Bodrum Gündem

Saygı Öztürk; Türkiye’de Gazetecilere Yönelik Siyasi Suikastler olabilir

Saygı Öztürk; Türkiye’de Gazetecilere Yönelik Siyasi Suikastler olabilir
20.10.2021
0
A+
A-

 

Yerel basın çok önemli, demokrasinin kılcal damarları olarak bilinir. Aslında yerel basın ile yaygın basın arasında apaçık bir rekabet de var ve yaygın basın yerel basını eziyor. Önce yerel basın sizin için ne ifade ediyor?

“Öncelikle şunu söyleyeyim, ben de yerel gazetelerde çalışmış, daha sonra o yerel gazetelerin açtığı kapılar sonucu bugün Türkiye’nin en önemli gazetelerinde yıllarca çalışmış bir meslektaşınım. Dolayısıyla yerel basın benim için son derece önemli. Yerel basının sorunları çok ama bu Türkiye’nin içinde bulunduğu genel koşulların da dışına görülemiyor. Çünkü ülkede sorunlar büyüdükçe yerel basınla ilgili sorunlar da büyüyor. Baktığınız zaman meslektaşlarımız gündeme getiriyor. Daha çok belediyelere bağımlı gazetecilik veya oradaki iktidar partisinin milletvekilleri veya oradaki il/ilçe yöneticilerine bağımlı hale getiriliyor. ‘İlan verilmiyor, reklam alamıyoruz’ deniliyor ama hiç şundan söz edilmiyor; senin çıkarttığın gazete nasıl kardeşim? Öncelikle ona bakmak lazım. O yüzden yerel basında; ’Gazete satalım, tiraj yapalım, mesleki yönden gelişelim, ilimizin, ilçemizin sorunlarını korkmadan çekinmeden yazalım’ gibi bir sorun yok. Şimdi meslektaşlarımız şöyle düşünüyor; ‘Acaba ben bugün bunu yazarsam yarın falanca yerden reklamım kesilir mi?’ Veya mesela bir iktidarla ilgili bir konu yazdığınız zaman ‘Acaba yarın ilçe başkanı belediyeye, ya da ilan veren belli kesimlere, kuruluşlara telefon ederek ilanımızı keser mi?’ Aslına bakarsanız şunu da söylemek lazım ki; Türkiye genelinde yaygın basının da yaşadığı sorunların benzeri yerelde de yaşanıyor. Güç ve sermaye sıkıntısı nedeniyle yereldeki daha katmerli yaşanıyor. O yüzden bizde son dönemlerde şu gelişmeye başladı; daha çok zengin iş adamları, gazeteyi de elinde bir güç olarak kullanmak adına yerel basına yönelmeye başladılar ve bunların gerçek anlamda bir gazetecilik yapmak gibi bir amaçlarının olmadığı biliniyor. Sadece, işte müteahhitse bundan sonra alacağı işler, belediye ile ilgili ilişkiler ya da baskı amacıyla kullandıkları…”

Şantaj amacıyla da kullanılabilir mi?

“Diyebiliriz. Bunun çok sayıda örnekleri olduğu için tabii ki… Şunu hemen ifade etmemiz gerekir ki, Türkiye’de şantaj amaçlı değil ama gerçek anlamda mesleklerini icra etmekte çabalayan gazete sahipleri, meslektaşlarımız olduğunu ve çoğunluğun orada olduğunu, eğer bugün yerel basın öyle veya böyle ayakta kalabiliyorsa bunun yine büyük bir özveri ile yapıldığını da ifade etmek lazım…”

Şimdi en büyük sorun istihdam. İstihdam derken gençler gazeteci olmak istemiyorlar ve çok da cazip gelmiyor. Çünkü para kazanılan bir şey de değil. Ben Muğla’da bile biliyorum ki asgari ücretin altında çalışan muhabir arkadaşlarım, kardeşlerim var. Ne yapmak lazım?

