Bodrum Gündem

YA DEVLET MERKEZLİ YA DA BİREY MERKEZLİ YAPILANMA VE YAŞAMA-2

14.12.2010
0
A+
A-

19 Mayıs 1919-3 HAZİRAN 1925 Dönemi arası.

Bu dönemde 22 Haziran 1919 Amasya tamimi yayınlandı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı süreci başlamış olduBu tarih Türkiye Cumhuriyetine giden sürecin başlangıcıdır.23 Temmuz-7Ağustos 1919 da Erzurum Kongresi gerçekleştirildi(Kongreye çoğunluğu işgal altındaki 5 doğu ili Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van′dan gelen 62 delege katılmıştır).


4-11 Eylül 1919 tarihlerindede Sivas kongresi yapıldı(Kongrede doğu illeri adına delege olarak Erzurum Kongresi′nde seçilen Heyet-i Temsiliye (Temsil Kurulu) üyeleri bulunuyordu. Batı ve Orta Anadolu illerinden gelen diğer temsilcilerin de katılımı sayesinde Sivas Kongresi, ulusal bir kongre niteliği kazanmıştı.Kongreye katılan delege sayısı tartışmalı bir konudur. Ankara gibi bazı illerde vâlilik baskısı ile delege seçimi gerçekleşememiş, bazı illerden seçilen delegelerin ise yola çıkması engellenmiş, bu nedenle kongreye katılamamış veya kongre çalışmaları bittikten sonra Sivas’a gelebilmişlerdi. Sonradan katılanlar′la birlikte delege sayısının 41′i bulduğu söylenebilir. Farklı kaynaklara göre 31,33, 38 katılımcı vardır. Dapoxetine in pharmacies


Bu kongrelere katılanlara dikkatlice bakarsak,içinde dağınık olarak sürdüren Anadolu ve Rumeli müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri (11 Eylül 1919 tarihinde, Sivas Kongresinden sonra Sivas da  Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Cemiyeti olarak resmen kurulmuştur.) Türkler ,Kürtler ,Lazlar,Ethem in kuvvetleri Kuva-yı Seyyare ve dinsel niteliği olanlar aydınlar  Anadolu halkı hepsi bir aradadırlar. İşte Ulusal Kurtuluş Savaşını kazananda bu birliktelik ve ortak iradedir.


Sivas kongresinde alınan en önemli kararda, İstanbul Hükûmetinin görevini yapamadığı takdirde, Millî Kongre veya Kongre toplantı halinde değil ise heyet-i temsiliye tarafından geçici bir hükûmet kurulacağı ilân edilmiş olmasıdır .                                                                                    16 Mart 1920’de İstanbul işgal edilince Meclis 18 Mart 1920 günü son toplantısını yaptı ve çalışmalarına ara verme kararı aldı ve Mustafa Kemal 19 mart 1920 de Sivas Erzurum kongreleri ve Amasya tamimi kararlarına dayanarak ‘’selahiyet-i fevkaladeyi haiz bir meclis’’ yani kurucu meclisi Ankara da toplantıya çağırmıştır.                                                                                               Ve 17 Mart 1920’de yayınladığı İntihabat Tebliği toplanacak yeni meclisin seçim usûlünü belirliyordu. Nüfuslarına bakılmaksızın her livadan beş kişi seçilecekti. Bunları ise belediye meclisi üyeleri ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin yerel yönetim kurulu üyeleri seçecekti. Ayrıca İstanbul’dan Meclis-i Mebusandan gelecek üyeler de seçilmiş üye kabul edileceklerdi.Ama  Damat Ferit Paşa 11 Nisan 1920 de Meclis-i Mebusanı feshettirmiş ve bu nedenle de İstanbul dan katılan olamamıştır. Bu şekilde seçilenler Ankara’da toplanarak 23 Nisan 1920’de ilk Büyük Millet Meclisi toplantısını yaptılar. İşte bu Meclis kuruluşundan aşağı yukarı 9 ay sonra da, 20 Ocak 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanununu(ANAYASA) kabul etmiştir.Bu anayasa Osmanlı-Türk tarihindeki halk iradesine dayanan  tek demokratik  anayasadır.


