Bodrum Gündem

Tchaikovsky – Ronald Karel Bodrum Gündem yazıları…

Büyük bestecilerin gönül ilişkileri arasında en zorlarından biri Pyotr Ilyich Tchaikovsky dir. Sanatçıların hemen hepsi, daha çok yüksek bir ruha sahip olanlar, hiç kuşkusuz sıra dışı insanlar; duygusal iniş-çıkışları daha keskin, coşkuları da düş kırıklıkları da daha yoğun. Pyotr Ilyich Tchaikovsky eşcinsel, tıpkı kardeşi Modest gibi. Kardeşi cinselliğini nisbeten serbestçe yaşarken, Pyotr’un ilişkileri gizli-saklı.

(Not; Özel isimlerin değiştirlemsine karşı olduğum için Tchaikovsky olarak yazıyorum, yani Çaykovski değil)

O dönemin Rusya’sı fevkalade homofobik. Pyotr Ilyich Tchaikovsky, eşcinsel eğilimleri dedikodulara yol açmasın diye kendisine aşık öğrencisi Antonina Milyukova ile evleniyor, ancak bu evlilik sadece dokuz hafta sürüyor. Çarlık Rusyası sonrasında Sovyet resmi makamları da Tchaikovsky’nin homoseksüel olduğuyla ilgili her türlü yayını yasaklıyor. Bestecinin günlükleri ve aşk mektupları, ancak Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra gün yüzüne çıkıyor.

Eşcinsel sanat çevreleri, Tchaikovsky’nin müziğinde kendilerini en çok etkileyenin, eserin melodik lirizmi ya da duygusal karmaşası değil, homofobik dünyada bir eşcinselin duyduğu kaygı, korku ve derin umutsuzluğun yansıması olduğunu söylüyorlar. Ben buna kattiyen inanmıyorum. Bir konservatuar mezunu piyanist annenin çocuğu olarak hayatım evde klasik müzik dinleyerek geçti. Chopinist olan annem evde küçük kız çocuklarına piyano dersleri verdiği zaman, daha o yaşlarda bestecilerin hayatlarını öğrenmeye başlamıştım. Kısacası bu konuya yabancı değilim.

Tchaikovsky nin son eseri Patetik Senfoni, büyük aşkı Bob’a idi.

Tchaikovsky’nin hayatında, konservatuardaki öğretmeninden piyano dersi verdiği öğrencilerine ve uşağı Alexei Sofronov’a uzanan pek çok ilişki vardı.

Şimdi gelelim şu eşcinsel olayını naçizane, kendi araştırmalarım ve inandıklarım çerçevesinde yazayım. Eşcinellik bir hastalık veya anormallik değildir. Benim eski makalem olan Yaratan ve Yaratılanı okuyanlar hatırlayacaklardır. Ölümsüzlükten bahsetmiştim. Ruhun yani bizim “BEN” dediğimiz duygularımızın ölümsüz olduğunu yazmıştım. İşte buradan yola çıkacak olursak Tchaikovsky ve diğer dahi dediğimiz kişiler ruhları yüksek olduğu için reenkarnasyon olayı ile hayata geldiklerinde beraberlerinde geçmiş hayattan bilgiler getirirler. Lakin bunun dışında girdikleri vücutta da belli bir dereceye ulaşırlar. Yani buna Chakra-Çakra diyoruz. Herkesin yedi adet çakrası vardır. Çakra yüksekliği dört ve üzerinde olanlar, beraberlerinde getirdikleri ruhsal zenginliklerini hayat geçirmek için çaba sarfederler. Kısacası geçen hayatlarında öldükten sonra, çıktıkları vücuttan büyük ışığa girdikleri zaman herşeyı hatırlarlar. Uzayda bütün bilgilere kavuşurlar. Sanat, bilim vb. herşey ile zenginleşirler.

