Bodrum Gündem

Tutku ile Yetenek

Esin alamazsak tutkularımız bir çiçek gibi solar,

coşku bizi terk etmeye başlar.

Hayat anlamsızlaşmaya ve zorlaşmaya başlar.

Yaşadığımız ve daha ne kadar yaşayacağımızın belirsiz olduğu salgın hastalık süreci hepimizin hayatını öngörülemez bir biçimde ve zorunlu olarak değiştirdi. Çoğumuz âdeta hayattan soyutlanarak yaşamayı öğrenmeye çalışıyoruz. Yazlığı olan insanlar, yazlıklarında daha uzun süreli yaşamaya başladılar.  Bu yıl biz de böyle yaptık ve bu yılın yarısını yazlığımızda geçirdik. Sağlık yönünden kendimizi daha güvende hissettik; ancak insan sağlığının sadece salgın hastalıktan korunmak olmadığını da öğrendik.

Yazlıkta olmak başlarda gayet iyiydi. Çok sınırlı alanlar ve kapalı mekânlar hâriç maske takma gereği de duymuyorduk. Ancak yaz sona ermeye başladığında, komşularımız yavaş yavaş kışlıklarına dönmeye başladılar ve sonbahar aylarında, yapraklarını yitiren ağaçlar gibi bizi yalnız bıraktılar. Birkaç insan dışında kimse kalmadı etrafımızda.

Kendi adıma söylemem gerekirse; kendimi karantinada hissetmeye başladım. Yazılarımı bile yazamaz oldum, sanki bunalıma girmiştim. Kısacası; tutkusuz ve coşkusuz biri olmaya başladım; hatta oldum diyebilirim. “Neden böyle oldum?” diye sormaya başladım kendime.

İnsanlarla birlikte olamadığım ve hayata karışamadığım için esinlenemiyordum ve tutkularım susuz ve gıdasız kalmıştı; solmuşlardı. Hâl böyle olunca çiçek açamaz oldular; yâni coşkusuz kalmıştım.

Esinlenemeyince, tutkular çiçek açmıyor ve coşku sahne almıyor.

Aynı süreçte; Esin, Tutku ve Coşku kavramları ve bunların birbirleriyle ilişkileri üzerine düşünmeye başladım. Sonunda da “Bu kadar düşünmeye gerek yok, her zaman olduğu gibi cevabı sahada ara, maça çık!”  dedim kendime.

Konuya tam girmeden önce söz konusu kavramların tanımlarına kısaca değinmekte yarar olduğunu düşünüyorum:

Esin: Türk Dil Kurumu tanımına göre; etkilenme, çağrışım veya içe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu, düşünce, ilham.

Coşku: Duyguların olağanüstü bir biçimde dışa vurması durumu.

Tutku: Bir şeye güçlü istek durumu ve eğilimi. Örneğin; şiir yazma, enstrüman çalma, resim yapma tutkuları, vb.

Yukarıda söz konusu üç kavramın sözlük anlamlarını açıkladım. Buradan hareketle hayatı daha basitleştirerek, kendimce şunları ifade etmek istiyorum:

Esinlenemezsek veya bize ilham gelmezse tutkularımız kendilerini coşkularımızda ifade edemezler, çiçek açamazlar. Esinlenebilmek için de hayatın içinde olmak gerekiyor.

Hayatın içinde olduğumuz zaman; bazen bir vapur bacasından çıkan sesten veya dumandan, bazen yere düşen bir sonbahar yaprağından veya bir kaldırım kenarında, duvara yaslanıp sızmış bir sarhoştan esinlenebiliriz ya da çok farklı yaşam kesitleri bizi esinlendirebilir.

Tutkularımız bu kaynaklardan beslenerek çiçek açabilirler. Tutkularımızı ifade ederek, onlara hayat vererek coşkulanabiliriz.

Neye veya nelere tutkumuzun olduğunu nasıl anlarız? Neler bizi coşkulandırır?