 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu, “Türk Devleti”nden değil, “Türkiye Devleti”nden bahsetmektedir (m.3, 10). Keza, aşağıda göreceğimiz gibi, Cumhuriyeti ilân eden 29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı Teşkilât-ı Esasîye Kanununu değiştiren Kanun da “Türkler”den değil, “Türkiye”den bahsetmektedir. Aynı şekilde Osmanlı Saltanatını kaldıran 30 Ekim 1922 tarihli Meclis Kararında da “Türkiye Hükûmeti”nden bahsedilmektedir. Dahası Hilâfet ile Saltanatı birbirinden ayıran 1-2 Kasım 1922 tarih ve 308 sayılı Meclis Kararında daha da aşırıya gidilerek “Türkiye halkı”ndan bahsedilmektedir.Görüldüğü gibi bu dönemde ifadeler genel ve anadoluda yaşayan herkesi ,kurtuluş savaşının bağlaşıklarını ve her kesimi kapsayıcıdır.


30 Ekim 1922 tarihli ve 307 sayılı meclis kararındada“Osmanlı İmparatorluğunun son  Bulup, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin Teşekkül Ettiğine Dair Heyet-i Umumiye Kararı” alınmıştır.Ama hilafetlik yetkiside TBMM de kalmışmıştır.Oda 3Mart 1924 de kaldırılmıştır.


20 Nisan 1924 yılında yeni bir anayasa yapıldığında devletin dini yine islamdır ve oda 1928 yılında değiştirilmiştir. Dikkatlice bakarsak bu dönemde İslam ,dini kimlik kurtuluş savaşının en  temel güçlerinden biridir ve devamlı birleştirici itici güç olarak değerlendirilmiştir.


A-BİRİNCİ KIRILMA


Diğer taraftan kırılma noktasını oluşturan purchase Indocin online  mücadelenin silahlı güçleri açısından baktığımızdada,Yunan lılar Sevr anlaştmesı gereği 15 mayıs 1915 yılında izmire çıkıp işgale başlayınca Ethem(Çerkez Ethem-Bu ismi İsmet İnönü takmıştır. Ama Ethem öyle anılmaktan rahatsızdır: “Hepimiz Osmanlı′ydık… Eğer milliyet ve ırk tefriki yapılmaya kalkışılsaydı bu vatanda seceresi karışmamış kim kalırdı.’’ Diyede ismet paşaya  tepkisini koymuştur.) KUVVA-YI SEYYARE yi kurmuş ve Ali Fuat Cebesoy Paşa ile koordineli ve zaman zamanda beraber yunan kuvvetlerine karşı garilla savaşı başlatmış,yunan kuvvetlerini yavaşlatmış durdurmuş ve bir yandanda iç isyanları bastırmıştır. o zaman tek silahlı organize savaşan gücümüz Ethemin Kuvva-yı Seyyare siydi ve  Mustafa Kemal in önderliğindeki Ulusal Kurtuluş  Savaşının hazırlanmasına örgütlenmesine  kazanılmasına  büyük belrleyici katkılar vermiştir ve zorunlu zamanın kazanılmasını da sağlamıştır.


1920 nin sonunda 20. Kolordu komutanı Ali Fuat paşayla beraber Gediz  muharebesine katılmış ve yunanlılar Gediz den çıkarılmış ve ulusal kurtuluş mücadelesinde ilk kazanılan zafer olmuştur. Gediz muharebelerinden hemen sonra Albay İsmet inönü′nün Garp cephesi komutanı tayin edilip, kendi kuvvetlerini kuşatmasına tepki olarak TBMM′ye çektiği ağır ifadelerle dolu telgraf sonrası “vatan haini” ilan edilince, emrindeki birliklerin önemli bir kısmını teçhizatlarıyla birlikte TBMM kuvvetlerine teslim etmiş ve yanına kimseyi almadan gitmiştir ve yanındakiler gelelim diye dayatmışlardır, dövüşelim demişlerdir, ikisini de reddetmiştir.Ve ulusal kurtuluş savaşımızı kazanılmasında en fazla hayati önemi ve değerlerinden  olan  Ethem ve Kuvva-i Seyyare si bu komplo karşısında karşı koymadan bir tek kurşun sıkmadan kendini lavetmiştir.Ve Kurtuluş savaşının en güçlü bağlaşıklarından biriside komployla tasfiye edilmiştir.Ürdünde bir kulübesi bile olmayan bir nehir kıyısında kalbi duran bir adamın, layık olmadığı halde hain damgasıyla damgalanması vicdanlarımızı rahatsız etmektedir.