Her ruh Allah’ın, yani Yüce Yaratan ın bir parçasıdır. Her ruh yani her BEN, bir görülmeyen üniversel atomdur. Nobel kazanan iki nörolog Eccles ve Edelmann biçok kez ruhun materyelini çözmeye çalıştılar.

Daha reenkarne olmamış ve uzayda bulunan “BEN”ler vakit geldiğinde girdikleri yeni vücutta eğer karmik problemler yaşamayacaklarsa o zaman ya direk olarak yüksek ruhla vücuda girerler, yani Çakra yüksekliği 4 veya üstünde veya 3 ile girerler ve belli bir ruhsal ısdırap çektikten sonra çakralarını yükselttirler. Bu onların karmasıdır, geçmiş hayattaki bedellerini ödemek veya eksiklerini tamamlayabilmek için dünyanın her hangi bir ülkesinde, laik oldukları bir çiftin sevişme sırasında erkeğin spermi ile kadının rahmine girerler.

Şimdi gelelim bunun Tchaikovsky ile bağdaştıralım.

Yüksek ruhlu insanlar çok aşırı hassas olurlar ama öte yandan büyük kabiliyetler arz ederler. Yaratıcı olurlar, çünkü daha reenkarne olmadan çok büyük zenginliklere sahip olmuşlardır ve beraberlerinde bir bebeğin vücuduna girmişlerdir.

Bu insanlar sosyal adaptasyon eksikliği yaşarlar… Ölümlü beyin ile ölümsüz ruhlarını dengeleyip normal bir hayat yaşayamazlar.

Hemen sırası gelmişken prodigy çocuklarıdan bahsedelim.. Bence bir ruh vücudu terk ettiğinde o zamanki teknolojiyi ve hayat şartlarını da beraberinde götürürler. Ama reenkarne olmaları kısa bir sürede olursa beraberlerinde o bilgileri getirirler, ayrıca yukarıda yazdığım gibi kainattan genel bilgileri de beraberlerinde hayata aktarırlar. Çok genç yaşta bazı çocuklar ruh seviyeleri yüksek olduklarında bu kaabileyetlerini hemen açığa vurabiliyorlar. İşte bence prodigy çocuklar bunlardır.

Aynı zamanda yüksek ruhları sayesinde mesela beş veya altı numaralı çakraları sayesinde çok kolay müzik bestelerler, ısdıraplarını notalara aktarabilirler, ısdıraplarını kaleme aktarıp büyük yazar olabilirler, ısdırap veya düşüncülerini, hissetiklerini bilime aktarıp yaratıcı olabilirler.

Bunun içindir ki klasik müzik bestecileri hiçbir zaman ölmezler. Çünkü dünyada herkesin bir ruhu vardır ve üçün üzerinde olan bütün ruhlar karşı besteci-yaratıcı ruhun eserlerini kendi benliklerinde hissederler.

Lakin ritm üzerin bestelenmiş müzikler zaman aşımına uğrarlar. Çünkü belli bir beyinsel ezber veya ritm üzerinde bestelenmişlerdir.

XX nci yüzyılda ise bir Edith Piaf, bir Zeki Müren ölmezler. Isdırap, yüksek ruh onların temelinde yatmaktadır.

Eşcinselliğe gelince, ruhun cinsiyeti yoktur, karmaya göre ana karnına ya dişi ya da erkek olarak girecektir. Ama ruh seviyesi yüksek olan bir reenkarnasyonda bebek ruhsal olarak her iki cinselliği de beraberinde getirecektir. Onun yaşayacağı dünyada kız veya erkek oluşu pek önemli sayılmaz. Her iki cinsiyetin de hislerini taşıyacaktır.

Büyük çoğunlukla (en azından benim tanıdığım-bildiklerim) erkek modacılar homosexsüeldirler, şarkıcılar, erkek moda tasarıcımları vb. (Asla genelleme yapmıyorum, en azından benim bildiklerim böyle)

Tabii ki eşcinsel olmayan bir yığın besteci, yazar vb. vardır.

Şimdi makaleye devam edelim.

