Bodrum Gündem

Hukukun Hukuka İhaneti ya da Hukukun Hukuka İhtiyacı

Belçika’lı ressam René Magritte, 1920’lerde, görece erken sanat yıllarında bir pipo resmi yapar. Gerçeküstücü akım yanlısı olmasına karşın, bu pipo resmi neredeyse gerçeğine bire bir yakındır. Ve resmin üstüne Ceci n’est pas une pipe (bu bir pipo değildir)” açıklamasını yazar. Bu bir pipodur elbette, ama bu piponun içine tütün doldurulup içilemeyecektir. Dumanı ciğerlerinize dolmayacak ve hissedilemeyecektir. Çünkü bu pipo resmi, yalnızca bir imge’dir. İmgelerle hayatı yorumlarız, anlamaya çalışırız; ama hayatı doğrudan yaşayamayız.  İmgelerde duygu ve haz dünyamızı besleyecek estetik görsellikler, incelikler buluruz.  Ama imgelerin bize dolaysız sunduğu bir hayat yoktur. Bu, imgelerin bize ihanetidir…

İmgeler, yalnızca sanat alanıyla sınırlı değildir elbette.

Anayasalarda, yasalarda yazılmış halde duran, zamanın yorgunluğuna ve eskimesine terkedilmiş hukuk normları, sonuçta birer imgedir. Tıpkı René Magritte’in “Bu bir pipo değildir” resminde işaret ettiği gibi… Bu hukuk imgelerinin gerçek olabilmesi için – yani pipoyla tütün içilebilmesi için-  hukukun hukuka ihanet etmemesi ya da hukukun hukuka güven duyması gerekir.

Oysa tarih, hukukun kendine ihanetleriyle, hukuk katliamlarıyla, hukuk tuzaklarıyla  dolu…

Hukuk ihanetleri, çoğu kez hukuk aracılığıyla yapılıyor ne yazık ki…   Hukuk vasıta kılınarak, gerekçe gösterilerek…

Hep hukukun üstünlüğü denilir. Hukukun üstünleri yani hukukun derebeyleri bilirler ki, hukukun üstünlüğü dedikleri şey, kendi üstünlük arzularına hukuku aracı kılmaktır.  Bu, hukukun tecavüze uğramasıdır…

Yasa kitaplarının yazılışında mürekkep yanında, ne yazık ki kan da vardır.

Adem’in ilk karısı Lilith, Adem’le eşit olduğunu savunduğu için “eril hukuk” tarafından cezalandırılacaktı…

Adı “önceden gören” anlamına gelen Prometheus, ateşi Tanrılardan çalıp insanlara verdiği için Olimpos’un  “Tanrılar hukuku” tarafından kayaya zincirlenecek ve karaciğeri her gün kartalların yemeği olacaktı…

MÖ 495’te Güney İtalya’daki Kroton Okulu basılıp yakılacak ve okulun kurucusu Pythagoras “yenileşmeye duyulan nefret hukuku” yandaşı katiller tarafından öldürülecekti…  O Pythagoras ki, bize ölçülü ve adil yaşamayı öğütlen adalet kupasını armağan edecekti…

 “İnsan her şeyin ölçüsüdür” diyen Protagoras’ın kitapları MÖ 411’de Atina’nın agorasında yakılacak ve kendisi de kitapları yakan  “agora hukuku” tarafından ölüme mahkûm edilecekti…

Erdemli yaşamayı her şeyin önceliği sayan Sokrates MÖ 399’da Atina’nın “demokrasi hukuku”  tarafından baldıran zehri içirilerek susturulacaktı…

415’te İskenderiye’de, gökbilimci ve matematikçi kadın düşünür Hypatia, yeni gelişmekte olan ve güç gösterisi egosunun peşine düşmüş Katolik kilisesinin  “sokak hukuku” tarafından taşlanarak öldürülecekti…

1314’te Jacques de Molay, Fransız kralı 4. Philippe ve Papa 5. Clemens’in “hırsızlık hukuku” tarafından Paris’te Saint Nehri üzerinde diri diri ateşe verilecekti…

