Bodrum Gündem

Son Süngerci Aksona Mehmet – Emin Varol Söyleşileri…

“Benim okulum, öğretmenim denizdir”

“Mavi yolculuğu yaratanlar isimsiz süngercilerdir”

“Deniz, muhteşem bir kültürdür”

Aksona Mehmet, Bodrum denizciliğinin bir kültür mirası Aksona’nın sünger avcılığında kullandığı bütün araç ve gereçler sünger müzesinde, kent kültürümüzün bir belleği olarak sonsuza kadar yaşayacaktır…

RÖPÖRTAJ EMİN VAROL

“Mavi Ekonomi” temasıyla, Ege’nin mavi sularında  yapılan 34. The Bodrum Cup yarışlarına, mavi renkli teknesi ile katılıyordu.

Yarışların ilk etabında yüzün üzerinde tekne, Çökertme Koyu’na girerken, küçük bir Tirhandil, gruptan ayrıldı. Geçen yıl  yanan ağaçların denize kadar indiği, küçük bir koya demirledi.

Ağzından düşürmediği piposunu yakarak, görmek istemediği yanmış ağaçlara arkasını döndü ve kısa bir süre sonra müzelik olacak olan, çok sevdiği Aksona isimli teknesinin ucuna oturdu.

Bir Gazeteci olarak, özel bir söyleşi için güzel bir fırsattı. Kendisini televizyonların dışında ilk kez görüyordum.

Ali Kaptan’ın kullandığı tekneyle, benim yaklaştığımı görünce, samimi bir şekilde, iki elini yana açtı ve  “hoşgeldiniz, hoşgeldiniz Emin Varol” diyerek karşıladı, beni tanıyordu.

Sünger avcısı Aksona Mehmet, “Aksona” isimli, 61 yaşındaki Bodrum teknesinin ön tarafına geldi. “Bu benim için bir canlıdır, bir varlıktır” diyerek Aksona’yı işaret etti. İki parmağını dudaklarına götürerek ona bir öpücük gönderdi.  Üzüntüyle, “Bodrum denizcilik tarihinin en eski teknesi” dediği sünger teknesi Aksona’yı,  parçalarına ayırarak, yakında açılacak sünger müzesine koyacağını açıkladı.

Yakında müzeye kaldıracağı, isim babası olduğu Aksona’yı şöyle anlattı:

“ 1981 yılında adını Aksona koydum. Bodrum’da ustaların ustası, bütün ustaları yetiştiren Ziya Güvendir’in kendi teknesidir. Aksona’ya gözüm gibi bakıyorum, çocuğum gibi koruyorum. Kültürel bir mirastır bana. Süngere çıktığımızda, 7 kişi bu teknenin içinde, 5 ay nasıl yaşamışız, bazen şaşırıyorum.”

“Ben, son süngerci değil, eski bir sünger avcısıyım.”

Simsiyah, yanmış ağaçlarla dolu tepeye arkasını döndü. Bu yanık ağaçlar, söyleşi boyunca maalesef, bizim kadrajımızda kaldı.

“Son Süngerci” diye anıldığı için ben de “son süngerci olarak anılıyorsunuz” dedim. Mehmet Baş, bu ünvanı sevmiyordu. Kendisine “Eski bir sünger avcısı” denilmesini istiyordu. Çünkü ona göre “Hiçbir şeyin sonu yoktu…” Aksona Mehmet, “Evet, adımı öyle (son süngerci) koydular. Bu isim bir belgeselden kaldı. Bana göre, hiçbir şeyin sonu yok. Ben de son süngerci değil, eski bir sünger avcısıyım” diyordu.

“Akıllının biri 17 yıl önce sünger avcılığını yasakladı”

Mavi suların üzerinde, tekneden tekneye yaptığımız söyleşi,  “Süngercilik devam ediyor mu?” sorusuyla devam etti.

Aksona Mehmet adeta patladı, sünger avcılığını yasaklayan bürokrasiye kızgındı. Gözleri büyüdü, piposunu çıkardı,

“Hayır. Akıllının biri 2005 yılında süngerciliği yasakladı” dedi. Ardından, “muhteşem bir deniz kültürü” dediği sünger avcılığını anlatmaya başladı.

“ Süngercilik derin bir kültürdür. Bunu da mahvettik, bitirdik. Usta- çırak öğretisi ile yüzyıllardır süre gelen bu muhteşem deniz kültürünü, 21. yüzyılda hafızalardan silme becerisini gösteren şanlı bürokrasimizi saygıyla selamlıyorum.

Süngerciliği yasaklamak yanlıştır. Yeryüzünde süngere, insanoğlunun olumlu ya da olumsuz müdahale etmesi söz konusu olmamalı, sünger bir döviz kaynağıdır.

