Bodrum Gündem

İstanbul Kent Üniversitesinde Coşkulu Dünya Emekçi Kadınlar Günü Etkinliği

Toplumu törenler, bireyi müzik eğitir.”

Shelley

Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, nağme olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.”

M.Kemal Atatürk

Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir

M.Kemal Atatürk

***

Bu yıl  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, İstanbul Kent Üniversitesi’nde izlence çerçevesinde yoğun kutlamalarla değerlendirildi.

Dr. Öğretim Üyesi Şair A.Nilhan Atsü’nün etkinliğe daveti üzerine Taksim eski Alman Hastanesinin yerine konuşlanan yerleşkeye geldim. Salona girdiğimde yer gösterenlerin belirlediği koltuklara oturunca bir ‘ohhh!’ çektim, diyebilirim.

Programın başladığı anlaşıldı. Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur’un konuşmasını dinlemeye başladım. Yararlı bir konuşmaydı. Ne ki Rektör Dostum Prof. Dr. M. Necmettin Atsü’nün konuşmasına yetişip dinlemeyi isterdim. Dolu dolu olduğu kanısındayım.

Salonun ön koltuklarında Şair Nilhan’ın anneannesi Mukaddes Çakan, annesi Emel Serin, babası Mehmet Serin, geçmişte kendisine şiir yazdığım genç ve yakışıklı oğul Emre Atsü, yerlerinden coşkuyla izlediler!

Şair A. Nilhan Atsü, salonu dolduranlara özgün bir konuşma sundu. Bol alkış aldı! Seslendirdiği 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününe özgü beğeni ve alkış toplayan o ‘Özgün Konuşması’nı ve ardından ‘Şunun Şurasında’ başlıklı şiirini okurlarımla paylaşmak isterim. Buyurunuz konuşma metnine ve şiire dönüş yaparak içselleştirerek okuyalım.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve Önemi

Hayatın her alanında emek veren biz kadınlara adanmış olan bu anlamlı günde; İstanbul Kent Üniversitesi bünyesinde, Kadın ve Aile Çalışmaları, Uygulama ve Araştırma Merkezi’mizin, kısa adıyla; KAMER’in kuruluşunu sizlere duyurmuş olduğumuz için mutlu ve kıvançlıyız! Bugün burada, yanımızda yer alan ve sevincimizi bizlerle paylaşan hepinize “Hoş geldiniz.”diyor ve teşekkürlerimi sunuyorum.

KAMER olarak, kıymetli Müdürümüz ve birbirinden değerli yönetim kurulu üyelerimizle, bugünden itibaren aldığımız sorumluluğun bilincinde olarak, kararlı ve planlı biçimde, hedeflerimize bir bir ulaşmak üzere, şevkle adım atmaya başlıyoruz.

Nedir bu hedefler? Öncelikli olarak; toplumun her kesiminde yer alan kadın bireylerin eğitim- öğretimi, tüm sektörlerde kadın istihdamının arttırılarak, iş alanımızın genişletilmesi, meslek ve beceri kazandırılması. Bütün sivil kadın kuruluşlarının temel hedeflerinin bunlar olduğunu zaten biliyoruz.

Peki, söz edilen hedefler, nasıl bir toplumsal sonuca yol açacak, yani hedeflerin ardındaki gerçek hedefler nedir? İşte asıl kavranılması gereken durum budur.

Hayatın ilkokulu, içine doğduğumuz ailede nesilleri eğitecek olan şüphesiz kadınlar ve annelerdir. Bu sebeple toplumun her kesiminden kadınların eğitimi, sosyal ve ekonomik açıdan mutlu bir yaşam sürmeleri kilit noktalardır. Sayılan ilk hedefleri ne denli başarabilirsek, asıl hedeflere giden yolu da o denli açmış oluruz.

Bu bağlamda bizi görmezden gelen, yadsıyan kişi veya kesimlere karşı, hoyratça bir kutuplaşma yahut ötekileştirme, ayrışma yoluyla, kısasa kısas bir savaş değil, evrenin biz kadınlara bahşettiği hasletlerimizden, bizi biz yapan özelliklerimizden, kendimiz olmaktan asla vazgeçmeden, olumsuza öykünmeden, duyarlılık, zarafet, bilgelik, sabır ve olgunlukla, yılmadan yürüteceğimiz istikrarlı ve farkındalıklı bir mücadeledir bize düşen…

Bu mücadelemizde bizlerin, firesiz şekilde, ellerimizi kenetleyerek, başlangıçtan itibaren sonuna dek birlikte yürümemiz esastır elbette, ancak hayat yolumuzda, meslek alanlarımızda bize eşlik eden, içten ve gerçek desteklerini esirgemeyen beyefendiler de, şimdi olduğu gibi, daima aramızda olmalıdır hiç şüphesiz. Yine bilinen bir gerçektir ki; kenetlenen ellerimizden herhangi biri ayrılırsa, yani zinciri oluşturan halkalardan tek birinde dahi eksiklik olursa, o anlamlı sonuç ortaya çıkmayacaktır. Bu yüzden; kesintisiz birlik-beraberlik hususu özel önem arz etmektedir.

