Bodrum Gündem

Biz engelliler sizin yardımlarınızı kabul etmeye mecbur yardım nesneleri değiliz

Biz engelliler sizin yardımlarınızı kabul etmeye mecbur yardım nesneleri değiliz

Gören Kalpler Eğitim Derneği Muğla il temsilcisi Seher Yılmazer görme engelli Hande Keykubat’ın yazısını paylaştı. Gören Kalpler Eğitim Derneği Muğla il temsilcisi Seher Yılmazer “Yılda birkaç gün, sosyal sorumluluk projeleri kapsamında, İyi niyetli fakat hiçbir sorunumuzu çözmeyen Bu yaklaşımı lütfen terk edelim artık… sosyal sorumluluk kapsamında bakarsak olaya: engelli bireyleri aciz İnsanlar olarak görmekten de göstermekten de kurtulamayız. En doğal vatandaşlık haklarıdır, insanlık haklarıdır ve evrensel değerlerdir erişmek istediğimiz şeyler. Kamunun, yerel yönetimlerin, sivil toplumun görevidir bunları sağlamak… Önce herkes asli görevlerini yerine getirsin bir zahmet… Hiç kimsenin ve hiç bir kurumun sosyal sorumluluğuna terk edilmek istemiyoruz artık…” dedi. 

Bodrum Gündem Haber

Görme Engelli Hande Keykubat’ın yazısı şu ifadeler yer aldı;

Siyasetçilerin ve iş insanlarının genellikle engellileri okşayıp bağra basma günü olarak yorumladığı ama aslında bir farkındalık günü olan 3 Aralık’ın büyük bir kısmında müsait olmayacağım için şimdiden yazacağım…

Ey sevgi dolu, merhametli, şefkatli yurtdaş! “hem kör hemi de nankör” birinden mesaj var. Dikkatli oku!

Engelli diye nitelediğiniz, aslında bizzat sizin engellediğiniz bizler, Tanrı’nızın bir lütfu ya da lâneti olarak dünyaya gönderilmiş imtihan nesneleri değiliz. Bizim üzerimizden sevap kazanmayı ümit etmeyin. Öbür dünyada sizi sırtımızda sırat köprüsünden geçireceğimizi sanıp boş umutlara kapılmayın. Bize kırk adım attırmadığınızda günaha gireceğiniz kaygısına tutulmayın. “Yarın hepimiz engelli olabiliriz” korkusuyla anksiyete bozukluğuna yakalanmayın. Biz dünyada siz bizim üzerimizden iç muhasebelerinizi yapasınız diye falan yaşamıyoruz. Ayrıca sizin “sen üzülme yavrum kesinlikle cennete gireceksin” şeklindeki tesellilerinize de ihtiyacımız yok, çünkü bizim en büyük çabamız zaten önce bu dünyayı herkes için yaşanacak en ideal mekâna çevirmek.

Bizler masum melekler, çiçek böcekler, ya da dizinize oturtup okşayabileceğiniz evcil hayvanlar değiliz. Toplumun iyi ya da kötü olarak nitelediği tüm karakter özelliklerine sahip olabilen, tıpkı sizin gibi ve sizinle eşit şartlarda yaşamayı hak eden bireyleriz. Tanımadığınız bir engellinin yanına gelip onun başını teklifsizce okşadığınızda, ona isteği dışında sarılıp dokunduğunuzda ya da gereksiz bir şefkat gösterdiğinizde, olumsuz ya da ukalaca bir tepki alabilirsiniz. Bundan dolayı o engelliye kızamazsınız, çünkü bir insana sarılmak ya da dokunmak o insanın etrafındaki kişisel alana bir müdahaledir ve insan ancak tanıyıp sevdiği kişilerin bu alana teklifsizce girmesine izin verir. Tanımadığı kişilerden rahatsız olması normaldir. Size tanımadığınız birinin teklifsizce yaklaşıp dokunduğunu düşünün, ne hissedersiniz? Aynı durum şefkat sözleri için de geçerlidir. Belirli bir hukukunuz olan, sevdiğiniz ve önemsediğiniz kişiler için sarf etmeniz gereken sözleri acıdığınız ya da aslında gerçek bir sevgi duymadığınız kişiler için saçıp savurmayın. Buna paralel olarak, başka bir birey yaptığı zaman görmezden gelemeyeceğiniz bir hatasını görmezden geldiğinizde, engellinin topluma dâhil olmasını engellemiş, yaptığı şeyin doğru olduğunu sanmasına sebebiyet vermiş olursunuz. Engellinin üzülmemesi, kırılmaması için sergilenen bu tavırlar aslında hem aşağılayıcı ve dışlayıcı hem de onun kişisel gelişimini sekteye uğratıcı nitelikte tavırlardır. Hukuki ve toplumsal uyarı ya da yaptırım mekanizmaları, engelliler için de aynı şekilde işlemelidir. Bunlara uyma hususunda engellilerden beklenti daha düşük olmamalı, engelliler de buna sırf kendi rahatları için göz yummamalıdır. Bu arada, teklifsizce sarılmanın ve dokunmanın sakıncalarına değinmişken, bize yardım ederken, uzuvlarımızı ya da uzvumuzdan farklı görmediğimiz araçlarımızı istediğiniz gibi tutmamanız, çekiştirmemeniz, ayağınızla boş bir teneke gibi itip kakmamanız gerektiğini de önemle hatırlatırım. Biz birer bireyiz ve onlar bizi biz yapan unsurlarımızdır. Saygıyı hak ederler bu nedenle… 🙂