PROF. DR. TOKTAMIŞ ATEŞ  bu konuyla ilgili şöyle demektedir.TBMM daha Ankara da çalışmaya başlamadan önce, Salihli cephesinde Yunan ilerlemesinin durdurulması ve iç ayaklanmaların bastırılmasında fevkalede önemli hizmetleri vardır. Hatta hiç abartmadan şunu söyleyebiliriz ki, Eğer Çerkes Ethem ve onun kuvvetleri olmasa idi, Ulusal Kurtuluş mücadelesi başlamadan ortadan kaldırılabilirdi.


B-İKİNCİ KIRILMA


Bu dönemde belirleyici bir konuda,MUSTAFA KEMAL önderliğindeki iradenin TBMM nin  Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler birliğiyle  olan ilişkileridir.O zaman SSCB ulusal kurtuluş savaşımıza sempati duymakda ve bunu durumuda bizimle ilişkilerini geliştirmek için değerlendirmektedir.Ve bize  ulusal kurtuluş savaşımızda hayati bir değerde  konu olan güçlü bir silah desteğini vermiştir.Mustafa Kemal bu atmosferde içinde daha önce SİNOP’a sürülen ve oradanda  SSCB ne kaçmak zorunda kalan,Ulusal Kurtuluş Savaşına katılmak için ülkesine dönmek isteyen   TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ nin yöneticileri Bşk MUSTAFA SUPHİve ETHEM NEJAT başkanlığındaki 15 kişilik yöneticisinin ülkesine  görünürde gelmesine izin vermiştir.Ama Ethem(Çerkez) in ve Kuvva-yi Seyyare nin başına gelen komplolar onlarında başına gelmiş ve 15 i birden 28 ocak 1921 gecesi Karadenizde Yahya kahya ve adamlarına boğdurulmuşlardır.Ve ülkemizin bu değerli insanlarının Anadolu içindeki sol güçlerle buluşmaları ,daha demokratik bir Türkiye nin oluşmasına  verecekleri katkılarıda katlettirilerek engellenmiş ve bu katliam bir yara gerginlik bunalım acı olarakda bu güne kadar gelmiştir.


C-ÜÇÜNCÜ KIRILMA


Saltanat 16 mart 1920 kaldırılıyor ama Halifelik Osmanlının uhdesinde bırakılıyor ve kimin halife olacağının yetkiside TBMM ne bırakılıyor.Bu değişikliğin anayasa veya hiç olmazsa kanun la değilde ,meclis genel kurul kararıyla yapılması ,mecliste derin bir ayrışmağa neden olur ve 2 ci gurup bu duruma sert tepki verir.Ve Mustafa Kemal de bu duruma sert tepki verir ve aşağıdaki tehdit dolu açıklamasını yapar. “Bu bir emr-i vakidir. Mevzu-i bahs olan; millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız? Meselesi değildir. Mesele zaten emr-i vaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemahal olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir’’


Bu konuşmadan sonra güçte olsa bu madde kabul edilmiştir.


D-DÖRDÜNCÜ KIRILMA,KURUCU YANİ BİRİNCİ MECLİSİN TASFİYESİ.


      Bu kırılma tasfiyenin TBMM indede yapılmasının başlangıç kararıdır. Büyük Millet Meclisinin 1 Nisan 1923 tarihli oturumunda seçimlerin yenilenmesi kararı alındı. Bu karar Meclisin basit çoğunluğuyla alınmıştır. Bu karar bizzat 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanununun “madde-i münferide”sine aykırıdır. Zira, ilk Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar verebilmek, “madde-i münferide”de öngörülen “gayenin husûlü (amacın gerçekleştirilmesi)” şartına bağlıydı. Gayenin gerçekleştirilmiş olduğuna ise, ancak “madde-i münferide” gereği “Büyük Millet Meclisi adedi mürettebinin sülüsanı ekseriyeti” yani Meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile karar verilmesi gerekiyordu. Oysa, seçimlerin yenilenmesi kararı üçte iki çoğunluk ile değil, basit çoğunlukla alınmıştır.


Birinci Meclis son toplantısını 15 Nisan 1923 tarihinde yapmıştır. Bir daha da toplanmamıştır. İkinci Meclis seçimleri Haziran-Temmuz 1923’te yapılmıştır. Seçimlerde Mustafa Kemal Paşa, kendi grubu adına milletvekili adaylarını bizzat belirlemiştir. TBMM indeki 2.gurup aday belirlemeyip ve seçimlere girmediği içinde , Birkaç bağımsız aday dışında, Mustafa Kemal Paşanın belirlediği listeler seçimleri kazanmıştır. İkinci Dönem Meclisi çalışmalarına 11 Ağustos 1923’te başlamıştır.


