Bodrum Gündem

Dr. İmren Aykut’la biraz nostalji

“İnanamıyorum, inanamıyorum” diyordu.

Hafta sonu, Etrim Köyü’ndeki şenlikte rastladığım, İmren Aykut’a.

Uzun yıllardır görmemiştim. İmren hanım, zerafetinden hiçbir şey kaybetmemişti.

Ankara siyasetinde, 1981 yılında, 1982 Anayasası için kurulan “Danışma Meclisi” üyeliği sırasında tanıdım. Daha sonraki yıllarda da kendisini, ANAP hükümetlerindeki bakanlık görevleri sırasında da gazeteci olarak izlemiştim.

Dr. İmren Aykut, Cumhuriyet hükümetlerinin ilk kadın hükümet sözcüsüydü. Ayrıca ilk kadın çalışma bakanıydı.

“Bu kadar yanlış yapılmaz, Ekonomiyle inat edilmez.”

Gazetecilik mesleğini henüz bırakamadığım için hemen, “gerçek bir ekonomist” olan İmren Aykut’a “neye inanamıyor sunuz sayın bakanım?” diye sordum ve sohbeti başlattım.

İmren hanım, çok üzgün olduğunu ifade eden el hareketleriyle şunları söylüyor:

“ Herşey çok kötüye gidiyor. Bu kadar yanlış yapılamaz. Sen faizi indiriyorsun, dolar fırlıyor. Görmüyor musun, hala niye inat ediyorsun? İnsan, ekonomiyle inatlaşabilir mi? Öyle bir noktadayız ki, buğdayda bile dışa bağımlıyız. Milletin ekmeğini bile dışa bağımlı yaptılar. Zaman zaman, ‘acaba yanlış mı anlıyorum’ diye kendime soruyorum.”

İş kazaları hastanelerini kapattılar…

İlk kadın Çalışma Bakanı olan İmren hanımla sohbet, güncel bir faciaya, maden ocaklarına ve “kader” denilen maden kazalarına uzandı. Kendisi, aynı zamanda 17 yıl işçilik ve sendikacılık yapmıştı.

“Maden faciası bir kader midir?” diye sordum

İmren hanım, sert bir sesle, “Kader olur mu, niye bizim zamanımızda kader değildi?” diye karşı bir soru ile cevap verdi:

“ Benim Çalışma Bakanlığım sırasında kömür ocaklarınçıkışına, ağzına, hareketli röntgen makineleri koydurttum. Maden ocağından çıkan her işçinin otomatik olarak akciğer filmini çekiliyordu. Yer altında çalışan bütün işçileri, haberleri bile olmadan sağlık kontrolünden geçiriyorduk.

Akciğer hastası olanları da İstanbul Pendik’teki ‘İŞ KAZALARI HASTANESİ’ne göndererek tedavi ettiriyordum. Bu hastanelerde sakatlanan, hastalanan  işçiler tedavi oluyordu. İki iş kazası hastanesi vardı. İkisini de kapattılar.

Bunlar kapatılan GATA gibi özel hastanelerdi. GATA kapatılır mı?. Askeri Hastanesi olmayan tek ülke biziz.

Grizu patlaması, niye o zaman kader değildi?”

“Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı”

Yıl 1989…

Rahmetli Turgut Özal, Cumhurbaşkanı seçilince Başbakanlık koltuğuna Yıldırım Akbulut oturdu. Yıldırım Akbulut da Çalışma Bakanı olarak Dr. İmren Aykut’u bir kez daha Çalışma Bakanlığına atadı.

Özal Cumhurbaşkanı, İmren Aykut ta Bakan olduktan kısa bir süre sonra, maden işçileri Özal için “ÇANKAYA’NIN ŞİŞMANI, İŞÇİ DÜŞMANI” sloganı atacaklardı.

O tarihte manşetlere çıkan, bugün bile tartışma programlarında konuşulan, siyasi tarihe giren bu slogan, Rahmetli Turgut Özal’ı çok üzmüştü.

Özal’ı, büyük bir itibar kaybına uğratan bu slogan atıldığı sırada, büyük bir facia da Çalışma Bakanı İmren Aykut tarafından önleniyordu:

Nasıl mı?

İşçi ve sendika kökenli Bakan, İmren Aykut anlatıyor:

“Müthiş bir olaydı.

60 bin maden işçisiydi, Zonguldak madenlerinde toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşamadı. Ankara’ya doğru yürüyüşe geçtiler. E-5’i kapattılar. İşçilerin karşılarına asker ve polis yığıldı. İşçiler, askerin bulunduğu yere geldikleri anda kan gövdeyi götürecekti.

Çalışma Bakanı’ydım. Kamu işveren konumunda da Cemil Çiçek vardı.  ‘İmren Aykut İşçilere yüz veriyor’ diye beni eleştiriyorlardı. Olay çıkmadan o iş bitsin istiyordum.

Ben yüz vermeyeyim de kan gövdeyi mi götürsün?

Genel Maden İş Sendikası Başkanı Şemsi Denizer, yer altında çalışan işçiye de, yer üstünde çalışan işçiye de aynı zammı istiyordu. Yukarıdaki, yer üstündeki işçinin sayısı fazla. Madende çalışanın sayısı az.

Ben de Şemsi Denizer’e, ‘Hepsi için bunu isteme. Yer altındakilere zam yapalım. Çeki getir imzalayayım. Ama yer üstünde, bekçi kulübesinde oturana da aynı parayı isteme’ diye baskı yapıyordum. Turgut Bey de madendekine zam verilmesini istiyordu.

