Bodrum Gündem

Ömer Faruk Dengiz – BODER Yönetim Kurulu Başkanı

Belediye Başkanlığı için şu an bir düşüncem yok ama halkım ne derse hayır demem. Bu kasabanın sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyorum çünkü torunlara hesap vermemiz gerekiyor…

Ömer Faruk Dengiz de kendine özgü, mücadeleci ve hırslıdır. Ama öyle mülayim konuşur ki siz onun içindeki fırtınaları ve hırsını asla anlayamazsınız. BODER (Bodrum Otelciler Derneği) Başkanı olmak için yıllardan beridir çok mücadele verdi. Sürekli izlediğim için bir gün BODER Başkanı olacağını söylemiştim ve sonunda başardı. Gözyaşları içindeki o sevincini görmeniz gerekirdi.

Çok duygu doludur.  Marmaris’te Datça’da ya da başka bir yerde Köyceğiz’de örneğin yangın çıkar. Bir bakarsınız gönüllü olarak yangın söndürmeye gitmiş. Yüzü gözü kara, yorgun bir adamla karşılaşırsınız aynı Zonguldak’taki, Soma’daki maden ocaklarında işçilerin yüzündeki kömür karası gibi…

Bir bakarsınız özellikle kamu yararını ilgilendiren konularda Ömer Faruk Dengiz yine ön saflardadır.

İşte bunlar onun kişiliğini yansıtıyor.

Ömer Faruk Dengiz Bodrum’un köklü ailelerindendir. Dünden bu güne Bodrum turizmi denildiğinde mutlaka isimleri anılan Bahar hanım ve Ceylan beyin biricik evladı, Zengin Hüseyin’in torunu ve Bodrum siyasetinin önde gelen isimlerinden merhum Osman Uğur Sert’in yeğenidir.

İşte 32 kısım tekmili birden turizmci Ömer Faruk Dengiz’in yaşam öyküsü…

Mücadeleci ve savaşçı bir insansın. Lakin bu savaşçı insanın içinde de yumuşacık yürekli, İhtiyacı olan herkesin yanında olan, yardımsever bir insan daha var galiba…

“Her zaman her yerde…”

Kısa bir özgeçmiş ile başlayalım ne dersin?

“1978 yılında İzmir’de doğdum. Normalde Bodrum’da doğacakmışım fakat erken doğum olunca İzmir’de doğdum. Annemin anlattığına göre zor şartlar altında gerçekleşen bir doğum olmuş, ölümden dönmüşüm. İzmir’de kötü şartlarda çalışan bir hastane imiş, zaten ben doğduktan sonra kapatılmış. Başhekim ve doktorlar da açığa alınmış. Türkiye’deki tek bir örnek benim doğduğum hastanede oldu. Çocukluğum Bodrum’da geçti. Baba tarafım meşhur Ceylan adı ile anılmaktadır. Diğer taraftan dedem de Zengin Hüseyin’dir…”

Neden Zengin Hüseyin demişler, çok mu zenginmiş?

“Gönlü zenginmiş. Burada ekonomik şartlar çok farklı idi, sanıyorum onun da hatırı sayılır bir mal varlığı varmış…”

Hatta burada otelinizin yanında ‘Zengin Hüseyin’ adında bir sokak var değil mi?

“Evet. Dedem İslamhaneleri’nden gelme. Babaannem Esma, Gümbetli. Annem Bahar Elazığlı. Annemle babam Bodrum’da birbirlerine âşık olmuşlar. Bodrum’da gerçek bir aşk yaşanmış ve ben dünyaya gelmişim. Evlenmeleri biraz sıkıntılı olmuş. Önce dedem annemi kabul etmeyince, Milas’ta yıldırım nikâhı ile evlenmişler. Dedemler de bakmışlar babam çok kararlı. Evlat özleminden dolayı babamı geri çağırmışlar. En sonunda burada buluşuyorlar. Burası anneannemin olduğu yer, babam ve annem de burada kampçılık yapar, diğer tarafta otel ve restoran işletirlermiş…”

Dünden bugüne Bodrum turizmine baktığımızda büyük bir değişim söz konusu. Sizin ailenin turizmle ilgisi 80’li yıllardan önce kampçılıkla başlamış sanırım. Gümbet’te hiçbir yapılaşma yok ama çok popülerdi. O süreci hatırladığın kadar anlatabilir misin?