53 yaşında ölen bestecinin en büyük aşkı, kızkardeşi Alexandra’nın oğlu Vladimir (Bob) Davidov. Son 7-8 yılını geçirdiği, mektuplarında “idolüm” dediği Bob’u tek mirasçısı yapıyor. Hayatını yansıttığını söylediği son bestesi Patetik Senfoni’yi Bob’a ithaf ediyor ve prömiyerinden dokuz gün sonra ölüyor. Ölümüyle ilgili rivayet muhtelif.

Çoğu yerde “kolera” yazsa da öldürülme ve intihar seçenekleri de güçlü.

Ken Russell’ın 1970 yapımı filmi Yalnız Kalpler de (The Music Lovers) gösterildi. Müzikal biyografi tarzındaki film, Rus besteci Tchaikovsky’nin eziyetli hayatını anlatıyor.

DIŞLANMA

Tchaikovsky  ve Tsvetayeva’ya St. Petersburg’da yer yok!

LGBT organizasyonu Выход (Çıkış – Coming Out) kısa süre önce St. Petersburg’daki en büyük reklam firmalarından birinin şehir merkezinde Tchaikovsky, Tsvetayeva ve Nureyev’in fotoğraflarının yer aldığı posterleri asmayı reddettiğini öğrendi. Rus kültürünün öne çıkan  isimlerinin fotoğrafları eşcinsel aşklarının beyanı olan işlerinden ve mektuplarından alıntılarla bir arada hazırlanmıştı. Bundan ötürü, yeni kabul edilen yasa çerçevesinden “livata ve sevicilik propagandası” yapmakla suçlandılar.

Выход (Çıkış – Coming Out) LGBT örgütünden posterleri hazırlayan kişi şöyle konuştu:

“Geylerin ve lezbiyenlerin Rus kültürünün her daim bir parçası olduğunu ve kültür ile bilime çok büyük katkılarının bulunduğunu göstermek istedim. Yeni yasa günümüzdeki gey ve lezbiyenlerin hayatlarını mahvedip onları sessiz olmaya zorlamakla kalmıyor, dünyaca ünlü Rus yazar, besteci, sanatçı ve dansçılarının biyografilerine de darbe vuruyor. Tam da bu yüzden ağızları bir sansür bandıyla kaplandı.”

Bence bu bir insanlık suçudur. Ama daha insanları renklerine, dinlerine göre ayıran bir toplumdan ne beklenir ki? Dünyamız daha İlk Çağ yaşamaktadır. Kim ne derse desin.

Teknoloji ile çağ atlatılmaz. Çağ, insanların gelişmeleriyle atlatılır. Biz dünya insanları daha bunu kavrayamadık. Birbirimize ve hayvanalra daha da tabiata karşı yaptığımız katliamlar ile bizler daha ilk çağdayız.

Kusura bakmayınız!

Tchaikovsky ‘nin evinin dönüştürüldüğü müzenin müdürü olan ve Tchaikovsky ile ilgili araştırmalar yapan Natalia Gorbunova, ziyaretçi sayısının her yıl arttığını belirtiyor.

Gorbunova, müzeyi ziyaret eden yabancı Tchaikovsky hayranlarının sayısının her yıl arttığını, özellikle Güney Koreli ziyaretçilerin sayısının çokluğunun dikkat çektiğini söyledi. Gorbunova, “Tchaikovsky ‘nin müziğine ilgi artıyor, çünkü onun müziği bütün dünya tarafından seviliyor ve bu sevgi devam ediyor” demiş.

Klin’deki müzeyi ziyaret etmek için Tchaikovsky ‘nin doğum yeri olan Moskova’ya bin km uzaktaki Ural dağları bölgesinde bulunan Votkinsk kasabasından gelen emekli mühendis Liudmila Soltokova için ise bu ziyaret, yaşam boyu süren bir rüyanın gerçek olması.

