Bodrum Gündem

Bodrum Kalesi Restorasyonu Ve Yeni Müze –  Prof. Dr. Günkut Akın Bodrum Gündem Yazıları

Bodrum Kalesi Restorasyonu Ve Yeni Müze –  Prof. Dr. Günkut Akın Bodrum Gündem Yazıları

Dr. Alpay Pasinli’nin “Bodrum Kalesi Restorasyonu Olmamış, Yeni Bir Yerde Yeni Bir Müze Yapılmalı” başlıklı yazısına ilişkin bazı görüşler paylaşmak istiyorum1.  Öncelikle yazının başlığında bence bir sorun var. Bu başlığın Sn.Pasinli’ye mi, yoksa Bodrum Gündem’in editörüne mi ait olduğunu kestiremedim. Ancak yazıda restorasyona az sayıda değinme dışında, asıl olarak sergilemeden söz edildiğine göre “Bodrum Kalesi Restorasyonu Olmamış” yargısının başlığa alınması uygun düşmemiş. Çünkü Kale uluslararası koruma standartlarında bir restorasyona sahne oldu ve bu çalışmalar halen sürüyor. Restorasyon, Kalenin kule ve duvarlarının özgün halinden uzaklaşmadan, gelişmiş güncel teknolojiyle ve bilimsel ilkeler doğrultusunda tamir edilmesi ve bozulmanın uzun süreli olarak ötelenmesi ise, bu yapıldı ve yapılıyor. Tabii “liyakat” denilen kavramın rafa kalktığı bir ülkede, Kale’nin restorasyonunu beğenmemekte herkes özgür. Gerekçe yok. Artık herkes herşeyi biliyor ve yargılıyor. Böylece dikkat asıl odaklanması gereken yere yönelmiyor. Ancak arkeoloji ve müzecilik alanındaki uzun mesleki geçmişi, emekli yüksek bürokrat ve yazar konumuyla Sn. Pasinli’nin böyle bir grupta olmadığını düşünüyorum.

Dr.Pasinli’nin doğrudan restorasyona değindiği en önemli olgu, girişteki batı hendeğinin güneyindeki duvarların kaldırılmasıdır. Üstten geçen köprünün altındaki dolgu duvarlarının kaldırılmasıyla, zemin kattaki batı hendeği Karaada yönünde denize açılmıştır. Sn.Pasinli “kuvvetli lodosta deniz sularının iç kısımlara kadar girerek buraları su altında bırakabileceği” kaygısıyla bu müdahaleyi eleştirmektedir. Daha önce batı hendeğinin bu bölümünde, galiba yemekhane olarak kullanılan iri bir yapı vardı ve hem ardındaki köprü duvarını kapatmakta, hem de ayrıca hendek mekanını daraltmaktaydı. Bu denize açılma, benim gibi mekan deneyimini önemseyenler için, restorasyonun değerli bir katkısı olmuştur. Suyun girmesine karşı önlem alınabilir.

Uzun yıllar İstanbul Arkeoloji Müzesini yönetmiş olan Dr.Pasinli’nin teşhir, yer döşemeleri, tesisat konusundaki görüşleri elbette sorumlular tarafından gözönüne alınacaktır. Zaten bunlar restorasyonun kötü olduğuna ilişkin argümanlar değildir. İş programında restorasyonun dev boyutu yanında küçük ayrıntılardır. Ancak elbette bunların da düzgün olması gerekir.

Restorasyon sürecinde, şimdiye kadar kapalı olan bazı tarihi mekanların açığa çıkarılmış olması Kale’nin deneyimi açısından büyük bir kazançtır. Güney terasındaki uzun tonozlu mahzenin daha şimdiden bir sergi mekanı olarak değerlendirilmesi sevindiricidir. İngiliz kulesinin altındaki birkaç katlı mekanın ziyaretçiye açılmasını heyecanla bekliyorum. Kalemiz büyük, restorasyon süreci henüz tamamlanmadı. Doğu yönünde, zemin kotunda ortaya çıkarılan büyük tonozlu mekanları görmek için de sabırsızlanıyorum. Şu anda sadece ikinci avludan derinlerdeki bu mekanlara bir bakış mümkün.   Ayrıca güneyde, temizlenen idari kısmın zemininde, şapelin çevresinde ve güney terasındaki yerel kayada, Helenistik döneme ait bazı izlerin ortaya çıktığı söyleniyor.

