Bodrum Gündem

“Benim Kanım Parayla Satılık Değil! “… / Yılmaz Bozkurt Yazıları…

“Benim Kanım Parayla Satılık Değil! “… / Yılmaz Bozkurt Yazıları…

“Benim Kanım Parayla Satılık Değil! “ Diyerek İstiklal Madalyası’nı Alıp, Maaşı Reddeden Gazimiz “Deli  Osman”  Lakaplı Osman Akkaş Ve Suriye –Filistin Cephesi’nde Hayıt Yaprakları, Toprak Ve Ot Yiyerek Hayatta Kalan Gazimiz Şükrü Aktürk…

Mustafa Kemal’e Gazilik Ünvanı Ve Mareşallik Rütbesinin Verilmesi

Sakarya Savaşı sırasında Başkomutan Mustafa Kemal ayağını üzengiye atıp binmeye çalışırken elindeki sigaradan ürken at şah kalkar. Ayağı üzengiye takılı olan Mustafa Kemal düşüp kaburga kemiklerini kırar. Hemen hastaneye kaldırılır. Kaburga kırıkları alçıya alınamaz. Bu yüzden her nefes alış verişte büyük sancı verir. Ayrıca kırık kemiklerin akciğeri delme tehlikesi vardır. Bu yüzden doktorlar Mustafa Kemal’e kesin istirahat tavsiye ederler. O doktorları dinlemez. Sıkı bir bandaj yaptırarak cepheye geri döner. Sakarya Savaşı’nın kazanılmasından bir hafta sonra 19 Eylül 1921 tarihinde TBMM Mustafa Kemal’e Gazilik Ünvanı ve Mareşallik Rütbesi verir.

2002’de çıkarılan kanunla 19 Eylül Gaziler günü olarak kutlanmaktadır. Malum bugün 19 Eylül Gaziler Günü. Bu bağlamda öncelikle canlarını bu vatan için feda şehitlerimizi ve kanlarını bu vatan için akıtmış gazilerimizden  aramızdan ayrılanları saygı ve rahmetle anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Kurtuluş savaşı dışında hayatta olan tüm gazilerimizin de gaziler gününü kutluyorum. Bu vatan sizlere minnettardır.

Sıra Dışı Bir Gazi “Deli Osman” Lakaplı Osman Akkaş…

Muğla Milas’a bağlı Bodrum’un en doğusundaki Mazı Köyü’ne komşu Gökbel Köyü’nde 1890 yılında doğan Osman Akkaş 1910 yılının başlarında askere alınır. Balkan Savaşı’na katılır. Balkan Savaşı’ndan sonra I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin müttefikleri adına savaştığı Galiçya ve Romanya Cephelerinde yer alır. Galiçya Cephesi’nde savaşırken birliği kuşatılır. Birlikten bazı askerler bir mahzen içine saklanırlar. Bunları gören bir düşman askeri mahzenin içine bir el bombası atar. Bütün askerler sağa sola kaçışmaya çalışırken o, el bombasına koşar ve hemen onu alıp dışarı fırlatır. Bu şekilde hem kendisini ,hem de arkadaşlarını kurtarır. Bu olaydan dolayı komutanları tarafından takdir edilir

Aynı cephede savaşırken bir kurşun boynunu, bir kurşun böğrünü delip geçer bunun sonucunda altı ay çadırdan oluşan Alman sahra hastanesinde kalır. İyileştikten sonra tekrardan cepheye katılır. Çeşitli cephelerde savaşmaya devam eder.

I.Dünya Savaşı’ın ardından İmzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla ordunun dağıtılmasına rağmen uzakta olduğu için memleketine gidemez. Ardından Kurtuluş Savaşı başlayınca bu sefer Yunanlılarla çeşitli cephelerde savaştıktan sonra ,Kurtuluş Savaşı’nın sonunda imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması sonrasında 13 yıl önce ayrıldığı köyüne geri döner.

“Ben Kanımı Vatan İçin Akıttım Benim Kanım Parayla Satılık Değil”

TBMM 20/02/1968 yılında çıkardığı kanunla İstiklal Savaşı gazilerine madalya verilip maaş bağlanmasını kabul eder. Gaziler askerlik şubelerine başvurarak madalyalarını alıp, maaşa bağlanırlar. Bunlardan biri amcam rahmetli Mustafa Bozkurt’tur. Aldıkları para o günün şartlarında (Türk parasının değerinin ve alım gücünün yüksek olmasından dolayı) son derece yeterliydi.

Osman Akkaş Milas Askerlik Şubesi’ne giderek madalyasını alır. Ama gözünün önünde şehit olan binlerce arkadaşını hatırlayıp “Ben kanımı bu vatan için döktüm. Ben devletten zenginim, benim kanım parayla satılık değil “ diyerek kendisine İstiklal Savaşı gazisi maaşı bağlanmasını kabul etmez.

