Bodrum Gündem

Dev-Genç Genel Başkanı Atilla Sarp; “Altılı masada emek ve devrimciler eksik…”

68 Kuşağının öğrenci lideri, Dev-Genç Genel Başkanı Atilla Sarp ile Milas’ın çok önemli tarihi eserlerinden olan 1800 yıllık Su Kemerlerinin olduğu bölgede, Tolga Çandar’ın bahçesinde bir söyleşi gerçekleştirdik. Sarp, söyleşide, 68 ve 78 kuşağının önemine değindi ve bu kuşaklardan bugün hayatta kalanların yerine getirmesi gereken tarihi sorumluluğu dile getirdi. ATİLLA SARP (1969-1970 Dönemi Dev-Genç Genel Başkanı) ders niteliğinde sorularımıza yanıt verdi.

Önce sizi tanıyalım…

“1946 doğumluyum. Babam Egeli. Ege’den 1938 yılında Ankara’ya gelmişler. Doğma büyüme Ankaralı’yım. Bu hem bir şans hem bir şanssızlık. Başkentte Cumhuriyetin ilk çiçeklerinin, ilk güzelliklerinin açıldığı dönemde okudum ilkokulu, ortaokulu, liseyi. Okul hayatımı Cumhuriyetin o güzel imkânlarıyla tamamladım. Başkentte de siyasileri yakından gördüm.  Bir de babam nedeniyle siyasete ilgi duydum. Babam terziydi. Kula’dan İzmir’e, İzmir’den Ankara’ya gelen bir terzi. Babam ütopik komünistti. 1940’lı 1950’li yıllarda Ankara koşullarında komünistlik büyük suçtu. Öyle bir ortamda çocukluğumuz, gençliğimiz geçti…”

Komünisti öcü gibi görürlerdi…

“Mahallede biri komünist dendiği zaman, herkes sanki bir canavarı görmüş gibi oluyordu. Ben geçtiğimiz günlerde Komünist partisinin toplantısına gittim. Bunun kıymetini bilin, yasal parti bile kuruyorsunuz dedim. Bu memlekette, bir dönem, komünist dendiği zaman, düşman gibi görürlerdi insanı. Babamın komünist diye adı çıktığı için bizim gecekondu evimiz taşlandı, hatta öldürülecektik bile.  Bu koşullarda çocukluğum geçti. Çocukluğumun en büyük avantajı siyasileri yakından görmem oldu. Türkiye Cumhurbaşkanlarının 6-7’siyle birebir konuştum. Başkente olduğunuzda, devleti yakından tanıyorsunuz. Türkiye Cumhuriyetin kuruluşunu yalnız tarih kitaplarından değil, o başkentin göbeğinde yaşıyorsunuz. Böyle bir dönemde gençlik hareketlerine girdik. Öğrenci hareketleri niye öne çıktı? Bir memleketi idare edenler, doğru dürüst idare edemezse, gençler siz bırakın ben idare edeceğim düşüncesi içinde girer…”

Gençler iyi bir toplum ister…

“Gençler iyi bir toplum ister. Genç insanlar daha iyi yaşamak ister. Önlerinde koca bir ömür var. Dolayısıyla iyi bir ülkede yaşamak ister. Bu güdülerle gençlik hareketine girdik. Gençlik hareketinde çeşitli aşamalarda çalışmalarımız oldu. Fikir Kulüpleri Federasyonu içinde oldum. Düşünce dünyamız bizim; sosyalist. Biz sosyalist insanız. Dünya görüşümüz böyle. Biz öyle dünyayı dinin, imanın idare ettiğine, dinci nazariyelere inanmıyoruz. Biz maddi hayatın düşünceyi belirlediğine inanıyoruz ama gelenek ve göreneklerimize sahibiz, onların ritüellerine saygılıyız. Böyle bir nesildik. 68 kuşağı denilen neslin içinde benim gençliğim geçti.  O dönemin en önemli örgütlenmelerinden birisi Fikir Kulüpleri Federasyonuydu. FKF daha sonra Dev-Genç oldu. Onun da bir yıl genel başkanlığını yaptım. 1969-1970 döneminde…”

Milas’tasınız ve Tolga Çandar’ın misafirisiniz. Onun bahçesinde eski dostlar biraraya geldiniz. Gündeme dair neler söyleyeceksiniz? Seçim var ama “bunlar gitmez” şeklinde endişeler var…