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; hayata girmeden ya da sahaya çıkıp maça başlamadan tutkularımızı keşfedemeyiz. Ancak hayatı yaşarsak, kendi oyunumuzu oynamaya başlarsak, bizleri nelerin coşkulandırdığını keşfedebiliriz. Coşkunun tanımında da belirtildiği gibi; coşkunun belirleyici özelliği, dışa vurumdur. Ben buna “Tutkunun Müjdecisi” diyorum. Coşkularımıza teslim olmak, onların bizi alıp başka diyarlara götürmesini izlemek muhteşem bir duygu. Bunun sarhoşluğu geçmeye başladığında, dalgalar durulmaya yüz tuttuğunda kendimize şu soruları sormanın çok değerli olduğunu düşünüyorum: “Bana bu eşsiz duyguları yaşatan neler? Ne oldu da ben böyle oldum?” Bu sorulara bulacağımız cevaplar bizi tutkularımızla tanıştıracaktır. Tutkularımız birden fazla olabilir; resim yapmak, yazı yazmak, bir enstrüman çalmak, vb. Bu örneklerin yanı sıra tutkumuz bir şehre ya da şehrin bir yerine olabilir; orası bizim için özel bir anlam taşıyabilir ve kendimizi coşkuyla ifade edebilmemizi sağlayabilir.

Tutku konusunda kendi hayatımdan örnek verecek olursam; benim en büyük tutkum “İnsan Hayatına Dokunmak”. Yazı yazarken, kitap yazarken, koçluk yaparken, derslerimde öğrencilerimle birlikteyken hissettiklerim ve coşkum; benim en önemli tutkumun, insan hayatına dokunmak olduğunu keşfetmemi sağladı. Bunların esin kaynağı da hayatın kendisindedir. Kendimi bu şekilde ifade edebildiğim için de çok mutluyum ve Tanrı’ya şükrediyorum. Bu konuda hayatımdan çok örnek verebilir ve daha çok yazabilirim. Bunları “Yolculuk”  kitabımda detaylı yazdım, henüz okumayan ve ilgi duyan dostlarım için adres göstermiş olayım.

“Tutkularımızın Müjdecisi” her zaman coşkularımız olmayabiliyor. Her zaman kullandığım bir ifade var: “İnsan bir harita değildir, aynı şablonlar farklı insanlar için kullanılamaz”.

Üniversiteden çok yakın bir sınıf arkadaşımdan örnek vermek istiyorum. Kendisi çok başarılı bir iş kadınıdır. Bir gün ofisinde otururken, işlerden bunaldığını fark etmiş; zira sağlığı bu durumdan olumsuz etkilenmeye başlamış. Birdenbire resim malzemeleri temin edip resim yapmaya karar vermiş. Resim yapmak konusunda arkadaşımı yola çıkaran coşkuları olmamış; aksine sıkışmışlık duygusu kendisine kıvılcım olmuş.

Yeri gelmişken ben de şunu ifade etmek istiyorum: Bende sıkışmışlık duygusu yaratan da tutkularımı yaşamayı ertelemek oluyor; aynı yazı yazmayı geciktirmek zorunda kaldığımda yaşadığım duygu gibi. Bunları başlarken anlatmıştım.

Sözü yine arkadaşıma veriyorum:

“Ofisimde otururken, kardeşim girdi içeri ve ünlü bir ressamın bir iş için geldiğini ve kendisine benim resim yapmaya başladığını söylediğinden bahsetti. Resimlerimi görmek istemiş. Ben de götürdüm kardeşimin odasına. Adam iyice baktı ve bana dönerek; ‘Sen bu resimlerde kaç tekniğin bir arada olduğunu biliyor musun?’ diye sordu. Bilmiyordum tabii. Ressam bana; ‘Sen bundan böyle benim kanatlarım altındasın’ dedi.”

Arkadaşım tutkusunu keşfetmiş ve onu geliştirmek için doğru adresi de bulmuştu. Kişisel sergilerini de açmaya başladı. Coşkusunu anlatmama gerek olduğunu sanmıyorum. 

Tutkularımızı keşfettiğimizde ve tutkularımızla ya da tutkularımızda yaşamaya başladığımızda, kıvılcım yangına dönüşür, dalgalar bulutlara değer âdeta. Öylesine muhteşem bir coşkudur tutkularımızla yaşamak.

Esin alamazsak tutkularımız bir çiçek gibi solar, coşku da bizi terk etmeye başlar. Hayatı yaşamak anlamını yitirir ve zorlaşmaya başlar.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.