“Gümbet’te genelinde kampçılık hizmeti verilmekteydi. Daha sonrasında 90’lı yıllarda İngilizler Gümbet’i keşfediyor ve buralarda arazisi olanlara ‘Buraya otel yap ben sana şu kadar turist getireyim’ diyorlar…”

Hatta parasını bile peşin veriyorlarmış değil mi?

“Çok doğru. İngiliz tur şirketleri ön ödeme yapıyorlarmış. Buradakiler de bina yapıyorlar ve daha sonrasında İngilizler gelmeye başlamasıyla ciddi bir turizm başlıyor. Gümbet adeta İngilizlerin vazgeçemediği bir tatil beldesi haline dönüştü. 2000’li yıllarda turizmde bazı sıkıtılar yaşandı. Her şey dahil sistemi girdiğinde ise daha farklı ülkeler gelmeye başladı. Son 10 yılı değerlendirirsek İngilizler artık eskisi kadar gelmiyor. Şu anda da herkese hitap eden bir destinasyon oldu…”

90’lı yıllar Gümbet kumarhanelerin daha ağırlıkta olduğu bir yerdi. O dönemde de turizm başka bir şekle evrilmişti ve aslında parasal anlamda düşündüğünüzde de en yüksek ciroların yapıldığı dönem sanırım o dönemdi.

“Doğru…”

Bir turizmci olarak kumarhaneleri nasıl değerlendiriyorsun?

“Dünyaya bakıldığı zaman da birçok turistik destinasyonda kumarhane alanları mevcut. Tabii belli bir kurallar çerçevesinde olmak gerekiyor. O kurallar içerisinde ve doğru insanlarla yapılırsa neden olmasın?”

Uygulanabilir kuralların olması önemli ve elbette denetleme de çok önemli. Zira çok riskli bir konu kumarhane turizmi…

“Çok doğru tespit. Yabancı uyruklular pasaportla giriş yaparak kumarhanede oyun oynayabilir. Mesela İspanya’da öyle, yabancı bir ülkenin vatandaşına pasaportla giriş yapılmasına izin veriyor ama kendi vatandaşına giriş izni vermiyorlar…”

Magnific Hotel oteli anlatır mısınız?

“Rahmetli annem 1989 yılında üç yıldızlı bir otel olan Magnific ile turizm sektörüne girdi. Babam rahmetli olduktan sonraki beş yıl boyunca annem burada durmak istemedi. O dönem Ankara’da yaşadık. Beş yıl sonra geri geldik ve 89 yılında otel yapılmaya başladı. Zor bir dönemden geçtik ve kredi ile açıldı. Acentelerden de peşin ödeme aldı. Bu iş annemi çok yormuştu ve tek başınaydı. Ben de daha çocuk yaşlarda turizm sektöründe çalışmaya başladım. Housekeeper’lık, komilik, garsonluk gibi bir otelin içinde yapılabilecek her işte çalıştım. Olabildiğince annemin yanında olmaya çalıştım. Son olarak da muhasebeye geçtim…”

Eğitim hayatın nasıldı?

“İlkokulu Atatürk İlkokulu’nda, ortaokulu Bodrum Lisesi’nde, liseyi de İzmir Fatih Koleji’nde bitirdikten sonra İngiltere’ye gittim. Londra’da otelcilik, sonrasında iki yıllık iktisat yüksekokulunu bitirip geri döndüm. Geri döndükten kısa bir süre sonra annemi kaybettim. 2004 yılında her şeye sıfırdan başladım. 2004 benim için çok tuhaf ve anlamsız bir yıldı. O yıl olabildiğince renovasyon yapmaya çalıştım ve oteli belirli bir yere getirmeyi başardım. Otelimizi incelerseniz enteresan bir doğallık yeşillik var…”