“Tolga Çandar, çok eskiden beri tanıdığım genç, devrimci bir arkadaşımızdır. Daha sonra güzel bir parlamenterlik yaptı. Milas’ta da bugün bizi güzel bir şekilde ağırladı, sizlerle tanışmamızı sağladı. Didim’de kalıyorum, davet üzerine geldim. Şu anda Türkiye Cumhuriyet tarihinin çok ciddi bir sürecini yaşıyor. Hatta Osmanlının bile karşılaşmadığı şekilde ağır ve ciddi sorunlarla karşı karşıya Türkiye. Bu kadar sorunların olduğu bir problemin karşısında, birinci olarak, nerede olduğumuzu, nerede durduğumuzu çok iyi bilmemiz lazım.  Bu coğrafya bunları çok yaşadı. Bu coğrafyada dünya kadar uygarlıklar gelmiş, gitmiş. Hepsi, kalıcıyız zannetmiş kendisini ama gitmişler. Dolayısıyla bu coğrafyada yaşayan insanların büyük uygarlıkların ürünü olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. Bizim yurttaşımız öyle bilgisiz, cahil, bir şey bilmez yurttaş değildir. Bizim yurttaşımız o büyük medeniyetlerden gelmiş, cumhuriyeti yaşamış ve Cumhuriyet’in 100 yılını görmüş yurttaşlardır. Birinci planda yurttaşımızın böyle bilinçsiz olduğunu, ülkenin bir yere götürülmesine izin vereceğini katiyen düşünmüyorum. Böyle bir şey sözkonusu değil bir kere…”

Ülke, doğru-dürüst yönetilmiyor…

“Şu anda Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde mevcut yönetimin memleketi doğru-dürüst yönetemediği, üstelik gittikçe de milletin üstüne büyük bir ağırlık yarattığı açık. Dolayısıyla ilk seçimde bunların yani Cumhur İttifakının kazanma ihtimallerini çok zayıf olarak görüyorum. Peki cumhur ittifakının yerine gelecek kadrolar, yerine gelecek millet ittifakı ne durumda? Buna baktığımız zaman, Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok sabırlı bir çalışma içinde olduğunu görüyorum. Ben kendisiyle 450 km’yi fiilen yürüdüm. O uzun yürüyüşte, Kılıçdaroğlu ve ekibinin ne yapmak istediğini anlamaya çalışmak, bizi parti içinde çay ocağına bile sokmayanların, neden böyle davrandıklarını incelemekti amacım. Şu sonuca vardım ki Kılıçdaroğlu çok planlı bir şekilde, bir iktidar hareketi içinde, bu iktidar hareketinin gereklerini, bütün boyutlarıyla yerine getiriyor. Öyle tahmin ediyorum ki Kasım ayında, bu konuda bir netleştirme yapacak…”

Halk şunu diyor: Benim için bundan daha iyi ne yapacaksınız?

“Hem Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine hem de partili cumhurbaşkanına karşı olup, bununla paradoks olacak bir adaylık sürecinin çok şık olacağını, milletin de bunu çok şık göreceğini tahmin etmiyorum. Bu bakımdan esas iktidarın ne yapacağına yoğunlaşmaları lazım. Partinin esnaf çalışmalarına, köy çalışmalarına katıldığımda gözlediğim şey; halk çok dikkatlice eskisi gibi bakmıyor. Halk şunu diyor: Benim için bundan daha iyi ne yapacaksınız? Halk; proje, program istiyor, net görüşler istiyor. Kitle iletişim araçlarıyla çok kısa zamanda görüşlerinizi ulaştırma imkânlarınız var, kitlelere. Dolayısıyla çok kısa zamanda, bu mevcut yönetimi değiştirecek olan muhalefetin; iktidarında ne yapacağının ve memleketi nasıl düzlüğe çıkaracağının net formüllerini ortaya koyması gerekiyor. Böyle bir süreci yaşıyoruz. Böyle bir süreçte, bizlerin, yani devrimci hareketlerden gelmiş 68 ve 78 kuşağı insanlarının, önemli görev ve sorumluluklarının olduğunu düşünüyorum. Bizler üzerinde aynı İttihatçılara yapıldığı gibi baskılar var. Türkiye’de ilk defa bir nesil, 68 ve 78 nesli, mevcut idareye karşı başkaldırmış genç ve idealist insanlardı. Büyük bir başkaldırı yaptılar. Ben de bunların içindeydim. Deniz benim arkadaşımdı, Mahir benim arkadaşımdı, İbrahim Kaypakkaya benim arkadaşımdı. Biz bütün bu arkadaşlarımızla, ölen ve yaşayan, büyük bir kuşağız…”

68 ve 78 kuşağı, bu ülkenin aydınlık yüzü…

“Egemen sınıflar, egemen rejim, bizi tehdit olarak gördü. Bizlere en büyük zulümleri uyguladı. Arkadaşlarımızı öldürdü, astı, vurdu, bizleri hapsetti. Bizlerin yakasını hiç bırakmadı. Hala üzerimizde bu ağırlık var. Bunun bilincinde hareket etmemiz lazım. Yani 68 ve 78’lilerden gelen, hala ayakta duran bizden çok az sayıda insan kaldı. Biyolojik bir olgu bu. Artık bizler belli bir yaşa geldik. 78’liler, bizden daha genç. Geride kalanlarımızın çok bilinçli hareket etmesi lazım. Ciddi bir döneme gidiyoruz ama çok ciddi ve dik durmamız gereken bir dönemde duruyoruz. Bu ülkeyi layık olmadığı karanlıklara sürüklemeye kimsenin hakkı yok. 68 ve 78 kuşağı olarak bizler bu ülkenin aydınlık yüzüyüz. Bu ülkenin yarınlara bakan yüzüyüz. Gelecek kuşaklar için hiçbir şey beklemeden ömrünü veren, infazlara giden, imhalara giden, canını halkı için veren arkadaşları olan bir nesiliz. Dolayısıyla bizim dik durmamız şart. Biz başta dik duracağız. Biz onun gereğini yerine getireceğiz…”

Altılı masada eksik olan ne?

