Bodrum Gündem

Milli Mücadelede Müdafaayı Hukuk ve Kuvayı Milliye / İsmail Bozkurt Yazıları

Milli Mücadelede Müdafaayı Hukuk ve Kuvayı Milliye / İsmail Bozkurt Yazıları

Osmanlı Devletinin Birinci Dünya savaşından yenik çıkması üzerine Mondros Mütarekesiyle Padişah Vahdettin, Sadrazam Damat Ferit Paşa kendi ikballerini ve tahtını koruyabilmek için ağır bir ateşkes imzalamıştı. Sömürge ağa babası İngiltere, feodal Arap ülkelerinin petrolün peşinde iken, bir yandan da Ermenilere peşkeş yurt aramakta, başka bir noktadan Yunanistan’ı İzmir, Anadolu işgalinde piyon olarak kullanılmasıdır.  İtilaf devletleri ateşkes antlaşması hükümlerine uymuyordu. “ Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi karşısında hızla; İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlıların işgali ve istilasına maruz kalmıştı. Bu durum Osmanlı Devleti içindeki Türk milletini tamamen tutsak bir duruma getirmişti.” [1] Birtakım uydurma nedenlerle, bir anda İstanbul, Adana, İngiliz ve Franzlar tarafından işgal ediliyordu. Urfa, Maraş, Antep işgal edilmişti. Antalya, Konya’da İtalyan birlikleri, Merzifon, Samsunda İngiliz istihbarat askerleri bulunuyordu. 15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’e çıkıtı. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet güçsüz, dirençsiz, korkak yalnız padişahın isteklerine uymuş, işgal güçlerine karşı aciz içinde kalmıştı.

Mondros Mütarekesinden bir gün sonra, 31 Mayıs 1918’de İstanbul Hükümeti hemen harekete geçerek Sadrazam İzzet Paşa ordu komutanlıklarına gönderdiği emirle, orduların terhis edilmesini istiyor. Antlaşmaya göre galip devletlerin yapacakları işgallere direnilmemesini bildiriyordu.  İşgalle birlikte yerel basın, Saray ve İstanbul Hükümetine günlerce övgüler sıralıyor. Mütareke basınına göre övgülülerle, “ devletin bağımsızlığı, saltanat, hukuk ve milletin onuru kurtulmuştur ” söylemleri ile sanki imparatorluk parçalanmıyor da, kendi dünyalarına göre yeniden kuruluyordu. Padişah Vahdettin ateşkesin başlatılması, ağır olmasına rağmen kıvançlıydı. Umudunu İngilizlere bağlamıştı. İngilizlerin hoşgörüsüne kavuşacağız demekteydi.  İngilizler ise toprakları parça parça işgal edilen bir ülkenin, gerçeklerle uyuşmayan pasif davranışını tuhaf karşılıyordu.[2]

Oysaki Mustafa Kemalin temel düşüncesi ; “ Temel İlke Türk ulusunun onurlu, vakarlı olarak yaşamasıdır. Bu ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve donanımlı olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez şeklindedir.”

“ Yabancı bir ülkenin koruyuculuğuna ve kolaycılığına sığınmak insanlık niteliklerinden yoksunluğu güçsüzlüğü ve beceriksizliği ortaya koyan bir yol olduğunu görmektedir.”

“ Büyük Osmanlı Devleti, bu ateşkes antlaşmasıyla kendini hiçbir koşula bağlı olmaksızın düşmanlarına teslim etmeyi kabul etmiştir. Yalnız kabul etmiş değil, düşmanlarının ülkeyi ele geçirmesi için ona yardıma söz vermiştir.”

Mustafa Kemal Nutukta; Türkün onuru ve gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyi. “ Bu nedenle ya bağımsızlık, ya ölüm “der.