Evlatlarına da “ Ben öldükten sonra bu maaşı alırsanız aşağıda yakanıza yapışırım, size olan hakkımı helal etmem “ diyerek sıkı sıkıya tenbih eder. Bundan dolayı kendisini şahsen tanıyıp defalarca gördüğüm  Osman amcaya “ Deli Osman “lakabı takılır.

Eli öpülesi Osman Amca 18.08.1969 tarihinde 79 yaşında vefat eder. Mezarı Gökbel Köyü’nde olan Osman amcanın çocukları da onun vasiyetine uyarak babalarının gazi maaşını almazlar. Oysa aynı köyde babaları İstiklal Savaşı gazisi olan bazı kadınlar kocalarından anlaşmalı olarak boşanarak babalarının maaşını alıp kocalarıyla birlikte yaşamaya devam ederler.

Suriye –Filistin Cephesi’nde Hayıt Yaprakları, Toprak Ve Ot Yiyerek Hayatta Kalan Gazimiz Şükrü Aktürk…

1897 Ula doğumlu Şükrü Aktürk Filistin –Suriye cephesinde savaşırken arkadaşlarıyla birlikte günlerce aç kalırlar. Bu süreçte  Araplardan bir lokma bile alamayıp, hayıt yaprakları, otlar ve toprak beygir pisliklerinin içinde bulmuş oldukları arpa tanelerini yıkayarak  yiyerek (Zeytin yaprağı  acı olduğu için onu yiyememiştir) hayata tutunmaya çalışırlar. Bu süreçte Şükrü Aktürk amca açlıktan ve stresten görme yeteneğini kaybeder. Top sesinden bir kulağı işitme yeteneğini tamamen kaybetmiş, diğer kulağı da çok az duymaktadır.

Bozulan cepheden dağılan askerlerimiz  Bir yandan da kuzeye doğru sürekli yol alır. Bu esnada yolda düşman askerleriyle karşılaşırlar. Arkadaşı onu kargı denen kamışlıklar içine saklar. Yapılan çatışmada bir kişi hariç arkadaşlarının tamamını kaybeder. Onun da ayağından aldığı bir kurşun yüzünden kaval kemiği kırılmış, ölü numarası yaparak kurtulmuştur.

İngiliz askerleri gittikten sonra arkadaşının feryadını duyan Şükrü Aktür ses verir. Arkadaşının sesine doğru ilerleyerek ona ulaşır. Arkadaşının ayağının kırık olduğunu görünce onu sırtına alır dinlene dinlene arkadaşının tarifine göre kilometrelerce ilerleyerek bir köye ulaşırlar. O köyde Türkmenler de bulunmaktadır. Türkmenler hemen bizim askerlere haber ulaştırırlar. Askerler Şükrü Aktür ve arkadaşını memleketine yollarlar.

Memleketine vardıktan sekiz ay  sonra  Şükrü Amcanın gözleri kendiliğinden açılır. Kurtuluş Savaşı başlayınca tekrardan askere alınan Şükrü Aktürk batı Cephesi’nde çeşitli cephelerde savaşır.

İlginç Tesadüf…

1899 Doğumlu amcam rahmetli Mustafa Bozkurt’un bana defalarca anlattığı bir anıya Şükrü amcanın da tanık olmasıdır. Demek ki amcam rahmetliyle birlikte aynı birlikte savaşmışlar. Olay şu şekilde gelişir: Esir edilip tel örgüler içine alınan Yunan askerlerinin yanına elinde tahrayla(palaya benzer, ucu gaga şeklinde eğik odun kesmeye yarayan araç) yaşlı bir kadın yaklaşır. Uzun uzun esirleri süzdükten sonra gözü bir Yunan askerine takılır. Sonra yaşlı kadın bizim askerlere ( amcam rahmetlinin anlatımıyla ) “ Bana şu gavuru verin “diye seslenince bizim askerler gülerek “Teyze al hepsi senin olsun “ diye karşılık verirler.

Dışarıya çıkarılan elleri bağlı Yunan askerine yaşlı kadın “ Benim üç kızımı arkadaşlarınla ellerini bağlayıp tecavüz edip nasıl öldürürsün “deyip elindeki tahrayı Yunan askerinin başına geçirip askeri oracıkta öldürüp kızlarının intikamını alır.

1980 Yılında kaybettiğimiz Şükrü Aktürk amcanın kızı Bakiye Aktürk abladan amcam rahmetlinin defalarca anlattığı bu anıyı duymak beni çok şaşırtmıştı. Şükrü Aktürk amca; Araplardan gördüğü eziyet nedeniyle maddi durunu iyi olmasına rağmen Hacca gitmeyi ret etmiştir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.