Bodrum Gündem

Kendisinden Uzak Kalmış Olanlar Çok Bağırır

 

                                    Bilge insan yalnız doğruluğu, küçük insan ise yalnız faydayı düşünür.

                                                                                                                      Konfüçyüs

Yazının başlığı değerli şair Özdemir Asaf’a ait. Ben kendisini her zaman “Filozof Şair” olarak anarım. Yıllar sonra kızı Seda Arun ile tanışıp dost olduğumuzda bu görüşümü kendisiyle paylaşmıştım.

Kaç yıl oldu hatırlamıyorum; Seda Arun, eşim ve ben arka sokaklardan Bodrum merkeze doğru yürürken bir bakkal dükkânın önünde, adamın birinin bağırmasını duyduk. Hakaret edercesine bağırıyordu karşısındaki dükkân sahibine; üstelik karşısındaki bir kadındı. Hoşumuza gitmedi tabii. O anda Seda Arun’un aklına Babası Özdemir Asaf’ın bir sözü geldi:

“Kendisinden uzak kalmış olanlar çok bağırır”

Eşim ve benim çok hoşumuza gitti bu ifade. Derken adam kadına “Şerefsiz!” dedi. O ana kadar, nispeten sesi yüksek çıkmayan kadın ağzını açtı ve yüksek sesle ağza alınmayacak küfürler etmeye başladı, adamın üzerine yürüyerek. Adam sinmiş ve sesi kesilmişti; motoruna binip uzaklaştı oradan. Düşündüm ki, “Şeref” bu kadın için önemli bir değerdi. Bu Temel Değerine dokunana kadar, kadın sabırlı davranmıştı. Sonra kadın, adamla aynı dilin daha da güçlüsünü kullanınca adam gitmişti.

Kendi aramızda, iletişimi sürdürmek için aynı dili konuşmak gerektiği konusunda anlaşmıştık. Düşündüm ki, iletişimi sonlandırmak için de mi aynı dili konuşmak gerekiyor? Kadının dilinden anladığı için, bağıran adam sinmiş, susmuş ve gitmişti.

“Gelişmek için değişmek gerekir”

Bu söylemi kullanırım yeri geldikçe. Bundan kastettiğim; gelişebilmek için bulunduğumuz konfor alanını terk etmektir. “Değişmek” kelimesini kullanırken çok dikkat göstermeye ve altını doldurmaya çalışırım; zira çağımız her şeyin hızla değiştiği bir çağ. Bu bazılarının “Temel Değerlerini” de önüne katıp götürüyor maalesef. Bir de kulağa hoş gelen şu söylem var:

“Her şey değişir, değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.”

Bu söylem kulağa hoş gelebilir; ancak altını doldurmadıktan sonra bir anlam ve değer taşımaz. Örneğin; “ben bugüne kadar dürüst bir adamdım; ancak artık değiştim, yalan da söylerim, üç kâğıtçılık da yaparım” diyebilir miyiz? Menfaatimiz için karşımızdaki insanları lekeleyebilir miyiz? İnsanları, karşımızdaki insanlara zarar verecek davranışlarda bulunmaya teşvik edebilir miyiz? Üstüne üstlük böyle bir davranış sergileyip o insanın yüzüne bakabilir miyiz?

Hani yukarıdaki kadının, kendisine “şerefsiz” diyen adamın üzerine yürümesinden söz ettim ya; işte “Şeref” bir Temel Değerdir. Temel Değerler bizim kim olduğumuzu ifade ederler, kalıcı ve değişmeyen prensiplerdir; dik durmamızı sağlayan omurgamızdır.

Şunu üzülerek ifade etmek durumundayım ki, Temel Değerlerden yoksun o kadar çok davranışa tanık oluyoruz ki; hem de birçok alanda ve düzeyde. Değerlerin bu kadar erozyona uğraması gerçekten ürkütücü; ancak umutsuz değiliz asla. Netice itibarıyla güneş balçıkla sıvanmıyor.

Hem özel sektör hem de akademik faaliyetlerim çerçevesinde; Temel Değerler, Vizyon, Misyon ve Strateji konularında 1979 yılından bu yana çalışıyorum. Firmaların ve önemli liderlerin Temel Değerleri arasında Dürüstlüksözünün dile getirilmesini yadırgardım; “neden bunu yazıyorsun ve vurguluyorsun ki, zaten dürüst olmak zorunda değil misin?” derdim. Sonraları öyle düşünmemeye başladım; bu değerler vurgulanmalı ve bu değerlere sahip olanlar baş tacı edilmelidir.

Sağlam Temel Değerler vurgulanmadıkça, bu değerlerle insanlara, özellikle gençlere örnek olunmadıkça meydan, değerleri erozyona uğramış kimselere kalıyor ve maalesef gençler bu tür insanları örnek alabiliyor. Buna müsaade etmeye hakkımızın olmadığını düşünüyorum.

Rahmetli İsmet İnönü’nün bir söylemiyle bitirmek istiyorum yazımı:

“Bir memlekette namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.”

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar