Bodrum Gündem

Devrimci Mithat Paşa’nın, Hürriyet ve Anayasa Mücadelesi / İsmail Bozkurt Bodrum Gündem yazıları…

Devrimci Mithat Paşa’nın, Hürriyet ve Anayasa Mücadelesi / İsmail Bozkurt Bodrum Gündem yazıları…

 

Mithat Paşa 1822’de İstanbul’da doğdu. Medrese eğitiminin yanısıra Arapça, Farsça öğrendi. Osmanlı devletinin son yıllarındaki siyasal ve sosyal yapıda, sürdürülen taassubun baskısına karşın, hürriyet ve çağdaş değerlerin yaratacağı etkilerinin önemini bilen bir aydındı. Avrupa’da bulunduğu dönemde çok iyi Fransızca öğrendi. Niş, Tuna, Bağdat, Manisa ( İzmir ) Valilikleri, Devlet Şurası Başkanlığı ve Sadrazamlık yaptı. Kendisine verilen valilik görevlerinde il idaresi ve yerel meclislerin yönetimdeki etkileri üzerinde uygulamalı çalışmalar başlattı. Valilik görevlerindeki il yönetimi üzerine her alanda reform uygulamalarında bulundu. İl İlçe meclisleri ve Vilayet nizamnamesi üzerinde geniş çalışmaları yansıra, Emniyet Sandığı ve Ziraat bankasının kurulmasını sağladı. Osmanlı Avrupa arasındaki yenilik hareketleri, Tanzimat ve Islahat fermanları yenilikleri ve uygulamalarının ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının incelenmesinde çok yönlü çalışmalarda bulundu. Sancakların il yönetimine geçilmesinde yasal düzenlemeleri hazırladı.

Mithat Paşa devletin içinde bulunduğu ekonomik buhranın aşılması için esaslı bir reforma tabi tutulmasını gerekli görüyordu. Anayasal sistemin kurulması fikrini ilk defa Abdülaziz döneminde başlattı. Reformların ağırlık noktası, Osmanlı tebaasını oluşturan yurttaşların ırk ve mezhep farkı gözetilmeksizin, devlet yönetiminde meşrutiyeti sağlayan anayasal bir meclis kurulmasıydı. Mithat Paşa, anayasal sistemde nazırlar ve valilerin meclise karşı sorumlu olmaları gerektiğini öngörüyordu. Çabalarına rağmen Sultan Abdülaziz bu konuda kendisine yapılan telkinleri kabul etmedi. [1]

Padişah Abdülaziz döneminde devlet yönetiminde israf, ihtişam, eğlence ve harem dairesinin kontrolsüz harcamaları önlenemez duruma gelmişti.  Padişahın tüm olup bitenler karşısında, vurdumduymaz tavırları ile akşamları kabinedeki üyeleri toplayarak orta oyunları başlatıyor, nazırların taklitlerini yaptırıp eğlenceler düzenleniyordu. Abdülaziz döneminde dış borçlar on yıl içerisinde 25 milyondan 250 milyon altına çıkmıştı. Hükümetin yönetimine ayrılan gelirler, saray harcamalarına yetmiyordu. Rüşvet ve yolsuzluk görülmemiş derecede artmıştı. Valilikler ve büyük memuriyetler, Mabeyin tarafından rüşvet karşılığında, yetersiz kimselere veriliyordu. Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, imparatorluğu Rus elçisi İgnatiyef ile görüşerek yönetiyordu. Halbu ki bir Rus generali olan İgnatiyef Balkanlarda ve Yunanistan’da kiliselere silah depolatarak, Türkleri yok etmek için organize olan komiteleri yönetiyordu.  Bu durumdan habersiz bir dizi olumsuz şartların sürüp gitmesi imparatorluğun hızla çökmesine neden olacaktı. Bu durumu görmeyen devlet adamı hemen hemen yoktu. Herkes yaratılan sorunlardan Sultan Abdülaziz ve Sadrazam Mahmut Nedim Paşayı sorumlu tutuyordu.