Bodrum’un en yeşil otellerinden bir tanesi. Aklıma TMT geliyor orası çok yeşil bir oteldi…

“Burası belediyemizden “Çevre Ödülü” alan bir otel. Burada nereye bakarsam bakayım annemi anımsatıyor. Dişiyle tırnağıyla yaptı buraları. 2004’te tek başına kalmak genç bir insan için çok zor. Elinde büyük bir marka var, üstelik Bodrum gibi çok daha büyük bir markanın içindesin. Allah’tan 2006’ya kadar sezonlar iyi gidiyordu…”

O da senin için bir şans tabii ki. Magnific markası devam etti ve üç yıl önce Magnific adı değişti. Neden Very Chic?

“Magnific ismi çok değerli. Annemin hayaliydi. Annemin dişiyle tırnağıyla, ölümüne yarattığı bir markaydı Magnific Otel. Magnific otelinin ismi değişen, kirlenen ve yok olmaya doğru giden Gümbet’e yakışmadığı için değiştirme kararı aldım. Annem yaşasaydı Gümbeti’in geldiği bu noktaya çok üzülürdü…”

Magnific’in anlamı nedir?

“Muhteşem demek. Annemin bulduğu ve benim de çok sevdiği bir marka. Şu anda yaşadığımız Gümbet destinasyonunda biraz da o eski günleri anımsatmadığı için değiştirmek istedim…”

Çok önemli bir karar.

“Önemli ve zor bir karar. Ama ileriki zamanda iyi bir proje olursa otelin ismini yeniden Magnific olarak değiştirebilirim. Diğer taraftan satış politikası da bununla ilişkili, yani belli bir ürün bir yerde bitiyor, artık yeni bir ürün olması gerekiyordu. Acentelere de bu şekilde dile getirdim. Biraz da satış politikası diyebilirim. Görüyorum ki çok doğru bir karar almışım ve Very Chic ismi çok iyi tuttu. Onu sevgi ve saygıyla büyütmeye çalışıyorum…”

Verdiğiniz kararlar çok önemli. Bir iş insanı bir turizmci olarak marka, isim değiştirmek çok riskli bir iş. Bunu başarabilmek için de tabandan, garsonluktan, komilikten buraya gelmişsiniz. Profesyonel danışmanlık alıyor musunuz, yoksa kendi kararlarınız doğrultusunda mı hareket ediyorsunuz?

“Hayır Profesyonel danışmanlık almıyorum, kendi kararlarım üzerinden yol yürüyorum. Bence doğru kararlar sonucu çok iyi sonuçlar aldım. Birikimlerim ve tecrübelerimle sıfır bir marka ile neler yapabileceğimi de gösterdim. Bu bana kendime güvenimi artırdı. Yarın bir tane daha marka çıkartabilirim…”

Bu bir özgüven değil mi?

“Cesaret ve özgüven, kendine inanmak…”

Bu cesaret ve özgüven anne ve babadan geliyor. Onlar hakikaten oluşturdukları markayı iyi bir yere kadar getirmişler, Bodrum turizmcileri tarafından da hep başarı bir şekilde anılmışlardır.

BODER’e gelelim; BODER sizin için bir idealdi. Çünkü mücadeleye çok öncesinde başladınız, bundan önceki seçimler sırasında tavır koydunuz, kavga ettiniz, sesinizi yükselttiniz ve bu sene de yine büyük bir mücadele ile başkanlığı aldınız. Değdi mi? Yani ‘BODER Başkanı olmalıyım’ diyordunuz, ‘İyi ki de olmuşum’ diyor musunuz?

“Amacım başkan olmak değildi…”

Çok iyi anlıyorum. Başkanlık açısından demedim, turizm örgütünün başına geçip bir şeyler yapmak açısından soruyorum.

