Bodrum Gündem

Rahime teyzenin BEDDUASI tutmuş muydu?

Ukrayna-Rusya savaşı etkilerini yavaş yavaş değil hızla görmeye başladık. İlk darbe doğal olarak petrol fiyatlarının artması nedeniyle akaryakıt zamları ile geldi. Üstelik bu darbeler durmayacak ve korkarım daha uzun bir süre devam edecek. Çok kısa bir süre içinde akaryakıt fiyatları 20 lirayı aşacakmış gibi görünüyor. Bu durum ülkenin her türlü üretim ekonomisinde büyük bir travmaya neden olacak. Belki de fabrikalar üretimlerine ara verecek. KOBİ’ler tek tek batacak. Görünen büyük bir kaos bizi bekliyor. Çok karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım.

Lakin bu yaşadıklarımız iyi günlerimiz.

Ukrayna-Rusya savaşının etkileri enerjiyle sınırlı kalmayacak, asıl kriz tarımda yaşanacak…

Çünkü; Rusya, Ukrayna ile birlikte dünya buğdayının yaklaşık dörtte birini üretiyor ve milyarlarca insanın ekmek, makarna ve paketlenmiş gıdalar şeklinde beslenmesini sağlıyor. İki ülke aynı zamanda arpa, ay çiçek yağı ve mısırın da en önemli önemli küresel tedarikçileri arasında. Uzmanlar, bu iki ülkeden sevkiyatların durmasıyla zaten yüksek olan tahıl fiyatlarının yüzde 30 civarında daha yükseleceğini tahmin ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2021 verilerine göre Türkiye’nin toplam buğday ve buğday ürünleri ithalatında Rusya’nın payı yüzde 66, Ukrayna’nın payı ise yüzde 18,5 düzeyinde gerçekleşmiş. (Ülkemizin 2021 toplam buğday ithalatı 6,7 milyon ton)

Her ne kadar Tarım ve Orman Bakanlığı ülkemizin hasat zamanına kadar yeterli buğday stoku bulunduğunu açıklamışsa da 2 Mart 2022 Çarşamba günü 435 bin ton ekmeklik buğday ithalatı için ihaleye çıkmış olması bu açıklamanın çok da inandırıcı olmadığının bir göstergesi değil mi?

**************

Başka bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. İklim ve mevsim değişiklikleri çok yakın zamanda kuraklık, kuraklığa bağlı olarak kıtlıkların yaşanacağı öngörülüyor. Hem de çok kısa bir zamanda üç-beş yıl içinde yaşanacak bu gıda krizi. Bu nedenle dünyayı yöneten birkaç emperyalist ülke silah ve tarıma hakim olmak isteyecekler. Çünkü tarım ve gıdaya hakim olan dünyaya hakim olur.

Dünya Bankası verilerine göre  tüm dünya ülkelerinin GSMH içindeki tarımsal faaliyetleri her geçen yıl daha da azalıyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde dünya nüfusu da en az 20 milyara ulaşır mı? Son 10 yılın nüfus artışlarına bakarsanız nüfus 20 milyarında üzerine çıkabilir.  (Peki dünyamız bu kadar nüfusu taşıyabilir mi? O başka bir yazının konusu…)

İşte tam da bu noktada Türkiye’nin artık çok kritik bir karar vermesi gerekiyor.

“Yaşasın Tam bağımsız Türkiye!” söyleminin sadece bir slogan olmadığını anlayarak, içselleştirerek tüm sinir uçlarımıza kadar hissetmemiz gerekir. Sadece hissetmekle kalmayıp, gereğini yerine getirmemiz de şart. Tam bağımsız Türkiye! felsefesini anlayıp, kanıyla, canıyla, tavizsiz bir şekilde uygulayabilecek yurtsever evlatlar yetiştirmeli ve bu anlayışa uygun yöneticiler seçmeliyiz.

**************

Tarım ve gıda üretiminin kritik noktalara geldiği bu süreçte maden çıkartılacak alanlarda Zeytin Ağaçlarının kesimine izin verilen yönetmelik tam anlamıyla ülkemize yapılan bir kötülüktür ve kim bu kötülüğü ülkemize yapıyorsa öyle ya da böyle mutlaka hesap verecektir. Bu yönetmeliğin çıkması için çaba harcayan kurumlar ve kişiler de aynı şekilde öyle ya da böyle mutlaka hesap verecektir.

Diyeceksiniz ki;

“Bu güne kadar öyle ya da bu şekilde pek az kişi hesap verdi ve hatta yapanların yanına kar kaldı…”

Yoooo hiç de öyle değil.

Bodrum’un hafızası Ethem Demiröz’den dinlediğim bir olayı da sizlerle paylaşmak isterim. (Bu olay yakında yayınlanacak olan Ethem Demiröz’ün Hatırların yer alıyor)

“Özal ve beraberindekiler Gökova Termik Santrali inşaatını inceledikten sonra bölgeden ayrılırken Türkevleri’nden gelmiş birçok genç, yaşlı, kadın onlara yaklaştı. Bunların arasından RAHİME isimli yaşlı bir köylü kadın Özal’ın önüne gelerek “Bak!” dedi, ellerini açarak. “Elimizde bir avuç toprak gomadın. Bunu buraya yaptınız amma bitirmeye er de, tüttürmeye erme” diye söylendi. Özal ve beraberindekiler cevap bile veremeden oradan ayrıldılar…”

Bu olay Gökova Termik Santrali’nin bacasının tamamlandığı 1993 yılından kısa bir süre önce yaşanıyor.  Bildiğiniz üzere Gökova Termik Santrali 1994 yılında birinci ve ikinci ünitesi devreye alındı. 1995 yılında da üçüncü ünite devreye girmişti. Turgut Özal ise Gökova Termik Santralinin devreye alınıp bacasının tütmeye başladığı 1994 yılından önce 17 Nisan 1993’de öldü. Özal bacayı gördü lakin tüttüğünü göremedi.

…ve Rahime teyzenin ahı tuttu…

Alın işte size hesap…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.