 

 

Sonuçta sarayın israf harcamaları ve borç baskısı devlet borçları ve faizlerinin ancak yarı ölçüde ödeyebileceğini ilân etti.

Mithat Paşa önceden Sadrazam Mahmut Nedim Paşanın, tam bir gaflet ve aymazlık içinde, Rus elçisi İgnatiyef ile oluşan yakınlığını ve bu generalin Balkanlarda Slavları kışkırtma ve kargaşaya sürükleyen çalışmalarına göz yumulmasının, Padişah Abdülaziz’e önemli sorunlar yaratacağını hatırlatmıştı.[2] Ancak padişaha yazılan raporların hiç bir yararı olmuyordu.

İstanbul’da Padişah Abdülaziz’in tahttan indirilmesi söylemleri yaygın hale gelmiştir. Sadrazam Rüştü Paşa kabinesi son bir ümit olarak, padişaha “yeni bir Islahat layihası sunarak”, mali konularda tasarruf ve istikrarlı bir yönetim kurulması yönünde görüşlerini bildirir. Bakanlar kurulu Adliye Nazırı Mithat Paşaya yeni bir layihanın ( raporun ) hazırlatılması kararlaştırılır. Hazırlanan rapor, Sadrazam Rüştü Paşa tarafından, Padişah Abdülaziz’e sunulur. Rapora hiddetlenen Padişah Abdülaziz Mithat Paşayı Adliye Nazırlığı görevinden alır. Mithat Paşa bir süre açıkta kaldıktan sonra, Yeniden Adliye Nazırlığına atanır.  Ancak ülke gidişini iyi görmediğinden yeniden istifa eder.

Padişah Abdülaziz, başmabeyincisi Mehmet Beyin aracılığı ile Mithat Paşa’ya istifa nedenini sordurur. Mithat Paşa durumu şöyle sıralar;  “u Devlet idaresine ait bir kanun yoktur.v İktidara gelenler, devleti akıllarına estiği gibi yönetmektedir. w Askeri nizam bozulmuştur. x Mali işler ise düzeltilmesi kabil olmayacak bir hale gelmiştir. y Bu sebeple üç dört ay sonra çok vahim olayların çıkması muhtemeldir” değerlendirilmesini yapar.

Bir süre sonra Devlet Şurası Başkanı Mithat Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Veliaht Murat Efendiyi bilgilendirir ve Şeyhülislam fetvası alınır. Devlet şurası kararıyla Padişah Abdülaziz’i tahtan indirirler.

  1. Murat Dönemine gelince; Mithat Paşa’nın bu dönemdeki anayasa çalışmaları kısa sürer. Mithat Paşa veliaht V. Murat’ın tahta çıkmadan önce, kendisine Meşrutiyet konusundaki düşüncelerini anlatır, padişah olmadan önce, halka açıklanacak hattı hümayunda Meşrutiyetin ilanını konuşur. Ancak V. Murat Padişah olduktan sonra, Mithat Paşa’nın bu isteğine Sadrazam Rüştü Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Mabeyin başkâtibi Sadullah Bey karşı çıkarlar. Ortak Görüş şudur.

“Padişahımız milletimizin meclisle temsil edilmelerini istemiyor, Milletimiz bu konuya vakıf değil,  ayrıca milletin terbiyesi de bu konuya elverişli değil, padişahımız bu konuya karşıdır.”

“Millet meclisi çok tehlikelidir. Aşırı muhafazakâr Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa’nın ifadesiyle halk meşrutiyet idaresine ehil değildir. Halk cahildir. Cahil halk, aldatmak suretiyle idare edilir. Bu ahaliye imtiyaz verilemez. Verdikçe ziyadesini ister. Verilenle kanaat etmez.  Halka imtiyaz verilmeye gelmez. Bu defa halkın arkasından Avrupa devletlerinden biri çıkar” şeklinde bir görüşte ısrar ederler.

