Bodrum Gündem

Karanlıktan Aydınlığa Yolculuk

Çok güzel bir ülkede, muhteşem bir coğrafyada huzur ve güvene hasret yaşıyoruz. Varlık içinde yokluk çekiyor, yaşamı kendimize ve topluma zehir etmek için ne mümkünse yapıyoruz.

Şunu kabul etmeliyiz ki, bizi iyi yönetecek, milletin tümünü kucaklayacak lider ve kadroyu yıllardır doğru dürüst seçemiyoruz. Her işimizi kavgayla, gürültüyle, itişip kakışarak halletmeye çalışıyor, bu yüzden demokrasiyi de tanınmaz hale getiriyoruz. İşimize geldiği zaman Anayasa’yı rahatça çiğniyor, yasaları yok sayıyor, iktidarın gücünü ele geçirmişsek eğer, istediğimizi rahatça yapabiliyoruz.

İktidarlar Anayasa’ya sadık davransalar, politikacılar Anayasaya sadakat yeminine uysalar, bürokratlar yasaları tarafsız ve eksiksiz uygulasalar var ya, dünyanın en mesut, zengin ve güçlü ülkeleri arasına rahatlıkla gireriz. Ama öyle yapmıyoruz, iktidarı ele geçirmek için tüm değerlerimizi harcıyor, gelenek ve göreneklerimizi alabora ediyor, en kötüsü dini siyasete iyice bulaştırıyoruz.

Atatürk’ümüzün kurduğu ve yokluk içinde dünyaya meydan okuyan Türkiye’mizi, siyasi kavgalar ve ehliyetsiz kadrolarla, yanlış üstüne yanlış yaparak güçsüz düşürdük. 1950’ye kadar iyi geldik ama sonrasında demokrasiyi de, yönetim anlayışını da iyice hırpaladık. Evet, çok partili hayatta başarılarımız, ülkemizin gelişmesine katkımız olmadı değil, fakat sonrasında yaptığımız ve yapmakta ısrar ettiğimiz büyük yanlışlar, sonuçta bu başarıları gölgelemekle kalmadı, toplumun arasındaki milli bağları da zedeledi. İşin kötüsü çalışan, üreten, gıdasını toprağından çıkaran bir toplum iken, bugün iyice tembelleşen, neredeyse herşeyini dışarıdan ithal eden bir ülke haline geldik.

Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkenin arasındaydık. Bugün tarımını dinamitleyen, hayvancılığını öldüren, köylü ve çiftçisini zorla şehirleştiren bir ülke yarattık. Köyleri Büyükşehir yasalarıyla mahalle haline getirdik. Öyle eskiden bildiğimiz horozların öttüğü, koyun ve kuzuların melediği köyler iyice azaldı. Köy ekmeği yapan kadınları göremiyor, bulamıyoruz artık. Köy bakkalları da pek kalmadı şimdi. Bu yüzden köylülerimizin çoğu marketlerden alışveriş yapar hale geldiler. Köy okullarını kapattık, köy çocuklarını minibüslerle ilçelerdeki okullara taşıyoruz. Böyle bir garabeti yıllardır seyredip duruyoruz.

Asıl tehlike, giderek azalan köy nüfusumuz. Yaşlılar hariç, köylümüzün çoğu şehirlere göçüyorlar. Bu yüzden Anadolu’nun çok yerinde terk edilmiş şehirler görmeye başladık. Tarlalar doğru dürüst ekilmiyor. Gübre, tohum, mazot çok pahalandı. Maliyetler çok artıp, gelir iyice azalınca köylümüz de pes etti. İşte bu yüzden Ukrayna’dan gelecek hububat yüklü gemileri bekliyoruz ya… Eskiden Konya Ovasında yetişen buğday, arpa tüm ülkeye fazlasıyla yeterdi de, bir kısmını ihraç ederdik. Çukurova’da, Aydın ve Muğla’da bereketli pamuk, tütün tarlalarımız vardı. Hepsi mahvoldu, pamuğu da dışarıdan alıyoruz, tütünü de yabancı sigara olarak tüketiyoruz.