1600’de “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar” diyen rönesans düşünürü Giordano   Bruno, Roma’nın Campo de Fiori meydanında, “engizisyon hukuku”  tarafından diri diri yakılarak öldürülecekti…

1972’de Deniz Gezmiş, 1968 kuşağının tüm Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de cezalandırılması gerektiğini düşünen “emperyalist hukuk” tarafından idam edilecekti…

Tarihin inişli çıkışlı yolculuğunda adına “hukuk” denilen bir erk tarafından katledilen bu insanlar, ölümleriyle geleceğe ışık olmuşlardı… Onlar artık zamanın ölüm bilgeleriydi…

 “Önden gidiyorsun öyle mi? Çoban olduğun için mi, yoksa istisna olduğun için mi? Bir üçüncü seçenek de kaçıp kurtulan olmaktır… Bu, birinci vicdan sorusudur”  der Nietzsche.

Maalesef hukuk, hiç önden gidemedi…  Kötülüklerden de kaçıp kurtulamadı… Hep geriden yürüdü. İnsanların önüne düşüp “bilge bir çoban” da olamadı. Toplumlara çoban olmayı dine bıraktı. Dinler de bu toplumsal çobanlık rolünü, sömürü paradigması üzerinden yürüttüler. Zenginlik ve güç sahibi olmayı tercih ettiler.

Sosyolog Richard Sennett’in analizlerinde yer verdiği bir deyimi vardır: Merhamet yorgunluğu

Merhamet yorgunluğu, hukuk için çoktan vicdan yorgunluğuna dönüşmüş durumda…

Ne yazık ki, hukuk, tarih boyunca hep yorgun bir vicdanla çalıştı. Bazen – belki de çoğu kez – kendini bile koruyamaz hallere düştü…

Koşullar dendi… Mazeretler üretildi…

Oysa hukukta, adaleti tesis etmenin dışında tüm işler teferruattır, boştur ve anlamsızdır…

Hukuk, her zaman toplumsal ve sosyal dönüşümlerin en muhafazakâr yanını simgeler oldu… Hiçbir zaman toplumun önünde, yenileşmenin ve dönüşümün elinde, dalgalanan bir bayrak olamadı…

Bakunin “hukuk iktidarların fahişesidir” derken, hukuku sarsmayı ve kendine getirmeyi amaçlıyordu… Hukukun kendini bilmesi önemli… Hukuk, egemen güçle arasına mesafe koyabildiği ölçüde hukuk olabilir…  Ama hukukun yorgun vicdanı, zaman içinde kendini bile koruyamaz hale gelebiliyor…

Bir şey, hem kendine ihtiyaç duyar, hem de o ihtiyacın içine saklanmış ihanetin sonsuz labirentlerinde dolanır durur.  İşte hukukun tarihsel yolculuğu biraz da böyle…

Attika, Troya savaşı dönüşünde Odysseus’un yıllarca denizlerde dolanıp bir türlü ulaşamadığı evidir. İşte hukuk da, yüzyıllardır çıkmaz sokaklarda dolanıp duruyor ve bir türle attika’sına, herkesi huzurlu ve güvenli hissettirecek evine bir türlü ulaşamıyor…

Kronos, mitolojideki zaman tanrısıdır. Kronos’un en önemli vasfı,  kendi evlatlarını yiyen bir Tanrı olmasıdır. Titan grubu tanrılardandır.  Bugüne kadar yaşanagelmiş hukuk kronolojisi (ki, kronoloji, kronos’tan gelir), bize iyi bir envantervermiyor, iyi bir tarihsel miras bırakmıyor.  Öyleyse hukuku, kronos’tan, yani evlatlarını yemeyi marifet zanneden zamanın eskiliğinden ve zulmünden kurtarıp, zamanın önüne koymamız gerekiyor…

Zaman tanrısına yenilmeyecek şekilde zamanın önünde koşabilen ve kendini sürekli yenileyip geliştirebilen bir hukuk anlayışına ihtiyacımız var…

Av.Mehmet Bekar – Bodrum 2020

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Tahsin canlı dedi ki:

    Hukukun bilim mi felsefe mi?
    Sayın hocam mailden cevap verirseniz sevinirim.