Dr.Pasinli ile paylaştığımız en önemli konu ise, Maussolos sarayına ait olduğu Prof.Pedersen’in kazılarıyla da gösterilmiş olan, birinci avludaki duvarın daha görünür kılınması. Sn.Pasinli “Bu duvar kalıntıları bir yönüyle kaleden bile büyük bir öneme sahiptir” diyor. Tamamen katılıyorum. İri taş blokların bazıları sonradan yapay taşlarla tamamlanmış, ancak toprak altında devam ettiği anlaşılıyor; üstelik Serçe Limanı yapısının arkasına doğru da uzanıyor. Burada bir arkeolojik kazı şart. Sonra da bulunan duvarı, sahte taşları ayıklayarak, bütünüyle göstermek için bir sergileme tasarımı gerekiyor. O günleri görmek isterim doğrusu.

YENİ BİR MÜZE

Restorasyon sonrasında Kale’de, eskiden olduğu gibi Sualtı Arkeoloji Müzesi’ne ait en önemli iki sergi yapısı sağlıklaştırılarak yerinde korunacaktır: Büyük bir emekle ele alınan Serçelimanı ve Uluburun sergi yapıları. Sn.Pasinli ise hemen yazısının başında yanlışlıkla “Sualtı Müzesinin tamamen ortadan kaldırıldığını” söylüyor. Serçelimanı batığının ahşap kalıntılarında, restorasyon öncesinde başlayan bozulma, ilk sergileme öncesindeki dönem koşullarında gerçekleştirilen yetersiz koruma önlemlerinden kaynaklanıyor. Bütün restorasyon süreci boyunca nem ve ısı kontrolü kesintisiz bir biçimde sürdürülmüş. İşlevini yitiren eskilerinin yerine epey pahalı aygıtlar alınmış. Bodrum fısıltı gazetesinde amatörce iddia edildiği gibi, yeşillenme yok. Çünkü söz konusu ahşap aksamın bozulma belirtisi yeşillenme (veya küflenme) değil. Benim yaptığım gibi, bunu Kale’nin Sn. Müze Müdüründen sorabilirsiniz.

Ancak bilindiği gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın restorasyon projesi 2017 Ağustos ayında Bodrum kamuoyuyla paylaşıldığında, Kale’nin 1. Avlusunda 880 metrekarelik bir müze yapısı öngörülüyordu. Yani kalenin ilk karşılama mekanında, avlunun yarısını kaplayan, onu boğan, kocaman bir cam yapıyla karşılaşacaktık. Bir üst kota çıkıp denize bakmak istediğimizde, bu yapının dev çatısını görecektik. Bodrum kamuoyunun pek farketmediği, nefes nefese bir savaş verildi bu yapının projeden çıkarılması için. 2017 Ekim ayında Mimarlar Odası Bodrum Temsilciliği aracılığı ile TMMOB’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine açtığı dava sonucu, tam bir yıl sonra (04.10.2018) Bakanlık projesi iptal edilmiş ve kalede inşa edilmek istenen müze gündemden çıkmıştı2. Ancak dava sonuçlanmadan çok daha önce, 2017 Aralık ayında Bodrum’da düzenlenen Uluslararası Bodrum Kalesi Sempozyumu’nda, Bakanlık yetkilileri ile bu konuda zaten bir konsensüs sağlanmıştı3.  