Mithat Paşa’nın gayretlerine rağmen,  Padişah olan V. Murat’ın hattı hümayununda; meşrutiyet ve anayasa konusuna yer verilmez. Mithat Paşa Kanuni Esasinin hazırlanıp ilan edilmesi ve millet meclisinin kurulması fikrini Hariciye Nazırı Reşit Paşa’ya, Devlet Nazırı Halil Şerif Bey’e, Servet Paşa’ya ve Ferik Süleyman Paşa’ya iletir. Onlar Mithat Paşa’nın bu fikirlerini desteklerler. Bunun yansıra Maarif Nazırı Cevdet Paşa, Adliye Nazırı Saffet Paşa ve Kazasker Seyfettin Efendi, 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanına uygun bir anayasal sistemin oluşturulmasında görüş birliğinde birleşirler. Ancak, hazırlanan Kanuni Esasi üzerinde ve vükela meclisinde, ( bakanlar kurulu ) görüş ayrılıkları oluşur, görüşmeler devam ettirilemez.

Tanzimat, Islahat döneminin ekonomik ve sosyal başarısızlıkları ve yönetimdeki siyasi istikrarsızlık, keyfi baskı yönetimi, karşısında oluşan “ Jön Türkler,”  ve “ Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın “ başı çektiği “Yeni Osmanlıları oluşturulduğu“ devrimci ve aydınlara karşı, verilen sürgün ve hapis cezaları zorlayıcı niteliklere dönmüştür. Buna rağmen, toplum içinde aydınlardan gelen özgürlük ve hürriyet talepleri giderek yükselmektedir.

Hâlbuki ki, İmparatorluğun son beş padişah döneminde padişahların tahttan indirilmesi, sık sık sadrazamların değiştirilmesi, devlet yönetimindeki sıkıntılar ve bütçe kaynaklarının kullanımında israf, kötü gidiş önlenemiyordu. Bu nedenle İmparatorluğun olumsuz yönetimi devleti çöküş durumuna getirmişti.[3]

Yeni tahta geçen sultan V. Murat sağlık durumunun bozulması nedeniyle üç ay sonra tahttan indirilir. Mithat Paşa üzerinde çalıştığı, Osmanlı İmparatorluğu refah, huzur ve güce kavuşturacağına inandığı devlet yönetiminde meşrutiyet ve anayasal sisteme bağlı bir meclisle yönetiminin oluşturulması fikrinden vazgeçmemişti.

Mithat Paşanın II. Abdülhamit döneminde yürüttüğü Kanuni Esasi ( anayasa ) çalışmalarına gelince; Vükela Meclisi (Bakanlar Kurulu ), Şurayı Devlet Başkanı olan Mithat Paşa’nın Veliaht Abdülhamid’le görüşerek, padişah olması halinde Kanuni Esasi sisteminin ve meclisin oluşturulması konusunda görüşlerinin alınmasını kararlaştırır.  Mithat Paşa önce yalnız başına, sonra Sadrazam Rüştü Paşa ile birlikte, Veliaht Abdülhamid’i Maslak’ta bulunan çiftliğinde, ziyaret edip, defalarca görüştü. Veliaht Abdülhamit ile yapılan görüşmelerde padişah olunca meşrutiyeti ilan edeceğini ve anayasal hükümet sistemini kabul ettiğini bildirdi.  

“ Abdülhamit bu görüşmelerde demokratik bir ruh sergiliyor ve Mithat Paşa’ya; “sen benim babamsın”  diyecek kadar yakın görünüyordu. Usul-i meşrutiyet ve meşverete dayanmayan bir hükümeti asla kabul edemeyeceğini söylüyordu.” [4]

Sıralı görüşmeler devam ederken, Mithat Paşa, 29 Ağustos 1876’da,  Abdülmecit’in dördüncü kadını Presto Hanım’ın Nişantaşı’ndaki konağında Abdülhamit ile bir görüşme daha yaptı. II. Abdülhamit, bu görüşmede devlet idaresinde meşrutiyet usulünü kabul ettiğini ifade ederek, meşrutiyeti ilan edeceğine söz verir. Hükümet ( Bakanlar Kurulu ) işlerinde ilgili devlet adamlarının mutlaka görüş ve onayının alacağını açıkladı. Bunun üzerine Mithat Paşa, Abdülhamit’in saltanat ilanında halka duyurulan, Hattı Hümayunda Kanun-ı Esasi üzerinde ana hatlarıyla uzlaşmaya varılır.[5]