2017 yılında Çanakkale hudutları içinde sünger avcılığını yeniden serbest bıraktılar. Ama bu baklayı kopardılar. Şimdi kimse süngere de gitmiyor, yapmıyor da. Süngercilik genç ve dayanıklı insan ister. Süngercilik dünyanın en ağır işi. Şimdi artık herkes turizm yapıyor.

Süngerciler hakkında bazıları araştırmadan, yanlış yazılar yazıyorlar. 1986 yılında Akdeniz’de sünger hastalığı bulununca, ‘sünger avcılığı yasaklandı’ diye yazıyorlar. Yalan, yanlış bilgi. Hiçbir yerde yasaklanmadı. Akdeniz’de sadece Yunanistan’da ve Tunus’ta süngercilik yapılıyor. Yunanlılar süngeri alıp, dünyaya pazarlıyor.

Hani derler ya. MS 3. yüzyılda yaşamış ünlü filozof Oppianus, güney ege süngercileri için ‘hiçbir çile, sünger avcılarınkinden daha korkunç, hiçbir çaba onlarınkinden daha zor değildir’ demiş.

“Mavi yolculuğu, yaratan süngercilerdir.”

Bu gördüğün teknelerin temelinde süngercilik yatıyor. O zamanlarda, turizm yoktu.  Eski ustalar, bu güzel tekneleri, süngerciler için yapardı. Ben,  1965 yılından beri bu işin içindeyim. 1963’de denizin altına girmeye başladım. 13 yaşında başladım denizin altını keşfetmeye. O derin mavinin gizemi çekti beni kendine, denize aşık oldum.

Dünyada çok az insan sevdiği işi yapıyor. Ben aşık olduğum bir işi yapıyorum. Süngercilik te böyle muhteşem bir kültür. Bu gördüğünüz teknelerin temelinde süngerciler gibi isimsiz kahramanlar yatıyor. Onlar, bize bu kültürü armağan ettiler. Mavi yolculuk dediğimiz bu markayı bizlere armağan eden, derin maviliklerin isimsiz kahramanları sünger avcılarıdır. Mavi yolculuk dediğimiz bu markayı bizlere armağan eden, derin maviliklerin isimsiz kahramanları sünger avcılarıdır. Ufacık sünger tekneleriyle mavi yolculuğa başladılar, bir marka haline getirdiler.

Sünger müzesi ve Başkan Aras’a teşekkür

“Son süngerci”, eski sünger avcısı, deniz aşığı, Aksona Mehmet, yakında açılacak Bodrum Sünger Müzesi için heyecanlıydı.

 “Sağolsun Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras sahip çıktı” diye başladı sözlerine. Yakında açılacak Bodrum Sünger Müzesi ile ilgili çalışmaları şöyle anlattı:

“ Başkan Aras Bodrumlu, Bodrum kültürünü bilen bir kardeşimiz. Bodrumlu iş insanı Mustafa Cem’ in destekleriyle yakında sünger müzesini açacağız. Ben bu teknenin (Aksona) motorundan tut, bütün malzemelerini , sünger müzesine vereceğim. Ayrıca, müzeye konulacak sünger de  var, herşey var. Ben müze için sünger ayırdım. Çok güzel bir şey olacak.”

“Deniz, benim okulum, öğretmenim”

Aksona Mehmet, daha sonra bir mavi denize, bir de kapkara olmuş  ağaçlara baktı. Eliyle, tepedeki yanmış ağaçları göstererek, “Şu dağları görünce içim sızlıyor Emin Varol. Yemyeşil dağlar, kapkara dağlar oldu. Herşeyi yok ettiler” diye hayıflandı.

Sonra yeniden denize döndü ve denizden öğrendiklerini anlatmaya devam etti:

“Bir deniz adamı olarak tesbitim şu ki; Deniz, benim okulum, öğretmenim. Çünkü çocukken girdim oraya ben.

Deniz bana, 3 kuruşluk dünyalık için fırıldak olup, birilerinin önünde takla atıp, biat etmeyi öğretmedi.

Deniz bana, mertliği, dürüstlüğü, yediğinden, tükettiğinden fazlasını üretmesini , sevmesini öğretti. Din, dil, sınıf ayrımı yapmaksızın, insan denen varlığı sevmesini öğretti.

Toprağını, taşını, kurdunu, kuşunu sevmesini öğretti bana deniz.

Deniz böyle muhteşem bir kültürdür.”

Koca, koca çınarları ayakta tutan derinlere giden kökleridir. Milletler de geçmişini unutup, sahip çıkamadıkları zaman, yok olmaya mahkumdurlar. Onun için inşa, ekmek yediğine saygı duymalı ve sahip çıkmalı. Ekmek yediğin sofraya ihanet edilmez. Bu kültürle büyüdük…”

Eski sünger avcısı Akaryakıta yapılan zamlardan şikayet etti: “Marşa basarken on kere düşünüyorsun.”