Gerçekten de bu ürkütücü duruma düşmüş olanların isteyerek başlarına yabancı bir efendi getirmeleri anlaşılmaz bir durumdur. Padişah Vahdettin’in İstanbul’un işgalinde İngiliz Hükümetinden yardım ricası şu yönde gelişir. İstanbul İngiliz işgal kuvvetleri ( Büyükelçi ) Amiral Calthorpe ‘un 4 Aralık 1918 günü İngiliz hükümetine yazdığı raporda;   “Sultan Britanya’ya tam bir sempati besliyor, Türkiye’nin idaresini mümkün olduğu kadar çabuk ele alması için Britanya hükümetinden istirhamda bulundu, barışın beklenmesi halinde geç kalınmış olacağını söyledi “ [3] diye bildirir.

Bu dönemde Silahlı kuvvetlere subay yetiştiren her kademedeki askeri okullar genelde disiplinli ve kısmen de olsa eğitim düzeni batı metotları yapısına sahiptir.  Alman ordusuyla yakın iş birliği içinde “Prusya” eğitim ve disiplin modelleri uygulanmaktadır. Osmanlı devletinin aydın öncülüğünü subaylar, askeri doktorlar, şair ve yazarlar, teşkil etmektedir. Emperyalist işgal karşısında Anadolu’da yeniden başlatılan Milli Mücadele yıllarına bağlı İstiklal Savaşında ve Cumhuriyetin kuruluş aşamalarında Mustafa Kemal’in önderliğinde, Türk subayının metaneti, erdem ve cesareti her kademede yükselen değerlere sahiptir.

13 Kasım 1918’de Yıldırım Orduları Başkomutanı olan Mustafa Kemal, İstanbul’a gelmeden önce, Sadrazam İzzet Paşa’ya çektiği bir telgrafta, işgal karşısında; “askeri malzemenin Torosların kuzeyine çekilmesini tavsiye ediyordu. Bu durum Mustafa Kemal’in bağımsızlığın nasıl kazanılacağına dair ileri hedefleri ortaya koymaktadır.“

Mondros Mütarekesi’nde yer alan hükümlere göre ordunun silahlarının toplanması çok hızlı bir şekilde başlatıldı. Hemen hemen ülkenin her bölgesine İngilizlerin kontrol ve istihbarat subayları yerleştirilmişti. Sınır bölgelerinde Arabistan ve Libya’daki kuvvetlerin teslim alınması istendi. Sait Paşa Aden’i, Fahrettin Paşa Medine’yi teslim etti. Her ikisi de İngiliz işgal kuvvetlerince Mısır’da tutuklandı.

İşgalin başlamasıyla birlikte, İngilizler Suriye’de Yıldırım ordular gurubunu, 2. ve 7. Ordu komutanlıkları ve Irakta bulunan 6.Ordunun kendilerine teslim edilmesini istediler. Zorla terhis edilen piyade taburlarında 70 – 80 kadar er bırakılmıştı. Trakya, Marmara, Boğazlardaki birliklerde silah ve cephanelerin büyük bir kısmı toplatıldı. 6. Ordu Komutanlığı, 13. Kolordu durumuna indirildi. Ordu kuvvetlerinden 9050 tüfek, 35.249 tüfek mekanizması alınır, imha edilir. 12. 13. ve 17. Kolordu Komutanlıkları tüm silahsız durumuna getirilir.

İzmir’in işgalinden bir hafta sonra, 17. Kolordu Komutanı Albay Bekir Sami Bey Anadolu’da halkı teşkilatlandırmak, kolordunun dağınık birliklerini toparlamak ve düşmana karşı ilk hazırlık çalışmaları başlatmak niyetindeydi, Albay Kazım Bey ve Hamit Şevket Bey ve birkaç rütbeli arkadaşıyla Bandırmadan trenle yola çıkar. Yol boyunca bütün istasyonlarda Yunan Bayrağı çekilmiştir. Bursa, Balıkesir, 24 Mayıs 1918’de Manisa Akhisar’a ulaşır. Akhisar’da sokaklara Yunan bayrağı asılmıştır. Bütün terzi dükkânları harıl harıl Yunan bayrakları dikmekle meşguldür. Halk korku içinde Yunanlıların gelmesini bekliyor. Bazı Türkler yerli Rumların yanına sokulmuş dalkavuk davranışlar gösteriyor ve bu sayede, Yunan kuvvetlerinin şehre ulaşması halinde malının mülkünün emniyetini sağlayacağını sanıyordu. [4]

