Bodrum Gündem

Çürüme ve Çöküş – Cevat Öneş Bodrum Gündem yazıları…

Çürüme ve Çöküş kavramlarını canlı, cansız yaşamın çok değişik alanlarında kullanabiliriz. Çürümeyi genellikle süreç içinde, sağlamlığın, dayanıklılığın kaybedilmesi anlamında kullanırız. Çöküş ise dağılarak yıkılma hali olarak ifade edilebilir.

Kurtuluş Kuruluş mücadelesinden yeniden doğan Cumhuriyet’in bürokratları için, ülkelerinin sorunlarını değerlendirirken, Çözülme ve Çöküş kavramlarının kullanılması, çekingenlik yaratan bir hassasiyet kazanır.

Osmanlı için hasta adam, dağılma, parçalanma, işgal gibi kavramsal sonuçlarla yapılan değerlendirmeler, genç Cumhuriyet’in kurulması ve devamlılığının sağlanabilmesinin önemi, Devlet-Toplum-Siyaset-Vatandaş (birey) görev ve sorumluluklarını da, yeniden şekillendirmiştir.

Yaşanmakta olan ve süreklilik kazanan gelişmeler içerisinde, Devlet ve Toplum için “BEKA” sorunu olarak değerlendirilebilecek konuların artmakta oluşu karşısında, zaman tünelinde, satır başlarıyla, bazı tespitlere işaret edilmesi yararlı olacaktır.

Osmanlı’nın Sonu…

Anadolu medeniyetlerinin ve Osmanlı tarihinin bir parçası olmak, Cumhuriyet’imiz için zenginliktir. İslam kültürüyle buluşma hali de, sosyo-kültürel, sosyo-politik yapının önemli unsurlarındandır.

Osmanlı otokrasisinin, hanedan yapısının; ihtişamlı dönemlerini, çağın bilim-teknoloji-sanat-siyaset araçlarıyla tahkim edemeyişi sebepleriyle, parçalanarak sonlandırılması gibi bir gerçeklikle karşılaşılmıştır.

Son Osmanlı padişahı Vahdettin, 16 Kasım 1922’de İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı Harington’a yazdığı mektup şöyledir:

“Dersaadet (İstanbul) İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenapları… İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahalli-i ahara naklimi talep ederim efendim. 16 Teşrin-i Sani 1922.”

Düşman işgalini sonlandırmak isteyen Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye kadrolarının idam fermanlarını 24 Mayıs 1920’de onaylayan Vahdettin’in, 17 Kasım 1922’de İngiliz Malaya zırhlısı ile ülkesini terk etmesi olayı, Dünya siyasi tarihi için de, ibretle unutturulmaması gereken bir husustur. 11 Nisan 1920’de Şeyhulislam Dürrizade Abdullah’ın, “Kuvvayı Milliyelerin katli vaciptir!” fetvası da, yansımaları günümüzde de görülmekte olan zihniyetin örneklerindendir.

İkinci Abdülhamit’i örnek alan politikalara benzetilen kararların yarattığı siyasi-kültürel eksenin (Cumhur İttifakı ortaklığı, İslamcı-Türkçü yaklaşım, Türk-İslam sentezi) günümüze kadar uzanan, saflaştırma yaratıcı çalışmalarının sosyal vasatlarda, siyasette, kurumsal yapılarda Çürüme ’ye yol açmakta olduğu tespitinin yapılması önemlidir.

Kurtuluş ve Kurucu Değerler…

Kurtuluş ve Kuruluş mücadelesi, Tarihsel derinliği olan bir halkın, işgal edilen topraklarında, hayatta kalma, emperyalizme karşı varlığını koruma ve çocuklarına yeni bir aydınlık gelecek bırakma mücadelesinin özetidir. 1921, 1924 Anayasaları ile tüm eksikliklerine rağmen, kabul edilen diğer anayasalarımızın değiştirilemez hükümleri, söz konusu ilkelerle uyumlu şekillendirilmiştir.

