Bodrum Gündem

Kirli Beyaz

 

Yaşamınızı sadeleştirip, gereksiz nesnelerden, fikirlerden ve hatta insanlardan ve tüm bunların yarattığı yorgunluktan kurtulmak ve özgürleşmek için sizi ağırlaştıran yüklerinizden kurtulmanız gerekiyor.  Sonra çok daha rahat nefes almaya başlayacak, yaşamın tadına varacak “az olanın aslında ne kadar çok, ne kadar değerli olduğunu” anlayacaksınız.

Bunu anlayıp ve keşfedip, uygulamaya koyduğunuzda 40’lı yaşlardaysanız eğer çok şanslısınız. Yok 40’lı yaşlarda anlamayıp, hala o karmaşa içinde çırpınıp duruyorsanız, 50’li yaşlara ulaşınca kafanıza dank ediyor hanyayı da, gonyayı da görüyorsunuz.

(Hanya Girit’in ikinci büyük şehri ve aynı adı taşıyan ve Girit’in dört idari bölümünden biri olan ilin merkezidir. Gonia (Gonya) ise denizden yaklaşık 15-20 dakika mesafede Hanya’nın batısında yer alan dağlık, küçük bir köy)

Zararın neresinden dönülse kardır diyerek moda deyim ile minimalist bir yaşama adım atmaya başlıyorsunuz. 50’li yaşlara geldiğinizde hala yüklerinizden kurtulmaya başlamadıysanız eğer, bir şey yapmanıza gerek yok artık. Bodrumluların dediği gibi “gove gitsin!..”

Son dönemde sadeliği ve azlığı çok daha fazla önemsiyorum. Bu arada itiraf etmeliyim; ben de “az olanın aslında ne kadar çok, ne kadar değerli olduğunu” anlamak için geç kalanlardanım. Kimi zaman az yerine, “yeteri kadar” diyerek kaçamak yapmaya çalışılsam da yaşam beni ister-istemez “az”a doğru sürüklüyor aslında. Çünkü kime göre, neye göre ‘yeteri kadar’. Bunun bir ölçüsü var mı? Ben bilmiyorum. Örneğin; evinde yalnızca bir Einstein tablosu, bir lamba, sandalye ve bir de yatak olan Apple’ın kurucusu Steve Jobs’un ‘yeteri kadar’ı ile bizim ‘yeteri kadar’ımız arasında acaba ne kadar fark var?

Minimalist bir girişin ardından konuyu biraz daha somutlaştırıp Bodrum’a ve Bodrum’da yaşamanın gün geçtikçe zorlaştığına getirmek istiyorum.

Bana göre dünyanın en güzel yeri Bodrum’un da artık bu minimalist yaşamı benimsemesi gerekiyor. Farkındaysanız Bodrum’da artık her şey çok fazla ve çok dağınık. Eski Bodrum fotoğraflarına baktığınızda ve Bodrum’un gocamanlarının anlattıklarını dinlediğinizde ne Bodrum’un göz göre göre yok oluşuna tanıklık ettiğinizin farkına varıyorsunuz.

30’lu yaşlarımda bu yazıyı okuyan bir çok insan gibi ben de küçük bir Ege’de bir kıyı kasabasına yerleşmek, küçük bir ev, bir de 4 buçuk metre gayık alıp, kargaşadan, kalabalıktan uzak sakin ve mutlu bir yaşam sürdüreceğim diye hayal kurardım.

2000’de Bodrum’a gelerek bu hayalimi gerçekleştirmek için bir fırsat doğdu. Henüz 34 yaşındaydım ve minimalist bir yaşamın ne olduğunu anlayamayacak kadar toydum. Harala gürele çalışıp, ancak 50’li yaşlara geldiğimde hanya’yı gönyeleyip,  Gonya’yı gördüm. Aynı şekilde Bodrum’da minimalist yaşamın anlamını kavrayıp, değerine değer katmak yerine vahşi ve kontrolsüz bir şekilde büyüdü ve önce Bodrumluları, sonra da Bodrum sevdalılarını öğütüp, un-ufak yapmaya başladı. Bu o kadar hızlı olduki parçalanıp yok olmaya yüz tuttuğumuzu anlayamadık bile. Düşünebiliyor musunuz 400 bine yaklaşan yerleşik nüfusa ulaşan Bodrum’da, Bodrum’da doğup büyüyenler neredeyse yüzde yirmibeş civarında kaldı.

Güya Bodrum’a aşık olan bizler Bodrum’u değiştiren her türlü ürünü; çok paramızı, yarım yamalak koruduğumuz farklı farklı kültürlerimizi, ekzost dumanlarını, trafiği, silahlarımızı ve daha bir çok kirli şeyimizi de yanımıza alıp geldik. Böylelikle biz Bodrum sevdalıları Bodrum’u parasal olarak çok değerli, lâkin yaşam kalitesi olarak çok değersiz bir hale dönüştürdük. Bizler bunu yaparken Bodrumlular da sadece baktı…

Özdemir Asaf ne diyordu; “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler…”

Sanırım Ege’de bütün kıyılar aynı hızla kirleniyor ve birinciliği de Bodrum’a veriyorlar. Çünkü Bodrum beyazdı…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.