Kalenin birinci avlusuna bu çok büyük sergi yapısı inşa edilmiş olsaydı, kale mekanına yapacağı olumsuz etki dışında, zaten ölü doğmuş bir girişim olacaktı. Çünkü Kalede sergilenmekte olan tüm eserleri içine tıklım tıklım doldurduktan sonra, yeni gelecek hiçbir buluntuya yer kalmayacaktı. Oysa zaten zaman içinde büyümeye açık olması gereken müzelerin, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi özelinde daha da fazla geleceğe dönük olarak tasarlanması gerekir. Çünkü çevremizdeki denizlerde konumu bilinen yüzlerce (!) batık var ve bir bölümü de yer yokluğundan sergilenmeyi beklemektedir. Ortaya çıkarıldığı yıllarda dünya çapında ses getiren Uluburun Batığı ve diğer sualtı buluntularıyla haklı bir üne sahip olan müzemizin yeterince düşünülmemiş bir kararla tıkanıp kalması çok yazık olacaktı. Üstelik eğer inşa edilseydi, müze hüzünlü bir şekilde tıkandığı gibi, Bodrum’un diğer prestij yapısı olan Kaleyi de klostrofobik bir yere dönüştürecekti. Sualtı Arkeoloji Müzesi Bodrum’un elindeki en büyük kozlardan biridir. Kentin prestijli markasıdır.

Eski bir müzeci ve Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü olarak Dr.Alpay Pasinli’nin de “Yeni Müze” çağrısını desteklemesi çok sevindirici olmuştur. Nitekim anlaşılan Bodrum’da bu problemin varlığı çoktan farkedilmiş. Çünkü 2003 tarihli Bodrum Koruma Amaçlı Revizyon ve İlave İmar Planı’nda, Kumbahçe’de Sualtı Arkeoloji Müzesi için bir alan ayrılmış. Ancak hemen ardından Su Ürünleri Kurumuna tahsis edilmiş ve sonra da onun binasına bir ortaokul yerleşmiş. Arsada başka birkaç kurumun da küçük yapıları yer alıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Sn. Ersoy göreve geldiği ilk aylarda Bodrum’da Mimarlar Odası Temsilciği, Belediye Başkanı Sn. Aras ve Kaymakam Bey ile yaptığı toplantıda, deniz kıyısında bulunan ve yakındaki kruvaziyer limanından gelen yolcuların önünden geçtiği Kumbahçe arsasını, Sualtı Arkeoloji Müzesi için ideal olan konumu nedeniyle, Bakanlığa geri kazandıracağını söylemiştir. Daha önce önerilen dağ başındaki arsalardan sonra, bu çok önemli bir aşamadır. Bodrum Belediyesi, Kaymakamlık ve Mimarlar Odası Bodrum Temsilciliği bu konuyu yakından takip etmektedir. Sözkonusu arsanın üzerindeki kurumsal tahsislere kent içinde yer göstermek ve başka yerde yeni bir ortaokul inşa etmek gerekmektedir. Mimarlar Odası Başkanı Sn.Türk yakınlarda, bu konuda önemli yol katedildiğini söylemiştir. Bu çok acil bir durumdur. Şu anda Bakanlığın desteğini alan böyle bir girişim, bir süre sonra yine tıkanıp kalabilir. Sonra kırk yıl bekleriz. Kale içindeki müzede sergilenmek üzere ayrılmış olan eserler, projenin iptalinden sonra, Kuzey Hendeğindeki konteynırlara depolanmıştır.

Belki burada biraz durup, soğukkanlılıkla düşünmek ve her zamanki davranışlarımıza ve vermekte olageldiğimiz acele tepkilere biraz mesafe kazanmamız gerekmektedir. Bodrum bir taşra kasabası mıdır, yoksa kültürel açıdan uluslararası standartlarda bir Akdeniz kenti mi olmalıdır? Sn.Bakanı heyecanlandıran, bir yarışmayla elde edilmiş, sahildeki bir Sualtı Arkeoloji Müzesi mi, yoksa Muğla’da olduğu gibi tanınmış yaşlı bir mimara ısmarlanmış, kent dışındaki outlet dükkanlarının yanına sıkıştırılmış demode bir mimari dil mi? İçinde çevredeki balıkları ve tarihi yerlerin fotoğraflarını mı sergileyeceğiz, yoksa MÖ 1. yüzyılda Marmara Adası’ndan Klaros’ta inşa edilen tapınağa taşınırken Kızılburun’da batan teknedeki dorik sütunun sekiz adet dev tamburunu mu? Müze bürokratik bir işlem değildir, hayal işidir. İçinde “müz”ler gezer, yani sanat ve ilham perileri.

