaldıramayacağını ifade etti. Onun acısını anlamaya çalışıyordum; en azından saygı duyuyordum Babama. Ben üniversiteye gidemedim; ancak çocuklarımın iyi okuması için elimden ne geliyorsa fazlasını yapmaya çalıştım.

Çok etkileyici bir hikâye tabii. Aklıma hafta içi buluşmamızda, cebime koyduğum söylem geldi: “Hayat âdil değil Metin!”.

Gece çok güzel geçmiş ve sonlanmıştı. Kafama takılan soruyu Karıma da sordum: “Karım hayat âdil değil mi?”. “Değil” dedi Karım. Ben devam ettim: “Hani her zaman söylüyoruz; ‘hayatımız seçimlerimizden ibarettir’ diye. Biz her şeyi seçemiyoruz, peki neleri seçebiliyoruz?”. “Tutumlarımızı (Tavırlarımız) seçebiliriz” dedi Karım. Ben de böyle düşünüyorum.

Şems_i Tebrîzî (1185-1248) ile başladığım yazımı Voltaire (1694-1778) ile bitirmek istiyorum:

Hayatın bize dağıttığı kartları kabul etmek durumundayız.

Ancak kartları bir kez elimize aldıktan sonra

Oyunun nasıl oynanacağına kendimiz karar vermeliyiz.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.