“Bu seçimler öncesinde kötü günlerin geleceği şeklinde bir öngörüm vardı ve gerçekten de öyle oldu. Bunun için benim insanların yanında olmam, otelcilere bir şeyler yapmam gerektiğini düşünerek bu işe girdim. Tabii ki alışkanlıkların dışına çıkmak, daha farklı düşünceleri ortaya koymak gerekiyordu. Bunun için de arkadaşlarımla birlikte yola çıktık. Seçim sonrasında yaptığım konuşmada ‘Biz kazanmadık, hepimiz kazandık. Karşı taraf kaybetse bile aslında onlar kazandı’ demiştim. Bazı arkadaşlarım ‘İyi ki sen kazanmışsın’ dedi. Şunu söylemek istiyorum; evet kötü günler gelecek, biz bunun için varız. Çok dikkatli olmamız lazım. Gelecek senelerde de çok hazırlıklı olmamız gerekiyor. Olabildiğince zamanımı ve sağlığımı vererek insanlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Yapabildiklerim var, yapamadıklarım da var. Ama sonuç olarak şimdilik herkes memnun. Bir seneyi geçti, bu süre içinde 500’e yakın toplantıya katıldık, önemli kararlara destek verdik. Bodrum’u bir yere kadar getirmeye çalışıyoruz. En önemlisi de Belediye Başkanımız Ahmet Aras ve Bodrum Kaymakamı ile beraber iyi çalışıyoruz. Bu çok büyük bir şans benim için…”

Bir ekip meselesi…

“Kesinlikle öyle. Ben bir şey olmak istememiştim, sadece bir şeyler değiştirmek istedim, o kadar…”

Bodrum turizmi iyi gitmiyor gibi görünüyor. Çünkü neredeyse artık Kuşadası gibi olduk diye korkarken Kuşadası’nı geçeceğiz. İkinci konutların yoğunlaştığı, nüfusun çok yükseldiği, büyük bir göçün meydana geldiği ve bu göç sonucunda da bir turizm kentinden ikinci konut şehrine, kasabasına dönüşmeye başladı. Çok büyüdü, dolayısıyla da alt ve üst yapı yetmiyor, daha doğrusu hiçbir şey yetmiyor. Değersiz bir Bodrum markası haline mi dönüşüyor. Ne dersiniz?

“Yerinde bir değerlendirme yaptınız. Bu söylediklerinizi sonuna kadar katılıyorum. Bize bir şeyler oldu, biraz değiştik galiba. Biraz da kendi içimizdeki insanlar yabancılaştı gibi. Eskiden sokaktan geçtiğimizde Halikarnas Balıkçısı’nın sözü ile ‘Merhaba’ derdik. Birbirimize yabancılaştık sanki. Sonuçta buraya gelen insanlar da bizim sevdiğimiz, saydığımız insanlardır tabii ki ama Kuşadası örneği vermek de zor bir örnek. Bizler bu yapılaşmanın artık belli bir yerde durmasını düşünüyoruz…”

Bodrum’un bir durması ve nefes almak gerekiyor değil mi?

“Evet, mesela şu anda duyduğumuz çocuk seslerini, kuş seslerini duyamayabiliriz. Onun yerine başta araba olmak üzere birçok başka sesler duymaya başlayacağız. Biz İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirler gibi olmak değil, eskisi gibi kasaba olmak istiyoruz…”

Bu saatten sonra mümkün mü?

“Çok zor ama dileğim bu. Hiç olmazsa o şekilde inanalım da…”

Evrene olumlu mesaj gönderelim…

“Evet. Yoksa ‘Olmaz, etmez, 12 ay turizm olmaz, eski Bodrum’a dönülmez’ dersek yaşamanın bir anlamı kalmayacak. Zaten bir şeye bağlanmak, bir şeye inanmak olmalı, hayatımızda bir hedef olmalı. O şekilde inanalım da yaşlandıktan sonra ‘Çok uğraştık ama olmadı. Olsun hiç olmazsa çalıştık, çabaladık’ diyelim. Ya da torunlarımız, çocuklarımız bilsin ‘Dede, baba sen ne yaptın ya?’ dediklerinde hiç olmazsa bunları anlatayım da sonra yüzüme vurmasınlar…”

Ancak torunlarımız bizi yargılayacak ve onların yüzüne bakamayacağız sanıyorum.  

