Bodrum Gündem

Yalan, Gericilik,  Rant Hırsı, Hırsızlık, Rüşvet, Cahillik, İftira, Vizyonsuzluk!  Bunun Neresi Kutlu Yürüyüş?

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, AKP Yetkilileri, şu son sel felaketinde bile, “Kutlu yürüyüşümüz” diyebilmektedirler.

20 Yıllık AKP iktidarında, en baş söylem, siyasal İslamcılık yapılarak, “Kutlu yürüyüş” olmuştur.

Peki, bu Erdoğan’ın dilinden düşürmediği Kutlu Yürüyüş, gerçekten, kutlu bir yürüyüş müdür?

Şimdi AKP İktidarı’nın, “Yürüyüşü”ne hep birlikte bakalım.

1-EN BÜYÜK YALAN: İktidara gelirken, “Hedefimiz Avrupa Birliği üyeliği, çağdaş, modern Türkiye” dediniz.

Peki, öyle mi yaptınız?

Bugünkü Türkiye’de kendi Anayasamızın tanıdığı hak olmasına karşın, en masum gösteri yürüyüşlerini bile gazla, tazyikli suyla, coplarla dağıtıyorsunuz. Halkın gelir düzeyi ise, bırakın Avrupa Birliği’ni; geri kalmış ülkelerin düzeyine geriledi.

Adalet sistemi Avrupa Birliği standartlarından gezegenler kadar uzakta kaldı. Üstelik İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını da çiğnemeye başladınız.

Kuklanız haline gelmiş bazı mahkemeleriniz, zaman zaman kesin hükümlü Anayasa Mahkemesi kararlarını, suç olmasına rağmen tanımadı.

Dolayısıyla, “Avrupa Birliği üyelik hedefi” en büyük yalanmış!

2-GERİCİLİK: Dini siyasete alet edip, “Siyasal İslamcılık” yolunda, İslam Dini’nin ana kurallarına, dolayısıyla Kur’an’a ihanet ederek; önce halkı bizden olanlar, olmayanlar diye ikiye bölüp; yalnızca kendi çevrenizdekileri zengin edip;  bu fakir ülkenin parasını, saraylar, özel uçaklar, lüks yabancı araçlar, gözde bürokratlara, ikişer,-üçer maaşlar ve en pahalı yaşam tarzlarınız ile çarçur ettiniz. İhtişam ve gösterişten başınız dönmüş halde, Kıbrıs’taki bir pikniğe bile 8 uçakla gidecek kadar gözleriniz karardı.

Siyasal islamcılık uğruna,  bu ülkenin kurucusu Yüce Atatürk’ün kurduğu bütün kurum ve kuruluşları yok pahasına satarak, ya da yok sayarak gericilere göbek attırdınız!.

Atatürk’e hakaret eden,

Atatürk’e “Deccal” diyen namussuz ve alçakları, meczupları, baş tacı ettiniz; baş danışman bile yaparak onların ihanetine ortak oldunuz.

Bir yandan da aklınız sıra Atatürk’ü sildiğinizi düşünüp, Osmanlı İmparatorluğu’nun en fazla toprak kaybeden, hatta vatan toprağını bile parayla satan 2. Abdülhamid’i baş tacı ettiniz; İngiliz işbirlikçisi, bu ülkeden İngiliz savaş gemisi ile kaçan son padişah Vahdettin’in de köşküne de yerleştiniz!

3- RANT HIRSI: Gözleriniz dönmüş haldeki rant hırsınız ile, güzelim İstanbul’u beton yığınına çevirdiniz. İstanbulumun dünyaca ünlü silüteni bile bozacak gökdelenlere bile yol verdiniz.

Sonra da bu ülkenin en yetkili ismi Erdoğan’ın ağzından, “İstanbul’a ihanet ettik” diyerek ihanetinizi itiraf ettiniz.

Adını ağzınızdan düşürmediğiniz Yüce Allah’ın kurallarını çiğnerseniz, Allah da adamı böyle söyletir, böyle itiraf ettirir!

Ama rant hırsınız yine de bitmedi. Kendi doğup büyüdüğünüz yerlere ihanet ederek, oraların doğal dengelerini “HES”lerle bozdunuz, doğal dere yataklarını da konutlarla doldurdunuz.

Sonuç = Felaketler zinciri oldu.