“Altılı masada eksik olan Emek Cephesi. Bizim 68 ve 78 kuşağı olarak devrimci ilkelerimiz gündemde olmayınca, nerede yansıyacak? Altılı masada yansımıyor. Onu temsil eden, bizim gibi insanlar. Ülkenin emekçilerini savunan sosyalistleri, devrimcileri sahnede değil ki büyük ölçüde. O zaman ne oluyor? Altılı masada emek eksik kalıyor. Bu nasıl tamamlanacak? O zaman Üçüncü ittifaklar; HDP ve Sosyalist partiler önem kazanıyor. Türkiye 1946’dan bu yana yaklaşık 80 yıldır demokrasiden hiçbir şey mi kazanmadı? Çok şey kazandı. Birlikte yaşamanın, farklı düşüncelerle nasıl beraber olacağımızın deneyimleri var. Biz bu deneyimleri yaşayacağız. Şimdi tek parti rejimi kurulmaya çalışılıyor. Nasıl geldiyse öyle gitmeme gibi iktidarda böyle bir eğilim var. Nasıl geldin sen, oyla; nasıl gideceksin yine oyla. Bizim demokrasimizin artık içselleşti bu konuda. Ben oyla gelirim, istediğim zaman gelirim, istediğim zan giderim diye bir şey yok. Sandık konulacak, sandık için gereken güvenlik önlemlerini muhalefet alacak ve bu sandık sonuçlarına sen saygı duyacaksın. Önümüzde bir yol var şimdi: aklın yolu. Sandık yoluyla, mevcut rejimi demokratikleştirebiliriz…”

Şili Allende deneyiminden ders almak

“Peki hangi deneyim var; Allende deneyimi. Allende’nin iktidara gelip, neden iktidarda tutunamadığının deneyimini yaşamış insanlarız. Onun da formülünü vereceğiz. İktidara geleceğiz ve iktidara karşı olan ve iktidarın başarısızlığını yol açacak olan her şeye karşı da önlem alacağız. Demek ki demokrasi yoluyla gelmenin de deneyimini bizlerin içselleştirmesi lazım. Düşüncelerimiz farklı olabilir ama bu yolu Türkiye’nin mutlaka denemesi lazım. Bu yola girdik. Şimdi biz kötü bir rejimden daha iyi, daha açık, daha demokratik bir rejime; dini zihniyetle idare edilen bir rejimden; demokrat, açık, pozitif bilimlerin egemen olduğu bir rejime doğru geçmeye çalışıyoruz. Bizim yüzlerce yıldır yaptığımız aydınlanma, ilerleme,  insanların eşit olması, insanların dini ve ırk anlayışları dışında daha üst düzeyde bir yurttaşlık bilinciyle, daha üst insanlık değerleri bilinciyle biraraya gelmesi sürecini yaşamamız lazım.  Böyle bir süreci yaşamanın yolunun seçimlerden geçtiği bir döneme giriyoruz. Aktüel durum, ciddi. Bu aktüel durumda da bizler, onun gerektirdiği deneyimleri, onu gerektirdiği şekilde davranacağız. Yapacağımız bu…”

Son olarak söylemek istedikleriniz…

“Ülkemiz; tarihinin en kötü dönemini yaşıyor ve çok kötü yönetiliyor. Gitmeleri lazım bunların. Nasıl geldiniz, sandıkla geldiniz. Efendi gibi o sandığı koyacaksınız ve efendi gibi de o sandıkla gideceksiniz. Bir kere bu noktanın kesin altının çizilmesi ve her şeyimizi de buna göre düzenlememiz lazım. Karşı taraf böyle bir şey istemiyor. Gitmemek için her şeyi yapacaklardır.  Hır çıkarmak, kavga çıkarmak, seçimi ertelemek istiyor. Bir kere bizim söylemlerimizin bunlara karşı olması lazım. Bu konuda kafa yormalıyız. Biz bulunduğumuz her yerde karşı tarafa; kardeşim, böyle bir yola giderseniz sizin için hayırlı olmaz mesajını çok iyi bir şekilde vermeliyiz. Bunu kim verir biliyor musunuz? 68 ve 78 kuşağının hayatta kalanları. Başkası veremez bu mesajı. Ancak bizim gibi 1971 ve 1980 darbe süreçlerini yaşamış ve bu uğurda ağır bedeller ödemiş insanlar bu mesajları çevresine verebilir. O nedenle sorumluğumuz ağır ve büyük. Bu iktidarın gitmesi konusunda, bizim kuşaklara önemli görevler düşüyor. Bu görevler, ihmal edilemeyecek kadar tarihi ve önemlidir. Çok ciddi bir süreç yaşıyoruz…”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.