Bodrum Gündem

Savrulan Türkiye Ve Yüzleşme İhtiyacı – Cevat Öneş Bodrum Gündem yazıları…

Yaşamakta olduğumuz süreç, savrulmakta olan bir Türkiye fotoğrafını vermekte. Covid-19’un da etkisiyle, derinlik ve şeffaflık kazanan sorunların ağırlığı, toplumsal yapımızı ve insanımızı sarsarken, geleceğimizin de ipotek altına alınmakta olduğu endişelerini artırmaktadır.

Gelişmeler; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yapısı, uygulamaları, zihniyeti, liyakat durumu itibariyle değerlendirildiğinde, savrulmayla birlikte, kaos şartlarının da oluşmakta olduğu ihtimali tartışmalarını gündeme sokmaktadır.

Bu durum; ulusal-bölgesel-küresel gelişmeler çerçevesinde, siyasi-ekonomik-sosyal-güvenlik-hukuk, topyekûn nitelikli demokrasi ve insani değerler bakımından, “ MİLLİ GÜVENLİK SORUNU “ yaratmakta olduğu gerçeğinin tespitini zorunlu kılmaktadır.

Çözüm anahtarının, meşru-hukuki-demokratik siyaset olduğu da, tartışılmaması gereken bir husustur. Ancak merkezinde siyasi iktidar – Cumhur İttifakı’nın olduğu bir algı yaratma mekanizmasıyla, Demokrasi Cephesini Milli Güvenlik Sorunu olarak gösterme çalışmalarının kazanmakta olduğu boyutlar, düşündürücü olup, ciddi soru işaretlerini artırmaktadır.

Bu çerçevede, meselenin özetle üç başlık altında değerlendirilmesi yararlı olacaktır:

1-Kurucu Değerler:

Adalet ve Kalkınma Partisi ( AKP )’nin laik demokratik Cumhuriyet vizyonu ile Atatürk ilkelerini yozlaştırma uygulamalarının, Cumhur İttifakı döneminde de devamlılığını korumakta oluşu öncelikli temel meselelerdendir.

Çürüyerek çöken, Dünyanın her alanda gelişim dinamiklerini yakalayamadığı için devleti ve halkını yoksullaştıran Osmanlı İmparatorluğu yerine kurulan Cumhuriyetin vizyonu ve hedefleri, geleceğin örnek ülkesini yaratmıştır. Milli, laik, anti-emperyalist, bağımsız, çağdaş, barışçı, demokratik, insani değerler boyutlarıyla şekillendirilen Cumhuriyetin temel ilkelerinin hayata geçirilmesine süreklilik kazandırılamaması, günümüzde karşılaşılan temel sorunların çözümsüzlüğünü ortaya çıkarmıştır.

AKP ile devam eden Karşı Devrim ekseninin, tarihi süreç içerisindeki rolü değerlendirilerek, çözüm yaklaşımlarından sonuçlar çıkarılabilir. Tabii ki, Cumhuriyet değerlerine bağlı güçlerin, hataları ve yetersizliklerinin de tespiti önemini korumaktadır.

Millet İttifakı ve/veya Türkiye Demokrasi İttifakı şeklinde geliştirilmesi ihtiyacı duyulan yapının, uzlaşı sonucu ortaya çıkabileceği gerçeği ile de yüzleşmek zorundayız.

Laik-demokratik-insani değerlerle şekillendirilmiş bir Türkiye yaratılabilmesi sürecinin yeniden başlatılabilmesi hususu, vazgeçilmez önceliklerimizdendir.

2-1950-2002 Dönemi:

Demokrat Parti ( DP ) iktidarı ile çok partili hayata geçiş, dönemin ulusal ve küresel koşulları içinde bir demokratikleşme devrimidir. DP bünyesinde, karşı devrim unsurlarının etkinliği, dinci zihniyete verilen tavizler ve kimlik siyasetini güçlendiren politikalar, pratikler,  Türkiye’nin gelişim niteliklerini de doğrudan etkilemiştir.