Biz engelliler yalnızca engellilik hakkında konuşabileceğiniz, yalnızca yardım teklif edebileceğiniz ve sizin yardımlarınızı kabul etmeye mecbur yardım nesneleri değiliz. Bizim sizinle eşit, farklı meslekleri, ilgi alanları, yetenekleri olan bireyler olduğumuzu anladığınızda ki bu konuda bizlerin de kat etmesi gereken çok mesafe var, o zaman anlayabileceksiniz bizimle dost da olabileceğinizi, bizim de size yardım edebileceğimizi, önemli olanın karşılıklı dayanışma ve destek olduğunu ve hayatın birbirimizi küçümsemediğimizde, birbirimizin farklılıklarını ve benzerliklerini keşfederek dayanıştığımızda daha yaşamaya değer olacağını. Bunun için önyargılarımızdan mümkün olduğunca sıyrılarak birbirimizle yeniden tanışmamız gerek.

Yazı boyunca sürekli olarak vurguladığım eşit birey olma fikrinden hareketle, elbette bizler her şeyi bilen, sezileri mutlaka kuvvetli olan, duaları kabul edilen, çok zeki, yetenekli kahramanlar da değiliz. Sesimiz güzel olmayabilir. Dini inancımız kuvvetli olmayabilir. Kulaklarımız daha hassas, zekâmız daha sivri olmayabilir. Bazen bazı yetilerimiz, olmayan yetiyi tamamlamak için daha fazla güçlenebiliyor elbette, ama bu yine de üstün ve yüce yaratıklar olduğumuzu göstermiyor. Benden size dua etmemi isterseniz iyi dileklerim elbette sizinledir, ama duamın mutlaka kabul olacağı ümidine kapılmamanızı öneririm. Benden loto ya da bilet numarası falan da istemeyin, çünkü bu konuda benim kendime bile hayrım olmamıştır bugüne kadar. Bana bir amorti bile çıkmamışken size verdiğim numarayla ikramiye kazanırsanız doğrusu bu düzenin adaletinden kuşku duyarım… 🙂 Ayrıca hangi biletin kazanacağına dair bir vahy alsam bunu niye sizinle paylaşayım, Allah’ın kerizi ben miyim! 🙂

Bizimle sizin aranızda birey olmak açısından bir fark bulunmadığını, erişilebilir ve eşit bir yaşam için gereksinim duyduğumuz hizmet ve araçları elde etmeyi bir lutuf olarak değil kendimizi herkes kadar gerçekleştirmenin getirdiği bir gereklilik nedeniyle istediğimizi, mücadelemizin bu yönde olduğunu herkes idrak ettiğinde, insanların iki tatlı söz, birkaç tekerlekli sandalye, birkaç ucuz bastonla geçiştirerek kendi iyilik duygularını tatmin edip rahatlayacağı 3 Aralıklar artık olmayacak. O yüzden, gelin yeniden ve en şeffaf halimizle birbirimizi tanımaya başlayalım. Yanlış uygulamaları meşrulaştırmak için sürekli önümüze getirilen “iyi niyet”in ne kadar “iyi” olduğu, ancak bu şekilde anlaşılabilir çünkü. Niyet iyiyse ve doğru eyleme dönüştürülebiliyorsa, mutlaka hak ettiği karşılığı bulacaktır… 🙂

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.