Bodrum Gündem

Kılıçdaroğlu Devletin Durumunu Güncelliyor…

Kılıçdaroğlu Devletin Durumunu Güncelliyor…

Siyaset bilimci Nimtz, içinde bulunduğu zamanı diğer bütün zaman dilimlerinden önemli gören kişi için “temposentrik” kavramını kullanır.

Bir tarihin yapılışına tanıklık ederken, kendimiz için de bu tanımı pekala kullanabiliriz.

Bize bu hissi yaşatan şey; siyasetçilerin bizi bu tarihin yer yer malzemesi, yer yer de öznesi olarak görmesi.

Bir yanda hükümran otoritenin siyasi icaplarına göre gücünü test ettiği 20 yıllık sinir bozucu gelgitler ve yarattığı bağışıklık hali, diğer yanda normsuz iktidarın kalesini  düşürmek için kalıcı bir direniş ve özgürlük dalgası…

Bütün bir ülke kendini tek salahiyet makamı olarak gören, otokrasiye meyyal bir parti liderinin siyasi kompozisyonlarıyla boğuşuyor.

Bir imparatorluğun enkazından yıllara yayılan mücadelelerle oluşturulmuş kavram, kurum ve devlet müktesebatı bu lider tarafından aşındırılıyor, geçersiz kılınıyor.

“Parti devletinde açılan gedikler”

Tüm bunların bugüne yansımaları ise seçimler, seçim ittifakları, seçim stratejileri, işbirliği olanakları…

Türk siyasetini yorumlamak, dahası tanımlamak üzerine bir kavrama ihtiyaç duyulsa “beklenmedik siyasi olaylar” tamlaması kurulabilir.

Bugünlerin beklenmedik siyasi olayı ise kuşkusuz Kılıçdaroğlu’nun SADAT baskını ve sonrasında grup toplantısının akşamında Türk halkı ile randevusunda söyledikleri…

Bu iki çıkış, Kılıçdaroğlu’nun hem kurgusal hem gerçek siyasal düzlemi istediği gibi yönlendirme kapasitesi olduğunu gösteriyor.

AKP/ Erdoğan için can sıkıcı olan taraf da bunun uzun süredir böyle olması.

Erdoğan’ın yaratılmış gerçekliğinden doğan kudretinin sonuna gelindiğini gösteriyor Kılıçdaroğlu’nun hamleleri.

“Bay Kemal”li aşağılamalara yüksek tonlu hırçınlıkların eşlik etmesinden anlıyoruz bunu.

Grup toplantıları, cuma namazı çıkışları beklenmeden sözcüsünden iletişim başkanına cevaplama telaşı Kılıçdaroğlu’nun dillendirdiği “ bir kaçış planının anatomisinin” AKP’lilerde beklenenin üzerinde karşılık bulduğunu da gösteriyor.

Son videosuyla, Kılıçdaroğlu’nun bürokratları seçim stratejisinin merkezine yerleştirdiğini de görüyoruz.

Kılıçdaroğlu’nun parti devletinde gedik açmasını izliyoruz ikidir.

AKP’nin 20 yıllık serüveninin sonunda bir kaçış planı olduğu söylemiyle; tabanlarına 2023/53/71 hedefleri koyanların “müebbed iktidarlarında” kalıcı olmadıkları, İslamcı vakıflar üzerinden yurt dışında bir para trafiği ördükleri ve finans merkezlerindeki lüks binalardan çiftliklere uzanan elitler yerleşkeleleri kurdukları “Kendilerine yeni bir Pensilvanya yaratmaya çalışıyorlar” sözleriyle kamuoyuna ana muhalefet lideri tarafından sunulması nerden bakarsanız bakın önemlidir.

Bir tarafıyla da bu çıkış; popülist/ otoriter rejimin en yakındaki, en önemli seçimden umudunu kestiği ve toplumda işlenen ‘seçimle gitmeyecekler, bu rejim asla değişmeyecektir’ algısını da yıkmaya çalışıyor.

Bunu da ‘batırdılar, kaçacaklar; kudretli değil, korkaklar’ koduyla Erdoğan rejimini kendi tabanında değersizleştirmeyi seçen bir dille yapıyor Kılıçdaroğlu.