Anayasa taslağının hazırlanması için, Abdülhamit’in görüşü alınarak, Mithat Paşa tarafından 28 kişilik Anayasa Komisyonunun kurulması kararlaştırılır. Komisyon üyeliği için Abdülaziz’in Kıbrıs’ta Magosa Kalesinde hapis tutuğu Namık Kemal İstanbul’a getirilir. Şair Ziya Paşa Maarif Müsteşarlığına atanır. Anayasa taslağının komisyon çalışmalarına başlanır.[6]

Hazırlanan Kanuni Esaside Osmanlı devletinde ilk defa uygulanacak çok önemli hususlar yer almıştır: Bunların başında seçilecek meclisin görevleri arasında; u devlet bütçesinin tetkik ve kabul edilmesi, v vergilerin mecliste kabul edilen kanunla hazırlanması,  wdevlet harcamalarının özel bir kanunla düzenlenmesi, x hazineden bütçe dışı para sarf edilemeyeceği hükümlerine yer verilir.  y Ayrıca devlet gelir ve harcamaları, kurulacak Divanı Muhasebat ( Sayıştay ) tarafından, kayıt altında denetlenmesi kararlaştırılır. Bütün bunlarla birlikte, Osmanlı tarihinde ilk defa anayasal düzen içinde gelir ve gider bütçesi kayıt altına alınıyordu. [7]

Bu görüşmelerde Mithat Paşa’nın hazırladığı Anayasa taslağı ve Hattı Hümayun (  halka yapılan yazılı duyuru ) Padişaha takdim edilir. Mithat Paşa’nın, kaleme aldığı Kanuni Esasi ve Hattı Hümayunu Abdülhamid’in hoşuna gitmez. Padişah, metinden önemli ve esaslı cümleleri çıkartır. Yerine “müphem” bazı ifadeler ilave eder. Bazı terimlerle birlikte Sadrazam yerine kullanılan  “Başvekil” tabirini de kaldırır. Mithat Paşa’nın karşı tekliflerine rağmen, ”meşveret” ( danışma, müzakere ) sözcüğünü Kanuni Esaside ( anayasada ) yer almasını istemez, çıkarır.  Buna rağmen kanunların yürütülmesi, devletin bütçesinin hazırlanması ve sarfına ilişkin çalışmalarda halkın itimadını kazanan bir Meclisi Umuminin kurulacağını vadeder.

Mithat Paşa imparatorluğun varlığı için tek kurtuluş yolu olarak Meşrutiyeti görüyordu. Devletin iradesinin tek bir kişinin keyfine bırakılmasını dengeleri bozan temel unsurlardan biri olarak görüyordu. Meşruti monarşi bir yönetim oluşması, Osmanlı İmparatorluğunun Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşan tebaanın birlikte olması ülke bütünlüğünü sağlayacak ve yabancı devletlerin hıristiyanları himaye etmek anlamında, Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmaları önleyeceğini düşünüyordu. Aynı zamanda II. Abdülhamid, bir yandan kendisini hürriyet arayan milletin tümüne eşit bir duruma koyarak ”Kanun-ı Esasiyi hemen ister, hazırlanması için emir verir konuma sokarak, halk nezdinde iyi bir etki bırakmak istiyordu.“ [8]

