Bodrum Gündem

SİVİL, DEMOKRATİK ANAYASA

26.07.2009
0
A+
A-

Son günlerde yeniden gündeme getirilen yeni Anayasa tartışmaları daha uzun süre devam edecek gibi görünüyor.

Bu tartışmalar daha çok akademisyenler, hukukçular ve yazarlar arasında sürdürülüyor. Kuşkusuz böylesine önemli bir konunun bilimsel platformlarda konuşulup tartışılması gerekir. Ancak tüm toplumu ilgilendiren ve hepimizin geleceğini, yaşam tarzımızı, siyasal, sosyal tercihlerimizi şekillendirecek yazılı kuralların belirlenmesinde bizimde rolümüz, katkımız olsun isteriz.


         Bana rağmen, benimle ilgili kararlar alınması doğrusu beni rahatsız ediyor. Öyle sanıyorum toplumun büyük bölümü için de aynı durum geçerlidir.


         İşte bu nedenledir ki, ben bu yazımda Sivil Anayasanın sade vatandaşı ilgilendiren kısmını tartışmaya açmak istiyorum. İşin hukuksal alt yapısını, dünyadaki örnekleri ve uygulama biçimlerini, tarihsel ve sosyolojik boyutunu elbette işin uzmanlarına bırakmak gerek.


         Şimdi konuyu vatandaş penceresinden ele aldığımızda çok basit bazı sorulara yanıt aramamız gerekir diye düşünüyorum.

cheap Brand Viagra

1-    Yeni bir anayasaya gerçekten ihtiyaç var mıdır?


2-    Eğer böyle bir ihtiyaç varsa; yeni, sivil, demokratik bir anayasayı kimler ve ne zaman hazırlamalıdır?


3-    Hazırlanacak yeni, sivil, demokratik anayasanın tüm toplumu tatmin edecek, herkesin ve her kesimin ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde düzenlenmesinin yöntemi nasıl olacaktır?


4-    Eskiden olduğu gibi bu anayasanın da değiştirilmesi teklif bile edilemez maddeleri, bizden sonra gelecek kuşakların özgür iradelerini ipotek altına alacak ön koşulları olacak mı? buy Cialis Professional online


Bu tür soruları çoğaltmak ya da daha derinlemesine irdelemek mümkündür. Ancak amacımız teknik terim ve terminolojilere boğulup, işi hepten içinden çıkılmaz hale getirmeden anlaşılır kılmak olduğu için, daha fazla ayrıntıya girmeyi şimdilik gerekli görmüyorum.


          Toplumsal ilerlemeden, değişimden rahatsız olan statükocular ve kimi sol aydınların kısmi değişiklik gibi anlaşılmaz tutumuna rağmen mevcut yasakçı, vesayetçi 12 Eylül Anayasasının tümden değiştirilmesi konusunda önemli ölçüde toplumsal bir uzlaşı sağlanmış görünüyor.


         Bu genel uzlaşı ortamı da gösteriyor ki, ülkemiz gerçeklerine uygun, halkın beklentilerine, gelişen ve değişen dünya koşullarına koşut; yeni, sivil, demokratik bir anayasaya ihtiyaç vardır!


         2007 Genel seçimlerinden hemen sonra yine yeni anayasa tartışmaları yapıldığı zaman yazdıklarımıza bakıyorum da gündem yine aynı ve değişen hiçbir şey yok. Natrexone Buy


“Ülkemiz için yeni bir anayasaya ihtiyaç duyulduğu gerçeğini hiç kimse yadsıyamaz. Ancak hazırlanacak anayasa taslağının toplumsal bir uzlaşı sonucu gerçekleşmesi, yarın bu anayasanın ardında onu savunacak toplumsal dinamiklerin var olmasını da getirecektir.