İşte Orta Batı Karadeniz’de sürekli yaşanmaya başlanan, son olarak da Kastamonu’da, Sinop’ta, Bartın’da onlarca insanımızın hayatlarının ve binlerce insanımızın da mallarının, hayvanlarının, servetlerinin yok olmasına neden olan felâketlerin bu kadar büyük boyutlu olmasının sorumlusu da sizlerin rant hırsının sonucudur. Doğup büyüdüğünüz yerlere, hemşehrilerinize bile ihanet etmiş oldunuz.

4-HIRSIZLIK VE RÜŞVET: 20 yıllık iktidarınız, “Hırsızlık ve rüşvet” ile de anılacak.

Hiç kimse, ayakkabı kutuları ile bazı bakanlara giden rüşvetleri, elin İranlı altın kaçakçısı veletine, “Önüne serilen halın olurum” diyecek kadar şerefsizlik ve ahlaksızlık yapan İçişleri Bakanınızı, bakan çocuklarının evlerindeki para sayma makinalarını ve “Paraları yakınlarımıza dağıt, erit” mealindeki komutları unutmadı.

Bu millet daha yeni görevden alınan Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan isimli “Uyanık!” kadın bakanın kendi aile firmasının mallarını, hatta kullanma süresi geçmiş hijyen amaçlı malzemelerini kendi bakanlığına, devlete kazıkladığını unutmadı.

Bu ülkenin halen görevde olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Mafyadan ayda 10 bin dolar maaş alan AKP’li milletvekili var” dediğini;

Sedat Peker’in ise, “Ne 10 bin doları, paraları çantalarla arabalarının arka koltuklarına bıraktırıyorduk” dediğini de unutmadı.

Bu millet, yandaş kanallarda AKP’nin tetikçiliğini yaparak, sürekli Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’ye iftira atan ve ortalarda gazeteciyim diye dolaşan iktidar beslemesi yavşakların, Fetö borsasını nasıl yönettiklerini, kriminal iş adamlarından nasıl rüşvet talep ettiklerini, bunlar ortaya çıkınca, nasıl meslekten kovulduklarını  da unutmadı, unutmayacak.

Bu ülkede AKP’nin 2. Adamı konumunda olup, yıllarca Başbakanlık yapmış olan Binali Yıldırım isimli şahsın kumarhane gülü oğlunun, birden bire dünyanın sayılı armatörleri arasına nasıl, hangi sermaye, hangi paralarla girdiği konuşulurken; uyuşturucu trafiğini değiştirmek için Venezüella’ya gittiği iddiası üzerine, babasının, “Maske götürmek için gitti” savunmasının nasıl yalan olduğunun ortaya çıktığı da unutulmayacak.

5- İHANET: İhanet derken; bu ülkenin Milli Güvenlik Kurulu’nun Feto raporunu hiçe sayan ve Fetö’nün başta Adalet mekanizması olmak üzere devletin en önemli kurumlarını ele geçirmesine yol verip; onların Türk Silahlı Kuvvetleri’ni perişan edip, şerefli subaylarını zindanlara tıkmaları; devletimizin en önemli sırlarının olduğu kozmik odaya kendi  savcılarını sokup, o bilgileri ABD’ye peşkeş çekmeleri; hatta sonunda darbe girişimine bile kalkışması gibi olabilecek en büyük ihanetler yaşanmadı mı?

Bu ihanetlerde, MGK’yı yok sayıp, Fetö’ye devleti teslim eden AKP’nin hiç mi payı yok?

Bu millet bu ihanetleri, unutmadı ve unutmayacak.

6- VİZYONSUZLUK VE İFTİRA: Sınırları Afganlı ve Suriyeli mültecilerle delik deşik olmuş bu ülkede, hiç bir kararın doğru dürüst ve zamanında  alınamamasına yol açan Cumhurbaşkanlığı Başkanlık sistemi denilen garabet sistem, AKP yöneticilerinin baştan aşağıya ne kadar vizyonsuz olduğunu da ortaya çıkartmadı mı?

Eğitimi yaz boz tahtasına çeviren; sağlıkta bir maske dağıtım işini bile beceremeyen; liyakati yok edip, hak etmeyenleri devletin kurumlarına sokan; Dışişleri Bakanlığı’nı liyakatsizlerle dolduran; iki ülke başkanının ikili görüşmesine Dışişleri Bakanlığı memuru yerine, yabancı uyruklu bir genç kızı, bu kadar önemli bir görüşmeye tercüman diye  sokan sizler değil misiniz? Bunlar vizyonsuzluk değil de, ne?