Mithat Paşanın hazırladığı Kanuni Esasi ( anayasa ) üzerinde Yıldız Sarayında çıkarcı bazı guruplar tarafından etkin bir biçimde muhalefet başlatılır. Saraya bağlı padişahın müşavir ve Vükela Heyeti ( Bakanlar Kurulu ) ile çıkar çevreleri meşrutiyet karşısında, padişahın saray kudretini ve mutlakıyetten gelen egemenlik yetkilerinin devam etmesini istiyordu. Hazırlanan yeni anayasa tasarısının 113. maddesinde “ Padişahın kendisinin sadakatinden şüphe ettiği kimselerin memleket dışına sürgüne gönderilmesi” konusunda yetkili olmasına dair bir madde konmasını istiyorlardı. Bu nedenle bu maddenin konmaması halinde, Padişah II. Abdülhamit’in Kanuni Esasiyi ilan etmeyeceği ima ediliyordu. Bu konuda, sarayın yakın tutucu çevresi, Mahmut Paşa, Cevdet Paşa, Ahmet Vefik Paşa Kanuni Esasiye bütünüyle karşı olduklarını tekrarlıyorlardı. Mithat Paşa ile birlikte, Kanuni Esasi Komisyonunda olan, Namık Kemal, Ziya Paşa’nın görüşlerine karşın, 113. maddeye yer verilmemesi yönünde, İstanbul’un o günkü aydınlar arasında çok hararetli tartışmalar oldu. Tartışmaların genişlemesi sonucunda İngiliz diplomat Salisburg, Babıali’ye gelerek “113. maddenin mevcut olması halinde yapılan kanunun bir hükmü olmayacağını ifade etti”. Hâlbuki 1839’da Sultan Abdülmecit tarafından yayınlanan Gülhane Hattı Hümayununda Osmanlı Devletinde mahkeme kararı olmaksızın hiçbir kimsenin şüphe üzerine ve keyfi bir şekilde mahkûm edilip cezalandırılamayacağı şeklinde açık bir hüküm yer alıyordu.

Mithat Paşa Kanuni Esasinin Nazırlar Meclisinde görüşülmesi konusunda yalnız kalmıştı. Mithat Paşanın 113. maddenin yer almasına yeterli ölçüde karşı çıkmadığı doğrultusunda, hürriyet ve meşrutiyet taraftarlarıca kendisine eleştiriler getiriliyorlardı. Oysa bir yandan Mithat Paşa’nın görüşleri karşısında; sarayda mabeyinle içli dışlı olan “muhafazakârlar, mürteciler, maliyeciler” tarafından Mithat Paşaya karşı tehditkâr bir muhalefet sergileniyordu.

Anayasal sisteme karşı çıkanların başında ;  u Muhafazakârlar,  yeni meşrutiyet nizamında, yapılacak yasal düzenlemelerle menfaat ve çıkarlarının kesileceğini biliyorlardı. Bunların bir kısmı sarayın verdiği, mevkilerini ve çıkarlarını kaybetme endişesi taşıyorlardı.  v Mürteciler;  Mithat Paşanın devlet içinde İslam ve Hıristiyan tebaayı eşit olarak görmesi hususundaki açıklamalarına karşı, amansız düşmanlık yaratmışlardı. Ayrıca kendilerince, Mithat Paşa’nın Hıristiyan ruhani liderleri ve temsilcileriyle görüşmesi, küffar ( Müslüman olmayanlar- kâfir ) olarak kabul ediliyordu. w Maliyecilere gelince, onlar da Osmanlı devletinde saray nizamında sağlanan menfaat ve çıkarlarının yasal sistemde yok olacağını biliyorlardı. Meşrutiyetin yasal düzenlemeleri, sarayı ve yandaşlarını korkutmuştu. x Abdülhamit’in asıl endişesi; Mithat Paşa’nın geçmişten gelen hürriyet ve özgürlük anlayışı ve devrimci görüşlerinin Avrupa devletlerince çok iyi bilinmesiydi. Bu görüşler sarayda ve saray yandaşlarınca ciddi bir endişe kaynağı oluşturuyordu. y Ayrıca sarayda müşavirler ve saltanat yakınları, Mithat Paşanın Cumhuriyet kurup başa geçeceği doğrultusunda gerçek dışı yalanlar uydurarak padişahı jurnal baskısında etkiliyorlardı.