Ayrıca her yıl, tanınmış müzisyenler ve besteciler, doğum günü olan 7 Mayıs’ta Tchaikovsky ‘nin eserlerini çalmak için Klin’e geliyor. Tchaikovsky ‘ye ilgi sadece  ziyaretçiler açısından değil, sahnelenen eserleri açısından da artış gösteriyor.

Moskova’da bir kış “Eugene Onegin”, “Maça Kızı” ve “Kuğu Gölü” kapalı gişe oynadı.

Kuğu Gölü balesinin Noel versiyonunu iki yıl önce Londra da Royal Albert Hall de seyrettim ve büyük zevk almıştım. Lakin bazı kritikler Tchaikovsky nin tanınmış eserlerini çocukça bulmuş ve kritik etmişlerdi. Araştırmalarımda bu konuda bazı makalelere rastladım ve beni üzdü. Çocuk ruhunu bestelemek kötü bir şey değildir. Hepimizin içinde bir çocuk vardır. En önemlisi bunu yaşatmaktır ve dışarı vurmaktadır. Hele bugünkü acayip bestecileri dinlediğim zaman Tchaikovsky gibilerinin ellerini öpmek istiyorum.

Berlin Devlet Operası şefi Daniel Barenboim liderliğinde Eugene Onegin’in yeni bir prodüksiyonunu sahneledi.

Londra’da ise Southbank Centre’da “Tchaikovsky ‘nin Sırlarını Aydınlatma” festivali, ünlü besteci hakkında hala süren mitleri aydınlatmayı amaçlıyor.

Genellikle “kadri bilinmeyen” bir besteci olarak tanınanTchaikovsky ‘nin eserlerini bazı  eleştirmenler “popülist” diye adlandırıyorlar, sevenleri onun müziğinin zaman ötesi ve çok özel olduğuna inanıyor. Burada popülist kelimesini hiç yakıştıramadım. Bir piyanist çocuğu olarak, klasik müzik sanatına popülist demek kadar büyük bir cehalet olamaz. Tchaikovsky kendi hislerini dürüstçe dışarıya aktarmıştır. Tıpkı Mozart gibi. Bunu sanki mahsus yapmış diyenler hayatın ve sanatın gerçeklerinden çok uzak kalmışlardır diyebilirim. Ben bunlara kaldırım gazetecileri diyorum.

AZ BİLİNEN TARAFLARI…

Tchaikovsky aynı zamanda ticaret konusunda avukattı. Gazetecilik yaptı ve Carnegie Hall’un açılışına katıldı. Aynı zamanda iki opera batırdı. Chekov ile bir opera besteleyecekti.

Bir alkolik olan Çaykovski’nin “1812 Uvertürü” adlı bestesi, “Uyuyan Güzel” ve “Kuğu Gölü” baleleri, Birinci Piyano Konçertosu ile operaların gözde eserleri olan “Eugene Onegin” ve “Maça Kızı” eserleri, daha yaşarken ona büyük bir ün ve popülerlik getirdi.

Tchaikovsky, buruk, tutkulu, ama ümitsiz son eseri, “Patetik” adını verdiği 6’ncı Senfoni’yi Klin’deki şimdi müze olan son evinde yazdı. Londra Flarmoni Orkestrası’nın Rusya doğumlu baş şefi Vladimir Jurowski, Tchaikovsky ‘nin Rus müziğindeki yerini “O, Rusya Panteon’unda piramidin tepesinde oturuyor” diye tanımlıyor.

Jurowski, bazılarının Tchaikovsky ‘yi eleştirmesini, onun melodilerinin neredeyse çok iyi olmasına bağlıyor ve örneğin “Fındıkkıran” balesinin 3’üncü süiti olan “Dance of the Sugar Plum Fairies”inden “Noel zamanlarında etkilenmemek mümkün değildir” diyor. Jurowski, “bunu sadece o yapmadı, Mozart da, Verdi de aynı şeyi yaptı” dedi.