23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla, egemenliğin kayıtsız şartsız Millete ait oluşunun kabulü, 29 Ekim 1923’e Cumhuriyet’in ilan edilmesi, laik karakterli devrimler, 1937’de laikliğin Anayasaya girişi ile Muasır Medeniyet Vizyonunun kabullenilişi; Bağımsız-Demokratik-laik-sosyal-hukukun üstünlüğüne dayanan-çağdaş devletin temellerini teşkil etmiştir.

Evrensel değerlerle süreklilik kazandırılabilecek değişim ve gelişme politikaları içinde de, temel ilkeler üzerinde, içselleştirilmiş bir zihniyet yapısının yerleştirilmesi gerektiği hususları, tartışmasız öncelikli ihtiyaçlarımızdandır.

Eksik demokrasi şartlarımız üzerinde, AKP politikalarının, öncelikle Cumhur İttifakı pratiğinin ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ucubesinin ortaya çıkardığı sonuçlar, Türkiye siyasetlerinin, yeniden ve önemle değerlendirilmesi gereken konulardandır.

Saltanatı ve Hilafeti savunan, laik sistemle doğrudan/dolaylı mücadele içinde olan, oportünist-Makyavelist zihniyeti ile yeni tarih ve yeni nesil yaratılması için çalışan bir siyaset pratiğinin ortaya çıkarmakta olduğu yıkım, 17 Kasım 1924’de kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve kadrolarıyla kurulmakta olan bağlantıların yarattığı siyasi yelpazede, milliyetçi-muhafazakar kesimlerde, yeniden değerlendirmeler yapılması ihtiyacını da göstermektedir.

Emperyalizmin etnik yapılar, din-mezhep farklılıkları, kimlikler üzerinden oynayabildikleri roller, araçsallaştırıcı yönlendirmeler (öncelikle ABD, Rusya, AB, Çin vs.) önemini artırarak korumaktadır.

Vatanımızın geleceği için öncelikli temel ihtiyaç olan, sistem/rejim sorunlarında normalleşme için “BEKA” meselesi haline gelen, TÜRKİYE DEMOKRASİ İTTİFAKI’nın gerçekleştirilebilmesinde, sorumlu siyaset yapıcılarının ortaya çıkması zamanıdır.

Yozlaşma…

Türkiye’nin tarihsel süreçlerinde, zamanın koşullarına ve konjonktür el gelişmelere göre, göreceli şekilde yozlaşmalardan bahsedebiliriz.

Öncelikle Cumhuriyet’in ilanı, çok partili hayata geçiş ve Muasır Medeniyet Vizyonunun hedef alınmasının bir DEVRİM olduğunun kabulü gerçekçi bir tespittir. Eksikliklerini de görerek, tek partili dönemde, siyasi-ekonomik-sosyal-eğitim-kültür gibi her alanda sağlanabilen gelişmeler çok önemlidir. Klasikleşen Yurtta Sulh, Dünyada Barış politikalarının sağladığı saygınlık, tarih ve siyaset sayfalarındaki yerini korumaktadır.

Çok partili hayatın gelişim süreçlerinde, koşullara göre değişiklik gösteren, Eksik Demokrasi şartlarındaki süreklilik, yozlaşmasının ve yetersizliklerinin ve negatif gelişmelerin temel sebepleri olarak gösterilebilir.

Genellikle milliyetçi, muhafazakâr, dinci ağırlıklı Türkiye siyasetlerinin zihniyet ve pratikleri, Cumhuriyet Vizyonunun taşıyıcıları olamamışlardır. Türkiye sınıfsal yapıları da, Demokratik solun gelişimine de imkân vermemiştir.

Batı ve evrensel uygarlık ile ayrı değerlendirilmesi gereken, Batı-NATO sistemi ortaklığı ilişkilerinde yapılan vahim hatalar, Emperyalizme bağımlı, kullanışlı siyasi-ekonomik-kültürel-askeri şartların oluşturulduğu, üretemeyen-tüketen Türkiye şartlarını yaratmıştır.

İstismar edilegelen vesayet, askeri darbeler ve müdahaleler şartları da, sivil siyasetlerin yetersizliklerini, Emperyalizmle işbirliği şartları değerlendirilmeden açıklanamaz.