  1. Abdülhamit Mithat Paşa’yı sadrazamlığa getirmişti. Fakat huzurlu değildi. Önce kısa sürede anayasa hazırlık çalışmalarına katılan, Namık Kemal’i Erzurum Vali Muavinliğine, Ziya Beyi Suriye Vali Muavinliğine sürgüne gönderme iradesini bildirdi. Bu durum Padişahın kendisinde gizli kalan niyetini ortaya koyuyordu. Mithat Paşa Sadrazamdı; Sarayda kendisine karşı yükselen öfke ve kızgınlığı hissediyordu. Ve çalışmalarında yaratılan engelleri aşamaya çalışıyordu. Mithat Paşa durumun iyileştirilmesi anlamında sarayda bekletilen işlerin önünü açabilmek için, II. Abdülhamit’te yazılı bir talepte bulundu. Bu talepte meşrutiyet ve anayasal sistemin işlerliğine ilişkin görüşlerini bildiriyor ve yaklaşan Osmanlı – Rus savaşı için gerekli hazırlıkların yapılmasını istiyordu. Buna karşılık Mithat Paşa padişah tarafından görevden alındı.

Ne yazık ki II. Abdülhamit Padişah olunca, Kanuni Esasi ( Anayasa ), meşrutiyet, Temsili Meclis katılımı ile yönetim sözlerini vermiş olmasına rağmen, meclisin açılışından çok kısa zaman sonra meclisi kapattı. Anayasayı rafa kaldırdı, İmparatorluğu 33 yıl ağır istibdat ve jurnal baskısında yönetmeye devam etti.

  1. Abdülhamit padişahlığının ilan edildiği açıklayan top seslerinden 43 gün sonra sarayın müşavirlerinin mütalaası alınarak; 5 Şubat 1877’de Sadrazam Mithat Paşa saraya çağrılarak tevkif ettirildi. 113. maddeye dayanarak sadrazamlıktan azil edilmişti, ailesi ve çocuklarıyla dahi görüştürülmeden, Ertuğrul gemisine bindirilerek Avrupa’ya sürgüne gönderildi. Böylece Mithat Paşa, Sadrazamlığından kırk dokuz gün sonra anayasanın 113. maddesine dayanılarak sürgüne gönderildi.[9] İmparatorluğun en yetişkin ve aydın devlet adamı Mithat Paşanın sürgüne gönderilmesi, büyük bir çaba ile kurulan I. Meşrutiyetin kaldırılması ve meclisin kapatılması, anayasanın askıya alınması ile imparatorluğun meşrutiyet ve aydınlık yönünü başlatılmadan yeniden terse çeviren alaca karanlık dönemi başlatılıyordu.

Beklenmedik durumda II. Abdülhamit Mithat Paşa Avrupa’daki sürgün yaşamından iki yıl sonra, yeniden İzmir Valiliği görevine atar. Bu defa, İzmir Valisi iken kısa bir süre sonra tutuklamak için görevli sevk eder. Durumu öğrenen Mithat Paşa Fransız Konsolosluğu’na sığınır. Saray konsoloslukla üç gün süren görüşmeler yapar. Sonunda Fransız Konsolosuna verilen güvence karşılığında Mithat Paşa saraya teslim edilir.

Bu defa Mithat paşanın karşısında Tuna müftülüğünde kusurlu memuriyetten ceza verdiği, Sururi efendi yargıçtır. Mithat Paşa İstanbul’da Yıldız Çadır Mahkemesinde diğer on bir kişi ile yargılanarak mahkeme sonunda 1881’de Hicaz’daki Tayf kalesine hapsedilmek üzere sürgüne gönderilir. Mithat Paşa ile birlikte Damat Mahmut Paşa, Tayf kalesinde her tarafı harap kalenin zindanlarında çok kötü koşullarda 24 Nisan 1884’e kadar üç yıl aşkın bir sürede ağır baskı ve işkence altında tutuklu kalırlar. II. Abdülhamit’in emri ile 25 Nisan 1884’de gece yarısı hapishaneye gönderilen Miralay Mehmet Lütfullah, Binbaşı Bekir ve on dokuz er tarafından baskın yapılarak, hapishanenin kapısı kırılır. Mahmut paşa ile birlikte Mithat Paşa boynu kırılarak öldürülür.  Ne yazık ki devlete çok önemli ve başarılı hizmetler yapan devlet adamı ve sadrazam Mithat Paşa 1884 yılında 62 Yaşında jurnal etkisinde yaratılan korku, kin ve husumet duyguları altında padişahın isteği ile boğdurularak öldürülmüştür.[10]