Albay Bekir Sami Bey kendisine bağlı; 56, 57, 61 Tümen Komutanlıklarının dağılmış olan erat ve subaylarını yeniden teşkilatlanması çalışmalarını başlatır. İşgal etkisinde bölgede oluşan gerginlik ve şaşkınlığın yeniden morale dönüştürülmesi için kasaba, köy, köy dolaşır, halkı ikna eder. Dağınık erat ve subayları toplayarak Ayvalık, Akhisar, Salihli, Alaşehir, Eşme, Kula, Tire, Ödemiş’te yereli halka Kuvayı Milliye direnişçileri ve Müdafaayı Hukuk Cemiyeti oluşumlarını hareketlendirir.

Keşan’da bulunan, 60. Tümen Komutanı Albay Kazım Bey, İstanbul’a gider, Genel Kurmay Başkanı Cevat Paşaya bölgenin durumunu ve yapılması gerekenleri anlatır. Padişahtan gizli, aldığı yetkiyle, Bandırmadaki Tümen Komutanlığını harekete geçireceğini bildirir. Cevat Paşa yeni bir değerlendirme ile Albay Kazım Beyi 61. Tümen Komutanlığına, Albay Muhittin Beyi 60. Tümen Komutanlığında görev değişikliği yapar.

İzmir’in Yunan işgalinin hemen ertesi gün, Sadrazam tarafından Ordulara terhis emri verilir. 17. Kolordu Komutan Vekili Albay Bekir Sami Bey’e bağlı 56 ve 57. Tümenler birkaç gün içerisinde ne olduğu anlaşılmadan dağılmıştı. 57. Tümen Komutanı Albay Mehmet Şevki Beyin tümenlerin tek sağlam kalan birliği, Ayvalık’ta bulunan 172. Alay Komutanı Yarbay Ali Çetinkaya’dır. 56.Tümen Komutanlığının bazı subayları Yunanlılarla yapılan çatışmalarda çok sayıda şehit verir. Kalan erat ve bazı subaylar Aydın, Manisa istikametine yönelir.  İzmir’in Güneyinde bulunan 57. Tümen Komutanı Albay Mehmet Şefik Bey işgalci Yunan birlikleriyle çatışmaya girer.

Kırklareli 49. tümen Komutanı Albay Şükrü Nail ( Gökberk ) kolorduya çektiği telgrafla, Balkan harbi yerli halkın maddi ve manevi kuvvetlerini alt üst etmiştir. Yaşam duyguları zayıflamış ve bezginliğe düşmüş durumdadır. Ancak çok büyük bir tehlikenin oluşması halinde, yurtlarının korunması için manen ve madden iyi idare edilmesi koşuluyla, gerekirse seve seve her türlü fedakârlığa katlanacaklarını ümit etmekteyim ifadesini kullanır.

Keşan 60. Tümen Komutan vekili Yarbay Cemil Bey ( Uybadın ) Kolorduya gönderdiği raporunu şöyle özetler; “ Yerli Müslümanlar teşkilatsız, duygusuz, kaygısız ve silahsızdır. Silahlanmayı benimsemedikleri gibi, hatta elindeki silahları, Rumlara satanların pek çok olduğunu esefle öğrenmekteyim. Bölgede Makedonya muhacirlerinden olan Türkler ve Pomaklar ise daha uyanık, kısman silahlı müdafaaya ve mukavemete azimlidir. Ayrıca Selanik muhacirlerinden Molla Ağaların güvenli adamlarına kefalet altında gizli teşkilatlandırılarak silahlandırılması mümkündür.  Bu durum bölgede teşkilatlı Rumların cüretlerini kırabilir.”

