Bodrum Gündem

Sakıp Ağa ile anılar

10 Nisan 2004 yılında vefat etmeden, 22 sene önce tanıdım İş İnsanı Sakıp Sabancı’yı.

Rahmetli Turgut Özal’ın İran gezisine katılmıştı.

O tarihlerde Özal’ın yurt dışı gezilerinde iş adamları üst düzeyde temsil edilirdi.. Sakıp Sabancı, Şarık Tara gibi şirketlerin sahipleri,  Başbakan’a eşlik ederdi. Bu da geziye bir ağırlık kazandırırdı.

Anavatan Partisi’nin düşüş dönemlerinde ise Turgut Özal’ın gezilerine üst düzey işadamlarının ilgisi azalmış, şirketler, daha alt düzeydeki yöneticilerini gezilere göndermeye başladı.

İran-Irak savaşının sürdüğü yıllardı.

İran’ın başkenti Tahran’a indikten sonra, yabancı heyetlerin kalmak zorunda oldukları, İstiklal Oteli’ne yerleştik.

Bir rivayete göre otelde çalışanların tamamı Savama (İran gizli servisi) Ajanıydı. Ayrıca otelin, “odalar” dahil her köşesinin kamera ile izlendiği iddiası yaygındı.

Bir Parantez açayım.

( İran-Irak savaşı devam ederken Tahran ve Bağdat’a defalarca gittim ve bu otelde kaldım. Bir defasında Özal’ın uçağı Tahran’a indiği sırada, Ermeni teröristler, Işık Yönder isimli bir Türk işadamını öldürmüştü. Öldürülen Türk işadamının fotoğrafını çektim diye birkaç saat gözaltına alındım. Göz altındayken İstiklal otelindeki odam aranmış ve eşyalar darmadağın edilmişti. )

Bir başka İran gezisinde kaldığımız İstiklal Oteli Irak tarafından bombalanmıştı. Otel yakınına bombaların düşmesi üzerine Başbakan Turgut Özal dahil tüm heyet, sabaha karşı odalarından çıkarak daha güvenli olan, zemin kattaki kafeteryada toplanmıştık.

Merhum Başbakan Yıldırım Akbulut’la yaptığımız İran gezisinde ise yine İstiklal Otelde,  Akbulut’un odasında Savama Ajanları yakalanmıştı.

İlerde bu olayları, detayları ile anlatacağım)

******

İran’ın tesbihleri

Tahran’da resmi heyetlerin kaldığı İstiklal Oteli’nin giriş kapısının önüne dev bir  Amerikan Bayrağı’nın resmi yapılmıştı.

Böylece Tahran’a gelen tüm yabancılar, bu otelde kalmak zorunda oldukları için, günde birkaç kez  ABD Bayrağı’nın üzerine basarak otele girmek zorundaydı.

İran ABD’den Bayrağı’nı “ezerek ve çiğneterek” intikam alıyordu.

Rahmetli Sakıp Sabancı ve Başbakan Turgut Özal dahil Türk heyetindeki 111 kişi de mecburen ABD Bayrağı’nın üzerinden yürümek zorunda kalıyordu.

İşte bu gezide tanıdığım rahmetli iş insanı Sakıp Sabancı’yı.

Gazeteci arkadaşlarımızla, boş zamanlarda oteldeki hediyelik eşya dükkanlarını geziyorduk. Otelde İran’ın meşhur kehribar veya akik taşından yapılmış tesbihlerini satan bir mağaza vardı.

Babalarımıza birer tesbih alma düşüncesiyle dükkana girdik ve fiyatları sorduk. Çok pahalıydı. Savaş nedeniyle İran Riyali pul olmuştu. Dolar karşısındaki değeri de oldukça düşüktü. Buna rağmen teşbihler bizim alabileceğimiz bir seviyede değildi.

Dükkandan çıkarken Sakıp Ağa ile karşılaştık. “Ne o ağalar, ne bakıyorsunuz” diye sordu.

Tespih baktığımızı ancak çok pahalı olduklarını söyledik.

Sakıp Sabancı, “Gelin bir de beraber bakalım” dedi. Birlikte tekrar içeri girdik. Aynı satıcıya bu defa Sakıp Sabancı fiyatları sormaya başladı.

İranlı tezgahtar, tespih fiyatlarını söyledikçe, sempatik işadamı ”oooo” diyor, yüzünün şekli değişiyordu.

Biz de gülümsüyorduk.