Her devirde her ülkede halkı tarafından ülkesi için vatanseverlik anlamında sevilen, sayılan, hayranlık duyulan hürriyet ve özgürlük yanlısı, takdir görmüş pek çok aydın ve kahraman vardır. Mithat Paşa da Türkler için bunlardan biridir. Üstün gayretleri ile ileriyi gören, büyük bir devrimci, Devleti için yeniliklerden, hürriyetten, özgürlükten, adaletten yana önemli bir Türk aydınıdır.  Meşrutiyet anayasasını hazırlayan, sadrazamlık ve valilik görevlerinde bulunan başarılı bir devlet adamı, seçkin bir insan, Mithat Paşa, İmparatorluğun zor dönemlerinde kendisine verilen tarihi görevlerin hepsinde başarılı çalışmalarda bulunmuştur.

İmparatorluğun zor dönemlerinde yaptığı Niş, Tuna, Bağdat Valiliği, Devlet Şurası Başkanlığı ve Sadrazamlık görevlerinde oldukça başarılı olmuştur. Bütün bu başarılara karşın, Padişah Abdülaziz’in ölümünden beş yıl sonra, II. Abdülhamit tarafından Sultan Abdülaziz’in ölümünden sorumlu tutularak, uydurma şahitlerle [11] idama mahkûm edilir. Bu durum, Sadrazam Mithat Paşa için, bir cinayete kurban gideceği akla bile gelmeyecek kadar kötü şanstır.

Haksızca suçlanıp mahkûmiyet alması Tayf zindanlarına gönderilmesi, orada işkence ve ağır eziyetlerin yapılması, mahkûmiyet şartlarında hasta, yaşlı bir insan olarak ölümü görerek yaşaması, mahkûmiyetini sürdürmesi, sonunun geldiğini anlaması ve cellatları karşısında gördüğü o andaki duyguları insanı dehşete düşüren bir olaydır.[12] Başarılı bir devlet adamı işlemediği bir suç için Sultan Abdülaziz’in hallinden ve ölümünden beş yıl sonra, II. Abdülhamit tarafından iftiracı şahitler aranıp bulunarak, müphem bir suçtan sorumlu tutulması, Yıldız Sarayında kurulan çadır mahkemesinde yargılanması. [13] Mithat Paşa’ya yapılan işkence ve zulümler, onun başarılı devlet adamlığı, nasıl suçlanıp hüküm giydiği birçok tarihi eserin sayfalarında anlatılır. Tayf zindanına gidişi, oradaki yaşamı, şehadeti ve ölüm sonrasına kadar olan olaylar pek çok kaynakta yer almıştır

Tayf ’da mahkûmiyet zindanında kapıları kırılarak katledilen, iki paşanın defin edildikten sonra, kaçmış olmaları şüphesi üzerine; Sultan II. Abdülhamit, Mithat Paşa ile Mahmut Paşa’nın kabirlerini açtırarak mezarlarında olup olmadıklarının İstanbul’a rapor edilmesini Osman Paşadan ister. Bu durum o dönemde görülen şüphe ve korkunun ağır bir vakası olsa gerektir. Osman Paşa önce naaşların çürümüş olduklarını söylese de; saraydan gelen sert emir üzerine bizzat kendisi gidip ayrıntılı bir rapor hazırlayacağını saraya bildirilir.[14]  Osman Paşa tarafından saraya bildirilen son raporda, Mahmut ve Mithat Paşanın hapiste öldürülmesine rağmen paşaların hastalık nedeniyle öldükleri yazılmıştır.