Padişah Vahdettin’in halka rağmen, işgal güçlerine verdiği destek ve fetvalar, halkın üzerinde şaşkınlık ve çaresizlik yaratmıştır. Bekir Sami Beyin, Akhisar, Salihli, Alaşehir’deki halkın, bezgin, bitkin, ümitsiz ve milli mücadeleye karşı isteksiz olmaları dikkatini çeker. İzmir işgali ile başlatılan azınlık tebaanın, işgal güçlerine destek amaçlı başlatılan karşılama töreni ve milis hazırlıkları her kasabada görülmektedir. Buna karşın yer yer Türk         Müslüman halkın moral bozukluğu yansıra, eşraf ve bazı din görevlilerinin işgal güçlerine destek veren eylemleri halk üzerinde teessür ve üzüntü yaratmıştır.

Anadolu halkının yüzbinlerce şehit verdiği yedi ayrı cephede yaşanmış olan savaş öyküleri, birçok tarihi eserle birlikte Kemal Tahir’in “ Yorgun Savaşçı”,  Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “ Yaban” ve Falih Rıfkı Atay’ın “ Zeytindağı “adlı eserlerinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

İngilizlerin İstanbul’u, Yunanlının İzmir’i, işgali ile birlikte, Batı Anadolu’nun mücadele hazırlıkları için bölgede Kuvayı Milliye hareketini başlatan Milli Mücadelenin dört kahraman subayı, Albay Bekir Sami ( Günsav), yaveri Yüzbaşı Selahattin,  Albay Köprülü Kazım ( Özalp ), Albay Mehmet Şefik ( Aker ), Yarbay Ali Çetinkaya, Ödemiş’te Yüzbaşı Tahir, ( Özerk ) Nazilli’de Binbaşı Hacı Şükrü olmak üzere, Batı Anadolu’da, silahlı Kuvayı Milliye harekâtının başlatılmasına öncülük ederler. Makedonya ve Balkan harplerinden deneyimli, ulus ve millet bilinci yüksek, Milli Mücadele ve Kuvayı Milliye ruhuna sahip olan, Anadolu’nun tarihine, kimliğine, kültürüne ve medeniyetine sahip çıkan değerlere sahip her rütbeden subaylar; kasaba köy köy dolaşarak, Müdafaayı Hukuk ve Kuvayı Milliye oluşumlarını teşkilatlandırır ve mücadeleye hazır hale getirir.

Mütarekenin ilanını izleyen günlerde düşman işgaline maruz kalacak bölgelerde İttihat ve Terakki partisi üyeleri, Ordu ve Kolordu Komutanları, subaylar ve aydınlar tarafından işgale karşıt oluşan tepkilerle birlikte bazı bölgelerde “ Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ” oluşmaya başlar.

1) Merkezi Edirne’de olacak şekilde mütarekenin imzalanmasından iki gün sonra 2 Kasım 1918’de “ Trakya Paşaeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti kurulur. 2)  İstanbul’da Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Kasım 1918 sonunda kurulur.  3) İstanbul’da kurulan başka bir örgüt Kilikya Cemiyetidir. 4) İzmir’de 1 Aralık 1918’de “ İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulur.  5 ) Merkezi Trabzon’da olan 12 Şubat 1919’da “ Trabzon Muhafaza-i Milliye Cemiyeti ” kurulur.  6 ) Hareket-i Milliye ve Redd-i İlhak Teşkilatları ( İzmir ) 7 ) Adana Vilayeti Müdafaayı Hukuk Cemiyeti ( Adana, Mersin ), 8 ) Adana Vilayeti Müdafaayı Hukuk cemiyeti  ( Adana ) 9 ) Kozan Müdafaayı Hukuk Cemiyeti (Kozan), 10) Anadolu Kadınları Müdafaayı Vatan Cemiyeti (kadın teşkilatı) Bu Cemiyetin basın iletişim gücünü yazar Süleyman Nazif yürütmektedir. ( Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, Sf. 104 )

