Bodrum Gündem

Kehanet Değil

“Kurak daha kurak; sulak daha sulak olacak”

“Küresel ısınmanın yoğun olduğu yörelerde yağmur yağmayacak mı?”

“Yağmurlar uzun aralıklarla, ani sağanaklar halinde yağacak. Seller ve kuraklık bir arada yaşanacak. Küresel ısınma, iklim krizini doğuracak. Bu, daha ağır krizlerin yolunu açacak…”

“Mesela?”

“Gıda krizi… Salgınlar…”

Bunları 1980’li yılların sonunda kendisinden dinlediğim bir kâhin değil; AB’de bir iklim uzmanıydı.

*

Birkaç gündür yayladaydım. Bırakın baharı, yazı aratmayan bir hava ve yaz tavında bir toprak.  Nisan ortalarında uyanması gereken ağaçlarda bile uyanma telaşı.

Sekiz metre derinliğindeki kuyumuzda su olmadığını görünce dilimden;

“Kuyu kuru, çay kuru

Toprak kuru, dal kuru

Acı yurt olmuş bize

Yürek kuru, dil kuru.”

diye mırıldandım. Oysa geçen yıl bugünlerde aynı topraklar için;

“Mavidir ağacın dili

Göle düşende bahar”

demiştim.

Bu sabah televizyonlarda Urfa ve Adıyaman’daki sel felaketi görüntülerini izlerken Belçikalı uzmanı bir kez daha anımsadım.

Bir yanımız yağmura hasret,

Bir yanımız kan köpüklü meşe seli.

Keşke bu sel, ufuktaki kuraklığın çözümü olsa. Seller gidecek; bu kez  kuraklıkla savaşacak yöre insanımız.

Gıda krizini ne kadar tetikler bilmem; ama bu yazın “susuz” geçeceğine bahse girerim.

Bu, ne felaket tellallığı ne de kâhinliktir.  Bu, yalnızca bir öngörü.

Yine “Takdiri ilahi!” diyecek büyüklerimiz. “Allah’ın izniyle sorunları çözeceğiz.” diyecekler.  “İnşallah”larla insanlarımızı avutup “eyvallah”larla çekip gidecekler.

Çünkü biz,  4+4+4’e bağladığımız eğitimimizde doğaya verdiğimiz zararı sorgulamayı öğretmiyoruz.

Çünkü biz, genel bütçeden bilimsel kuruluşlara ayrılan para neden her yıl daha da azalır düşünmüyoruz.

Çünkü biz, kişisel çıkarları için halkı yokluğa yoksulluğa; felaketlere sürükleyenleri yargılamayı bilmiyoruz. Dahası Ziya Paşa’nın dediği gibi “milyonla çalanları izzet-ikbal ile ödüllendiren” sistemi oylarımızla meşruiyet kazandırmayı demokrasi sanıyoruz.

Seçtiğimiz insanlara göre başımıza gelen felaketlerin sebebi kader. Bizim, ne on binlerce insanımızı hayattan koparan depremlerde ne sellerde derelerden topladığımız cesetlerde ne  yanan dağlarda ne de kuruyan derelerde hiç; ama hiç suçumuz yok.

Sanıyoruz ki devletler bir günde çöker. Oysa devletler, asırlık çınarlar gibidir.  Filizlerde başlayan hastalık yıllar içinde saçaklara işler. Gövde içten içe çürür. Bir sabah uyanır bakarsınız ki çınar göçmüştür.

Bu bakımdan 14 Mayıs sıradan bir seçim değil; dönüşü olmayan bir yol ayrımıdır.  Ya bu ülkenin coğrafyasına, tarihine, insanına sahip çıkan bir sistemi kurmanın yolunu açacak ya da yangınlar, depremler, seller, kuraklık felaketleri içinde üç beş gözü doymazın arpalığı olarak yok olup gitmesine göz yumacağız.

Vereceğimiz oy bizim; ama sonuçlarını bu halk hep birlikte yaşayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.