Bu konuda en önemli görev de siyasi partilere düşmektedir. Mecliste grubu olsun, olmasın; toplumsal yaşam içerisinde yer alan tüm siyasal oluşumların ve demokratik kuruluşların görüş ve önerileri dikkate alınarak hazırlanacak bir anayasa, toplumdaki gerginliklerin ortadan kaldırılması ve sosyal barışın sağlanmasının da aracı ve güvencesi olacaktır.


İktidar partisi AKP’nin her zamankinden çok daha uzlaşıya açık, sosyal ve toplumsal dengeleri gözeten bir yaklaşım içinde olması, yeni hazırlanacak anayasanın başarısı için en temel koşullardan biridir.


Toplumun farklı kesimlerinden gerek mevcut anayasaya, gerekse hazırlanılması düşünülen yeni anayasaya yönelik farklı tepkiler geliyor.


Bunlar demokratik bir ülkede olması gereken olağan tepkiler.


Ancak demokratik kurumların yaptığı bu çalışmaların toplumun en geniş katılımıyla gerçekleştirilmesinde yarar var.


Aksi halde, bir ülkede yaşayan tüm bireylerin haklarını ve özgürlüklerini güvence altına alması gereken anayasa orta yerde savunmasız kalabiliyor. Bugün hepimizin kişisel, sosyal, siyasal, toplumsal yaşamını düzenleyen 12 Eylül anayasası, toplumun iradesine rağmen yapıldığı için hazırlayanlar tarafından bile savunulamıyor. “


İki yıl öncesi de yeni, sivil, demokratik bir anayasaya ihtiyaç duyulduğu çok açık bir şekilde kendisini gösteriyordu, bugün de bu ihtiyaç ekmek-su, soluduğumuz hava gibi yaşamsal bir ihtiyaç olarak orta yerde duruyor.


Hatta bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu, bizzat Anayasayı korumakla görevli kurum olan Anayasa Mahkemesinin en yetkili kişileri tarafından ifade ediliyor.


Yeni anayasaların ne zaman ve hangi koşullarda yapılacağına ilişkin de doğru tespitler yapmamız gerekir.


Yeni anayasalar yalnızca savaşlar, çok büyük toplumsal olaylar ve en fenası darbeler sonrası yapılır gibi kamu vicdanını rahatsız eden, tarihsel ve sosyal ahlak anlayışına ters, sapkın bir görüşü açıkça olmasa da, mahcup ve üstü örtülü ifadelerle yaymaya çalışanların varlığı bile böyle bir ihtiyacı gizlemeye yetmiyor.


         İnsanlarının siyaset kurumuna, anayasal kurum ve kuruluşlarına güven duymadığı, hukuk ve adalet sistemine inanmadığı, geleceğiyle ilgili korku, kuşku ve kaygılarının giderek arttığı bir ülkede; üstelik de olağanüstü koşullarda generallerce hazırlatılmış bir anayasayla yönetilmesinin imkansızlığı açıkça görülmektedir.


         Geçmişte 16 kez değişikliğe uğramasına karşın bugün hala tartışılır olması bile bu anayasanın kısmi değişiklerle yeniden düzenlenebileceğini savunanların tezini çürütmeye yetiyor. Kaldı ki, halkın iradesine rağmen, ortam ve zemininin yine kendilerince oluşturulduğu olağanüstü koşulların sonunda ülke yönetimine el koyanların hazırladığı ve topluma dayattığı bir anayasa olması bile tek başına bu anayasanın tümden değiştirilmesi için yeterli bir neden sayılabilir.


         Başkaca sayabileceğimiz daha nice sosyal, siyasal, psikolojik, ahlaki nedenlerle bu anayasanın yerine yeni, sivil, demokratik bir anayasanın yapılması gerçeğine rağmen değişik neden ve gerekçelerle buna karşı çıkanları tarih affetmeyecektir.


         Böyle bir değişiklik önerisinin iktidar partisinden geliyor olması, muhalefet partilerinin sivil anayasa gibi önemli ve yaşamsal bir değişime karşı çıkmaları ya da direnmelerinin gerekçesi olamaz.


