Bodrum Gündem

Emperyalistlerin Savaş Senaryoları ve Kardeş Padişahlar

Emperyalistlerin Savaş Senaryoları ve Kardeş Padişahlar

Cumhuriyet öncesi istiklal savaşı yağlı boya tablo

1815 Viyana Kongresi ile Avrupa büyüklerini oluşturan İngiltere, Fransa, Avusturya, Prusya, Rusya’nın Avrupa siyasi coğrafyasının yeniden oluşturulması görüşülür. Görüşmelerin esas unsuru emperyalist amaçlarla   “ Şark meselesi ”olarak şifrelendirilen Osmanlı devletini parçalanması hedeflemektedir.

Emperyalist devletlerin Helenizm hayranlığı yansıra Ortados kiliselerinin din, ırk ayrıcalığının körüklenmesi Osmanlı devletinin sahip olduğu Balkanlar ve Makedonya topraklarında Türk Müslüman toplumu işgalci güçler olarak görmektedir. 19. yüzyılın içeresinde Birinci Dünya savaşı öncesi ve sonrasına emperyalist Anglosakson taraftarları, Osmanlı Devletini ortadan kaldırılması için sık sık savaş tuzakları hızlandırdığı görülmektedir.

1860 yılında Osmanlı İmparatorluk sınırları 4.466.542 kilometrelik bir alana sahiptir. İmparatorluk; Anadolu sınırlarıyla birlikte Suriye ve Irak’ı içine alırken, Kuzey Afrika’da Tunus, Libya, Sudan, Mısır, Arabistan yarımadası, Yemen, Suriye, Avrupa sınırlarında Bosna, Hersek, Karadağ, Eflak Buğdan, ( Romanya ) Makedonya’nın tamamını, Akdeniz’de; Girit, Kıbrıs, Ege adaları İmparatorluk sınırlarına dâhildir.

Batılı emperyalistlerin şark meselesinin kurgulanmasının gerçekleşmesi için farklı tarihlerde kendi aralarında açık ve gizli beş ayrı antlaşma yapılır;

1.)18 Mart 1915’de İstanbul Antlaşması olarak adlandırılan; İngiltere, Fransa, İtalya arasında yapılan gizli bir antlaşma, 2.) 26 Nisan 1915 tarihli Londra Antlaşması İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya arasında yapılan antlaşma. 3.) 29 Nisan 1916’de yapılan Sykes – Picot Antlaşması İngiltere, Fransa, Rusya arsında yapılır. Anadolu ve Arap yarımadasının paylaşımı 1916’de İngiltere, Fransa, Almanya yapılan antlaşma ( Hicaz, Asır, Yemen, Kuveyt, B. Arap Emirlikleri paylaşılması, 4.) Sr.Jean de Maurienne Antlaşması 1917 İngiltere, Fransa, İtalya arasında yapılan antlaşmadır. Başka bir antlaşma 5.) 10 Ekim 1920’de yapılan Serv Antlaşması ihtilaf devletleri tarafından Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı devletini yok edilmesi için yapılan son antlaşmadır.

Bu arada 18 Ocak 1919 Paris Konferansıyla Avrupa büyüklerinin kedi aralarında yapılan görüşmelerde, Türkler için diplomasi dışı ihtiraslı siyasi söylemler sıralanır;  ABD Başkanı Woodrow Wilson, ‘savaş sonunda Türkiye’nin haritadan silineceğini’ ileri sürer. Clemenceau’ya göre, ‘Türkler uygarlık dışı bir toplumdur. Lord Curzon ‘Türkler bir veba çıbanı’, tanımını kullanır. ABD Dış İlişkiler Bakanı Cabot Lodge’ya göre de ‘Türkiye uygarlığın başına bela olarak görmektedir. Müttefiklere göre ‘Türkiye Avrupa’dan çıkarılmalı, Ermenistan kurulmalı, Araplar Osmanlı’dan kurtarılmalıdır’.“ Birinci dünya savaşı sonunda yapılan bu görüşmeler şüphesiz Serv antlaşmasına yön verme hazırlıklarını ortaya koymaktadır.