Bu birinci TBMM inin yani ulusal kurtuluş savaşını örgütleyen kazanan meclisin tasfiyesidir.Artık geriye halifeliğin ve Kürtlerin ve Mustafa Kemal ile beraber  ulusal kurtuluş savaşını kazanan savaş arkadaşlarının İnönü hariç  tasfiyesi kalmıştır.


 Hemen vurgulayalım ki ve ne kadar hüzünlüdürki,Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşını yürütmüş ve kazanmış  olan “Birinci Meclis”tasfiye edildiği için , ikinci dönem Büyük Millet Meclisi tarafından ilân edilmiştir..


E-BEŞİNCİ KIRILMA,HALK FIRKASININ KURULUŞU(CHF ve sonra CHP)  Mustafa Kemal Paşa yurt gezisini tamamlayıp Ankara’ya dönüşünden bir hafta sonra Meclise 1 Nisan 1923 tarihinde seçimlerin yenilenmesine dair 120 imzalı bir önerge sunulmuş ve teklif aynı gün oybirliği ile kabul edilmişti. Meclisin seçimlerin yenilenmesi yolunda karar almasından sonra harekete geçen Mustafa Kemal Paşa bir yandan “Dokuz Umde”yi içine alan bir seçim beyannamesi yayınlamış, diğer yandan da bütün Anadolu ve Rumeli ve Müdafaa-i  Hukuk Cemiyeti Teşkilatlarına bir genelge göndererek seçimlere hazırlanmasını istemiştir.


Seçim kararının alınmasından sonra, 8 Nisan 1923’te Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i  Hukuk Cemiyeti Reisi sıfatıyla, Meclisteki Birinci Grup’un yani Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i  Hukuk Grupu’nun Halk Fırkası’na dönüştürüleceğini açıklayan 9 Umde bildirisini yayınlamıştı.


 Mustafa Kemal Paşa, 7 Ağustos’ta partiye mensup milletvekilleriyle bir toplantı yaptı. Bu toplantı “Halk Fırkası” isimli ilk toplantıdır. 9 Eylül’e kadar devam eden toplantıların sonucunda fırka tüzüğü kabul edilerek, fırka reisliği ve idare heyeti seçimleri yapılmıştır. Mustafa Kemal Paşa Halk Fırkası’nın ilk reisliğine, Kütahya milletvekili Recep (Peker) Bey de “katibi umumiliğe (Genel Sekreter)” seçilmiştir. 9 Eylül’de Halk Fırkası resmen kurulmamakla birlikte işlerlik kazanmıştı. Partinin resmen kuruluşu ise 20 Kasım 1923’de İçişleri Bakanlığına yapılan müracaatla olmuştu. Yine bu tarihte müdafaaği hukuk cemiyetlerine gönderilen bir tamimle Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i  Hukuk Cemiyeti’nin partiye dönüştüğünü ve bütün cemiyetlerin partiye intisap ettiği belirtilmiştir.


Daha sonrada halk fırkasında oluşan muhalefetle birinci meclis den olupda ikinci meclise giremiyenlerin CUMHURİYET adında yeni bir parti kuracaklarını öğrenen Halk Fırkası, Kütahya Mebusu Recep Bey’in teklifi üzerine 10 Kasım 1924’te Halk Fırkası’nın başına “Cumhuriyet” kelimesini ekleyerek CHF adını almıştır.Bu yapılaşma ile de  2. gurup ile  son yol ayırımına gelinmiştir



F-ALTINCI KIRILMA 1924 ANAYASASI.

24 TEMMUZ 1923 LOZAN ANLAŞMASI VE 1924 ANAYASASI.
En önemli tarafı ulus  devletin  ilan edilmesidir ve Ulusal Kurtuluş Savaşının en önemli ittifaklarından kürtlerin devre dışı bırakılması tasfiyeside başlatılmıştır.Ardındanda 24 Eylül 1925 de ŞARK İSLAHAT PLANI  devreye sokulmuş kürtler tasfiye edilmişler ve asimilasyon  şiddet  ve provakasyonlar dönemi başlamıştır.


Order Prozac

G-.YEDİNCİ  KIRILMA,TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI.-BİR DEMOKRASİ HİKAYESİ. .