Bu örgütlerin büyük bir çoğunluğu İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri tarafından kurulmuştur. Müdafaayı Hukuk cemiyetlerinin kurulmasında, bazı bölgelerde yerleşik halkın mal ve mülklerinin korunması anlamında işgal güçlerine karşı Kuvayı Milliye ve Müdafaayı Hukuk tarafından örgütlenmiştir. Halkın bir kısmı ile birlikte ağa ve eşraftan oluşan gurupların bir kısmı bu kuruluşlara destek vermekle birlikte, Padişah fetvalarıyla karşı çıkanlar çoğunluktadır.

Mustafa Kemal Paşa Erzurum Kongresinin dördüncü maddesinde; “ Kuvayı Milliye’yi tek kuvvet olarak tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır.” şeklinde bir madde ekletir.  Bu madde ile ulusal egemenlik ülke genelinde, düşman işgaline karşı, yeni oluşacak ulusal bir güç birliği ile aşılması amaçlanmıştır. Ayrıca bu konuda bölgelerin kanaat önderlerine ve din adamlarına yazılı duyuruda bulunularak Kuvayı Milliye teşkilatlarına katılmaları ve destek vermelerini istenmiştir. Kuvayı Milliyenin kuruluşunda devlet görevlileri; valiler, kaymakamlar, öğretmenler, mutasarrıflar, subaylar, adliye görevlileri, ağa, eşraf ve din görevlileri yer almıştır. Müdafaayı hukukçuların büyük bir çoğunluğunu ittihatçılar oluşturmaktadır.

4 Eylül 919’da Sivas’ta yapılan toplantıda Müdafaayı Hukuk cemiyetleri, Rumeli ve Anadolu ve Müdafaayı Hukuk Cemiyeti olarak birleştirilir. Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey, Rafet Bey, İbrahim Süreyya Bey, Ali Fuat Paşanın babası İsmail Fazıl Paşa’nın dâhil olduğu otuz bir üye katılır. Bu kongreden 18 gün sonra milli mücadeleye destek verecek bütün cemiyetlerin, İkinci Balıkesir kongresinde birleştirilmesi kararlaştırılır. Bu kongrelerin düzenlenmesi ve yürütülmesini Kazım Özalp Paşa tarafından gerçekleştirilir.

Göz doktoru Esat Paşanın önderliğinde 29 Kasım 1918’de milli cepheyi oluşturan çeşitli kuruluş ve dernekler işgal karşısında neler yapılabileceği doğrultusunda görüşmelerde bulunurlar. Bunların arasında Milli Talim Terbiye Cemiyeti, Üsküdar Türk Ocakları, Teceddüt Fırkası ( İttihat Terakki Cemiyeti Partisi ),Türk Ocakları, Tıp Fakültesi Muallim Mektepler Cemiyeti, Donanma Cemiyeti, Galatasaraylılar Yurdu, Vilayeti Şarkiye Cemiyeti, Trakya Paşaeli Cemiyeti ve dokuz ayrı kadın cemiyeti olmak üzere toplam elli bir cemiyet katılır. Cemiyetlerin ortak amacı ülke genelinde, İstanbul ve Anadolu’nun emperyalist emellerle işgalden kurtarılması ve milletin her türlü hak ve menfaatlerinin, hukukunun korunması için düşman işgal kuvvetlerine karşı konulması istenmiştir.