Londra’daki ” Tchaikovsky ‘nin Sırlarını Aydınlatma” festivalinde çalışan müzikbilimci ve besteci Gerard McBurney ise Tchaikovsky ‘yi “XIX’uncu yüzyıl müziğinin (Charles) Dickens’ı olarak” tanımlıyor.

Ölümünün etrafındaki esrar..

Araştırmacı ve biyografi yazarları, genellikle kolera salgını sırasında dikkatsizlik yaparak kaynatılmamış bir bardak su içtiği için 53 yaşında öldüğü söylenen Tchaikovsky ‘nin, aslında erkek yeğenine aşık olduğunu, bu homoseksüel ilişki Rus toplumunda hoş karşılanmadığı için intihar ettiğini belirtiyor. Tchaikovsky ‘nin Klin’deki son evinin onlarca odasının duvarlarını ise yeğeni Vladimir Davidov’un birçok fotoğrafı süslüyor.

Eşcinsel besteciler;

Benjamin Britten (1913-1976)

İngiliz operasının önemli bestecilerinden birisi aynı zamanda tenor Sir Peter Pears ile ilişkisi bulunmuştur.

Dame Ethel Smyth (1858-1944)

Leipzig konservatuarından mezun olan Ethel de bir bestecidir. Londra nın güney doğusunda dünyaya geldi. Kadın hakları savunucusu olan Dame Ethel in birkaç gtane kadın sevgilisi olmuştur.

Francis Poulenc (1899-1963)

Besteci Poulenc hiçbir zaman homo olduğunu saklamamıştır.

George Frideric Handel (1685-1759)

Messiah ın besecisi ki benim en sevdiğim parçalardan birisidir, Hendel ayrıca Rinaldo and Agrippina operalarını da bestelemiştir. Almanya nın Halle şehrinde doğan Hendel de bir eşcinseldir.

Jean-Baptiste Lully (1632-1687)

Louis XIV zamanında sarayda besteler yapan bir Fransız opera bestecisidir.

Leonard Bernstein (1918-1990)

West Side Story nin müziğini yapan Bernstein evlenen bir eşcinseldi. Arkadaşı Arthur Laurents ise Leonard için, herkes eşcinsel olduğunu bilitordu, karısı bile, demişti.

Franz Schubert (1797-1828)

600 parça, dokuz senfoni besteleyen Franz 31 yaşında öldü ve eşcinseldi. Schubert tam tersine gay olduğunu hiç kabul etmemiş, lakin bu iddiasının gerçek dışı olduğu görülmüştür.

Frédéric Chopin (1810-1849)

Chopin ist bir ailenin tek çocuğu olarak Frederic in gay olduğunu yeni örendim. Gazeteci Moritz Weber 2020 de Chopin in erkek arkadaşı olduğunu iddia etti. İsmi de Tytus Woyciechowski imiş.

CHAKRALAR…

Makalemizi çakralarla kapatmak istiyorum.

Şimdi gelelim durumu özateleyelim. Yukardaki tabloyu ben çizmedim, dünyanın bütün dillerine çevrilmiş olan bu tablo bence, naçizane, yaşamın gerçeğidir. Yukarda bahsettiğim gibi yaratcılık 4 ve 5 ten sonra başlıyor. Ama bu yükseklikte dünyaya gelmiş bir ruh, ölümlü beyinle harmoni- pozitif denge kuramıyor ve çok zorlanıyor. Materyelist ve rasyonel (gördüğüne inanan) dünya şartları bu ruhun zenginliklerini göstermeye mani oluyor ve çelişkiler başlıyor. Biz dünyada buna ya bunalım geçirme,  ya çok hassas, ya ruhu bozuk, ya ayakları yerde değil gibi cümlelerle tanımlıyoruz.

İşin en kötü tarafı da Yüce Yaratan tarafından ruhu yüksek insanlar da bu güzelliklerinin farkında değiller, yani bu hediyeyi anlayamayanlar da var, hala ölüme sonsuz kayboluşa inan yüksek ruhlar var.