The Bodrum Cup muhteşem bir organizasyon. Bodrum’da yelkenciliği geliştirdi. Yelken nedir, Rüzgar nasıl kullanılır bunu öğretti denizcilere. Bunun için her zaman Erman Aras’a teşekkür ederim”

“Yelken, doğanın o sonsuz enerjisini, kendi lehine kullanabilme sanatıdır”.

“Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği hedefe, çağdaşlığa, medeniyete giden yol denizlerden geçiyor. Bunun alternatifi yok.”

Aksona Mehmet, Çökertme’de tekneden tekneye yaptığımız söyleşiye Yelken’i tarif ederek başladı. “Yelken, doğanın o sonsuz enerjisini, kendi lehine kullanabilme sanatıdır”.

Ardından sözü “The Bodrum Cup” yelken yarışlarına getirdi.

Bodrum’da Mavi Yolculuğu, süngercilerin başlattığını hatırlatan eski sünger avcısı, yelkenciliği ise The Bodrum Cup’ın yaratıcısı Erman Aras’ın öğrettiğini anlattı. Ve, Aras’a teşekkür etti.

“ Onun için ben, her zaman Erman Aras’a teşekkür ederim. The Bodrum Cup muhteşem bir organizasyon. Bodrum’da yelkenciliği geliştirdi. Yelken nedir, Rüzgar nasıl kullanılır bunu öğretti denizcilere. Yelken öğrendikten sonra herkes, yenilikler yaptı. Yelkene yönelik çok güzel ahşap tekneler yapıldı. İnsanlar bunu öğrendi.

Bana, ‘yelken nedir?’ diye soruyorlar. Yelken; doğanın o sonsuz enerjisini kendi lehine kullanabilme sanatıdır. İnsanı düşündürür, doğanın gücüne saygıyı öğretir. Bana göre yelkenin teşvik edilmesi gerekiyor. Yelken, bana göre denizcilikte çok önemli bir konu.”

Aksona Mehmet, “Ama” diye durakladı..

“ Ama üzülerek söyleyeyim. Şartlardan mıdır nedir. Yıldan yıla katılım azalıyor. Şahsen, buna üzülüyorum. Yakıta yapılan zamlar, yarışları da etkiledi.

Marşa basarken on kere düşünüyorsun. İnsanlar, arabada bile marşa basmaya korkuyor. Teknelerde de öyle. 200 beygir motor var benim teknede. Mazot yakıyor. Bu tekne, 61 yaşında bir bodrum teknesi. Bodrum denizcilik tarihinin en eski teknesi bu. Ben, sembolik olarak bu yarışlara katılıyorum. Bu küçük bir tekne. Bunda bile marşa basarken, 10 kere düşünüyorum. Onun için yarışlara katılım azalıyor. “

“Deniz, bir ekmek sofrasıdır”

Kendisini “bir deniz adamı” olarak tarif eden Baş’ın, denizi kirletenlere de bir çift sözü vardı:

“ Ben, gönlünü denize vermiş bir deniz adamı olarak, 60 yıldır denizin altında geziyorum. Eski bir sünger avcısıyım.

Deniz’i, içine edilecek su birikintisi olarak değil, ekmek sofrası olarak görebildiğimiz zaman, herşey daha güzel olur diye düşünüyorum.

Deniz’in içini  görmüyoruz, kapalı kutu. Deterjandan, katı atıklardan herşey denize veriliyor. Bu doğru bir şey değil. Bazıları, belediyeleri suçluyorlar. Bu iş, belediyeleri yerel yönetimleri aşar.

Amerika’yı  yeniden keşfetmenin anlamı yok. Şu dağlara bakın bir tane ağaç yok dağlarımızda. Ben bir deniz adamı olarak diyorum ki;

Yap arıtmayı, ver suyunu kıyıya, ağaçlandırma kampanyası yapalım, dağlarımızı yemyeşil yapalım derim her zaman bir deniz adamı olarak. Yaşadıkları coğrafyayı, toprakları, cennet-cehennem yapan, üzerinde yaşayan insanların kalitesidir. Ama, maalesef, devletimizin yılladır bir denizcilik politikası yok devletimizin.”

Atatürk’e gözyaşı..

Eski bir sünger avcısı olan, deniz aşığı Aksona Mehmet Baş, deniz üstü sohbetimizi, gözyaşlarıyla tamamladı. BU, Mustafa Kemal Atatürk’e dökülen göz yaşlarıydı..

“Mustafa Kemal Atatürk, çağının ve çağımızın en büyük lideri, bu kadim topraklardan çıkmıştır. İnanın tesbitim şu ki;

Gösterdiği hedefe, çağdaşlığa, medeniyete giden yol denizlerden geçiyor. Bunun alternatifi yok.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.