ASANSÖR

Sn.Pasinli’nin katıldığım ve katılmadığım birer görüşünden söz etmek istiyorum. Birincisi “Engelli ve yaşlı ziyaretçilerin kaleyi gezebilmeleri için bir önlem düşünülmemiş” olduğu. Bu çok haklı bir eleştiridir. Ancak kabahat Bakanlığa ait değildir. Çünkü ilk projede yerleri çok uygun seçilmiş iki asansörle girişteki batı hendeğinden hem birinci, hem de ikinci avluya rahatlıkla ulaşılıyordu. Asansörler doğal olarak kale duvarına takılıyor ve dışarıdan görülüyordu. Bu, dünyada sık uygulanan uygar bir çözüm. Ayrıca şık bir çelik konstrüksiyon estetik olarak da bu tür yapılara katkıda bulunabilir. Ancak bu asansörler daha projenin ortaya çıkmasından itibaren o kadar çok eleştirildi ki, sonuçta vazgeçildi. Güçlü bir kültürel kamuoyuna sahip olduğumuz için sevindiğimiz Bodrum’da, bazen fazla atak eleştiriler olumsuz sonuçlar verebiliyor. Elbette Bakanlık da asansör maliyetinden kurtulmuş oldu.

GİRİŞ KAPISI

Değerli müzecimizin katılmadığım önerisi ise şu: “Kaleye giriş kapısı metal çerçeveli tel örgü şeklindedir. Bu Ortaçağ kalesinin girişine böyle basit bir tel örgü değil de daha yakışır ve daha uyumlu bir kapı konulmalıydı”. Burada iş sorunlu bir hale geliyor. Ortaçağ kalesine yakışır ve uyumlu kapı fikri 19.yüzyıla aittir. Belki yirminci yüzyılda da uzantıları olmuştur. Tarihi yapıyla yarışan ve dikkatleri üzerine toplayan bir ek, uzun zamandır gündemde yok. Aksine bu tür ekler neredeyse görünmez olmalı. Bodrum Kalesi restorasyonunda kimilerince yadırganan, kimilerince ise övgüye değer bulunan “yalınlık” kavramı üzerine biraz düşünmemiz gerekiyor.

Sn.Pasinli’nin bu önerisini okurken, aklım ister istemez yirmi küsur yıl önceye gitti. Prof.Nezih Eldem’in 1970’lerde İstanbul Arkeoloji Müzesinin karşı köşesindeki Eski Şark Eserleri Müzesi’ni düzenlerken, bahçeye girişi kontrollü bir hale getirmek için tasarladığı kapı da metal çerçeveli tel örgü şeklinde idi. Çok hafif, neredeyse görünmez bir kayar kapı idi bu. 1990’ların ortalarında, Sn.Pasinli müze müdürü olarak onu kaldırıp görkemli bir demir kapı inşa ettirmişti. İki tarafında sütun grupları olan, varaklı Medusa rozetleri ve büyük saray fenerleriyle çok ağır bir yapı. Antik dönemin en albenili, spiral yivli sütunları baş köşede duruyor. Ancak sütun başlıkları yok ve onların üstlerindeki sözde arşitrav ile ilişkisi derme çatma (Resim 1).

Yanındaki Eski Şark Eserleri Müzesi 1882’de Alexandre Vallaury’nin inşa ettiği ilk Sanayi-i Nefise, yani Güzel Sanatlar Akademisi idi. Paris’deki Beaux Arts mezunu, Levanten Vallaury, 19.yüzyıl İstanbul’unun olasılıkla en değerli mimarı idi. İstanbul Arkeoloji Müzesi de onun eseridir. Onun inşa ettiği bir mimari çevrenin içinde yer almanın, ona eklemlenmenin nasıl olması gerektiğini Nezih Eldem büyük estetik duyarlılığıyla göstermişti: metal çerçeveli, tel örgülü, sürme kapılar. Üslup olarak tarihi yapıya benzemeye çalışmamak, hatta Vallaury’nin dönemi için yalın üslubuna karşın, ağırlığıyla onu gölgede bırakmamak en doğrusu idi. Bodrum’u da, Kale’yi de bu tür yaklaşımlardan korumak gerekir.

