Bodrum Gündem

İklim Değişikliği

Ronald Karel – Bodrum-11 Şubat 2021

İklim değişikliği en büyük çevresel, sosyal ve ekonomik tehditlerden birini teşkil etmektedir. Her ne kadar gözlemler, küresel ortalama hava ve okyanus sıcaklıklarının arttığını, kar ve buz erimelerinin yayıldığını ve küresel ortalama deniz seviyesinin yükseldiğini göstermekteyse de ben ısınmanın çoğunun ‘’insan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarına atfedilebilmesi son derece olasıdır’’ sonucuna tam olarak katılamıyorum. İnsanların yapacağı doğa katliamının da bir limiti vardır diye düşünüyorum. Öyle ki;

Bazı uluslararası girişimciler haklı olarak, Dünya ikliminin güneş fırtınaları tarafından zorlamasını tanımlayan verileri bir araya getirmek için çalışıyorlar. Amaçları, güneş değişkenliğine iklim tepkisinin daha iyi anlaşılmasıdır.

Diğer yıldızlarla karşılaştırıldığında, Güneşimiz oldukça sabit bir ışık ve ısı kaynağıdır, ancak verimi değişiklik gösterir. Güneş ışığı, ısı ve parçacık akışları havayı ve atmosfer kimyasını yönlendirir, ancak Güneş’in değişkenliği buradaki iklimi nasıl (ve ne kadar) etkiler? Güneşin değişkenliğinin son küresel ısınmadaki rolü sadece bir tartışma konusu değildir; bu aynı zamanda Güneşimizin ve iklim değişikliğinin bilimsel anlayışı için çok önemli bir sorundur.

Kısacası bugünkü yeni bilim diyelim artık olayı daha da yukardan bakmaya başladı. Olay belki de temel olarak güneşten kaynaklanmada. Zaten bazı bilimsel araştırmalara göre güneş ısısı eski yıllara göre daha da artmıştır. Ancak bu düşünceye birçok bilim adamı da karşı koymaktadırlar. Bence bu bilim adamlrı artık yaşları geçmiş ve eski kuşağa bağlı kişilerden oluşmaktadırlar.

Yeryüzünde her olay siyasilleştirildiğinden küresel ısınma mı yoksa iklim değişikliği mi sorularına tam olarak cevap veremeyiz diye düşünüyorum.

Daha bu yıl Madrid karlara bürünürken Doğu Avrupa da yaz yaşandı. İngiltere, Hollanda soğuklarla savaşrken Türkiye de hava sıcaklıkları normalin 10 derece üzerindeydiler. Bunun gibi yüzlerce örnek verebiliriz. Yerimiz müsait değil.

Güneş lekeleri, güneş yüzeyinde yoğun manyetik aktivite ile işaretlenen ve güneşin koronasından güneş patlamalarına ve sıcak gaz püskürmelerine ev sahipliği yapan fırtınalardır.

NASA Marshall Space Flight Center a göre, bilim adamları, güneş üzerindeki lekelerin sayısının zaman içinde değiştiğine ve her 11 yılda bir veya daha fazlasında – Solar Maximum denilen – bir zirveye ulaştığına inanıyor. Bazı araştırmalar, geçen yüzyılda genel olarak güneş lekesi aktivitesinin iki katına çıktığını göstermektedir. Burada Dünya’da görünen sonuç, güneşin 100 yıl öncesine göre şimdi yaklaşık yüzde 0.1 daha parlak olmasıdır.

Pek çok iklim bilimci yani klimatologlar, güneş lekelerinin ve güneş rüzgârının iklim değişikliğinde rol oynayabileceği konusunda hemfikirdir, ancak büyük çoğunluk bunu çok az görüyor ve Dünya’nın ısınmasını esas olarak endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan emisyonlara bağlıyorlar.

Avrupa Çevre Ajansının haberine göre;

İnsan yapımı sera gazlarının başlıca kaynakları aşağıdaki gibidir:

Elektrik üretimi, ulaşım, endüstri ve hanelerde fosil yakıt yakılması;

Ormansızlaştırma gibi, tarım ve arazi kullanımında meydana gelen değişiklikler;

Düzenli atık depolama ve

Endüstriyel flüorlu gaz kullanımı;

Risk analizi uzmanları tarafından Verisk Maplecroft için hazırlanan bir rapora göre, Afrika ve Asya şehirlerinin yüzde 95’i hemen tümüyle iklim değişikliğinin en aşırı tehditleriyle yüz yüze.

Aynı çalışmaya göre, bunlar arasında daha da tehlikede olanlar Nijerya’daki Lagos ya da Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki Kinşasa gibi hızla büyüyen mega şehirler.

Dünyanın en hızlı büyüyen 100 kentinden 84’ü iklim değişikliğinin yol açtığı aşırı iklim olayları ve yükselen ısıdan dolayı “ağır” tehdit altında.

BBC kaynaklarına göre, Deniz buzu onlarca yıldır azalıyordu ve İngiltere Parlamentosu Çevre Denetleme Komisyonu raporuna göre 2000’lerin başlarından itibaren erime hızlanmıştı.

Karbon salımları azaltılamazsa Komisyon’un bulgularına göre Kuzey Buz Denizi 2050 gibi yakın bir tarihte buzsuz kalabilir.

Kuzey Buz Denizi buzu 2019 yılında, 2007 ve 2016 yıllarıyla birlikte ikinci en düşük seviye rekorunu kırdı. 2019 Mart ayında, 2007 yılıyla birlikte, 40 yılın uydu kayıtlarına göre 7. en düşük düzeyindeydi.

Hükümetler büyük değişiklikler yapmak zorunda ama bireyler de üzerlerine düşeni yapabilir, diyor BBC deki haber.

