Bodrum Gündem

Gökova Kontrolü – Can Pulak Bodrum Gündem yazıları…

Çoktandır çıkmıyordum Gökova’ya. Korona salgını hepimizi aylardır evlerimize çaktığı için, mecburi kontrolsüz bırakmıştık bölgeyi. Gerçi denizci ve balıkçı dostlarımdan zaman zaman bilgiler geliyordu ama, Türk’ün aklı gözüdür derler ya insan görmeden farkedemiyor değişiklikleri.
Çok şükür Karaada’da bir değişiklik yok. Orayı da betonlaştıracak projelerden bahsediyorlar ama, şimdilik bir hareket görülmüyor. Belediye o minik oteli devreye soksa ve plajını da Bodrum halkının yararlanacağı bir duruma getirse faydalı olur. Eskiden bir iki deneme yapıldı ama başarılı olamadı. Tekrar denenebilir hatta ada yapılaşmaya yol açmayacak şekilde yelken sporunun merkezi haline getirilebilir. Tüm yelkenciler orada kamp, antrenman ve yarışmalar yapabilirler, çadırlarda kamplar oluşturabilirler. Belediye bunun çalışmasını başlatırsa, Karada’nın betonlaşma tehlikesinin de önünü alır.
En iyi tekne arkadaşının teknesidir. Ben de buna uyarak, denize çıkmaya hazırlanan bir dostumun teknesine atladığım gibi, Gökova’da aldım soluğu. Gerçekten çok özlemişim denizde seyri. Deniz insanı bir çırpıda tüm yorgunluklardan çekip alıyor, sevgiyle sarıp sarmalıyor, iyice hafifletiyor adeta. Teknenin iskele tarafından sahili seyrediyorum, tepelerden inen kontrolsüz toprak yollara bakıyorum, denizle buluştukları noktalarda olabilecekleri düşünüyorum. Tavşanburnu’nda durdurulan Four Seasons Otel ve rezidanslarının kabası iyice bitmiş, yeşillendirmeye ağırlık vermişler. Bunu durduran devlet, yapılana kadar neredeymiş? Dikkat edin, devlet yapılırken hiç sesini çıkarmıyor, tesislerin biteceğine yakın aniden ortaya çıkıp durduruyor. Başında durdursa sorun olmayacak, yatırımcı da milyarları toprağa gömmeyecek ve doğa bozulmayacak. Ama önce yap sonra yık anlayışı, sağlıksız yapılaşmadan da beter bir durum yaratıyor. Neyse ben Türkiye’de başlayıp da bitirilmemiş bir tesis, bina, otel ve tatilköyüne hiç rastlamadım. Göreceksiniz bu da kısa zamanda biter. Ayrıca bitmesi de, bugünkü hayalet görüntüsünden daha da iyi olur.
Kempinski oteli iki hafta önce satılmış. Sadece o değil, Rixos’un yanındaki Paramount Bodrum’u da aynı kişi almış. Alan Sezgin Baran Korkmaz, SBK Holdingin sahibi. Merak ettim Google amcaya sordum. Kendisi Kars’ın Digor’undan çıkmış, ayakkabı boyacılığıyla hayata atılmış, genç yaşında başarı sağlayıp zengin olmuş bir insan. Hayat hikayesinde yardımseverliğine, yoksul babalığına da rastlıyorsunuz, Amerika’daki Ermeni ortaklarının ABD hazinesini 551 bin dolar zarara sokmaktan hapiste olduklarına da…Google ayrıca Korkmaz’ın iktidara çok yakın bir işadamı olduğunu da özellikle belirtiyor.
Pabuçburnu ve Alman koyu olarak ünlenen Sea Garden çevresindeki koylarda pek bir değişiklik yok. Sadece Kargıcık burnunun da (Molla İbrahim Koyu) elden çıktığını, orada gördüğüm koskoca bir şirket tabelalarından anladım. Bakın şimdiden söylüyorum, orada da yakın bir zamanda inşaat başlar, kabası ortaya çıkınca da kızılca kıyamet kopar. Öyle olacağına, yasaksa baştan yasak deyip izin vermemek lazım. Ama nerenin yasak olup nerenin olmadığına artık rubailer karışıyor. Ayakta durmanın bile yasak olduğu bölgelere Ankara’dan tepeden inme izin geliyor çünkü. Doğal sit alanının ise, bir gecede değişiyor kimliği. Sit alanı ise, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca yine bir gecede değiştiriyorlar sınıfını. Bodrum’un merkez tepesindeki yel değirmenlerinin önüne binalar nasıl dikildi? Bizim kurduğumuz Özel Çevre Koruma Kurulunu ortadan kaldırınca, en değerli bölgelerimizin, koylarımızın, sahillerimizin ve ormanlarımızın geleceği sahipsiz bırakılmadı mı?