Ve bunun etki yaratmadığını, bundan siyasi sonuç almayacağını söylemek yanlış olur.

Kılıçdaroğlu’nun rakamları küçümseyenlere, bunun bir sistematik olduğunu ve yekünün değil mantığın vardığı yeri göstermesi açısından kullandığı  “amacım bir para kaçırma sistemini ifşa ederek çalışamaz hale getirmektir” ifadeleri de önemliydi.

AKP cenahının bunlara karşılığı ise aileyi hedef aldığı biçiminde oldu beklendiği üzere. Erdoğan’ın ailesinin “kutsallığına” getirdiler yine hikayeyi.

Tüm bu hamlelerin Kılıçdaroğlu’nun bir güç odağını yıkıp kendi liderliğini inşasına giden yolda önemli bir dönemeç olup olmadığı tartışması burada çok önemli mi, emin değilim.

Zira Kılıçdaroğlu’nun temel amacının kendini “yeni lider” olarak konumlandırma olmadığını asıl hedefin Erdoğan rejimini zayıflatıp, muhalefeti güçlendirmek olduğunu hem kendisinden hem çevresinden duymuştum.

Buna karşı  bir başka olgu da var; “geliyoruz” değil “gidiyorlar” “az kaldı” üzerine kurulu bir siyasi dilin uzun zamandır muhalefet stratejisi olarak ortada dolanıyor olması…

“Kılıçdaroğlu’nun çağrıları, işbirliği olanakları…”

Kılıçdaroğlu’nun ezber bozan çıkışları yeni değil. Filmi geri saralım: Büyükelçilere; “ülkenizdeki yatırımcılar, Kanal İstanbul gibi her yönüyle dünya iklimine karşı bir hareket olan bu projeyi desteklememelidir” mektubu, beşli çete ve taşeronu şirketlere “5’li çetenin, bizim torunlarımızı dahil sömürecek olan bütün bu yatırımları kamulaştıracağız ve alacağız.” sözleri, 26 Ocak’ta ilk kez bürokratlara süre verdiği açık çağrısında “devleti “şahsın” zapturapt altına aldığını vurgulaması ve aslında kendi devlet projesini masaya sürmesi, SADAT baskınında “ SADAT paramiliter bir kuruluştur… Burası terörist yetiştiren bir kurumdur” diye seslenmesi…

Listeye Man Adası belgeleri, 128 milyar dolar nerede? kampanyası, Merkez Bankası ziyareti, TÜİK ve MEB’in kapısına gitmeyi de eklediğimizde; her biri ile Erdoğan’ın ayarını bir şekilde bozduğunu, Erdoğan’ın bunlara cevaplarını hatırladığımızda bir kez daha Engels’in “devlet; pür, saf bir yapı değil; melez ve çatışmalı bir formdur.”   ve Bob Jessop’un “farklı sınıf fraksiyonlarının ve bunların siyasi temsilcilerinin çıkarları ve talepleri rekabete yol açar ve sınıfların kendine özgü ‘devlet projesi’ oluşur” ifadelerine geliriz.

‘Erdoğan 17-25 Aralık gibi çok daha güçlü argümanların ortada dolandığı bir süreçten çıktı, bunlar hiçbir şey…’ diyenlere karşı da başka bir şey var bu kez ortada:

Erdoğan rejiminin partizan bürokratlarının hedefin merkezine konması ve Erdoğan’ın yalnızlaştırılması, Erdoğan’ın siyasi gücünü ikmal eden bürokratlarının Erdoğan’ın etrafından daha da çekme gayreti…

“Ülkemizin dürüst şerefli bürokratlarına selam olsun, onların başımızın üstünde yeri var. İktidarımızda onları çok güzel günler bekliyor.” sözleriyle bir kesimi; “Sarı bürokratlar… Sizler devleti kanun dışı talimatları uygulayarak adeta bitkisel hayata soktunuz. Bu süreçte kendinizi de bitirdiniz…Ama size de bir iyilik yapıyorum sarılar”. Sizi bu suç gemisinden indirmek istiyorum. İnin, kurtarın kendinizi. Çok geç olmadan küçük cezalarla kurtulabileceğiniz bir aşamada kurtulun.“ sözleriyle başka bir kesimi Erdoğan’ın etrafından boşaltmayı amaçlıyor Kılıçdaroğlu.