Mustafa Kemal, Amasya genelgesinde alınan kararları, tüm ulusal güçlere, Kolordu Komutanlarına ve Kuvayı Milliye teşkilatına ulusal mücadeleye hazır olma konusunda temel görüşleri olarak; “ milletin istiklalini yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır,” “ Milletle birlikte fedakâra ne çalışacağız “ “ Sineyi milletten ayrılmayacağız” şeklinde açıklar. Durumu bütün kolordu komutanlıklarına “milletin esaretten ve işgalden kurtarılması, topraklarımızda hâkim ve müstakil yaşayabilmemiz için azim ve kararlılık içinde millet iradesinin namuslu doğru ve kısa yolda sevk iradesiyle, Müdafaayı Hukuk ve Kuvayı milliye anlayışında kabul görecektir talimatını iletir. ( Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, Sf. 257 )

Ulusal müdafaa, ihtilal ve istiklal fikrinin benimsenmesini sağlamak, Müdafaayı Hukuk Cemiyetleri ve Kuvayı Milliye oluşumlarının desteklenmesini ister.

Milli mücadeleye başlarken Türk ordusu silah ve teçhizat olarak son derece yetersizdir. Hazırlanan milis ve ordu birlikleri iaşe bakımından oldukça güç şartlar yaşamaktadır. Tek şans subay kadrolarının birçoğu önceki harplerden tecrübe ve deneyime sahip olmasıdır. Özellikle Milli mücadeleye katılan subayların büyük çoğunluğu İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinden oluşmaktadır. ( Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, Sf. 115 )

İngiliz işgal komiserliği Sadrazam Salih Paşa’dan Kuvayı Milliye eylemlerinin yasaklanması ve kapatılmasını ister. Ancak bu isteğini Salih Paşa hükümeti yapmayınca, 5 Nisan 1918’de Damat Ferit Paşa Sadrazam yapılır.  Bu sayede kurulan yeni hükümet tamamen İngiliz işgal güçlerinin emrindedir. İngilizlerin isteği üzerine Şeyhülislam Durriziade’e Anadolu mukavemetinin kırılması için bir fetva hazırlattırılır. Fetva Padişah Vahdettin’in hükümet bildirisiyle dağıtılır. Fetvada Kuvayı Milliyetçiler “eşkıya “ ilan edilir. Öldürülmesi istenir. “ meşru ve farz “ olduğunu yazılır. Fetva uçaklarla Anadolu’nun her tarafına dağıtılır. Bu durum kısa sürede Anadolu halkı üzerinde telaş, panik ve korku yaratır.

Kuvayı Milliye ve Müdafaayı Hukuk cemiyetleri ve kurtuluş savaşına katılan ve destek veren Türk kadınları “ Prof. Dr. Nezihe Aras’ın tanımıyla duygu, cesaret ve özveri yüklü Anadolu kadınlarını ulusak kurtuluş mücadelesinin değerli taşlarıdır.” Bunların başında Halide Edip Adıvar, Nezahet Onbaşı, Şerife Bacı, Kara Fatma, Çete Emir Ayşe, Halime Çavuş, Gördesli Makbule, Hafız Selman İzbel, Tayyar Rahmi’ye, Tarsuslu Adile ve daha niceleri, Kuvayı Milliye ve Kurtuluş Savaşına katılan, Anadolu’nun kadın kahramanlarıdır.

Ayrıca İstanbul hükümeti ve işgal taraflısı olarak, Konya Valisi Cemal Bey, Ankara Valisi Muhittin Paşa, Elazığ Valisi Ali Galip Bey, Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey, Trabzon Valisi Galip Bey, Kuvayı Milliye ve Müdafi Hukuk Teşkilatına karşın, ulusal toprakları parçalayan, bölen, işgal kuvvetlerinin yanında yer alır.  Hâlbuki aynı dönemde; Ulusal güçlere karşı etkili mücadele gücü kullanılarak, silah teçhizat temini zorlaştırmakta ve ulusal birliği bozmaktadır.

