Bodrum Gündem

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü Kutlanır mı? Fatih Bozoğlu yazıları…

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü Kutlanır mı? Fatih Bozoğlu yazıları…

Her zaman olduğu gibi konu gazetecilik olunca, yardımıma ustam Nezih Demirkent yetişti. O nedenle ustam Nezih Demirkent’in 25 Mart 1979’da yazdığı ve “Sayfa Sayfa Gazetecilik” adlı kitabında da yer alan “Gazeteciler Görevlerini Yaparlar” başlıklı yazısından bir bölümü paylaşmak istiyorum.

Şöyle demiş;

“Önce gazeteciliği enformasyon olarak kabul etme zorunluluğu vardır. Gazetecilik haberleşme aracıdır. Bir küçük tarifle; gazetecilik sesle, resimle ya da yazıyla dünyada olup bitenleri ulaştırma mekanizmasıdır. Bundan ötesi, yani habercilikten ötesi gazetelerin süsleridir.

O halde bir başka tartışmayı başlatmak gerekiyor. Biz hem haber verecek hem de bize etkinliklerini arttırmak isteyen organize güçlere engel olacağız, daha doğrusu onları dengeleyeceğiz. Bir noktada okurunuza karşı olacaksınız. Ne uğruna? Yine okurunuz uğruna.

Örneğin bir CHP’linin hiç de hoşuna gitmeyecek bir haberi vermek zorunda kalacaksınız. “O benim gazetem budur…” dediği gün belki de onu can evinden vuracaksınız. Örneğin size ilan veren bir kuruluşun hoşlanmayacağı bir haber yayınlayacaksınız. Aslında bu haber o kuruluşun aleyhine yazılmış değildir, ancak o dünya sizi böyle yorumlayacaktır. İşçiyi savunacak, patronu kızdıracak, patronun başarılarını haber verecek bu sefer de işçiden satılmış adam ya da satılmış gazete damgasını yiyeceksiniz. Düşünebiliyor musunuz sizin kişiliğiniz üzerinde, yani gazetecinin kişiliği üzerinde ne gibi etkenler bulunmaktadır.

Bu noktada savunulacak ilk fikir “BASININ ÖZGÜRLÜĞÜ” olacaktır. Basın özgür oldukça organize güçleri, isterse devlet olsun kınamak, ona doğru yolu göstermek hakkını elde edecektir…”

Anlayana…

Çünkü gazetecilik olabildiğince duygularınızdan arınmış olarak icra etmeniz gereken bir meslektir. Lakin “Önce insan, sonra gazeteci” olduğunuzu da hiç bir zaman unutmamalı.

2013 yılında gazetecilik ile ilgili yazdığım bir yazıdan bir bölüm;

Altan Öymen Öfkeli Yıllar kitabında gazeteciliğin nasıl algılandığını şöyle yazmış; “Ben Gazetede çalışıyorum, kardeşim Örsan’da meraklı gazeteye gelip gitmeye başladı. Annem bana çıkıştı bana ‘Bir eve bir serseri yeter, kardeşinin aklını da çelme’”  O yıllarda gazetecilik biraz serserilik olarak algılanırmış demek. Altan Öymen, Çetin Altan, Fikret Otyam, Bülent Ecevit, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu ve onlarca isim, yazı işlerinde çalışanlar, sokakta haber kovalayan muhabirler, savaşlarda, kavgada, kazalarda muhabirlik yapanlar serseri midir acaba?

Dedim ya; gazetecilik önemli ve ciddi bir iştir.

Kafama takılan bir şey daha var. Hiç kimse durup dururken ya da eğitimini almadan “Ben kasabım, yada marangozum, mühendisim, doktorum” diyemiyor. Lakin eline fotoğraf makinasını alan, iyi-kötü internet kullananlar, sosyal ağlarda (sosyal medya diyorlar) akıl, fikir yürütenler hemen “Ben gazeteciyim”  diyebiliyor.

Bu kadar kolay mı acaba?

Gazeteci bilgi sahibi olmalıdır, sonra da fikir sahibi. Gazeteci taraftır, lakin gerçeklerin tarafındadır. Amma velakin dönem değişti, artık herkes gazeteci. İşte şimdi tehlikedeyiz hepimiz de. Çünkü artık bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz felsefesi ile haber yapan gazeteciler yerine, 140 harf ile devrim yapabileceğini sanan gazeteciler var. 140 harf ile ve müthiş bir hızla dünyanın tüm haberleri elinizin altında. Araştırılmadan, doğruluğu kanıtlanmadan 140 harf ile dünyayı haberdar edebiliyorsunuz. Sosyal ağlara bile sosyal medya denilir oldu.

Dedim ya şimdi herkes gazeteci…

Önemli olan gazeteci olmak değil, önemli olan serseri gazeteci olabilmek. Serseri gazeteciden Altan Öymen filan olunuyor çünkü.

Dedim ya gazetecilik önemli ve ciddi bir iştir…

Bilmem anlatabildim mi?

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.