Tarih sayfalarında bir gezinti yaptığımızda, çağlar boyunca şifa ve bakım misyonunun kadın cinsiyete atfedildiğini görüyoruz ve bireysel her etkinin zaman içerisinde, domino taşı efekti ile topluma yansıdığını da bilmekteyiz. Çoğaltan, besleyen, büyüten de bizler olduğumuza göre, kötü ve olumsuz ile savaşmaktansa, iyi ve güzel olan her şeyi çoğaltarak, olumlu yönde toplumsal bir dönüşüm yaratacağımıza dair inancımız tamdır.

Sözün özü; bilgiyi ve bilimi çoğaltarak zihinleri, sanatı çoğaltarak ruhu ve kalpleri besleyecek, böylelikle sevgi ve barışı yeniden yeşertip büyütecek, toplumsal şifa ve sağaltımı sağlayacağız.

Bizler; Atatürk önderliğinde, milletimizin bağımsızlığına damgasını vurmuş bir destanın, kolektif bilinci en iyi şekilde temsil eden Nene Hatun, Kara Fatma gibi nice gizli kahramanlarının torunlarıyız. Gelişmiş batılı devletlerden çok öncesinde, Ulu Önderimiz tarafından seçme-seçilme hakkının verildiği Cumhuriyet kızlarıyız. Her birimiz; kırılgan görünümümüze karşın, özünde çok güçlü, kadife eldiven içindeki demir yumruklar, Amazon ruhlarız. Mayası tutmuş ve dünyaya gelmiş insanı, elimizin hamuruyla yoğurur, biçimlendiririz, kimimizin saçı uzun, aklı ise kat be kat daha uzun. İstersek “Anne” de oluruz, iş insanı, bilim insanı, sanatkâr da…

Bu coğrafya; “Kadınlar insandır, biz ise insanoğlu” diyen Neşet Ertaş gibi halk ozanları yetiştirmiştir.

Aynı coğrafya;  Hoş geldin kadınım benim hoş geldin,

Ayağını bastın odama

Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi ” dizelerini yazan Nazım Hikmet Ran gibi dünyaca tanınmış şairleri de yetiştirmiştir.

Ülke ve dünya tarihi, bu kısa konuşma süresine sığmayacak cesur, öncü, güçlü, inovatif (yenilikçi) kadına dair sayısız örnekle doludur. O halde; kadın olmanın hakkını vermeliyiz çünkü özellikle aydın kadınlar olarak; Cumhuriyetimize, ait olduğumuz topluma, coğrafyaya, hatta dünyaya karşı bir boyun borcumuz söz konusudur.

Davetlilerimiz içerisinde beni yakından tanıyanlarınız, sanatın her türüne, bilhassa da edebi sanatlara olan tutkumu bilir. Uzun aralarla gelen ilhamlarla, şiir çalışmalarım oluyor. Özel olarak “Kadın” temalı bir şiirim maalesef yok, çünkü kadının kendisinin başlı başına bir şiir olduğunu düşünüyorum ve ondan daha güzel bir eser ortaya koyma ustalığında değilim henüz, daha çok yolum var.

Biliyorsunuz hayattaki ilkler önemlidir, işte bugün bende; “ Şunun Şurasında ” adlı ilk şiirlerimden birini, katılımınızdan dolayı bir kez daha teşekkürlerimle birlikte, huzurlarınızdan ayrılmadan önce, ilk kez sizler için seslendirmek isterim. Her ne kadar sürç-i lisan edersem şimdiden affola:

Şunun Şurasında
Şunun şurasında ne kaldı?
Derlenip toplanıp, tası tarağı alıp gitmeye,
Bir göz kırpımı zamanda, öte âleme göçmeye,
Bir soluk, kim bilir belki bin soluk,
Bilebilsek, lakin anlatılanlar hep silik,
Korku mu? Zerre yok billahi,
Çoktan bezmişiz şu dünyadan, ilahi…
Bir gitsek, ters giydiririz şeytana külahı,
Gören var mı orada?
Gök mavisini, erguvan pembesini, akşam kızılını,
Ya duyan,
Martı sesini, baharın büyülü kokusunu, vapur düdüğünü,
Böyleyse hiç dert etmeyiz,
Yolun yarısını zaten geçmişiz,
Yeni yollar aramadan,
Yalan dünya zevkimizden geçeriz.
Öyle ama
Aceleye gelmemeli, iyi düşünmeli,
Her geçen anın kıymetini bilmeli,
Daha yaşanmamışlar da çok önemli.
Olmaz, olamaz! Zinhar gidemeyiz,
“Göçmek” dediysek, kastımız İstanbul’dan Anadolu’ya,
Bakıyorum pek bir ciddiye aldınız,
Yok, öyle yağma!
Hele bir çıksın şu bayram da, yeni yıl da,
Hem aklım hala o sarı mantoda,
Evlat mürüvvetine, torun saadetine,
“Dalya” denilen “yüz” e
Ne kaldı şunun şurasında.

A.Nilhan Atsü

*

İzninizle hemcinslerime söyleyecek son bir kapanış sözüm daha var:  Sevgili Kadın; yüz yıllık uykumuzdan artık uyanma vaktidir, uyanıştan sonra da misyonumuzu tamamlamadan hiç bir yere gitmek yok. Özlenen bahara ve bütün mimozaların çiçek açmasına “Ne kaldı şunun şurasında? ”

*

Dans gösterisi ve ikram sonrası program noktalandı.

*

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.