Meclis’teki muhalif hareket II. Meclis’e de taşınmıştı. Muhalif adını verdiğimiz hareket inkılâpların halkın talepleri ile gerçekleştirilmesinden yana olan demokratik tutumlu vekillerdi. Başkumandanlık Kanunu’nun uzatılmasında meclisteki ilk anlaşmazlık baş göstermeye başlamıştı. Lozan’a gidecek heyetin belirlenmesinden sonra da bu anlaşmazlık iyice belirginleşmeye başladı. Rauf Bey’in daha uygun olacağını düşünen muhaliflerin karşısında İsmet Paşa’nın görüşmeye gitmesinde ısrar eden kanata her nedense(!) yabancı komutanlar da destek veriyordu. Muhalifler Lozan’da cesur davranılmasından yanaydı. Tartışmalar mecliste tansiyonu artırmıştı. Mesela, 5 Mart’taki bir oturum sırasında İsmet Paşa’ya karşı yapılan eleştirileri bizzat cevaplandıran Mustafa Kemal Paşa’ya Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’in müdahale etmesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa’nın elleri ceplerinde Ali Şükrü Bey’in üzerine yürümesi I. ve II. Gurubu karşı karşıya getirmiş ve kavga güçlükle önlenmiştir. Tartışmalar bunlarla sınırlı değildi. Cumhuriyet’in ilan tarzına ve cumhurbaşkanına verilen yetkilerle ilgili tartışmalar hem Meclis’te hem de basında yer almaktaydı. Bu arada Cumhuriyetin ilanını İstanbul’da gazetelerden öğrenen Rauf Bey’in İstanbul’da Halife ile görüşmesi de Meclis’te sert bir şekilde eleştirilmişti. Lozan Antlaşması’nın onaylanması, Cumhuriyet’in ilan edilmesi, halifeliğin kaldırılması, 1924 Anayasası’nın kabul edilmesi…  Derken, böylece Meclis üyeleri arasında çeşitli görüş ayrılıkları görülmeye başladı. Meclisteki tartışmalar grupları iyiden iyiye belirginleştirmiş, özellikle yapılan inkılâplar ve zemini oluşturulan inkılâplar konusunda demokratik tutumlu ikinci grup ile dikta uygulama yanlısı iktidar sürekli karşı karşıya geliyordu. Buradaki muhalefet daha çok inkılâpların şekli ve zamanı konularında ortaya çıkıyordu. Zamanla daha da belirginleşen bu muhalefet grubu, kendilerinin de mensubu bulundukları Halk Fırkası’nın icraatlarını sert bir şekilde eleştirmeye başlamıştı. Bu icraatları benimsemeyen kişiler tabii olarak Halk Fırkası içerisinde yer almayı da uygun bulmuyorlar ve istifa etmeyi düşünüyorlardı. Bunun üzerine Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Refet (Bele), Adnan (Adıvar) ve Rauf (Orbay) öncülüğündeki muhalif grup Halk Fırkası’ndan ayrıldılar.
Millî Mücadele’nin liderlerinden Kazım Karabekir Paşa anılarında şöyle demektedir: “Tıpkı Cumhuriyetin İlanı’nda olduğu gibi, Hilafetin lağvı ve hanedanın hudut dışı edilmesi kararı da birkaç kişi arasında kararlaştırılıyor ve Halife, benim mıntıkamda olmasına rağmen bana bu hususta bir haber dahi verilmiyordu’’


 Bu ayrışmalar sonunda 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular.Yeni partinin başkanı Kazım Karabekir, ikinci başkanı Rauf (Orbay) Bey, genel sekreteri Ali Fuat (Cebesoy) olmuştur. Aradan bir Lozan geçmiştir… Dışarıda Musul petrollerine, içeride demokrasi yanlısı TCF’ye çözüm gerekmektedir. İnkılâpların hızı kesilmeden işlevine sokulmalı, Lozan sırasında karşımıza çıkan yabancı bir komutanla yapılan plan bir an önce devreye sokulmalı idi. Yoksa dışarıda, Musul İngilizler için bir pasta olamaz, içeride de demokrasi safsatalarıyla tepeden düşen modernleşme hareketleri anca çatlak ses getirirdi. Peki, nasıl vurulur bir taşla iki kuş? Musul’dan vazgeçmeye razı edecek bir bahane etnik bir sebep ve ülkenin zayıf olduğu inancı olabilir, demokrasiden vazgeçmeye yetecek ve diktayı kuvvetlendirecek bir sebepte dini menşeli olabilirdi.Bu  bahaneyide  Şeyh Sait İsyanıyla buldular…