Türkiye’nin en zengin işadamı olan Sakıp Ağa’ya da tespih fiyatları yüksek gelmişti. Tezgahtan ayrılırken koluma giren Sakıp Ağa, “hadi ağalar çıkalım buradan. Bunlar çok pahalı. Şehirde daha ucuzu vardır” diyerek bizi dükkandan çıkardı.

******

Sucuya ödül..

Rahmetli Sabancı ile daha sonraki yıllarda Sabah Gazetesi’nin bulunduğu Ankara Karum İş Merkezi’nde karşılaştık.

Sabah erken saatlerde Gazeteye gidiyordum. Giriş katında Sakıp Ağa’yı genç bir çocukla sohbet ederken gördüm.

Selamlaştık. İş Merkezi’nin zemin katında bir servis arabasıyla çay-kahve dağıtan ve su satan gence, sattığı suyu kimin ürettiğini soruyordu.  Satıcının doğru cevap vermesi üzerine bir şişe su alarak ödüllendirdi.

******

Cannes’da sohbet..

Bugün vefatının 18. Yılında saygıyla andığımız İş İnsanı Sakıp Sabancı ile yollarımız daha sonra Fransa’nın Cannes kentinde kesişti.

Paris’te görev yaptığım yıllarda, Cannes film festivallerini ben izliyordum. Her yıl Mayıs ayında Cannes şehrine gidiyor,  yaklaşık 10 gün süren film festivalini takip ediyordum.

Rahmetli Sabancı’nın Cannes’da bir evi ve antika bir arabası olduğunu duyuyordum. Ancak, hiç görmemiştim.

Ermeni diasporasının, Ermeni yönetmen Atom Egoyan’a yaptırdığı, Türkiye’yi kötüleyen  “Ararat” isimli filmin gösterildiği yıl, Sakıp Ağa ile Cannes sokaklarında karşılaştık.

Selamlaşıp, hal hatır sorduktan sonra, ünlü bir otelin duvarına oturarak, beni kırmayarak, sorularımı cevaplandırdı. Rahmetli ile doyumsuz bir röportaj daha yapmıştım.

Röportajdan sonra, antika arabasını hatırlattım. “Gezelim mi?” diye sordu. Memnun olacağımı söyleyince arabanın getirilmesini istedi.

Cannes Film Festivali süresince;  çivi üzerinde yatanlar, rengarenk gösteriler yapan  travestiler  gibi  ilginç animasyonlarla karşılaşırsınız.

Sakıp Ağa’nın arabası gibi antika araç sahibi olan kişilerde festival sarayının yakınlarında boy gösterirlerdi.

Sabancı’nın muhteşem antika arabasına binerek biz de Cannes sokaklarında hava attık. Sempatik iş adamının, biz gazeteciler için sürprizleri bitmiyordu.

Festival Sarayı’na yakın bir yerde trafik ışığında durduk. Sabancı yan tarafına bakınca bir hanımın kullandığı küçücük bir araba gördü. Arabadan inerek Fransız genç kadının elini tuttu ve kendi arabasını işaret ederek “değişelim mi?” diye sordu.

Kahkahalar arasında gezintiye devam ettik.

*******

Legion D’honneur

Vefatının 18 yılında saygıyla andığımız İş İnsanı Sakıp Sabancı ile son olarak Paris’te, Elysée Sarayı’nda  (Fransa Cumhurbaşkanlığı Konutu) karşılaştık.

Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Türk-Fransız ilişkilerine yaptığı olumlu katkıları nedeniyle ünlü İş İnsanının  yakasına  Legion D’honneur  madalyası takıyordu.

Rahmetli, Türk Bayrağı renklerinden oluşan kırmızı-beyaz, kravat- gömlek giymişti.

Aynı gün akşam Türkiye’nin Fransa Büyükelçisi Sönmez Köksal, Sabancı’nın onuruna, Lamballe Şatosu olarak bilinen tarihi Büyükelçilik Konutunda bir resepsiyon verdi.

Bu sempatik iş adamı ile vefat etmeden önceki son fotoğrafımızı burada çektirecektim.

İnsanlarla “sihirli dokunuşlarla” konuşan Rahmetli Sakıp Sabancı, yakasına taktığı madalya ile gülümsüyordu. Elimi tutarak, bu madalyanın kendisine verilmesinden duyduğu  mutluluğu anlattı.

Bu son fotoğrafımız ve son konuşmamızdı.

10 Nisan 2004 yılında, 71 yaşında vefat etti.

Allah rahmet etsin, nur içinde yatsın.

İnsan yaşlandıkça, yaşadıklarıyla mı mutlu oluyor acaba?

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.