“Kesinlikle aynı fikirdeyim. Onlara hesap vermemiz gerekiyor. Esnafa, sokaktaki insanlara karşı sorumluluğumuz var. Bu kasabanın sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyorum, tek yaptığım şey bu aslında…”

Bodrum her zorluğa, her kötü yönetime yani her şeye rağmen hâlâ turizm açısından çok özel bir marka. Hoşgörünün merkezi. Önümüzdeki süreçte neler yapılmalı ki bu hoşgörünün, medeniyetin, turizmin merkezi Bodrum korunsun? Yani net olarak, şu olmamalı, bu olmamalı diyebileceğin bir şeyler var mı?

“Öncelikle alt ve üst yapı, sonrasında arıtma, en son olarak da güvenlik. Bu dört denklemi sağlamamız gerekiyor. Diğer tarafta da doğayı korumak, çok fazla yapılaşılmaması gerekiyor…”

“Bir Dur!” demek gerekiyor…

“Evet, İspanya bunun en iyi örneği. Barcelona iki yıl boyunca inşaat yapmadı. Orada belediyecilik alanında bir eğitim almıştım, o zaman öğrendim. Her 20 yılda bir duraklama olması gerekiyormuş. Arz ve talebin dengelenmesi için böyle ilginç bir politikası var…”

Çok da doğru…

“Alt ve üst yapı çalışması yapılıyor ama yeni binalar yapıldığı için kepçe ile yolu kırıp yeni bir boru döşüyorlar. Bunun sonu yok. Bu yüzden de önce alt yapıların bitmesi gerekiyor. Bizler bunun için, kötü günler için varız, dediğim de buydu. BODER olarak bir de olabildiğince alt ve üst yapı sorunlarını basın, yazışma ya da görüşmeler yoluyla belediyeye iletmeye çalışıyoruz. Bir yerde oluyor ama bir yerde de prosedür gereği tıkanıyor. Ama biz elimizden geleni yaptığımızı düşünüyorum. Teşekkür edenler de var. Bizler çalışmaya devam edeceğiz. Gerçekten bu alt ve üst yapı sorununu çözmemiz gerekiyor…”

Çok net bir soru soracağım; Siyaset ile yakından ilgileniyorsun. Milletvekili ya da Bodrum Belediye Başkanı olmayı hedefliyor musun?

“Öncelikle şunu söyleyeyim; Halikarnas Balıkçısı, Neyzen Tevfik milletvekili ya da Belediye Başkanı olmamıştı. Ama onlar bir iz bıraktılar. Daha önce Belediye Başkanı olanların da Bodrum’da iz bıraktıklarını düşünüyorum. Sonuç olarak Halikarnas Balıkçısı ve Neyzen Tevfik’in hikâyelerini dinliyoruz. Onlar gibi olmak istiyorum. Milletvekilliği ya da Belediye Başkanlığı için şu anda bir düşünce yok…”

Ama neden olmasın?

“Neden olmasın, bilmiyorum. Bodrumlular ne derse odur…”

Çok politik bir yanıt oldu.

“Benim düşüncem önemli değil, sizin de her programınızda söylediğiniz gibi ‘sokak ne derse o olur…”

Son söz neler söyleyeceksin?

“Ben sokaklardan, esnaftan, çalışandan, halktan eğitim aldım, almaya da devam ediyorum. Aslında bizim yapacağımız çok şeyler var tabii ki. İyi bir şeyler yapmak ve Bodrum’a iz bırakmak istiyorum. Torunlarımıza hesap vermemiz gerekiyor. Bu kasabaya karşı borcum var ve bu borcumu ödeyebilmek için de çok çalışmamız gerekiyor…”

Ömer Faruk Dengiz öncelikle iyi bir insan, idealist, mücadeleci ve genç bir iş insanı. Turizm sektöründe başarılı ve kendini kanıtlamış bir isim. Ancak hepsinden çok önemlisi; ülke için, Bodrum için iz bırakacak işler yapmayı hedefine koymuş.

İşte bu hedef her şeye değer…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.