Kisebükü’ne gelince heyecanlanıyorum. Çünkü buranın da yapılaşacağını biliyorum. Sahibi şimdiki Turizm Bakanı. Tepkilerden çekindiği için inşaata bir türlü başlayamadı. Ama tahsisli alanın ve imarının iyice büyüdüğü söyleniyor. Doğruluğunu araştırmak mümkün değil. Devlet eskisi gibi şeffaf yönetilmiyor çünkü. Bir konuyu araştırmak, soruşturmak neredeyse imkansız. İnşallah Turizm Bakanı Kisebükü sevdasından vazgeçer de, buranın bakirliği ve doğallığı bozulmaz. Alakışla dediğimiz muhteşem ve çok geniş koy ve sahilinde tarihi kalıntılar da var. Şimdilik onlar da yerinde duruyor.
Bu sezon tüm koylar ve marinalar tıklım tıklım dolu. Korona salgını yüzünden tekne sahiplerinin çoğu denizde yaşamaya başlamışlar. Ankara ve Istanbul’luların dönmeye pek niyetleri yok. Havanın izin verdiği sürece deniz ve koylarımızdaki bu trafik yoğunluğu sürecek demektir. Pabuçburnu da dolu, Orak Adası da, Çökertme de, Mazı da, Akbük Koyu da, Kleopatra Ada’sı da tekneden geçilmiyor. Bazılarında demir atacak yeri bulmak bile zor. Ören Marina mükemmel bir hale gelmiş. Gerek yönetimi, gerek disiplini ve gerekse temizliği örnek gösterilecek bir işletme fotoğrafını ortaya koyuyor. Fiyatları da diğer marinalardan çok daha makul. Akbük koyundaki yapılaşma dikkati çekecek kadar artmış. Buranın bir kontrol ve disipline kavuşturulmasında fayda var.
Çamlı ve Karacasöğüt köylerindeki o sihir ve doğallık önemli ölçüde bozulmuş. Çamlı kaçak yapılaşmaya iyice açık hale gelmiş. Karacasöğüt de de çarpık, sağlıksız ve izinsiz yapılaşma var. Hele denizden girişteki kayaların oyulup içine bina kondurulması gözleri fena tırmalıyor. Ayrıca yelken okulundaki saha genişlemesi ve içinde balık bulunmayan bir havuzun babalarla korunması hem haksız, hem yanlış ve hem de deniz trafiğini tehlikeye düşürecek bir uygulama. Bizim millet imar barışını (imar serbestisi) olarak anladı. Mavi yolculuk üzerindeki tüm köylerde durum aynı. İmar barışı çıktı çıkalı, köylerin çoğu iyice büyüyor. Oysa bu köylerin bir yerleşim planları vaktiyle yapılsaydı, bu rezaletler yaşanmaz ve vatandaş da mağdur edilmezdi.
Yıllardır özgürce girdiğimiz OKLUK Koyunu, Sazanlı’yı, İngiliz ve Hırsız koylarını da gezmek istedim. Ama önünde koskoca bir harp gemisi, biraz içerde de denizlerimizin dış güvenliğini sağlayacak çok büyük bir sahil güvenlik teknesi ve polis botları olduğu için buraya giremedik. Bu güzelim koyların girişi uzun zamandır kapalı. Ayrıca üzerimizden de 3 helikopter peşpeşe uçunca, anladık ki yazlık sarayın önemli misafirleri var…
Gezimize devam edecek Löngöz’e, yediadalar’a ve Hisarönü Körfez’ine de geçecektik ki, meteoroloji neredeyse kasırga haberi verdi. Tüm tekneleri tedbirli olmaya çağırdı. Rüzgarın hızı zaman zaman 150-180 kilometreyi bulacakmış. Allah korusun böyle bir hız ortalığa çok büyük zararlar verir. Onun için hemen dönüşe geçtik ve başımız derde girmeden de Bodrum Marina’ya bağlandık.
Eğer yine bir dostumun teknesini denk düşürürsem, gezinin yarım kalan bölümüne devam ederim..

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.