“Doğrudur. Öncelikle şunu söyleyeyim, gazetecilik bir heves bir arzu ve bir özveri mesleğidir. Ben de yıllarca yerel basında parasız çalıştım. Daha sonraki süreçlerde de asgari ücretin çok çok altında ücretlerle çalıştım. Ama hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Bir gün hak ettiğim yere gelebileceğimi düşünüyorum. Amacım zaten o dönemde yaygın basına geçmekti. Çünkü açık söylemek gerekirse yerel basını kendi açımdan dar görüyordum. O yüzden bir açılım yapmıştım. Yerelde çalışmanızın karşılığını ileride görebiliyorsunuz. Nasıl gördüm? Gazeteciliğe ilgi duyan arkadaşlara bir katkı olacaksa kendimle ilgili örnek vereyim; yerel basında çalıştığım dönemde aynı zamanda Hürriyet Haber Ajansı’nın muhabiri idim. O kadar güzel ve iddialı haberler yapıyorum ki Ankara’daki meslektaşlarımdan daha iyi haberler yapar iddiasındaydım. Bir gün bu Anadolu’dan, bulunduğumuz ilçeden verdiğimiz haberler beni Hürriyet gazetesinin Ankara bürosuna taşıdı. Arkamızda ne bir güç ne bir siyasi, zaten öyle bir şeyin olmasını arzu etmem de, hani dişinle tırnağınla derler ya ben de öyle o yerlere dişimle tırnağımla gelirim diye düşündüm. Ben gazetecilik yapamayacaksam, bu işi yapamayacağımı anlarsam zaten o işi yapmayacaktım. Ama içimdeki o büyük sevgi ve aşkla hakikaten gece-gündüz çalışarak gazetecik yaptım. Vallahi bugün de öyleyim, 24 saat gazeteciyim…”

Bir muhabir ruhu olmalı.

“Zaten onu kaybettiğin zaman gazetecilik bitiyor. Parasız çalışırdık. Az önce bir meslektaşımızla konuşuyorduk ‘Muhabir bulamıyoruz’ dedi. Doğrudur. Zor, muhabir bulunamıyor. Ancak gençlerin gazeteciğe olan ilgileri çok. Fakat yaşanan süreci görünce, baskılar, tutuklamalar, gözaltılar insanlarda biraz da korku yaratıyor. Bu, aileler üzerinde de korku yaratıyor. Az önce meslektaşlarımız açıklamalar yaptı, ‘Şu kadar gazeteci tutuklandı, bu kadarı hakkında soruşturma açıldı’ dediler. Bunlar az şeyler değil, bunlar ürkütüyor. Gazetecilik böyle korkulan, ürkülen bir meslek oldu. Oysa gazeteci özgür olmadığı sürece bu işi yapamıyor. Yapamadığı için de onun bunun adamı oluyor veya birilerine yanaşıyor. Bugün gazetecilerle ilgili çok sayıda dernekler, cemiyetler var. Bu da meslekte bir birlikteliğin değil ayrışmanın olduğunu gösteriyor. Bu birliktelik sağlanamadığı sürece sorunlarımızın çözümünü bırakın beraberinde daha çok sorunlar getiriyor diye düşünüyorum…”

Son olarak yara kaşıyan bir soru sormak istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu ‘Siyasi cinayetler olabilir’ dedi. Genelde siyasi cinayetler söz konusu olduğunda da hep emekli gazeteciler vardır.

“O toplantı Mersin’de yapıydı. O soruyu yönelten gazeteci de bendim…”

O nedenle özellikle sordum…

“Şöyle oldu; ülkede bir kutuplaşma var. Bu kutuplaşmaların gerçekleşmesiyle büyük yaralar açtığını, ülkede huzursuzluk yarattığını biliyoruz. Bu konu ile ilgili görüşünü sorarken tabii ki o aralar bu konular gündeme geldi. Türkiye’de bu olaylar olmuyor mu, günümüzde de yaşanmıyor mu? Bazen hemen İç İşleri Bakanı veya yetkililer çıkıyor ‘Yok böyle bir şey’ diyorlar. Yaa işler öyle değil. Bakın, 7 Haziran 2015 seçimlerini düşünün. Ondan önce Türkiye’de geçmiş dönemde yine terörün sıfırlandığını düşünün ve 2002 yılında AKP’nin iktidara geldiği dönemde ülkede terörün tam anlamı ile sıfırlanır noktaya geldiğini düşünün daha sonra olaylar arttı. 2015 yılında birdenbire Türkiye’nin gündemine terör yeniden girdi. Ve o günden bugüne kadar yani birkaç gün öncesinin tarihine kadar, ülkede 1800 asker, polis ve korucu şehit edildi. 543 vatandaşımız o patlamalarda hayatını kaybetti. 15 Temmuz darbe girişiminde 247 vatandaş ve güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. Demek ki Türkiye’de olaylar yaşanıyor. Yani Türkiye’de olaylar olmaz diye bir durum söz konusu değil. Ana muhalefet partisinin genel başkanına da zaman zaman bilgiler gelir. Kim getirir? Bu bilgiler doğrudan bir MİT görevlisi, bir emniyet görevlisi veya yetkilisi ile değil daha çok siyasetçiler aracılığı ile milletvekilleri veya diğer kuruluşlarda bulunan kişilerin hemşerilik veya milletvekilleri ile olan arkadaşlıkları, dostlukları nedeniyle CHP Genel Başkanı’na bir şekilde ulaşabilir. Kılıçdaroğlu’nun bunları kamuoyuna duyurmasındaki veya böyle bir kaygıyı dile getirmesinin amacı ‘Ülkede geçmişte öyle olaylar yaşandı, bu gerilimleri terör örgütleri fırsatı çevirir, dikkatli olun’ dedi. İç İşleri Bakanı ‘Böyle bir duyum yok’ diyor. Yaa kardeşim kendiniz her fırsatta açıklıyorsunuz. Deniliyor ki ‘Türkiye’ye eylemler için gelen terör örgütünün bilmem ne militanı falanca suçüstü yakalandı’ veya ‘IŞİD’in Türkiye’deki bilmem ne örgütünün başındaki kişi yakalandı’ diyor. Yaa bunların yani terör örgütlerinin Türkiye’de uyuyan hücreleri var, uyandırıldıklarında ‘Eylemi gerçekleştir’ dendiği zaman yapılabiliyor. O nedenle toplumu uyarmak, tehlikelere, bu gerilim ortamının beraberinde getireceklerine duyarlı olmak için söylendi. Bunların içerisinde her zaman gazeteciler de payını almaktadır. Geçmişte terörün yine yaygın olduğu dönemlerde bakıyorsunuz gazeteciler şehit ediliyor. Uğur Mumcu abimiz, Çetin Emeç abimiz, Ahmet Taner Kışlalı ve daha çok sayıda meslektaşımızın şehit edildiği olayları yaşıyoruz. Genelde toplumda ses getirene, kamuoyunda etkin isimlere dönük bu tür olaylar var. Bunlara karşı duyarlılık gösterilmesi gerektiği vurgulandı. Dolayısıyla can yakıcı konuların sonucunu görmek açısından az önce bulunduğumuz salonunu girişindeki panoda ‘Basın Şehitlerimiz’ yazıyor. Demek ki Türkiye’de basın şehitleri ve gazetecilerimizin olduğu ve terör örgütleri tarafından kendilerine suikastlar düzenlendiği gerçeğini de göz ardı etmememiz gerekir. Sonuç olarak; terör olaylarının yaygın olduğu bir ülkeyiz, her zaman bu olayların olabileceğini ve bu olayların olmaması için de siyasetçilere, devlet adamlarına büyük görev düştüğünü eklemek istiyorum…”

Abi-kardeş bir röportaj yaptık, çok teşekkür ediyorum.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.