Bu antlaşmaların temelinde 1815’de Viyana kongresiyle başlatılan “Şark Meselesiyle”  Osmanlı devletinin paylaşılması hedeflenmektedir. Bu konuda başı çeken İngiltere imparatorluğu Anadolu topraklarının dışındaki toprakların büyük bir kısmını sahip olmak istemektedir.  Sykes – Picot antlaşmasının temelinde Süveyş kanalı geçişi kontrole alınacak. Osmanlı devletinin halifelik merkezi ortadan kaldırılacak. Osmanlıdan alınan topraklar üzerinde yeni Arap devletleri kurulacak. Mekke Şerifi Hüseyin yandaşlığında Filistin, Mısır, Irak sınırları yeniden düzenlenecek; madenler, petrol, pamuk, kömür alanları İngiltere’nin olacak. İstanbul ve boğazlar Rusya ya verilecekti. Rusya ayrıca Doğu Anadolu’ya ve Karadeniz kıyılarına sahip olacaktı. Başla bir paylaşımda Fransa Suriye, Güney Doğu Anadolu orta orta Anadolu’ya hâkimiyet kuracaktı.  İtalya’nın elinde tutan on iki adaların dışında Trablusgarp kuzey Afrika kendilerine verilecek. Ayrıca Antalya ve İzmir’e yerleşecekti. Bu doğrultuda Osmanlı imparatorluğunun bütünsel yapısı tam olarak parçalanmış ve paylaşılmış olacaktı. [1]

9 Haziran 1908’e gelindiğinde Estonyanın Reval kentindeki İngiliz Kıralı Edward ile Rus Çarı II. Nikola’nın yaptıkları görüşmelerde Şark meselesi Osmanlı devletinin paylaşılması yeniden gündeme getirilir. Bu görüşme haberlerinin Dünya basının yansıması ile imparatorluk içinde Jön Türkler, aydınlar ve ordunun içindeki İttihat ve Terakki mensubu subay ve aydınlar imparatorluğun paylaşılması karşısında, karşıt çalışmalar başlatırlar. Yapılan mücadele sonunda anayasal sisteme bağlı 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet devriminin gerçekleşmesi sağlanır.

Osmanlı devleti en önemli toprak kayıpları Sultan II. Abdülhamit döneminde, 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sonrası, emperyalist düzenlemesi olan Berlin antlaşması ile oluşur. Osmanlı devletinin sınırlarında bulunan; Karadağ, Sırbistan, Romanya bağımsız oldu. Mısır, Kıbrıs, Tunus, Girit, Teselya. Narda, Batum, Kars, Ardahan, Oltu, Kağızman, Kotur dâhil olmak üzere toplam 1.600.000 kilometre kare toprak kayıp edilir.[2] Kısa bir dönem sonra Avrupa büyüklerinin istekleriyle Makedonya’nın kalan bölümünde kendi denetimlerinde yeni bir ıslahat yapılmasında ısrar ederler. II. Abdülhamit bununda kabul eder. Ayrıca Osmanlı devletinin borçlarına karşılık emperyalist devletlerin talep ettiği “Düyunu Umumiye, ( vergi tahsilatı ve Tekel, Tütün Reji idaresi,) olarak kurulan Kapitülasyonlar; II. Abdülhamit tarafından 1881’de Muharrem kararnamesiyle ilan edilir.” İmparatorluk için ağır ekonomik kayıplara neden olan bu durum, ancak 1923 Lozan antlaşmasına kadar devam eder.

Osmanlı İmparatorluğu gerileme döneminin 33 yılı II. Abdülhamit Dönemi olmak üzere, toplam 79 yıl aynı ailenin saltanatında kardeş padişahlar tarafından mutlakıyet altında teokratik yönetim hükümranlığına göre yönetilir;

II.Abdülhamit’in babası Abdülmecit ( 1839-1861) 22 yıl, amcası Abdülaziz (1861-1876) 15 yıl, kardeşi V. Murat 1876 Mayıs/Ağustos) Üç ay, II. Abdülhamit (1876-1909) 33 yıl, kardeşi Sultan Reşat (1909-1918) 5 yıl, II. Abdülhamit’in sözünden asla çıkmayan Vahdettin (1918-1922) 4 yıl Osmanlı İmparatorluğunun yönetimine hâkimdir. Osmanlı İmparatorluğun gerileme döneminin 79 yılı kardeş padişahların egemenliğindedir; Avrupa endüstri ve aydınlanma dönemini yaşarken, Osmanlı devleti her türlü yenliğe karşın, ulama ve medreselerin teokratik hâkimiyetinin egemen olduğu bir dönemdir.