Padişahın hazırlattığı fetvada ulusal güçlere karşı; Müslümanların “adil halifemiz ve imanımız Sultan Vahdettin çevresinde toplanmak ve bu eşkıyayalar la çarpışmak için yapılan çağrıya katılmakla yükümlüdür. “ denir

Mustafa Kemal Paşa Ankara Müftüsü Rıfat Börekçiye bir karşı fetva hazırlatır. Bu fetvada düşman devletlerince hazırlattırılan fetvanın şeriatça geçerli olmayacağını duyurur.

Ülkede bu gelişmeler yaşanırken İstanbul işgal kuvvetlerine destek veren, birçok dernek kurulur.  Yıkıcı şer güçleri oluşturan bu derneklere saltanat taraflısı yönetici, bürokrat ve din görevlileri işgalci kuvvetler safında katılır.

Bu derneklerin başında; İngiliz Dostlar Derneği ( İngiliz Muhripler Cemiyeti ) gelir. Üyelerin arasında İngiltere Büyükelçiliği Baş mütercimi Ryan, İstihbaratçı General Deedes, Rahip Frew  “ Cihan Halifesi “ unvanına sahip Sultan Vahdettin, Sadrazam ( başbakan ) Damat Ferit Paşa, Dâhiliye Nazırı ( iç işleri bakanı ) Ali Kemal, Şurayı Devlet Azası Sait Molla dernek başkanı olarak katılmıştır. Sait Molla ve Rahip Frew derneğin ruhudur.  Ayrıca bu dönemde hükümetle yakın ilişkiler kuran Hürriyet ve İhtilaf Partisi üyelerinin ileri gelenlerinin İngiltere’nin himayesi için bir takım çalışmalar yaptıkları bilinmektedir.[5]

Sait Molla II. Abdülhamit döneminde ön plana çıkarılmış bir şahsiyettir.  Padişah Vahdettin döneminde devlet şurası üyesi yapılır.  Aynı zamanda Kuvayı Milliye’nin ulusal çalışmalarına karşı propagandalar yapan ağır yazılar yazmaktadır. 1919’da Türkiye’deki oluşan ulusal direnişi kırmak için, İngiliz Muhripler cemiyeti kurucusu ve başkanıdır. İngiliz ajanı olarak Rahip Frew’den yüklü bir para aldığı ve bu parayı Anadolu’da yeni isyanlar çıkarılması için, Kürt Tali Cemiyeti çetelerine gönderdiği yazılı belgelerle tespit edilmiştir. Suçları ortaya çıkınca “ Sait Molla, Mudanya mütarekesinden sonra, İngilizlerin verdiği pasaportla yurt dışına kaçar. ( Kaynak; 1. ( Atatürk Nutuk C.3’de bu ihanet belgelerine büyük önem vermiş) ve onların gençliğe duyurulmasını istemiştir.  2.( Cemal Kutay Osmanlıdan Cumhuriyete ) “ Sait Molla İngiliz Haber alma Dairesine çalışıyordu. “ İngilizlere karşı istediğiniz işi, istediğinize göre ben yaparım.” Der ve tutanak imzalar. Dernek üyelerine polis, basın ve vergi, işlerinde kullanılmak üzere kimlikler düzenlenir. ”3. ( Celal Bayar, Mütareke Avcıları adlı eserinde özgün olarak anlatılır

Padişah Vahdettin Kuvayı Milliye’yi yok etmek maksadıyla sırasıyla ; Ahmet Anzavur’a Paşa rütbesi vererek Kuvayı İnzibatiye (Halife Ordusunu) kurdurur.

Prof. Dr. Sina Akşin’in anlatımıyla, “Milli Mücadele’ye karşı iç savaş başlatır.” Milli Mücadele boyunca iç isyanlarla kardeşi kardeşe düşmandır. Hükümet gücü kullanılarak, İmparatorluğun Osmanlı Ordusunu ve Donanmasını düşmanın yapamayacağı bir kıyımla terhis ederek çökertir.