Öte taraftan ruh veya çakra yüksekliği ile yeryüzündeki insanların eğitimi, profesyonel başarıları veya başarısızlıkları arasında hiçbir bağ bulunmaz. Ordinaryüs profesör olursunuz, gittiğiniz okulları bitirmişsiniz, profesör doktor olmuşsunuz ama ruh seviyeniz iki vya üç olduğundan, ve materyelist oluşunuzdan dolayı bütün bu kavrama hakim olmayabilirsiniz. İlk okul mezunu bile olmazsınız, tembel ve işe yaramaz bir insan olursunuz ama ruh seviyeniz o denli yukardadır ki, dünyanın haline gülersiniz.. Ama sizi kimse anlamaz. Genellikle yalnız kalırsınız. Hatta size köyün delisi bile diyebilirler.

Bu kişilere önerim vardır.   Muhakkak bir kabiliyetiniz vardır, arayın kendinizde, dünya insanlarının anlayabileceği, sizi takdir edebileceği bir kabiliyetiniz vardır… Pes etmeyin ve içinizdeki sesi arayın, onunla konuşun.. Ya sanatta, ya sporda veya bilim dallarından birinde olağanüstü bir kabiliyetinizin olduğu bir gerçektir. Kendinizi kötü yhollara sürüklemeyin, içki ve aşırı sigara içme veya daha kötü alışkanlıklar edinmeyin.. Sadece kendinizi tanıyın yeter!

Dünyamız her ülkede ‘’olmaz öyle şey’’ ‘’ Öyle bir şey yoktur’’, ‘’Literatürde makale yoktur’’, ‘’Müzikte şu kadar not almayan müzisyen olamaz’’, vb gibi onlarca örnek gösterebileceğimiz yöneticilerle doludur. İşte dünyamızın spiritüel yönden gelişmesine mani olan bu zatlar yüzünden, bağnaz bir dünyada yaşıyoruz.

Bırakalım ruhlarımız konuşsun, dans etsinler, yaratsınlar… Kısıtlamalarla, yasaklarla hiçbir yere varamadık. Bu cümlem bütün dünya içindir. Ölümsüz bir dünyada yaşıyoruz. Hayatınızı saati saatine yaşayın.. Merak etmeyin daha önünüzde onlarca, yüzlerce hayat çıkacaktır.

Kimbilir aramızda ne kadar anlaşılmayan Tchaikovskyler var da bizler kendi koyduğumuz kısıtlamalarla bulamıyoruz, keşfedemiyoruz.

Yeryüzünde hiçbir şey tam olarak bilinmemektedir, sadece bir konu hariç..

O da şudur ki, ister ateist olun, ister dindar, ister siyah ister sarı benizli olun, cahil veya okumuş olun.. Kısacası kim olursa olsun hepimiz biliyoruz ki bizim BEN dediğimiz üniversal atom (ruh) vücudumuzdan ayrıldıktan sonra (ölüm) beraberinde bir şey götürmüyor.

Yüzmilyar dolar servete sahip olan şahıslar bunu iyi anlasınlar. Sadece kendi kendilerini aldatıyorlar. FORBES dergisinde boy boy resimleri yayınlanan o kişiler yaşamdan hiçbir şey anlamamışlar. O servetlerinin yüzde biriyle birçok ülkede milyonlarca insan yaşamlarını değiştirebilirler.

Başka daha basit bir örnek vereyim. Benim 1972 den beri tuttuğum PSG futbol takımının Barcelona maçı esnasında İngiliz spikerin spikerin söylediği bir cümle beni futboldan soğuttu.

PSG nin o anki sahada bulunan futbolcuların kıymeti 1.5 milyar avroymuş.

Mantığın bittiği yer.. Ve Paris te 4-0 kazandığımız maçı Barcelona da 6-1 kaybetmiştik.

Yazıklar olsun!

Her zaman dedim, dünyamız uzayın çöp tenekesidir diye.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.