ORTAÇAĞ KALESİ

Dr.Pasinli yine yazısının başında, başka yerde yeni bir müze yapılmasını önerirken “Gerek topoğrafyasının zorluğu/elverişsizliği, gerek yeterli alan ve mekânlara sahip olmaması, gelişme kriterlerinin bulunmaması nedeniyle bir ORTAÇAĞ KALESİ olarak düzenlenmesinin daha uygun olacağı görüşündeyim” diyor. Gerçekten yukarda anlatmaya çalışıldığı gibi, Kale içinde yeni bir müzeye yer yok. Ya Kale, ya müze. Kalenin kendi mekansal ve mimari değerlerini sergilemesi yeterince önemli. Ancak yine de şu büyük harflerle yazılmış “ORTAÇAĞ KALESİ olarak düzenleme” işinden kuşkulandım. Çünkü Bodrum Kalesi zaten bir Ortaçağ kalesi. Onun Ortaçağ kalesi olarak “düzenlenmesi” ne demek? Umarım Sn.Pasinli onun restorasyon öncesi tuhaf tefrişine geri döndürülmesini istemiyordur. İngiliz kulesinin içindeki bayrak ve flamadan görünmeyen duvarları, dondurulmuş zavallı aslan ve geyik başlarını, tel askıya asılmış zırhı, kalkanları, meşale ve şamdanları, tahta araba üzerindeki minyatür topu, şölen masası ve tahtları, küçük gemi maketini, köşedeki çay ocağının paravanasını (Resim 2), Gatineau Kulesi’ndeki işkence odasını, mahkumun ekmeğine musallat olan fareyi, darağacı kafesini … , mumyalar müzesinden kaçıp gelmiş Karyalı hanımın atlas divanlarını. Bari bir de avlulara dinazor yerleştirelim. Türkiye’de bu türden sayısız tema parkı var.

Sn.Serdar Anlağan, Sn.Pasinli’ye yazdığı eleştiri metninde, olan bitenin adını koymuş: “Bodrum Kalesi üzerinden bir mücadele sürüyor”. Üstelik bu açık sözlülükle de sürdürülmüyor. Tıpkı “Mozole” konusunda olduğu gibi. Cam mozoleyi isteyenler ve Kale’de Ortaçağ tefrişine geri dönülmesini önerenler aynı tarafta. Yukarıda söylediğim gibi Bodrumu bir taşra kasabasına dönüştürecek öneriler bunlar. Bodrum kültürel kamuoyunun sözcülüğüne kendilerini atamış olanlar artık bu bıktırıcı polemiklerden uzak durmalı ve gerçek sorunlara yönelmeli. Örneğin Dr.Pasinli’nin yeni müze talebi çok acil bir konu. Lütfen buna odaklanalım. Bodrum’un Akdeniz kıyısındaki saygın ve çağdaş kültür kentlerinden biri olmasını istiyorsak tabii.

NOTLAR

  1. https://www.bodrumgundem.com/2020/10/24/bodrum-kalesi-restorasyonu-olmamis-yeni-bir-yerde-yeni-bir-muze-yapilmali/
  2. https://bodrumca.com/bodrum-kalesi-restorasyon-projesi-mahkeme-karari-ile-iptal-edildi/
  3. http://www.bodrumgundem.com/2017/12/18/bodrum-kalesi-calistayi-izlenimleri-serdar-anlagan-yazilari

RESİMLER

  1. İstanbul Arkeoloji Müzesi bahçesine giriş kapısı.
  2. Restorasyon öncesi İngiliz Kulesi’nin içindeki tefriş.

Prof. Dr. Günkut Akın, Mimarlık Tarihçisi

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.