Hem Hazine’nin, hem Maliye’nin başına ekonomi cahili damadı getir; damat, hazineyi tamtakır bıraksın, hatta halkın deyimiyle, “Kefen parası” diye bilinen, halka ait, “Yedek akçe”yi bile dibine kadar eritsin, sonra da bozuk bir Türkçe ile sosyal medya aracılığıyla çekip gitsin!

Bu ekonomi cahili damadı oraya getirmek vizyonsuzluk değil miydi?

Tarım ve Orman Bakanlığı’na Bekir Pakdemirli gibi ne tarımdan, ne ormandan anlamadığı kanıtlanan, ama Nakşibendi tarikatının müridi olduğu bilinen bir adamı o bakanlığa getirmek vizyonlu insanların yapacağı bir iş mi?

Sırf Atatürk düşmanlığı nedeniyle Türk Hava Kurumu’nun yangın söndürme uçaklarını çürümeye terkedip bu ülkeyi yangın söndürme uçaksız bırakan sizler değil miydiniz? Bir orman yangınının ancak başladığı anlarda söndürülmesinin, ya da kontrol altına alınmasının mümkün olduğunu köylümüzün 10 yaşındaki çocuğu bile bilirken, bu yangınlara ilk günlerde uçaksızlıktan seyirci kalan sizler ve  bu bakanınız değil miydi?

Sonra benim ülkemin güzelim,  Manavgat, Bodrum, milas, Köyceğiz ormanları bu yüzden kül olsun!

Bu bir vizyonsuzluk; bu bir cahillik; hatta bu bir vatana ihanet değil midir?

Sonra da, kanunlar ormanlarımızın tüm sorumluluğunu Tarım ve Orman Bakanlığı’na vermiş olduğunu sokaktaki çocuk bile bilirken, utanmadan CHP’li belediyeler sorumlu diye yalan söyleyin, iftira atın!

Sinop Ayancık ve Kastamonu Bozkurt’taki büyük sel felâketinde onbinlerce metreküp tomruğun, selin bu kadar büyük felaket haline dönüşmesine neden olduğu apaçık ortada.

Ama önce tarımı bitiren, sonra ormanlarımızın kül olmasına neden olan o cahil Tarım ve Orman Bakanı’nın yönetimindeki orman işletmesinin, o devasa kütükleri dere yatağında istiflemek gibi bir cahillik yaptığı ortaya çıkmadı mı?

Ne cahilliği yahu? Bu, ihmal yoluyla cana kast etmek anlamına gelir!

Sonra Nakşi tarikatında diye bu halkına ve milli servetlerimize karşı alenen suç işleyen bu adamı hala bakanlıkta tutun!

Peki bunun adı ne?

Bunun da adını, zamanı gelince; savcılar, hâkimler koyacak!

Bitmedi. Ta Osmanlı döneminde, dereler taşıyor diye kemerli köprüler yapılmış.

Sonra Erdoğan, çıkıp bugün diyor ki: Bundan sonra buralara kemerli köprüler yapılacak!

Peki, yüzyıllarca önce atalarımız bu işi keşfetmişken, her halta soktuğunuz ve üstelik de Karadezli olan, ama milletin anasına avradına küfretmişliği de bilinen Cengiz inşaatın sahibine, sellerin yıkıp geçtiği bütün düz köprüleri sizler yaptırmadınız mı? Bu köprülerin hatalı olduğunu, Cengiz inşaatın mühendisleri bilmiyor muydu?

Bu, vizyonsuzlukla ve cehaletle eşdeğer değil mi?

Yoksa, bu köprüleri yapalım; sellerde nasılsa yıkılacak; yenisini de biz yaparak paralarımıza para katalım gibi bir alçaklık, bir ihanet mi söz konusu?

KUTLU YÜRÜYÜŞ

Sonra da Cumhurbaşkanımız Erdoğan diyor ki: “Kutlu yürüyüşümüz devam edecek!”

Yukarıdaki gerçekler ortada gün gibi dururken, hangi “Kutlu yürüyüş”ten bahsediyorsunuz?

Eğer böyle yürüyecekseniz, bu yürüyüşü bana göre acilen sonlandırmalısınız!

Sizler sonlandırmasanız da, bu halk ilk seçimde bu  yürüyüşünüzü sonlandıracaktır.

14 Ağustos 2021-Cumartesi-Fatih Güllâpoğlu

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.