Bodrum Gündem

Fabrikaya İşçi Yetiştiren Eğitim Sistemiyle Dijital Toplumda Yol mu Alınır?

Barış Aygener – Psikolog

Pandemi ile dünya kabuk değiştirirken olup biteni evlerimizden seyrettik, seyretmeye de devam ediyoruz. Çocuklarımız eğitimlerin evden sürdürdükleri için eğitim dünyasında nelerin değiştiğini daha yakından görme fırsatına sahip olduk. Derslerde anlatılan konuları, öğretmenlerin gerek teknolojik gerekse mesleki becerilerini, öğrencilere yaklaşımlarını, öğrencilerin ilgi, merak ve isteklerini uzaktan ve çevrimiçi eğitim sürecinde ekranlardan takip ettik.

Çocuk ve gençlerimizin kitlesel ve örgün eğitimde yaşadığı sorunlara mesleğin içinden biri olarak yakından tanıklık ediyorum. Aynı zamanda iki çocuğuma farklı düzeylerde eğitim hizmeti alan bir veliyim. Son on yıldır neredeyse tüm mesaimi çocuk, genç, veli ve öğretmenlerin yani tüm paydaşların eğitim sisteminden kaynaklanan sorunlarını dinleyerek geçiriyorum. Çocuk ve gençlerin farklılaşan beklenti ve ihtiyaçlarını karşılayamamakla kalmayıp onlardaki merak, hayret, keşif duygularını ortadan kaldırmaya, onların heyecanlarını söndürmeye yönelik kural ve uygulamaları üzülerek takip ediyorum. Mevcut koşullar altında çocuk ve gençlerin doğalarını bozmama kaygısı güderek çözümün bir parçası olmaya çalışıyorum.

Gerek konuşmalarımda gerekse yazılarımda içinde bulunduğumuz sistemin büyüttüğü  memnuniyetsizliğin çığlığını attım,atmaya devam ediyorum. Utangaç reformlarla yeni dünyada yerimizi alamayacağımızı dile getirme gayreti içindeyim bir süredir. Zira yaşanan gerçeklik, gelip geçici dijital bir rüzgâr değil, eski dünyanın omurgasını kıracak  güçte sanal bir devrim, çok değişkenli ve çok boyutlu bir dönüşüm hareketi.

Eskimiş sistemin ekmeğini yiyenlerden başka durumdan memnun olan var mıydı Allah aşkına? Genç beyinler dört ya da beş seçenekle iğdiş edilmemiş miydi, yaşama umut ve heyecanla bakması gereken gençlere yaşamdan kopuk müfredatı notla korkutarak sınavla tehdit ederek dayatmıyor muyduk? Okul alanı içinde nefes almalarına izin veriyor muyduk? Gençlerin saçıyla, küpesiyle, kolyesiyle savaşmıyor muyduk? Müfredat yetiştirmekten insan yetiştirmeye vakit kalıyor muydu? Notlar idareye teslim edildiği karne haftalarında okullara öğrenci çekebiliyor muyduk? Lise ve üniversiteye giriş sınavlarının kalkmasına çok az kaldı, IB, GCSE, BITEC gibi uluslararası programların dışında programımız var mı, göreceğiz.

Prusya’da başlayan ve son şeklini İngiltere’de alan eskinin eğitim sistemi, sanayi toplumunun ihtiyaçları doğrultusunda hazırlandığı için bu sistemde çalışacakların sahip olması gereken bilgi ve becerileri içeriyordu. Öğretmen modellerinden eğitim çıktısı olan diplomaya, okul mimarisinden müfredatına kadar her değişken, sanayi toplumunun ekonomi, siyaset, kültür yaşamına yönelikti. Asker gibi tek tip vatandaşlar yetiştirmek, o dönemin hedefiydi. Fakat bugün sanayi toplumuna eleman yetiştiren eğitim modeliyle dijital toplumda yol almaya çalışırsak kriz kaçınılmaz olur elbette. Olan da budur.

Eğitim sistemi krizde değil miydi sanki?

Zamanın gerisinde kalanlar, normalleşmeyi eskiye dönme olarak adlandırmak istiyor. Fakat nafile, toplumsal değişimlerin önünde durulamaz. Pandemi olmasaydı da yapılması gerekenler bunlardı. Hatta pandemiyi bir kenara bırakın, bugün her türlü teknolojik icat ve keşif yasaklansa bile son on yılda üretilen programlarla dijital dönüşümde önemli mesafeler katedeceğimiz aşikardır.

Farkında değilsiniz sanırım, insan bire bir içinde olunca çok fark edemiyor değişimi.