Şubat 1925’te Ergani’nin Eğil Bucağı’na bağlı Piran Köyü’nde, haklarında tutuklama kararı bulunan Şeyh Sait’in adamlarından 12 kişinin jandarmaya teslim olmayıp ateş açmalarıyla Şeyh Sait İsyanı başlamıştır. Kısa sürede yayılan olaylar üç aydan fazla devam etmiştir Sonunda Şeyh Sait ve isyanın ileri gelenleri 15 Nisan’da teslim olmuşlardır. İsyan Mayıs ayının sonuna kadar da tam olarak bastırılmıştır. Plan bundan sonra rayına oturur ve…
İsyan başlayınca TCF’ye karşı hemen hücuma geçilmiştir. Parti programındaki “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası efkar ve itikadat-ı diniyeye hürmetkârdır” maddesi, bir irtica hareketi olan Şeyh Sait isyanını körükleyen sebep gibi yorumlanmıştır.


Bu gerekçe gösterilerek Fethi Bey, Kazım Karabekir Paşa, Rauf Bey, Adnan Bey ve Halide Edip Hanım’ı başbakanlığa çağırarak şunları söylemiştir:  “Size fırkanızı kendi kendinize dağıtmanızı beni tebliğe memur ettiler. Dağıtmazsanız istikbali çok karanlık görüyorum. Kan dökülecektir.” Kazım Karabekir de şu cevabı verir: “Kanun dairesinde fırka teşkil etmek elimizdedir fakat bunu dağıtmak elimizde olmayan bir şeydir. Hükümetsiniz. Her nevi kuvvetiniz, türlü vasıtalarınız vardır. Fırkamızı behemehal dağıtmak arzu ediyorsanız onu yapmak elinizdedir.” Fethi Bey, CHF içindeki baskılara dayanamaz ve istifa ederek 11 Mart’ta Paris büyükelçiliğine atanarak mebusluktan ayrılır. 3 Mart günü hükümeti kurma görevi İsmet Paşa’ya verilir ve yeni hükümet 2 çekimser, 23 redde karşı 154 oyla güvenoyu alır. Şeyh Sait İsyanı ile ilgili İsmet Paşa hükümetinin aldığı ilk tedbir, güvenoyu aldığı gün TBMM’den bir Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarmak ve İstiklâl Mahkemelerini kurmak olmuştur. Ankara İstiklal Mahkemesi heyeti 5 Mayıs’ta hükümete TCF kol ve bürolarını, parti programının 6. maddesini gerekçe göstererek kapatma önerisinde bulunur. Şark İstiklal Mahkemesi ise 25 Mayıs tarihinde yetki alanına giren vilayetlerdeki TCF şubelerini kapattırır. Hükümet de 3 Haziran 1925 tarihinde TCF’nin tüm şube ve merkezlerinin kapatılmasına karar verir. Cumhuriyet döneminin ilk muhalefet partisinin hayatı böylece sona ermiş Mustafa Kemal in silah arkadaşlarının ve ulusal kurtuluş savaşının  o efsane  kadroları siyasetten tasfiye olunur.


 Böylece hem içeride demokrasi yani halk tabanlı siyaset susturularak çağdaşlaşma(!) hareketlerine hızla ve sorgusuz devam edilecek ortam hazırlanmış, hem de Lozan’da verilen söz tutulmuş, isyanlardan sonra ülkenin askeri gücü zayıf olduğu kamuoyunda inandırılarak Musul kendi elimizle İngilizlere hediye edilmiştir.
Yakın tarihi bizzat sorgulamak gerek! Günümüzü anlamak istiyorsak bu şart! Mesela Lozan’ı sorgulamak gerek, neden İsmet Paşa’nın gitmesinde ısrar edilmiştir, neden İsmet Paşa ilk görüşmeden sonra Türkiye’ye gelip mülakatlardan sonra tekrar görüşmelere gitmiştir, bahsedilen bu yabancı komutan da kimin nesidir, Yunanla, Ermeni ile savaşıp neden İngiliz’le, Fransız’la masaya oturmuşuzdur, Amerika neden Türkiye ile ilgili olarak lehte(!) gözüken bir karar çıkarmıştır, yıllardır şark meselesi ile yanıp tutuşan Batı neden İstanbul’u terk edip gitmiştir ve neden???…


Devamı gelecek  hafta


[email protected]


 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.