         Hangi gerekçeyle karşı çıkarsanız çıkın, yeni, sivil, demokratik bir anayasanın hazırlanması çalışmalarından kaçınmak, savsaklamak, gündeme almamak; mevcut yasakçı, insan hakları ve demokrasi standartlarına uygun düşmeyen bu çağdışı anayasayı savunmakla eşdeğerdir.


         Toplumsal bir ihtiyacın mutlak yerine getirilmesi anlamında baktığımızda, sivil anayasanın hazırlanması kadar, bunun kimler tarafından hazırlanacağı da önem kazanıyor.


Toplumun tüm taraflarının, tüm katmanlarının temsil edildiği bir parlamento oluşmadan hazırlanacak bir anayasanın sivil olsa da demokratik olmayacağı gerçeğini görmezden gelemeyiz.


         Bu demektir ki, halk egemenliğinin önünde çirkin ve yakışıksız bir anıt gibi yükselen baraj uygulamasının yer aldığı seçim sistemi ve lider sultasına dayalı siyasi partiler yasası değişmeden oluşacak bir parlamento, demokratik olamayacağı gibi  böyle bir parlamentonun kurucu meclis sıfatıyla bir anayasa hazırlaması da onu yeni ve sivil bir anayasa yapmaz.


 


         Yeni, sivil, demokratik bir anayasayı elbette halkın gerçek temsilcileri yapacaktır. Parlamentoyu toplumun tüm kesimlerinin eşit koşullarda temsil edilebildiği bir meclis haline getirirseniz, böyle bir meclisin bu anayasayı hazırlamasında kamu vicdanı açısından hiçbir sakınca yoktur.


         Ancak bugünkü yapısıyla, lider vekillerinden oluşmuş, toplumun önemli bir bölümünün kendini temsil olanağı bulamadığı, 12 Eylül anayasasının vesayet ve gölgesi üstüne sinmiş bir meclisin kurucu meclis göreviyle yeni bir anayasa yapması kamuoyunu tatmin etmeyeceği gibi, yeni tartışmalara da neden olacaktır.


         Bu noktada önemli bir çelişkinin aşılması gerekiyor. Yeni, sivil, demokratik bir anayasanın hazırlanabilmesinin ön koşulu olarak gördüğümüz temsili parlamentonun oluşabilmesi için bile kimi anayasal değişikliklere ihtiyaç vardır. Bu değişiklikler yapılmadan hazırlanacak bir anayasa gerçek anlamda yeni, sivil, demokratik bir anayasa olmayacaktır.


         Türkiye’ de tüm siyasi partiler kadar, ülkenin geleceğine yönelik sorumluluk duyan tüm demokratik kurum ve kuruluşlar, sendikalar, meslek odaları, Sivil Toplum Kuruluşları, düşünce platformları bu tartışmaların içinde yer alıp katkı koymalıdırlar.


         Toplumun tamamının olmasa bile büyük çoğunluğunun üstünde anlaşabileceği, ulusal değerlerimize, evrensel hak ve özgürlük normlarına uygun, yasaklardan arınmış, geleceğe ilişkin ipotekleri olmayan bir toplumsal sözleşmenin hazırlanmasında tek tek bireylerin çabası, öneri ve talepleri de dikkate alınmalıdır.


         Bireylerin insiyatif koyabileceği, görüş ve düşüncelerini özgürce ifade edecekleri Sivil Anayasa Platformlarının tüm yurtta, her il ve ilçede oluşturulup sürece katkı koyacak şekilde organize edilmesinde büyük yararlar vardır.


         Önümüzdeki günlerde daha sık ve derinlemesine yazacağımız bu konuyu basit, anlaşılır dilde, içtenlikle tartışabileceğimiz platformların oluşmasına katkısı olması için tüm okuyucuları düşünce üretmeye çağırıyorum.


 


         [email protected]

Yazarın Diğer Yazıları
13.07.2012
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.