Avrupa’nın yakın çağın gelişen endüstrisi devrimleri ile birlikte, 1789 Fransız devrimi sonucunda her alanda hızlı bir değişim yaratmıştır. Bu dönemde Avrupa’da Fransa’da siyasal sosyal ve kültürel anlamda kayıt edilen gelişmeler, aydın önderler; Montesquieu, Voltaire, Rousseau, Holbach, Boulanger eserlerinde yer yer ısrarla Osmanlı İmparatorluğunun “ despotik “ yapısını “ dinsel taassup baskısı altında “ İslam dininde reform yapılamayacağı “ görüşleri vurgulanmaktadır.[3] Osmanlılar imparatorluğu ve Balkanlar üzerine 18. yüzyılda Avrupa’da bilimsel buluşların yarattığı öncelikler Şark toplumlarının tutucu yapısı Paris’in günlük gazetelerinde eleştirilmektedir. Başka bir yönde Senedi İttifak ( 29 Eylül 1808 ) döneminde bölge halkından toplanan verginin halkı zora sokacak uygulamalar yaratılması bölgede Hıristiyan tebaa arasında tartışmalar yaratıyordu. “ ayan “ ve “ mültezimlerin “ceberut ( acımasız zorba ) yetkilerinde yozlaşması ağır eleştirilere neden oluyordu. 19 yüzyıla gelince Osmanlı imparatorluğunun para ve borçlanma politikaları Avrupa güçlerinin siyasi hegemonyasının önemli ölçüde artmasına neden olmuştu. Osmanlı ordularının Avrupa’da yapılan kuşatmalarındaki toprak kazanımları kendi aralarında, “ Türklerin Avrupa’da kendilerine zulüm yarattığı anlayışı hâkimdir. ” Balkanlar’da oluşan çete savaşlarıyla birlikte ırkçı, milliyetçi oluşumlar karşısında “ezilen” Hıristiyanların korunması gerektiği yönünde yaygın ırkçılık anlayışı hâkimdir.

Avrupa endüstri devrimi ile birlikte, aydınlık, hürriyet özgürlük basamaklarını bir bir aşarken; kardeş padişahların ortak yönetim anlayışı çağın yeniliklerine karşı çıkmak istibdat, jurnal, sürgün politikaları ile aydın ve muhalifleri sürekli korku ve baskı altında tutmaktadır.

Bu dönemde Osmanlı devletinde bütçe kaynaklarının olumsuz kullanılması aşırı borçlanma, israf, debdebe, ihtişam içinde, şatafatlı yaşam hâkimdir. İmparatorluğun saray yaşamının sosyolojik yapısı kardeş padişahların gelenekçi çok evlilik yaşamı ve padişahın kendi haraminde yirmi yirmi beş kadın ve bir o kadar cariyenin bulunduğu fantezi yaşam hâkimdir.[4]

19.Yüzyıl başlarında imparatorluk üç kıtada geniş topalaklara ve siyasi ekonomik üstünlüğe sahiptir. Bu durum 20 yüzyılda her alanda Avrupa büyükleri karşısında siyasi gücünün kayıp etmiştir. Durumu fırsat kabul eden Avrupa emperyalist temsilcileri, Osmanlı imparatorluğu için emperyalist güçlerin tuzakların sıralandığı dönemdir.

Bu dönemde imparatorluk yarı bir sömürge durumundadır; Sanayi üretimi yoktur. El tezgâhlarındaki üretim dahi kapitülasyonlar etkisiyle memleketi istila eden Avrupa’nın ithal malları karşısında yok olmuştu.  Devletin ekonomi ve ticareti; ithalat, ihracat işlerini askere gitmeyen Rum, Ermeni, Yahudi gibi Müslüman olmayan azınlık tebaanın elinde toplanmıştı. Taşrada yaşayan halkın okuryazarlığı yok, her şeyden habersiz. Anadolu halkı yoksul sağlıktan yoksun, küskün, kırgın ve yılgındır. İmparatorluğun her tarafında ümitsiz bir görünüm hâkimdir. [5] Anadolu Türkleri on dört yıla kadar uzanan askerlik süresi içinde cepheden cepheye savaşa gitmektedir. Bu durum Türkleri üretim değerlerinden uzaklaştırırmış ve yoksullaştırmıştır.

