Bodrum Gündem

Ukrayna Savaşı İle Sanata Gelen Yeni Engizisyon

Ukrayna’da vahşi bir savaş yaşanıyor. Bu savaş, çağımız için, modernist Batı için, Avrupa için, evrensel değer yargıları için, özgürlükler için bir çok yönüyle utanç verici…

Ama bir yönüyle daha utandırıyor bizi… Sanat, savaşın barbarlık alanına çekiliyor…

Münih’in Sosyal Demokrat Belediye Başkanı Dieter Reiter, Münih Filarmoni Orkestrasının ünlü Rus şefi Valery Gergiev’i arayarak Rus işgalini kamuoyu önünde açıkça kınamasını istedi. Bu kınamayı yapması için 24 saat süre verdi sanatçıya…

Valery Gergiev, telefonu kapattı ve odanın içinde dolaşarak bu şok edici muhtırayı anlamaya çalıştı. Evet, Ukrayna’da vahşi bir savaş sürüyordu. Putin’le de bir dostluğu vardı.  Ama kendisi bu savaşın hiç bir yerinde değildi. Bütün hayatı müzikle geçmişti. Dünyanın her yerinden, her inançtan, her kesimden dostları vardı. Siyaset dünyasından, sanat dünyasından, moda dünyasından… 69 yaşındaydı ve bugüne kadar siyasetle hiç ilgilenmemişti. Müziğin evrenselliği, müziğin bütün dillerden öteliği onu büyülüyordu…

Savaşı desteklememişti, bu yönde bir açıklaması yoktu. Oysa şimdi dostu Putin’i kınayan bir açıklama yapması isteniyordu. Sanat, bir kez daha siyasetin ve savaşın içine çekiliyordu. Sanat, savaşın aracı olarak kullanılmak isteniyordu. Uzak kalmak istediği siyaset, müziğinin önüne geçiyordu. Sessizliği tercih etti. 24 saatlik sessizliğin ardından Valery Gergiev, Münih Filarmoni Orkestrası şefliğinden kovuldu…

Bu kovulmayı takiben, Edinburgh Uluslararası Festivali Onursal Başkanlığı görevinden de istifa etmek zorunda kalacaktı…

Milano Belediye Başkanlığının yanında La Scala Operası Vakfı Başkanlığını da yürüten Giuseppe Sala, Gergiev‘in, Çaykovski’nin “Maça Kızı” operasını yönetemeyeceğini duyurdu sanatseverlere…

Rotterdam Filarmoni de, uzun süredir devam eden Gergiev Festivali‘nin iptal edildiğini duyurdu…

Avrupa Yayın Birliği (EBU), 2022 Mayıs ayında yapılacak Eurovision Şarkı Yarışmasına Rusya’nın katılamayacağını bildirdi…

Milano’da bulunan Bicocco Üniversitesi, Dostoyevski üzerine verilecek dersi kaldırdığını açıkladı…

Yeni soğuk savaş, yeni paradigmalarıyla geliyor… Bu yeni savaş, enerji yaptırımlarının yanına müziği, finansal yaptırımlarının yanına edebiyatı da yaptırım listelerine ekleyebiliyor… Ortak kültür diye adlandırılan, evrensellik diye adlandırılan kavramların ne kadar zayıf olduğu gözlerimizin önüne seriliyor.  Bir aldatılmışlık hissi içimizi yakıyor… Şovenizmin ve ırkçılığın pusuda hazır beklediği görülüyor…

Batı hükümetlerinin Rusya aleyhinde aldıkları ekonomik ve siyasal yaptırım kararları, sanata kadar genişlemeli mi? Bu genişleme, Batı’nın  o gurur duyduğu özgürlük tarihi ile ne kadar uyumlu? Batı, yarın bundan utanmayacak mı? Anlaşılıyor ki sanat, bir kez daha siyasal tecavüze uğruyor…

Galileo Galilei, 1632’de Kilise Engizisyonunun din yargıçları  tarafından “dünya dönüyor” dediği için yakılmak suretiyle ölüme mahkum edilmişti. Çünkü o güne kadar dünyanın merkez olduğu, güneşin onun etrafında döndüğüne inanılıyordu.  Bugün bize çok sıradan bir bilgi gibi gelen dünyanın güneşin etrafında dönmesi Kopernik, Kepler ve Galilei  gibi insanların  hayatlarını ortaya koymaları pahasına bilgi dünyamıza girmişti.