Cumhuriyetin Devlet Kurumsal Yapılarına kazandırabildiği niteliklerle, Devlet-Siyaset, Devlet-Toplum ilişkileri gelişmeler sağlayabilmiştir. Siyasette ve kadrolarında nitelik kayıpları, Demokratik Sistem ve Yönetimlerde de zafiyetleri artırmıştır.

Eksik Demokrasi şartları, Cumhuriyetin temel sorunlarında (Kürt meselesi, laiklik, Sünni-Alevi çatışması, eşitsizlik vs.) çözümlere engeller oluşturmuştur.

Siyasette kimliklerin, özellikle dini inançların istismarı, taassuba ( Tarikat, Cemaat, Tekke yapıları gibi) topyekûn kullanışlı alanlar açarken, Emperyalizmin siyaset bağlantılarını da güçlendirmiştir.

Siyasette nitelik erozyonu, kurumsal yapılardaki çözülme, liyakatsız-ilkesiz kadrolaşma, Kurucu ilkelerin, değerler sisteminin çürümesine yol açarken, hukuk dışı bir zihniyet ve pratik gelişme göstermeye başlamıştır. Yolsuzluk, Yasaklar ve Yalanların şekillendirmekte olduğu gelişmeler, Demokrasi ve Hukuka olan ihtiyaca aciliyet kazandırmaktadır.

1990’larda görüldüğü gibi zamanımızda da, siyaset-mafya ilişkilerinde ortaya çıkan tırmanma, çürümeye tehlikeli boyutlar kazandırabilecek gelişmelerdendir.

Siyasetin mafyatik ilişkileri kullanmakta/açıklamakta ki pervasızlığını izah edebilmek mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milletimiz böylesi görüntüleri hak etmemektedir.

SONUÇ

Ülkemiz siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, diplomasi yönleriyle, topyekûn dinamikleriyle, çürüme yaratan baskılar altındadır.

Ekonomik yetersizliklerin derinliği,  Pandemi süreçleri, çevre-rant meseleleri gibi konularda da çözümsüzlük durumları, risk ve tehditleri ağırlaştırmaktadır.

Yönetilemeyen bir ülke hali mevcuttur.

İç politikada, dış politikalarda, ülkeler arası ilişkilerde, hareket kabiliyeti kısıtlanan bir yönetim görüntüsü, tartışma konusu olmaktadır.

Siyasal ve toplumsal bir uyanış, pozitif çıkış yolunun açık olduğundan şüphe duyulmamalıdır.

Cumhuriyet değerleriyle yetişmiş sağlık emekçilerinin göstermekte oldukları direnç gibi Cumhuriyetin ve toplumun sahip olduğu ulus-millet, demokrasi-hukuk-insani değerler birikiminin, çıkış yolu için yeterli olduğunu değerlendiriyorum.

Cumhuriyetin Kurucu Değerlerini sahiplenme, laik-demokratik sistem içinde bütünleşme, hukukun üstünlüğünün, denetlene bilirlik-hesap verilebilirlik ilkelerinin şekillendirdiği kurumsal yapıların oluşturulması, insan hakları-özgürlükler-adalet-güvenlik için siyasetler üretimi, eşit vatandaşlık hedeflerine kilitlenen Türkiye için, yeni zihniyet ve pratikler ihtiyacı öncelikli meselelerdendir.

TÜRKİYE DEMOKRASİ İTTİFAKI’NIN hayata geçirilebilmesi için zaman daralmaktadır. Siyasi partilerimiz ve siyaset aktörler, tarihi sorumlulukla karşı karşıyadırlar.

Siyaset aktörlerinin, tartışılabilir bagajlarından arınarak, ilkeli ancak reel siyasetin ihtiyaçlarına da cevap verebilecek şekilde, İTTİFAK-İŞBİRLİĞİ-CEPHE çalışmalarında gösterebilecekleri başarı, ülkemizin pozitif BEKA meselesidir.

Not: Bodrum Gündem okurlarının Ramazan Bayramlarını saygılarımla kutluyorum.

Cevat Öneş

Bodrum 11 Mayıs 1921

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar