Bodrum Gündem

II. Meşrutiyet öncesinde aydınlar ve madalyalı vurguncular – İsmail Bozkurt Bodrum Gündem yazıları

II. Meşrutiyet öncesinde aydınlar ve madalyalı vurguncular – İsmail Bozkurt Bodrum Gündem yazıları

II. Abdülhamit’in padişah adaylığı ile başlatılan anayasa çalışmaları, sadrazamı Mithat Paşa, Namık Kemal ve Ziya Paşa tarafından “ 1876 Anayasası” hazırlanır ve kabul edilir, I. Meşrutiyet ilan edilir. İlk anayasaya ile seçilen meclis 13 Aralık 1877’de törenle açılır. Meclisi savaş ve siyasi tartışmalar ileri sürülerek iki ay sonra otuz yıl boyunca tekrar açılmayacak şekilde kapatır. II. Abdülhamit 1876’da padişah olduktan sonra söz verdiği anayasayı askıya alır. 1876 Anayasasının hazırlayıcısı, çağdaş aydınlığın öncüsü devrimci sadrazam, Mithat Paşa, Namık Kemali, Ziya Paşa sürgüne tabi tutulur. Arkasından Mithat Paşayı Yıldız sarayında kurulan çadır mahkemesinde yargılanır, Arabistan’da Tayf kalesine hapisse gönderir. Mithat Paşa orada şüpheli bir şekilde 8 Mayıs 1884 tarihinde öldürülür.

    1876 Anayasası Komisyon Başkanı, Sadrazam Mithat Paşa, İki Önemli Üyesi Namık Kemal, Ziya Paşa

II. Abdülhamit’in 33 yıllık saltanatında, jurnal ve sansür etkisinde, istibdat yönetiminde verilen sürgün cezalarının ardı arkası kesilmez. 1894 yılında “Şeref kurbanları sürgünü” olarak adlandırılan, 84 kişilik askeri tıbbiye ve harp okulu öğrencileri öğretmen ve subaylarla birlikte Fizan’a sürgüne gönderilmesi dünyada eşine az rastlanan bir ceza yöntemidir.[1] Padişahın kendi yurttaşları için, sürgün yeri olarak seçilen; Arabistan’ın Tayf, Yemen, Basra, Fizan Osmanlı devletinin en ücra köşelerinde ağır iklim koşullarında olması şaşırtıcıdır.

Afrika’da Sahra çölünün ortasında, yolu, suyu olmayan, Trablusgarp’tan Fizan’a o günün şartlarında Deve kervanlarıyla 45 günde gidilebilen bir yerdir. Bu yolculukta Arap bedevi korsanları çölde ölüm saçmaktadır. Sürgünler bu tehlikeyi aşarlarsa, yolculuğun başka bir aşaması; yolu ve suyu olmayan çölün ve kum fırtınalarının etkisinden kurtulması, ölümden dönüş sansıdır. Sürgüne gönderilen aydınlara öğrenci ve subayların verilen hapis, sürgün cezası, aileleri üzerinde korku ve endişe kaynağıdır. O dönem için padişahın iradesinde kitleler üzerinde kurulan taassup baskısı ile toplum; ümmet, tebaa, kul ve mürit, olarak tanımlanırken, Jön Türkler ve aydınlar ülke sınırları içeresinde jurnal ve istibdat baskısındadır.

Saltanatın ağır baskıları ile sürdürülen sansür İstanbul’da Serveti Fünun edebiyatçıları ve aydınları zora sokmaktadır. Tevfik Fikret, Süleyman Nazif,  Cenap Şahabettin Ahmet Hikmet I. Meşrutiyetin ışığında yol alan öncü aydınların yeni fikirleri oldukça etkilidir. Yine bu dönem de Hüseyin Cahit Yalçın, İsmail Gaspıralı ve Harp Okulu mezunu olan; Yusuf Akçura, Ömer Naci (Hatip Naci), Ömer Seyfettin her biri II. Meşrutiyetin hürriyet ve vatan anlayışının mimarlarıdır. Dönemin aydınlarının yazıları ve şiirleriyle anlatılan hürriyet özgürlük öyküleri Askeri Tıbbiye ve Harbiye, Mülkiye öğrencileri tarafından ilgi ile izlenip okunmaktadır.

Avrupa’ya kaçan Jön Türkler, Fizan’a sürgüne gönderilen Harbiye, Mülkiye, Askeri Tıbbiye öğrencileri ve subaylar, II. Abdülhamit’in istibdat yönetiminin baskısı altındadır. Bu dönem Avrupa’nın etkisinde Makedonya’da milliyetçilik, ırkçılık etkisinde Türk Müslüman köylerine yapılan baskılar iç isyanlar, Makedonya’da 3. Ordu emrinde genç subayların görüşlerinde farklı bir alan etkisi yaratmaktadır.

II. Abdülhamit döneminde Bab-ı Alide Sadrazam ve nazırların yetkileri Yıldız sarayda toplanmıştı. İmparatorluğun birçok bölgesinde topluma, feodal sistemde yeralan aşiretler ve ağalar hâkimdi. Hâlbuki Anadolu da halk oldukça yoksuldur, hastalık ve açlıktan toplu ölümler yaşanmaktadır. Sarayın iradesinde imparatorluk sınırlarında aşiret ağalarına ayrıcalıklı sözü geçen şahsiyetler olarak kabul etmesi, halkın yaşamı feodal üretim düzenine bağlı olarak; ağanın, şeyhin, şıh’ın marabası, müridi olarak yaşamını sürdürmektedir. II. Abdülhamit’in iradesiyle başkente davet ederek, aşiretler ve mütegallibeye destek vermesi, halkın feodal sisteme bağlı kalmasına neden oluyordu.

Anadolu’da durum bu iken; Yıldız Sarayında devletin parasal işleri ihaleleri, ordunun silah alımları, Galata bankerleri ve sarraflardan alınan borçların faiz-komisyon işlemlerini, saraya hafiye sistemine göre yerleştirilen ayrıcalıklı saray nazırları ve paşaların elindedir. Bunlardan Arap ve Maruni ( Katolik mezhebine bağlı ) Arap İzzet Paşa, Arap Selim Melhame, Arap Necip Melhame, Arap Ebülhuda ve yabancı imtiyazlı işlerle uğraşan Ragıp Bey’in jurnal ve rüşvet mütehassısı madalyalı nazırların elindedir.[2] Yıldız sarayının madalyalı vurguncuları boynundan, göbeğine kadar madalya ve nişanlarıyla donatılmıştı. II. Meşrutiyetinin ilanına kadar, Yıldız sarayının mali kaynaklarını kullanan, Mabeyin Kâtibi, rüşvet ve suiistimalle zenginleşen İzzet Halo Paşa (Arap İzzet) ( * ) 31 Mart İsyanı başlar başlamaz büyük bir servetle yurtdışına kaçar.[3]

Bu dönemde rüşvet imparatorluğun temelini kemirmektedir. Buna rağmen II. Abdülhamit’in nazırları ve memurları için bilinen rüşvet gerçeğini asla ciddiye almadığı bilinmektedir.[4] Padişahın aradığı sadece emirlerinin yerine getirilmesi ve kendisine sadakat göstermesidir.

( * )   II. Abdülhamid’in madalyalarla donattığı, Mabeyin Kâtibi, “Kara kutusu”, danışmanı İzzet Halo Paşa  (Arap İzzet)

Sarayın bu ayrıcalıklı nazır ve paşalarına yaklaşık; 300 ila 600 arasında Osmanlı lirası maaş ödenirken, Makedonya’da çete savaşlarında iki üç ay gecikmeli ödenen teğmenin maaşı 10 – 20 lira arasındadır.

1854 Kırım savaşından bu yana biriken Osmanlı borçları karşılığında; İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Hollanda, Avusturya’nın alacakları için 20 Aralık 1881’de II. Abdülhamit tarafından Muharrem Kararnamesi ile Duyun-u Umumiye (Osmanlı Genel Borçları) kurulur. Alacaklı devletlerin isteği doğrultusunda İstanbul’da Düyun-u Umumiye Meclisi oluşturulur. Bu düzenleme ile devletin vergi ve mali sistemi, tam manasıyla Maliye Nazır’ın dışında emperyalist devletlerin eline geçer. İstanbul’da Düyun-u Umumiye Meclisine bağlı 4 merkez müdürlüğü ve 26 ayrı bölge müdürlüğü, 720 il ve ilçe müdürlüğü oluşturulur. Duyunu Umumiye ’de çalışan kolcu, denetçi, komiser, müfettişler ve tahsilat memurlarının sayısı yaklaşık 9 000 kişidir. Bu personelin maaşları ve emeklilik işlemlerini Osmanlı Devletince karşılanır.  Hâlbuki devletin temel gelir kaynakları; tuz, tütün ve alkollü içkiler tekeli, damga pulu, balık avcılığı ve bazı illerin ipek aşarı, koyun ve keçi vergisi olan ağnam vergisi tahsili ve denetim yetkisi, Osmanlı devletinin borçları karşılığında Düyun-u Umumiye ’ye meclisine bırakılmıştır.

Duyun-u Ümmiye Meclisi bunula yetinmez. İkinci bir aşamada Tütün, Tuz alkollü içeceklerin tekeli, vergi tahsilatı kaçakçılığı Duyunu Umumiye’ in yan kuruluşu olan Reji şirketlerine bırakılır. Bu durum yoksul Anadolu köylüsünün gelirleri üzerinden ağır baskı yaratmıştır. Şirketin silahlı kolcuları vergi ve kaçakçılık ve tahsilatında yaşanan karmaşada 20 000 kişinin ölümüne neden olur.

Makedonya, Girit, Balkanlarda Türklerin yaşadığı Müslüman bölgeleri, eşkıya ve çetelerin saldırı merkezlerine dönüşmüştü. Azınlık tebaanın çeteleri Türk köylerine baskınlar düzenleniyor, yangınlar çıkarıyor, öldürme, yaralama, talan ve yağma yapılıyor. Bölgede Bulgar, Sırp gençleri kafileler halinde ABD, Fransa ve Rusya’ya eğitime gönderiliyor, dönüşlerinde, eğitilmiş ve saldırganlaşmış olarak ayrılıkçı milis kuvvetlerinin başında çete isyanlarına öncülük ediyordu.

Makedonya’da 3. Ordunun ırkçı çetelere karşı verdiği mücadele bahane edilerek başlatılan 1877 – 1878 Osmanlı Rus savaşı başlar. Savaşın genel seyir ve etkileri Türk Müslüman halk için soy kırımına dönüşür. “1821 ile 1922 yılları arasında Makedonya ve Balkanlarda, Kafkaslarda kayıp edilen topraklarda yaşayan beş milyondan fazla Müslüman ülkelerinden sökülüp sürgüne gönderilir. Beş buçuk milyon Müslüman aynı bölge savaşlarında ölür. Büyük bir kısmı sığınmacı olarak göçe zorlanarak açlıktan, hastalıklardan göç yollarında ölürler. [5]

1903 yılına gelindiğinde Osmanlı devleti için yeni bir tuzak kurgulanır. 21 Şubat 1903’tarihinde İngiltere Kıralı VII. Edward, Avusturya Macar İmparatoru Fransuva Jozef ve Almanya İmparatoru II. Wilhelm’ın Viyana’da Morsta Şatosunda bir araya gelerek Makedonya’da sözde ıslahat yapılması hususunda ortak karar alır. Sonuçta Haçlı şuurunu aşamayan emperyalistler bu defa Osmanlı İmparatorluğu için Mürzsteg (Avusturya)  yeni bir ıslahat antlaşması hazırlanır. II. Abdülhamit antlaşmada kurnazca hazırlanan tuzak maddeleri kabul etmek zorunda kalır;  1) Makedonya’da üç büyük vilayeti olan Selanik, Manastır, Kosova Hüseyin Hilmi Paşa Umum Müfettişi olarak atanır. Ayrıca kendisine Rus ve Avusturyalı iki müşavir görevlendirilir. 2) Bölgenin Polis ve Jandarma hizmetlerinin, İtalyan Jandarma General’inin emrine verilir. 3) Makedonya kendi içinde beşe bölgeye ayrılır. Selanik vilayeti Rusya’nın, Üsküp, Drama, İngiltre’nin, Manastır İtalyanların asayiş denetimindedir. 4) Ayrıca her bir bölge için, 25 yabancı jandarma subayı görevlendirilir. 5) Hristiyan köylerindeki bekçiler Hristiyan olacaktır. 6) Bölgede tutuklu ve hapis cezası alan suçlular için genel af ilan edilir. Uygulamalar sonucunda Makedonya parçalanır.

II. Abdülhamit’in Makedonya’nın yönetiminde tavizler vermesi ve sarayın bu tür uygulamalara sesiz kalması aydınlar arasında yadırganmaktadır. Makedonya’da oluşan ırkçılık ve çete savaşları Manastırda olan 3. Ordu komutanlığında görevli komutanlar ve genç subaylar arasında endişe ile görüşülen ve tartışılan konular durumuna gelmiştir.

1908 ‘de Avrupalı emperyalist güçlerin başka bir hamlesi; İngiliz Kıralı Edvard ile Rus Çarı 2. Nikola, 9 Haziran 1908’de kendi aralarında Estonya’nın Reval kasabasında yapılan görüşmesinde Osmanlı İmparatorluğu kast edilerek“ hasta adam “ & “ şark meselesi ” ( doğu sorunu ) anlamları Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması hedeflenmektedir. Görüşmelerinin gizli konusu Makedonya, Balkanların emperyalistlerin kendi aralarında paylaşılmasıdır. Reval Buluşmasının Avrupa basınında yer almasıyla birlikle, içerde devrimci aydınlar, Jön Türkler İttihat Terakki ve 3. Ordunun emrindeki subaylar arasında imparatorluğun geleceği hakkında telaş ve kaygılar artar.

31 Mart isyanı ile birlikte İngiltere’nin siyası etkisi imparatorluğun iç işlerine kadar sızar. İngiliz ajanı Ftzmaurice etkisinde 31 Martı isyanını başrolünü cahil kitleleri yöneten Derviş Vahdet-i ve Said-i Nursi ‘ye kendi karanlık emelleri için, İmparatorluk başkentinde iç isyan başlatır. İngilizlerin etkisinde İstanbul’da başlatılan isyanla birlikte eş zamanlı Anadolu’nun birçok bölgesinde Ermeni isyanları baş gösterir. İsyanın yatışması için padişah nasihat heyetleri görevlendirilse de sonuç alınamaz. 31 Mart isyanına İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti üyeleri yeşil bayraklı sarıklı hocalar ve çok sayıda medrese öğrencisi katılır. Taşkışla’dan kandırılarak dışarı çıkarılan kışla eratının isyana katılmasıyla olaylar büyür. İsyancılar tarafından II. Meşrutiyetin kutlamalarında hazırlanan afişler, armalar dükkânlardan zorla toplanarak parçalanır. Şehirde görülen kadınlara tehdit ve hakaret edilir. “Kahrolsun mektepli zabitler, yaşasın alaylılar”, “Çok şükür şeriatı kurtardık” bağrışmaları isyanın tekrarlanan soluğanlardır.

 Gazeteci Ahmet Emin Yalman hatıratında İngilizlerin 31 Mart olayındaki rolünü şöyle anlatmaktadır; “ Anlaşıldığına göre, isyanın esası doğrudan doğruya İngiliz tertibi idi. Derviş Vahdeti adlı bir Kıbrıslı sarhoş arzuhalciyi İngiliz gizli servisi tarafından seçilmiş isyancı ajan olarak yetiştirilmişti.” [6] 

Tarihçi Ord. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya incelemelerin sonucunda şu yargıya varıyor : “ İstanbul hürriyetle şeriatın çarpıştırmak istendiği kanlı bir meydan haline getirilmiştir. “ [7]

Prof. Dr. Sina Aşkın’ın görüşüyle, II. Meşrutiyetin ilanı öncesinde II Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı hürriyet, özgürlük ve eşitlik mücadelesi hâkimdi. “ Devlet yönetimi mutlak monarşiden çıkarken, II. Meşrutiyet bugünkü Cumhuriyetin siyasal laboratuvarıdır.” tanımını kullanır.

Bölgeyi inceleyen Yüzbaşı Kazım Karabekir hatıralarında; “ Balkanları dağlarında çete savaşlarında mücadele ederken, arkadaşlar arasında ulus ve yurt sorunlarını tartışıyorduk.” Kurtuluşu, İttihat Terakki Cemiyetinde, görüyorduk. Hepimiz. “ bir yurt sever, bir devrimci gibi görevin kutsal anlayışında birleşiyorduk. Biliyorduk ki II. Abdülhamit’in yönetimi anlayışı ile Makedonya Girit adası benzeri muhtariyet, özerklik yaklaşımı ile elden çıkacaktı.”

İstanbul’da 31 Mart gerici isyanının bastırmak için Selanik’te 3. Ordu Komutanlığı emrinde oluşturulan Hareket Ordusu, 14 Nisan 1909 tarihinde Selanik’ten İstanbul’a gelir.[8] Harekât Ordusu Komutanlığına Korgeneral Hüseyin Hüsnü Paşa ve Ordunun Kurmay başkanlığı görevine Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal getirilir. [9]

Selanik ve Edirne’den gelen Hareket Ordusunun sevk ve idaresini üstlenen kurmay subayların hepsi Makedonya’daki Bulgar, Rum, Sırpların sık sık çıkardığı çete savaşlarında çok önemli görevler ve sorumluluklar taşıyan deneyimli subaylardan seçilmişti

Mustafa Kemal hazırlanan ordunun adını “hareket ordusu” olarak isimlendirir. Ordu komutanı bu ismi benimser. Hareket ordusu, 3. Ordunun bütünsel yapısına katılan 2. Ordu ve Jandarma birliklerine rağmen, Mustafa Kemal 21 Nisan 1909’de hazırladığı hareket ordusunu bir devrim ordusu olarak planlamıştı. Mustafa Kemal kurmay subay olarak hazırladığı hareket ordusunun ve sevk idare planları bütün ayrıntılarıyla, başarılı bir plan örneği olarak uygulanır.

Beklentiler Türk Ordusunun genç subaylarına yönelmiştir. Günlük yaşamda bir kurtarıcı ve kurtuluş bekleyişi hâkimdir. 1908 Hareketi genç subay ve aydınlarının nezdinde ülkenin bir ulus olma bilincinde irtica isyanına karşı, vatanın karanlık emellerden kurtarılması olarak ortaya çıkmıştı.

23 Temmuz 1908 II. Meşrutiyetin öncesinde 3. Ordu emrinde Selanik’te, Manastır’da İttihat Terakki bünyesinde Türk ve ulusal, hürriyet, özgürlük kavramların öncülüğünü yapan harp okulu mezunu mektepli subaylar ve aydınlar yer alır.[10] Selanik, 3. Ordu Komutanlığı ve Edirne, 2. Ordu Komutanlığında İstanbul’a gelen harekât ordusunda görev alan subayların toplumsal görüşü ve ulusal bilinci farklıdır. II. Meşrutiyet öncesinde ve İmparatorluğun Yemen, Galiçya, Kafkas, Balkanlar, Suriye Filistin, Hicaz, Irak cepheleri ve I. ve II. Kanal harekâtlarında, Birinci Dünya savaşı ve Kurtuluş Savaşına katılan vatansever Türk subayıdır.

“ İnönü’nün deyimi ile “1908 inkılabı, ( Harekât Ordusu )  bir kahramanlık hareketi, bir fedakârlık hareketi, samimiyet ve vatanperverlik hareketidir.”

Harekât Ordusunda görev alan subaylar; Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, Kurmay Binbaşı Ali Fethi Okyar, Kurmay Binbaşı İsmail Hafız Hakkı Bey, Kurmay Binbaşı Enver Bey, Kurmay Yarbay Cemal Bey, Kolağası Resneli Niyazi, Kurmay Binbaşı Muhtar Bey gibi komutanlar görev almıştı. Ayrıca Edirne’de bulunan, II. Ordu emrinde; Kurmay Yüzbaşı Kazım Karabekir,  Kurmay Yüzbaşı Ali Fuat Cebesoy,  Kurmay Yüzbaşı İsmet İnönü,  Kurmay Yüzbaşı Rafet Bele, Kurmay Yüzbaşı Hüseyin Rauf Orbay,  Kurmay Yarbay Fevzi Çakmak, Albay Vahap Bey, Kurmay Yüzbaşı Ali İhsan Sabis gibi ilerde İstiklal Savaşında önemli görevler alacak olan subaylar katılır.[11]

Hareketle birlikte yeniden Anayasa ve II. Meşrutiyetin ilanı yeni reformlar yönü ile İmparatorlukta yaşayan çeşitli ırk, din ve soyların şikâyet ve endişelerini gidermişti. Yabancı devlet müdahaleleri son bulur. Toplumu etkileyen eşitlik, özgürlük ortamında barış ve yaşam şartları iyileşir, I ve II. Meşrutiyet aydınların etkisinde ulusal bilinçle bilim ve eğitim ön plana çıkar.

Mustafa Kemal önderliğinde vatanın ve istiklalin kurtarılması yönünde, Kuvayı Milliye guruplarını, Müdafaayı Hukuk cemiyetlerini oluşturan ve istiklal harbi mücadelesini çok hızlı bir şekilde kuran, idari mali ve askeri teşkilatları etkin başarıya taşıyan, yeni Cumhuriyet Devrimlerini halkla birlikte yaratan fedakâr devrimci Türk subayıdır. [12]

13 Kasım 1918 İstanbul işgaliyle başlatılan istiklal savaşı yalınız Yunanlılara karşı yapılmadı. Örgütlü emperyalist cepheye karşı verilen bir savaştır. Mustafa Kemal’in İstiklal mücadelesiyle kazanılan Cumhuriyet değerlerinin en belirgin özelliği antiemperyalist, antikapitalist niteliklere sahip olmasıdır. Ne yazık 1950’den sonra oluşan siyasi iktidarlar, antiemperyalist ve antikapitalist nitelikleri tersine çevirerek yozlaştırdı. İstiklal mücadelesinin tarihsel kavramını anlamadan, cumhuriyet değerleri ile hesaplaşmaya yönelen “siyasal İslamcılar” din istismarı ön plana çıkarıldı. 1950’den sonra tarihsel süreçte kurgulanan iç ve dış politika uygulamalarından çıkarılacak çok dersler olsa gerek. Gelinen noktada siyasal İslam bölgede, Türkiye’nin ekonomik ve siyasal üstünlüğü yok edilmesi yönünde, emperyalizm iradesinde 15 Temmuz 2016’da başarısız FETO darbesini yaratacak boyutlara ulaştı. Buna karşılık; TC anayasanın ikinci maddesinde öngörülen Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletinin korunması için; gençlere, aydınlara, eğitimcilere önemli sorumluluklar düşmektedir.

Kaynaklar

[1] Ali Fuat Ağababa Şeref Kurbanları II. Abdülhamit’in sürgün hikâyesi Çatı Yayınları İstanbul 2007

[2] Ş. Süreyya Aydemir Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, Remzi Yayınevi 1972 1. Cilt Sf. 338

[3] Ş. Süreyya Aydemir Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, Remzi Yayınevi 1972 1. Cilt Sf. 146 / 147

[4] Ş. Süreyya Aydemir Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, Remzi Yayınevi 1972 1. Cilt Sf. 338

[5] Prof. Justin Mccarthy Ölüm ve Sürgün İnkılap Yayınevi İstanbul 1998 / 2 Baskı Sf. 1

[6] Or. Prof. Dr. Enver Ziya Karal Osmanlı Tarihi IX: Cilt ( 1909- 1918 ) TTK Basımevi Ankara 1996,s.81

[7] Ord. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya Türkiye’de siyasi partiler C. III. Sf. 406

[8] Zekeriya Türkmen Harekât Ordusu ve Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal ATASE Bşk. lığı Ankara 1999 s.33

[9] Or. Prof. Dr. Enver Ziya Karal Osmanlı Tarihi IX: Cilt ( 1909- 1918 ) TTK Basımevi Ankara 1996,s.99-101 /

Zekeriya Türkmen Harekât Ordusu ve Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal ATASE Bşk. lığı Ankara 1999 s.52

[10] Sabahattin SELEK Anadolu İhtilali Yelken Matbaası İstanbul 1976 Sf. 115

[11] Zekeriya Türkmen Harekât Ordusu ve Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal ATASE Bşk. lığı Ankara 1999 s.25

[12] Sabahattin SELEK Anadolu İhtilali Yelken Matbaası İstanbul 1976 Sf. 105

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.