Prof. Dr. Sacit Kutlu’nun Milliyetçilik ve Emperyalizm Yüzyılında Balkanlar Adlı eserinde Venedik elçisinin yazdığı raporlarında Osmanlı sarayda kardeş padişahların fantastik yaşamı ve yönetim anlayışı Venedik elçisini yazdığı raporlar oldukça düşündürücüdür;

“  Venedik elçisinin yazdığı raporun özetinde, ordunun başında sefere çıkmayan, şehzadelerinde eyalet yönetmeyen, harem insanlarının dışında tebaasından kimseyi tanımayan, dış dünyaya kapalı, bilgisi kıt, çevresinde danışacak bilgili, tecrübeli kişiler olmayan, harem kadınlarının entrikalarına açık padişahlar tahta geçmekteydi.

Elçilerin diğer raporlarında devlet yönetiminde karar alırken yasaların ve prensiplerin değil, ödenen paranın belirleyici olmasına ve makamlarının satılmasın şaşıyorlardı. Vezir, vali, kadı ve herkesin hediye para kabul ettiği, kendilerinden aşağı konumda olanlardan zorla aldıkları paranın bir kısmını üstlerine verdikleri bu sistemi çürümüşlük olarak adlandırdılar.” Daha önceki elçileri hayran bırakan; dini hoşgörü, azla yetinme ve emirlere uyma geleneği tersine dönmüştü. Soya dayanan hiyerarşi kadar kurumlar arasındaki hiyerarşi de belli olmadığı için, “ talih çarkını “ her an adsız sansız birini yüceltile bildiğini şaşkınlıkla belirtiyordu.

Yine Venedik elçisinin başka bir raporunda; Türkler aklın emrettiğinin aksini yapıyordu. İmparatorluğa artık akıl ve adalet değil tutkular yön veriyordu. Padişahlar böyle devasa bir ülkenin yönetimini değişik kişilere ve kurumlara değil tek başına sadrazama bırakıyorlardı. Sadrazamlar ise değerlerine ve erdemlerine göre değil padişahın keyfine göre seçiliyordu.

Raporun nihayetinde Dünya imparatorluğuna göz dikmiş belki bu emeli gerçekleştirebilecek kişi olarak gördükleri; “ Büyük Türk “ “gaddar çirkin bir hükümdar”, bir “ tiran “, bir “ monark “, bir “ despot” olarak tanımlanır.[6]

Emperyalizm temsilcileri Viyana kongresi ve Reval buluşması ile emperyalist emellerinin gerçekleşmesi için Çarlık Rusya’sını da dâhil ederek Osmanlı devletine karşı ard arda sıralanan entrika kurgularına dayanan savaşlar başlatılır;

n 1877- 1878 Osmanlı Rus savaşı, bu savaşla Osmanlı devleti toprakların önemli bir bölümünü kayıp eder. n 1911-1912 Türk-İtalya Trablusgarp Savaşı  n 1914’de Kafkas cebesinde Rus ordularına karşı yapılan Sarıkamış harekâtı ve Kafkas cephesi, n 1915’de itilaf devletlerinin Çanakkale boğazı ve Gelibolu yarım adası işgalle başlatılan Çanakkale savaşları. n 1916’da 6. Ordu Komutanı Halil Kut Paşa komutasında İngiliz kolordu komutanı General Townshend komutasında yapılan Kut-ül Amere savaşı. n 1916’da 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa komutasında İngiliz kuvvetleri Avusturalya süvari birlikleri ve Araplara karşı yürütülen Filistin / Suriye cephesi ve Süveyş kanal harekâtı savaşları. n 1916’da 7. Kolordunun İngilizler Mekke Şerifi Hüseyin Hicaz ve Yemen İmamı Yahya’nın başlattığı savaşlar.  n 1917-1918’de Müttefik güçler birlikte 15. Türk Kolordusunun Alman komutası altında Almanya ve Avusturya-Macaristan Çarlık Rusya’sı ordularına karşı Galiçya’da yürütülen cephe savaşları. n Anadolu’nun işgali ve Kurtuluş Savaşı 19 Mayıs 1919 – 30 Ağustos 1922

Emperyalizmin Anglosakson taraftarları Osmanlı imparatorluğunun en güçsüz döneminde fırsatlarını kullanmaktan çekinmezler. Osmanlı imparatorluğun aşırı borçlanması Makedonya’daki ırkların yarattığı milliyetçilik akımları değişik ülkeler tarafından savaş desteği verilir, isyana hazırlanır.  Abdülaziz döneminde Fransız donanmasından sonra ikinci durumda olan Osmanlı donanması, II. Abdülhamit döneminde kısa zamanda eğitimsiz ve güçsüz bırakılan imparatorluğun deniz gücü haliçte çürütülür. Ne yazık ki 1881 yılına gelindiğinde İmparatorluğun gelir kaynaklarının yüzde doksanının Duyunu Umumiye tarafından yürütülmektedir. Uzun bir tarih sürecinde Avrupa devletlerinin büyükleri arasında tartışılan şark meselesi, hasta adam ve Reval mutabakatı gibi emperyalist hedefler imparatorluğun kardeş padişahların başarısız bütçe ve vergi sistemleri devletin her alanda kurumsal yapısının bozulmasına neden oluyordu.