10 Ağustos 1920 tarihinde Padişahın iradesine bağlı olarak, Osmanlı Devletinin idam fermanı olan Sevr Antlaşması’nı imzalar.

5 Kasım 1922’de Ali Kemal’in İstanbul’dan İzmit’e kaçırılıp orada halk tarafından linç edilmesi kendisini çok korkutmuştu. Hayatını tehlikede görmektedir.  Bu nedenle Padişahın korkuları artmıştır.

Padişah Vahdettin İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenaplar’ dan yardım ister. İngiliz Amiral sultanı kaçırmakla suçlanmamak için, bu talebin yazılı olarak yapılmasını ister.

Bunun üzerin Padişah Vahdettin müracaatını tarihi belgede görüldüğü şekliyle yazılı yapar. Müracaat yazısının Türkçe ifadesi şöyledir;

 “ İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahall-i ahara naklimi (başka bir yere götürülmemi) talep ederim efendim.

16 Teşrin-i Sani 1922 Müslümanların Halifesi Mehmet Vahideddin.”

17 Kasım 1922 tarihinde Cuma günü Yıldız Sarayından gece saat 04.00’inde Merasim köşkünün arka kapısında çıkar. Balmumcu Beşiktaş yolu ile Dolmabahçe saat kulesi önünde kendisini bekleyen İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington’la birlikte, Dolmabahçe önlerinde bekleyen İngiliz Malaya zırhlısına ulaşır ile yurtdışına kaçar. [6]

Vahdettin’in İngilizlere sığınma talebinin belgesi

Anadolu halkı yokluk ve yoksulluk içinde birinci dünya harbi ile birlikte yedi ayrı cephede savaşmıştı. Nedenlerini bilmediği Yemen savaşlarında hazin bir şekilde iki yüz bin askerini kayıp etti. Bu kayıpların yansıra tüm üretim değerleri, 15 Ekim 1881 Muharrem Kararnamesiyle II. Abdülhamit’in iradesinde emperyalistlerin sahip olduğu kapitülasyon sistemine teslim edilmişti.

Ne yazık ki durum bu iken, Birinci Dünya harbi sonunda, son padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit’in kendi ikbali uğuruna ülkeyi işgal eden emperyalist İngilizlerin cemiyetleriyle ortak iş birliği halinde, çıkarcı taraftarlarıyla, her yöntemi kendi ülkeleri aleyhine kullanmayı haklı gören, geniş bir hıyanet kitlesi oluşuyordu.

Tüm bunlara rağmen, Mustafa Kemal’in önderliğinde, Milli Mücadeleyi başlatan Müdafaayı Hukuk ve Kuvayı Milliye Cemiyetleri, Türkiye Cumhuriyetinin kendi bağımsızlığını kazanırken emperyalizme karşı çok önemli bir mücadele desteği verdi.  Türk ulusunun üstün mücadele azmi sayesinde Kurtuluş Savaşını kazanarak, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış konferansıyla, yeni devlet şekli olan “ Modern Cumhuriyet’e “ kavuştu.

 

[1] Sabahattin Selek Anadolu İhtilali Cem Yayınevi 1976 İstanbul Sf. XIII

[2] Alev Coşkun Kuvayı Milliye’nin Kuruluşu, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 6. Baskı Sf.42

[3] Turgut Özakman Vahdettin ve Mustafa Kemal Bilgi yayınları İstanbul 2007 6. Baskı Sf. 40-38

[4] Sabahattin Selek Anadolu İhtilali Cem Yayınevi 1976 İstanbul Sf. 77

[5] Doğan Avcıoğlu Milli Kurtuluş Tarihi İstanbul Matbaası Cilt 1, Sf.219

[6] https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/sinan-meydan/vahdettinin-kacisi-5456491/

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.