NATO sistemine giriş, ABD ve AB ittifakları uygulamalarında, emperyalist kararlara, genellikle siyasi ve kurumsal teslimiyet, milli-bağımsız-üreten-demokratik Türkiye hedeflerinden uzaklaştırılmasına sebep olmuştur.

5-6 Eylül, Selanik’te Atatürk’ün evine sabotaj, Kürt-Alevi yaklaşımı gibi örnek olayların gösterdiği, siyaset-asker-güvenlik-istihbarat ortaklığı, toplumsal ve siyasal ayrışma, çatışmaları yaratıcı yolları da açmıştır.

CHP lideri İsmet İnönü’ye, Bülent Ecevit’e saldırılar düzenlenmesine kayıtsız kalan zihniyetleri, aynı eksen içerisinde/çevresinde, günümüzde de görmek, Türkiye’nin sahip olduğu potansiyel çerçevesinde üzüntü vericidir.

Bu dönemlerde, kimlik siyasetlerinin yükselişi ve devamlılığı, uygulanan güvenlikçi politikalar, Kürt sorununu derinleştirmiş, Alevi-Sünni karşıtlığını yükseltmiş, siyasal İslâmcı yapıyı güçlendirmiş ve sağ-sol bölünmeler ile toplumsal istikrarsızlığı artırmıştır.

Oluşan vasatlar üzerinde de, iç ve dış bağlantılarıyla, etkileme-yönlendirme çalışmalarının uygun zeminleri oluşmuştur.

Yeşil Kuşak, Türk-İslam sentezi gibi emperyalist politikaların araçsallaştırabildiği yapılara, genellikle, Karşı Devrim unsurlarının etkileyebildiği siyaset eksenince destek verilmesi dikkatleri çekmektedir.

1990’lı yılların unutamayacağımız terör, faili meçhuller sarmalının hala yeterince açığa çıkarılamayışı gerçeği, kadim siyaset-kurumsal yapılar ilişkilerinin hayati önemini göstermektedir.

Öncelikle sağ siyaset yelpazesinde yer alan bazı partilerin, “vesayet” kavramı altında, sorumluluklarını sadece kurumsal yapıları hedef göstererek, saklama gayretlerinin, devam etmekte olduğunun görülmesi önemini korumaktadır.

Darbeler, müdahaleler, muhtıralar gibi her türlü olumsuzluğa, siyaset (iktidar) ve kurumsal yapıların nitelikleri, uygulama birlikteliği çerçevesinde yaklaşılması, doğru değerlendirme sonuçları verebilecektir.

Siyaset-devlet, siyaset-bürokrasi, siyaset-demokrasi dengesinde, siyaseti tayin edici rolünün perdelenmek istenmesi, her zaman algı operasyonları içinde yerini korumaktadır.

3-2002 Süreci…

Türkiye’nin ağırlaşan siyasi-ekonomik-sosyal sorunları ve küresel güçler desteği AKP’yi iktidara getirmiştir.

AKP çoğunluk iktidarıyla, başlangıçta sağlanabilen siyasi-ekonomik istikrar ile AB uyum yasalarının getirdiği nisbi demokratikleşme ortamı, olumlu bir Türkiye iklimi yaratabilmiştir. Bu iklimden yararlanılarak, temel sorunlar çözülebileceği bir sürece devamlılık kazandırılamaması, Türkiye’miz için kaçırılan bir fırsattır.

Gelişmeler çerçevesinde meseleyi değerlendirdiğimizde, demokrasi treninin araç olarak kullanıldığı sonucuna da ulaşılmaktadır.

Nitekim 2006’larda başlatılan ve Ergenekon, Balyoz, Casusluk ve türevleri gibi kumpas davalarıyla, AKP- Cemaat ortaklığının, devletin temel kurumlarını, vesayetin kırılması maskesi altında, çökerterek, ele geçirme çalışmalarının yarattığı sonuçlar, demokrasi ile idare edilen devletlerde rastlanabilecek hususlardan değildir.