Mondros müterakkisi sonucunda işgal kuvvetleri 54 parçalık donanma ile İstanbullun işgali başlatılır. İngiliz başbakanları Llyod Gerge ve Winston Churchil l’in emperyalist emelleri için, Yunanistan’ı Türk ordusuna karşı Anadolu’da işgal taşeronu olarak kullanır.

İmparatorluğun yok edilmesi için birinci dünya savaşı sonucunda 433 madde 150 sayfadan oluşan Serv antlaşması gündeme getirilir. Osmanlı sarayından Serv antlaşmasının görüşmelerine katılan; Rıza Tevfik, Damat Ferit Paşa, Hâdi Paşa ve Reşit Hâlis tarafından imzalanır. Sultan Vahideddin’in başkanlığında 22 Temmuz 1920’de toplanan saltanat şurası, “ zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih ederek Sevr Antlaşması’nın onaylanmasına karar verilir.[7]

Anadolu’nun işgalinde çaresiz kalan; “Son padişah Vahdettin, İngiliz General Harrington’a mektup gönderip, hayatının tehlikede olduğunu söyleyerek, mektupla işgal kuvvetlerinden yardım ister.

 “ Tahtını ve tacını istemeyerek bırakmak zorunda kalan Vahdettin, 16 Kasım 1922’de İstanbul İşgal Orduları Komutanı General Harrington’a, “İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devletine sığınır ve bir an önce başka bir yere götürülmemi talep ederim efendim.” [8]  İfadesiyle yazılı olarak talep eder.17 Kasım 1922’de İngilizlere sığınır ve İngiliz Maya zırhlısıyla ülkeden kaçar. [9]

Halil Dikmen, İstiklal Savaşı’nda Mermi Taşıyan Kadınlar, Tuval üzerine yağlı boya, 1933

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün antiemperyalist, ulusalcı, bağımsız, politikaları; emperyalistlerin oyunlarına karşı kurtuluş savaşını başlatır. Kurtuluş savaşı Türk ordusu, Türk subayının fedakârlığı sayesinde 30 Ağustos 1922 zaferi ile sonuçlanır. 29 Ekim 1923’de Türkiye Cumhuriyeti kurulur. Cumhuriyetin aydınlık devrimleri hızla bir bir devriye girer. Bu devrimler günkü anayasanın temel hükümlerini oluşturan; demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti oluşur. Cumhuriyetin ulusal değerleri, Anadolu’da yaşayan Türk halkının en kıymetli hazinesidir. Türk toplumunun bu değerlerden vaz geçmesi asla söz konusu olamaz.

İsmail Bozkurt

[1] Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal Osmanlı Tarihi TTK 2011 Ankara Cilt IX Sf. 541-546

[2] Sinan Meydan Sözcü Gazetesi 12.Mart.2018

[3] Sacit Kutlu Milliyetçilik ve Emperyalizm Yüzyılında Balkanlar ve O. devleti İst Bilği Ünv. Yayınları Sf 54

[4] Sabahattin Selek Anadolu İhtilali Cem yayınları 1975 İstanbul Sf. 52

[5] Doğan Avcıoğlu Türkiye’nin Düzeni ( Dünü, Bugünü, Yarını ) bilgi yayınları Ankara Cilt I Sf. 117

[6] Sacit Kutlu Milliyetçilik ve Emperyalizm Yüzyılında Balkanlar ve O. devleti İst Bilği Ünv. Yayınları Sf 19

[7] Sevres (Sevr) Antlaşması (10 Ağustos 1920) – Atatürk Ansiklopedisi (ataturkansiklopedisi.gov.tr)

[8] BELGELERLE SULTAN VAHDETTİN NASIL İHANET ETTİ – Google’da Ara

[9]  Sinan MEYDAN Sözcü gazetesi 18 Kasım 1919

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.