Dört asır önce Galilei’den istenilen açıklamanın bir benzeri, bugün Gergiev’den isteniyordu… Valery Gergiev ölüme mahkum edilmedi elbette ama, postmodernizmin yeni tarz engizisyonu ile sanatı yasaklandı…

Sanatçıya ve bilim insanına ilişkin sicil tarihimiz pek iç açıcı değil… Hatta oldukça  kötü…

Prometheus’un Olympos tanrılarından ateşi çalıp insanlara vermesinden bu yana, sanat ve özgürlük hep birlikte var olagelmişlerdir. Çünkü Prometheus, ateşi çalmakla, Tanrılarda var olan insanlarda olmayan “tekhne”yi de çalmıştı.  Artık yalnızca Tanrıların değil, insanların da teknhe’si olacaktı… Tekhne’nin anlamlarından birisi de “sanat yapmak”tır. Sanatla buluşan insan, ruhunu da geliştirecekti… Tekhne sahibi olan insan, sanatın da üstadı olacaktı… Sanat insanlara Prometheus eliyle geldiği için, Prometheus’ta simgelenen özgürlük duygusu, artık insanın da özgürlüğü olacaktı…

MÖ 6. yüzyılın büyük bilgesi Pythagoras, İtalya’da kurduğu okulun bilgi düşmanları tarafından yakılması ile öğrencileri ile birlikte öldürüldü…

 “İnsan her şeyin ölçüsüdür” diyen Protagoras,MÖ 411’de agnostisizmi savunduğu için Atina’da idama mahkum edilmiş ve kitapları yakılmıştı…

Filozof, matematikçi ve astronom Hypatia, 415’de İskenderiye’de erken dönem Hristiyanları tarafından taşlanarak öldürüldü…

Üçüncü bin yılda,  tarihin bu utanç listesine Milano Bicocco Üniversitesi de adını kendi yazdırdı.  Üniversite, Dostoyevski yasağının gerekçesini “içinde bulunduğumuz şu gergin günlerde özellikle Üniversitemizde her türlü ihtilaftan kaçınmak” olarak açıklamıştı.  Özgürlük liginin önemli bir ülkesinin üniversitesi olarak ne kadar küçültücü bir açıklama…  Sanırım şu savaş günlerinde Dostoyevski’yi, Tolstoy’u, Puşkin’i… daha çok okumaya ihtiyacımız var…

Bu savaşın asıl suçlusunun Rusya ve Putin olduğu ortada. Bu tartışma dışı. Ama Batı’nın da demokrasisini ve düşünsel bakışını, kötülüklerden arındıramadığı  bir gerçek… İyilik ve kötülük paradoksunda, kötülük hâlâ ağır basıyor…

Geleneksel totalitarizmin bileşenleri değişiyor. Alain Badiou’nun deyimiyle demokratik totalitarizm sessizce hayatımıza giriyor. Yeni tür bir adaletsizliği, kabul etmemiz bekleniyor.

Modernizmin öznesi akılcı insanın, aydınlanmış özne olması bekleniyordu; ama ne yazık ki insan hâlâ, karanlık özne olarak derin karanlıklarında yalpalayıp duruyor…

Yeni Engizisyoncuların elinden sanatın kurtarılması gerekiyor. Çünkü sanat, birlikte olması  mümkün olamayan kesimleri bir araya getiren en önemli buluşma alanımız…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. M.Ali Demirtaş dedi ki:

    Tebrikler. Teşekkürler. Kaleminize sağlık.

  2. M.Ali Demirtaş dedi ki:

    Tebrikler. Teşekkürler.