Bilim insanları iklim değişikliğinin aşırı zarar verici boyutlara ulaşmaması için hepimizin, yaşam tarzlarımızda önemli değişiklikler yapması gerektiğini söylüyorlar.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC, daha az et, süt, peynir ve tereyağ tüketmemiz, daha çok kendi bölgemizde üretilen mevsimlik sebze ve meyveye yönelmemiz, uçak yerine tren ya da otobüse binmemiz, iş seyahatleri yerine video konferansı tercih etmemizi, çamaşırları kurutma makinasında değil ipte kurutmamızı, evlerimizin ısı izolasyonunu güçlendirmemizi ve satın aldığımız herşeyin üretiminde düşük karbon salımı olmasına dikkat etmemizi tavsiye ediyor.

Son araştırmalar, tek tek adımlar bazında bakıldığında, iklim değişikliğine etkimizi azaltmakta en etkili adımın beslenme düzenimizi değiştirmekten, ve daha az et yemekten geçtiğini gösteriyor.

Yukarda yazılanlara bakılırsa dünyamızın tekrar yaşam şeklinin 1950 yıllarına dönmesi isteniyor. Kısacası yine halk günlük hayatından fedakarlıklar yapacak. Ekonomiye zarar verecek bir yığın tedbirler bulunmaktadır. İsterseniz at arabasına binelim, otomobil üretimi yasaklansın. Aslında daha çok yazabilirler de, aşırı olacak diye kendilerini süt ve peynirle durdurmuşlar.

Vallahi ben şahsen böyle bir hayata razıyım. Dağı, ovayı, hayvanları çok seven bir insanım. Tabiatın kayfini çıkarmak benim çok işime gelir de, bu önerilenler ütopyadan başka bir şey değil.

BBC nin makalesi devam ediyor.

Bilim insanları bunun sebebinin et endüstrisinin atmosfere saldığı karbon ve diğer olumsuz çevre etkileri olduğunu söylüyorlar.

Science adlı bilim dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma aynı gıdanın farklı biçimlerde üretilmesinin çevreye etkisinin ne kadar farklı olabileceğini sergiledi.

Örneğin büyük baş hayvancılık, orman alanı açılarak yapıldığında, doğal otlaklarda yapılan besiciliğe oranla 12 kat daha fazla sera gazı salımına yol açıyor.

Araştırmanın asıl çarpıcı sonucu ise şu: Hayvancılık çevreye en düşük etkiye sebep olacak şekilde de yapılsa yine de, çevreye en zararlı tahıl ya da sebze tarımından daha fazla sera gazı salımı yaratıyor.

Fakat et tüketimini azaltmamız, beslenme tarzımızı değiştirmemiz yeterli değil; aynı zamanda tarım ve besicilik tekniklerini de çevreye en az etki yapacak şekilde değiştirmemiz gerekiyor.

Şöyle yazayım.. Avrupa nın hangi ülkesinde oluırsa olsun eğer herhangi bir hükümet böyle kısıtlamalar koyarsa anında yok olur. Koskoca endüstriler dururken, neden vatanadaşın günlük yaşamı kısıtlanıyor? Buna aklım ermiyor. Zaten olmayacak, hiçbir zaman tatbiği mümkün olmayacak yaşam şekli neden  bilimsel bir şekilde yayınlanıyor?

Eğer dünya hükümetlerinin gücü yetiyorsa gitsinler aşağıdaki kodamanlarla uğraşsınlar.

Buyurun liste aşağıda. Bunlar 1965 yılından bu yana 480 milyar ton carbon diyoksit salmışlar.

Saudi Aramco ……………………………………   59.26
Chevron ……………………………………………   43.35
Gazprom …………………………………………..   43.23

ExxonMobil ………………………………………   41.90

National Iranian Oil Co………………………    35.66

BP …………………………………………………….    34.02

Royal Dutch Shell ……………………………..    31.95

Coal India …………………………………………    23.12

Pemex ……………………………………………..    22.65

Petróleos de Venezuela …………………..   15.75

PetroChina ………………………………………     15.63

Peabody Energy ………………………………    15.39

ConocoPhillips …………………………………     15.23

Abu Dhabi National Oil Co………………..    13.84

Kuwait Petroleum Corp…………………….   13.48

Iraq National Oil Co ………………………….    12.60

Total SA …………………………………………..     12.35

Sonatrach ………………………………………..    12.30

BHP Billiton ……………………………………..       9.80

Petrobras ………………………………………..       8.68

İnsan gücünün iklim değişikliğine sebebiyet verdiği muhakkadır. Lakin ben, naçizane, yine de güneş fırtınalarının, sunspotların, jeomanyetik fırtınaların, güneş ısısının artmasının dünya iklimine etkili olduğunu savunanlardanım.

Bizler sığır eti yamağa, beyaz peynir tüketmeye devam edelim. İnşallah yeryüzündeki bütün insanlar bir gün refaha kavuşurlar ve sığır etini bol bol tüketirler. Bekleyelim bakalım, belki bir gün dünyanın herhangi bir ülkesinde bir babayiğit şu yukarıdaki 20 devlere farkındalık kelimesini öğretir de hepimiz bir nefes alırız.

Allah hepimize iyi baksın…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Berrak Birgili dedi ki:

    Roland Bey Selam,
    İklim değişikliği hakkında ki yazınızı okudum. Bendeniz ziraat yüksek mühendisiyim ve tarimsal alanda iklim değişikliği kapsamında olası çözümler üzerine çalışıyorum. İlginizi çekerse görüşmek isterim. Bodrumdayım
    Berrak Birgili