Yalnızlaştırma stratejisindeki “kaçış planı” ifadesiyle bürokrasiyi de aşıp Erdoğan’ın seçmenleriyle arasına soru işareti koymayı da hedefliyor.

SADAT baskını muhalefete dönük, seçim güvenliği endişelerini gidermeye yönelik bir çıkışken devlet içindeki güç merkezlerine yönelik olan diğer hamleler Erdoğan’ın tabanı ile bağanı koparmaya yönelik.

Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin devletteki etkisi ve varlığına işaret eden bu çıkışları, devletteki CHP gerçeğini ve kurumsal organizasyonunun devlet içindeki kümelerde rıza üretebildiğini göstermesi açısından da önemli.

Erdoğan’ın “partizan devletine” Kılıçdaroğlu “norm devleti” hatırlatmasıyla karşılık veriyor.

Erdoğan rejiminin en güçlü iki hattı olan bürokratik unsurlar ve taban aidiyetini bu çıkışlarla zayıflatan stratejisi önce AKP’de sonra Erdoğan’da karşılık buldu ve bunun sistemin bozulmasına gidecek bir etkiye dönüşmediğini söylemek şimdiden yanlış olur.

Man Adası’ndan başlayan süreç “128 milyar dolar nerede?” sorusuyla sistemli bir biçimde yürürken bürokrasiye çağrılarla siyasi kazançların alınacağını düşününenlerdenim.

Beyan, ısrar ve sirayet üçgeninin işleyeceğini düşünüyorum.

2002’de AKP’nin iktidarıyla başlayan devlette dönüşüm süreci 20 yılın sonunda Kılıçdaroğlu’nun yeni partizan devletin yarattığı tahribi onarıp, Erdoğan ve devletin 20 yıl önce kesişen yolunu yeniden ayırarak norm devletini yeniden inşaya yönelik yol haritası şu ana kadar işliyor gibi.

Kılıçdaroğlu’nun bu yol haritasının oluşturulması, seçim stratejisinin bir parçası gibi düşünülse de Erdoğan’ın partizan devletine içeriden bir itirazla Kılıçdaroğlu’nun mevziye çağrılması olarak da okunabilir.

Haliyle yaşanılanlar bir seçimden ötesine, seçim stratejisinin gereğine değil; daha farklı bir organizasyona, işbirliği olanaklarına işaret ediyor gibi.

Kılıçdaroğlu öncelikle Erdoğan’ın seçimi kaybedecek kadar zayıf, kaçacak kadar suçlu ve korkak; ama aynı zamanda kazanacağı seçimden sonra  devletin bütününde yaratılan tahribatı onaracak bir kudretin de odağına yerleştiriyor kendini.

Sivil bürokrasiye yaptığı çağrıyı yargı bürokrasine yapıyor açıklamalarında mahkemeyi de işaret ederek. Arkasından belki askeri bürokrasi de gelecek.

Kendi adaylığını da örerek bunu yapıyor olabilir mi? Belki; ama asıl amacının Erdoğan’ın enkazını kimlerle kaldıracağının da işaretlerini vermek olduğunu sezdiriyor.

“Dostlarıyla” çıktığı yolda  devlet bürokrasisiyle yol yürüyeceğini de söylüyor aslında.

Kılıçdaroğlu bu son hamlesiyle bir dönem ülkenin gündemine gelen Erdoğan sonrasında AKP ve ülkeyi kim yönetecek sorusunu da işlevsiz kılıyor. AKP elitleri kaçacak, suç ortakları hesap verecek, diyerek aktif siyasetinin yeni sınırlarını çiziyor.

Ayrıca tüm bu süreçte Erdoğan dahil diğer tüm adayların önüne de geçmeyi de hedefliyor olabilir.

Bu, onun aday olmasına, kazanıp “başkan” olmasına yetecek mi, göreceğiz.

Hegel’den biliyoruz ki: “Minerva’nın baykuşu, ancak gün batarken uçmaya başlar.”

Esat Aydın-Bodrum

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.