Her dönemde taassubun ideolojisinde öldürülen, aydınların yaşam öyküleri arkasında, vatanseverlik ve evrensel değerlerin karanlığa çevrildiği bir gerçektir. Ne yazık ki tarihin karanlık baskılarından günümüze kadar, birçok aydın ve vatanseverin yaşamı zindan edilmiş, ideolojik kin ve öfke uğruna öldürülmüş ya da suikastlarla yok edilmişlerdir. Ayrıca şu da bir gerçektir ki, bu değerli vatansever ve aydınların öldürülme olayları değişik dönemlerde tekrarlanmıştır. Mithat Paşa’dan bugüne kadar, ortaçağ anlayışında karanlık güçler tarafından katledilen ya da yakılan vatansever aydınların gerçek hesabının sorulduğu da söylenemez.

Yurtseverlik uğurunda aydınlık fikir ve düşünceleri nedeniyle öldürülen, ya da suikasta uğrayan değerli bilim insanları, aydınlar, yazarlar ve şairlerin şükran ve saygı ile anılması, gelecek kuşaklara aktarılması gerçek aydınların vatanseverlik borcu olsa gerek.

İsmail BOZKURT

[1] Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal Osmanlı Tarihi, TTK /7 Baskı 2011 C. VIII Sf. 212

[2] Yrd. Doç. Dr. Yavuz ÖZGÜLDÜR, Dr. Serdar ÖZGÜLDÜR, “1876 Anayasası’nın Hazırlanmasında Mithat Paşa’nın Rolü ve Fonksiyonu”, OTAM Dergisi, Cilt 5,Sayı-5, Sf.311-348, Ankara, 1994.https://dergipark.org.tr/otam/issue/11098/132629

 

[3] Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal Osmanlı Tarihi, TTK /7 Baskı 2011 C. VIII Sf. 212

[4] Yrd. Doç. Dr. Yavuz ÖZGÜLDÜR, Dr. Serdar ÖZGÜLDÜR, “1876 Anayasası’nın Hazırlanmasında Mithat Paşa’nın Rolü ve Fonksiyonu”, OTAM    Dergisi, Cilt 5,Sayı-5, Sf.311-348, Ankara, 1994. https://dergipark.org.tr/otam/issue/11098/132629

[5] Yrd. Doç. Dr. Yavuz ÖZGÜLDÜR, Dr. Serdar ÖZGÜLDÜR, “1876 Anayasası’nın Hazırlanmasında Mithat Paşa’nın Rolü ve Fonksiyonu”, OTAM Dergisi, Cilt 5,Sayı-5, Sf.311-348, Ankara, 1994. https://dergipark.org.tr/otam/issue/11098/132629

[6] Ş. Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya Enver Paşa Remzi kitapevi İst. 1972 Sf. 49

[7] Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal Osmanlı Tarihi, TTK /7 Baskı 2011 C. VIII Sf. 416

[8] Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal Osmanlı Tarihi, TTK /7 Baskı 2011 C. VIII Sf. 216

 

[9] Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal Osmanlı Tarihi, TTK /7 Baskı 2011 C. VIII Sf. 11

              [10] Bülent Ecevit Mithat Paşa ve Türk Ekonomisinin Tarihsel Süreci Demokratik Sol Parti Yayınları Sf. 3

[11] Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı TTK Ankara 2000 Sf. 139

[12] Yrd. Doç. Dr. İlknur Haydaroğlu, Mithat Paşa’nın Şehadetine Dair Bir Araştırma http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/32/239.pdf

[13] Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi TTK Ankara 2000 Sf. 139-148

[14] Yrd. Doç. Dr. İlknur Haydaroğlu, Mithat Paşa’nın Şehadetine Dair Bir Araştırma Sf. 137 http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/32/239.pdf

 

 

Yorumlar

  1. S~, dedi ki:

    Mükemmel bir köşe yazısı olmuş.

    1. İsmail BOZKURT dedi ki:

      Aydınlık yolunda unutulmaz değerlere sahip, benim için çok değerli, güzel insanı, saygı ile anıyorum. içten sevgi ve saygılarımı sunarım. i. B.