Dilerseniz size sıradan bir günümden bazı kesitler sunayım. Sevdiğim bir müziği alarm olarak ayarlamıştım haliyle mutlu kalktım yataktan. Kahvaltıda sucuklu yumurta isteyince canım, yürüyüşten sonra bakkaldan alırım diye düşündüm önce fakat sonra üşendim. Sanal marketten sipariş ettim. Önceki sefer siparişimi geç getiren siteyi cezalandırmak istediğim için farklı bir siteden yaptım alışverişimi. Banyoda işim biter bitmez kapım çaldı, siparişim kapıdaydı. Kahvaltımı yaptım, hemen işe koyuldum. Danışanlarımın bazılarıyla “zoom” bazılarıyla “Google Meet” üzerinden görüştüm. Arkadaşıma bir şey vermem gerekiyordu. Arabayı park etmekle uğraşmak istemediğimden “BiTaksi” veya “Uber” uygulamalarından birini kullandım, ödemeyi nakit paraya dokunmak istemediğim için ödeme emri vererek yaptım, malum pandemi sürecindeyiz.  Çok kalmadım, arkadaşlarıma sözüm vardı. Dünyanın farklı yerlerinde yaşayan arkadaşlarım var, bu arkadaşlarımla haftanın bir günü toplanıyoruz. Buluşmadan önce herkes  “Doodle” uygulamasıyla kendisine uygun olan gün ve saati tıklıyor, program en çok tıklanan buluşma gün ve saatini bir bildirimle gönderiyor, hasret gideriyoruz. Toplantıdayken başvurduğum bir programdan nüfus bilgilerimi istediler, e-devlet üzerinden gönderdim hemen. Bu kolaylığın ne demek olduğunu bizim nesil anlar, çocuklarıma anlatmakta güçlük çekiyorum zaten küçücük bir şey için çektiğimiz eziyeti. Toplantı bitince bir iki ödeme yaptım, günü geçmeden. Bir de hafta sonu için uçak bileti aldım. Önümüzdeki akşam için dijital konser bileti alacaktım, vazgeçtim. İkinci üniversiteyi bitiriyorum son sınavlarımı da verirsem, dört yıllık okuldan üç yıl dolmadan mezun olacağım inşallah. Derslerimi seçip “e-kampüs” uygulaması üzerinden kendime özgü çalışma programımı yaptım, online sınavlar için çok vaktim kalmadı. Yeni çıkan kitaplara baktım, uzun zamandır alışveriş yaptığım bir site hizmet kalitesini iyice düşürdüğü için bu siteyi sadece tercih etmemekle kalmayıp şikayet etmem gerektiğini düşündüm. Zira geçen haftaki sohbette arkadaşım söylediğine göre ekonomistler şirket analizlerinde “Şikayetim Var” sitesine de bakıyorlarmış artık. Sonra biraz uyudum. Zinde olmam gerekiyordu, iş arkadaşlarımla yeni bir proje için toplanacaktık da…

Sıradan bir günümden bazı kesitler aktardım sadece. Teknolojiyle çok haşır neşir olduğum söylenemez, bu cümleme itiraz eden seslerinizi duyar gibiyim. Kendi yaşamınıza da bir bakın derim, sizin yaşamınızın benimkinden farklı olmadığını göreceksiniz.

Eski kötü, yeni iyidir, demiyorum. İnsanlığın binlerce yıllık birikimini görmüyor değilim. Bilakis geçmiş, bugün ve yarın için değerlendirmelerimizi eleştirel gözlüğümüzü hiç çıkarmadan yapmamız gerektiğini düşünüyorum. İnsana ilişkin tüm zamanlar için geçerli kazanımları bir yadigar gibi saklamak gerekiyor, binlerce yılda biriken kolektif akıl, çöp tenekesine atılamaz elbette. Fakat yeni dünyada ayağımıza pranga olan eski alışkanlıklarımızı, köhnemiş kurumlarımızı, geçerliliğini yitirmiş uygulamaları bırakmamız gerekiyor.

İnsan, toplum ve evrende değişim doğal, olmazsa olmaz, eşyanın tabiatı gereği.  Değişimin besleyiciliğinin yaşamsal önemini hemen herkes vurgulamış. Kültür coğrafyamızdan Mevlana da ne güzel demiş:

“Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş,

Dünle beraber gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.”

Eğitimi çocuk ve gençlerimiz için zamanın ruhuna ve dünyasına uygun biçimde tasarlayıp yaşama geçirmek tercih değil, bir zorunluluktur.

Unutmayalım, yarın artık bugündür.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.