Ben, maden ocağına inmiş bir kadın bakanım.

Ben kömür madenine inmiş bir çalışma bakanıyım. 400 metre derinliğe indim. 3 kilometre yürüdüm.  Kömürün çıktığı yere kadar gittim. Küçük bir delikte, bir işçi yatarak kömür çıkartıyordu. Ne kadar zor şartlarda çalışıyorlar, yakından gördüm.

O küçücük delikte kömür çıkaran işçi bana ‘beni anlamanız lazım buraya gelin’ diye ısrar ediyordu. Ben de, ‘ nasıl gireyim oraya oğlum’ dedim. ‘Seni çok iyi anlıyorum, sizin şartlarınızı ben biliyorum’ dedim.

Kırmak istemiyordum. Çok zor şartlar içinde çalışıyorlar. Madenin zorluğunu biliyorum. O işçiye ne kadar para versek, helal olsun.

11 hafta makam odamdan çıkmadım.

Ankara’ya yürüyüş devam ediyordu. Aralarında kadınlar ve bebekler de vardı. Ben çözüm arıyordum. 11 hafta makam odamdan çıkamadım,  arka odadaki kanepede birkaç saat uyudum.

O zaman telefon da yoktu.

Bolu dağındaki Jandarma telefonundan haberleşiyorduk. Şemsi’yi (Şemsi Denizer) telefona çağırıyor, ‘hep beraber başımız belaya girecek. Kalabalık arasında 15 tane yasa dışı örgüt var. Provake edecekler. 2 çocuğun öldüğünü düşün orada’ diyordum.

Kazanlarla yemekler hazırlandı

İşçiler, Bolu’nun Mengen ilçesine geldi

Zonguldak Vali’sine, ‘sakın karışma, müdahale etme. Ortalıkta bir tek polis görünmesin’n dedim. Vali, anlayışlı bir insandı, yumuşak davrandı. Başka Vali olsa, ‘yalakalık yapacağım’ diye polisi, işçinin üzerine sürer. İşçiyi, polisle hiç karşılaştırmadık.

Muhalefet ve provakatörler, işçileri kışkırtıyordu. Yürüyüşün en önünde muhalefet milletvekilleri yürüyordu.

İşçiler, Bolu’nun Mengen ilçesine geldi. Dağdaki Jandarma telefonundan Mengen Belediye Başkanı’nı aradım. ‘Kazanlarla yemek hazırlayın, işçilere yemek verin’ dedim. Ayrıca belediye başkanından, bebekler için de süt bulmasını ve dağıtmasını istedim.

Bu eylem, bizim iktidarımıza karşı yapılıyordu. Ama ben yemek ve süt dağıtılmasını istiyordum. Bugün böyle bir eylem yapılsa, neler yaparlardı bilmem.

Gerginliği yumuşatmak lazım. Ben 17 sene sendikacılık yaptım. Onların psikolojisini iyi biliyordum

Başbakan Yıldırım Akbulut, Özal’ın ağzına bakıyor. Hiçbir şeye evet demiyordu. ‘Ekonomik dengeler bozulur’ diye aradaki 250 milyara ‘evet’ demiyorlar. ‘İşçiler biraz daha dayansın’ diyordu ama bir damla kan dökülse ben ne yaparım?

İşçiler, Akbulut’un önünü kesti.

O sırada Başbakan Yıldırım Akbulut’un kara yoluyla Ankara’ya geleceğini öğrendim. Dağdaki Jandarma telefonundan Şemsi Denizer’i aradım. Başbakan Akbulut’un kara yoluyla Ankara’ya geldiğini haber verdim ve ‘Başbakan’ın önünü kesin, bir otele tıkın. Elini öpün, yalvarın, kucaklayın, orada bu sözleşmeyi imzalatın’ dedim.

Gerçekten de işçiler Başbakan Yıldırım Akbulut’un önünü kesti, otele tıktı, elini öpüp, kucakladıktan sonra sözleşmeyi imzalattılar.

O kadar sevindim ki, bilemezsiniz.

Haber, Malatya’da bulunan Turgut Özal’a gitti. Özal çok cingözdü. Malatya’dan öyle bir patladı ki, atom bombası gibiydi. Başbakan Yıldırım Bey nereye saklandı bilmiyorum. Ama ben 10 gün ortadan kayboldum, başbakanlığın önünden geçmedim.

Turgut Bey için,  ‘Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı’ sloganı orada atıldı. Ancak, Türk siyasi ve sosyal tarihinin en kritik anıydı.

Kan dökülmeden hallettik.”

İmren Aykut Kimdir?

1981- Danışma Meclisi üyesi

1983- Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) kurucusu

1985- MDP fesh edildikten sonra ANAP’a katılmıştır.

1983 -1999 İstanbul (3 dönem) ve Adana (1 dönem) milletvekili

1987 –46. Hükümet II. Özal Kabinesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

1989-  47. Hükümet Yıldırım Akbulut Kabinesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

1991- 48. Hükümet Mesut Yılmaz Kabinesinde  Kadınlar, Çocuklar, Yaşlılar, Sakatlar ve Aile konularından sorumlu Devlet Bakanı ve Hükümet sözcüsü. Türk tarihinin ilk kadın Hükümet sözcüsüdür. 

1996- T.C. 53.Hükümet Kadın, Çocuk, Yaşlılar, Sakatlar, Uyuşturucu Bağımlılığı ile Mücadele ve Aile konularından sorumlu Devlet Bakanı

1997 – 55. Hükümet Çevre Bakanı olarak görev yapmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.