Nerede Diyarbakır karpuzu, nerede Yarımca’nın, Salihli’nin kirazı, nerede Uludağ ve Bolu köylerinin çileği, nerede Aydın’ın inciri, nerede Manisa’nın kestiğinizde kokusu tüm civara yayılan kavunları? Çoğunun yerinde yeller esiyor, topraklarında binalar yükseliyor. Milli tohumlarımızı bile kaybettik. İthal ve hibrid tohumları kullanıyoruz. Bu yüzden kabağa aşılı karpuzlar, limon büyüklüğünde hormonlu çilekler, tenis topu gibi zıplayan dayanıklı domatesler hakim piyasaya. Ne hale getirdik güzelim ülkemizi? Tüm paraları betona yatırdık, sadece biz değil tüm dünya gıda sıkıntısı çekiyor, açlık kapılara dayanmaya başladı ama biz hala betona bağlıyoruz umudu.

Akıldan çok duygulara yaslanan bir yönetim anlayışının esiriyiz. Bu sağlıksız ve çarpık anlayış, din rüzgarını da arkasına alarak çeyrek asırda güzelim ülkeyi iflasın eşiğine taşıdı. Evet çeyrek asır önce çok noksanımız vardı. Öyle duble yollarımız, her düzlükte havaalanlarımız, köprü ve tünellerimiz yoktu ama geleceğe güvenimizi ve umudumuzu kaybetmemiştik hiç. Bugün öyle mi, ihtiyat akçelerimizi bile yemişiz, gırtlağımıza kadar borçtayız, meteliğe kurşun atacak haldeyiz dostlar. Sadece bu yıl milyarlarca dolar borç ödemek zorundayız. Nasıl ödeyeceğimizi bilen yok.

Çeyrek asır önce sanki dinsiz bir toplummuşuz gibi, dini her şeyin önüne çektik. Bu dünyadaki yaşamı unuttuk, öbür dünyadaki yaşama önem verdik. Kapanmayı teşvik ettik, kapanmayanı düşman belledik. Toplumu ayrıştırdık, böldük, neredeyse düşman kamplar haline getirdik. Cemaatlere, tarikatlara mesafeli devletin tüm kapılarını ardına kadar açtık. Vakıflar kanalıyla bunlara yardım yağdırdık. Yobazlara, Cumhuriyet düşmanlarına, Padişahlık özentilerine bolca primler verdik. Yetmezmiş gibi, milli eğitimimizi molla eğitimine çevirmek isteyenlere arka çıktık. Düz liseleri, meslek liselerini imam hatibe dönüştürdük. Minicik çocukları kuran kurslarına iteledik. Camilerin bahçelerine çocuk parkları yaptık. Ülkenin her tarafını cemaate hasret camilerle doldurduk. Neler yapmadık ki..?

Yargımızı siyasallaştırdık. Ordumuzun gücünü zayıflattık. Parlamento’muzu işlevini doğru dürüst yapamaz hale getirdik. Medyamızı param parça ederek, meydanı iktidar medyasına bıraktık. Yanan ormanlarımızı ciddi önlem almak yerine gözyaşları içinde seyrettik. Devlet kadrolarını ehliyetsiz ve liyakatsiz ama iktidar yanlısı personelle doldurduk. Devletin parasını dikkatli kullanmadık, Sayıştay’ın çok ciddi rapor ve uyarılarına kulak asmadık. Öyle olunca, bugünkü acıklı tabloyu hep birlikte meydana getirdik. Şimdi artık timsah gözyaşları akıtmanın zamanı değil. Akılları başa devşirmenin zamanı çoktan geldi, geçti bile.

Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen biz, küllerinden doğmayı kolaylıkla beceren bir ülkeyiz. Hiçbir şeyimiz yokken, ne mucizeler yaratmışız. Bugün çok şükür, yaptığımız yanlışları kolaylıkla düzeltecek güce sahibiz. Yanlışta inadı bırakırsak, zorluklara el ele ve gönül gönüle ama akılla direnirsek, (önce Türkiye’nin yüce menfaatleri) diyebilirsek ve Atatürk’ümüzün çizdiği yola süratle dönebilirsek, bugün şikâyetçisi olduğumuz pek çok sorunu kolayca halledebiliriz. İlk yapmamız gereken iş, dini siyasetin dışına itme başarısında birleşmek olmalıdır. Bunca yanlışa pek aldırmayan, pek oralı olmayan milletimiz, inanıyorum ki ülkeyi düze çıkarmakta kararlı bir davranış sergileyecektir. Türkiye eğer düze çıkacaksa, bilesiniz ki böyle bir başarı milletin tümünün birleşmesi, kardeşçe kucaklaşması sonucu olur.

Daha iyi, güzel, güçlü bir Türkiye umuduyla…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.