Fettullah Terör Örgütü ( FETÖ )’nün, Cemaat ve Terör Örgütü olarak, tarihsel süreçte, devamlılığının değerlendirilmesi çerçevesinde, AKP siyasetlerinin ve kurumsal yapıların sorumluluklarının objektif değerlendirilmesi önemi haizdir.

Özellikle 2000-2005 yılları MGK brifing ve kararlarının yeniden değerlendirilebilmesi, devlet idaresi ve kurumsal yapıların, görev-sorumluk-nitelik yönleriyle, geleceğe de ışık tutabilir.

Milli Eğitimden Diyanete, sosyal yapıdan kültürel alanlara, iç politikadan dış politikaya kadar, devlet-toplum hayatında, laiklik karşıtı, dinci düşünde ve pratiklerin sistemli şekilde, nitelikli denetimler de olmadan, geliştirilmekte oluşu da, Cumhuriyet Vizyonu ile evrensel değerlerle çatışmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin, tek adam idaresine dönüşü, parti devleti oluşumuna geçiş, yargı ve yasamada güven erozyonu, medyanın kontrolü ve baskı altına alınışı, demokratik kuruluşlara getirilen kısıtlamalar gibi gelişmeler ise “ yeni faşizm” tartışmalarını gündeme sokmuştur.

Ana Muhalefet Partisi ve liderini “Milli Güvenlik Sorunu” olarak tanımlayan söylemler ile suç örgütü liderlerinin tehditlerine yol veren zihniyetin yarattığı/yaratabileceği kaos ortamı dikkate alındığında, akıl ve mantıkla izah edilemeyecek, somut bir gelişme ile karşı karşıya bulunulmaktadır.

Sonuç:

Türkiye’nin sorunları, her geçen gün ağırlaşmakta ve derinlik kazanmaktadır.

Covid-19’unda tetiklemekte olduğu ekonomik şartlar, toplumu öncelikle dar gelirli kitleleri açlık ortamına sürüklemektedir.

Dış Tehditler kurgulanarak ( gerçek yönleri de olan ) siyasi iktidarın çözüm üretemeyen yapısını örtme çalışmalarının devamlılığı riskleri artırıcı mahiyettedir.

Türkiye’nin öncelikli ve acil ihtiyacı, Yeni Demokratik Türkiye İklimi ve sorunları çözebilecek, bilime dayanan, Kurucu Değerler çevresinde bütünleşen siyasetlerin üretebileceği politikaların hayata geçirilmesine dayanmaktadır.

Demokrasi ekseninde yer alan farklı siyasetlerin, Türkiye Demokrasi İttifakı bayrağı altında toplanabilmelerini ve nitelikli demokrasi hedeflerine kilitlenen, siyaset üretimini şartlar zorlamaktadır.

Demokrat Kürtlerin ve Türkiye Partisi olabilme iddiasını sürdürmekte olan Halkların Demokrasi Partisi (HDP)’nin, Türkiye Demokrasi İttifakı içerisindeki yeri önemlidir. HDP’nin, emperyalizmin politikaları ve pratikleri çerçevesinde, Kürtlerin araç sallaştırılmasının sonuçlarını yeniden değerlendirmeleri ihtiyacı da önemini artırarak korumaktadır. Türkiye’nin kurucu unsurlarından olan Kürtlerle birlikte, nitelikli demokratikleşme sürecine girecek bir Türkiye, bölgesel ve küresel sorunların da çözüm merkezlerinden biri olabilecek potansiyele sahiptir. Atatürk milliyetçiliğinin evrensel bakışı çerçevesinde, Türkiye milliyetçilerinin de yeni değerlendirmeler yapmaları gibi bir gerçeğimize işaret edilmelidir.

Gecikmeden ittifak için somut adımlar atılması ve toplumsal desteğe hayatiyet kazandırılması, milli (ulusal) görevlerimizdendir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.