Bodrum Gündem

2 bin 360 yıl sonra Karyalı Prensesi dünya ile tanıştıran Arkeolog AYKUT ÖZET

BG Dergi’nin arkeloji yazılarını yazan Arkeolog Aykut Özet ile yollarımız Bab-ı Ali Kitabevinde kesişmişti. Tanıdığım en zarif hanımefendilerden birisi olan Arkeolog Aynur Özet ile el ele gelmişlerdi. Yıl 2009’du ve o gün bu gündür görüşürüz. BG Dergi yayınlanmaya başladığında da arkeoloji yazıları ile çok değerli bir katkı sağladı, sağlamaya da devam ediyor.

Belki çok daha önceden yapılması gereken bu söyleşi başarılı bir arkeoloğun yaşam öyküsü olmak dışında, “Biz arkeologların emekliliği yok, biz mezara kadar öğreniriz ve çalışırız…” cümlesiyle bir insanın arkeolojiye olan tutkusunu da göreceksiniz.

İşte 32 kısım tekmili birden mesleğine tutkulu bir Arkeolog Aykut Özet’in yaşam öyküsü…

Aykut Özet ne zaman ve nerede doğdu. Annesi babası kimdir? Klasik sorularımla başlayalım mı?          

“Sen nasıl istersen öyle başlarız ve sürdürürüz. 10 Temmuz 1943  tarihinde Ankara’da doğmuşum. Babam Yusuf Kenan Özet subay olduğu için yaşamımız, her asker ailesi gibi yurdumuzu dolaşmakla geçti. Dedem Yarbay Hüseyin Hüsnü Köker Fransız işgalinden sonra Adana’ya ilk giren birliğin Komutanıymış… Babam benim doğumum sırasında Ankara Akköprü’de, Dekovil Bölük Komutanıymış. Şehirle bağlantımız Ankara Garına ulaşan bir dekovil hattıydı. Çocukluğum o yılların sıkıntısıyla, hastalıklarıyla geçti. Her hastalandığımda içine soba kurulan dekovil vagonuyla Anakara’daki doktorumuza gidiyorduk…”

Bu söyleşiden çok ilginç şeyler çıkacak gibi hissediyorum…

“Babamın atanması nedeniyle ilkokula Balıkesir’de başladım. O yılların çocuklarının geçirdiği tüm hastalıkları Kızıl, Kızamık ve Su Çiçeği hastalıklarını ben de geçirdim.  Bu hastalıkları benden üç yaş küçük olan kardeşim Erkut’a da bulaştırdım. Sonra Ankara’daki Sarar İlkokulunda 1. sınıfı bitirdim. 2.,3. ve 4. sınfları Adana’da Ziyapaşa İlkokulunda, 5. sınıfı İzmir Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulunda okudum. Daha sonra Karşıyaka Lisesinde lise son sınıfa kadar okudum. Liseyi Ankara Atatürk Lisesinde 1961 yılında bitirdim…”

Asker dede, asker baba ve doğal olarak siz de asker olacaksınız diye bekleniyordu sanıyorum…

“O yıl üniversite giriş sınavları ilk kez yapılmaya başladı. Her fakültenin sınavı ayrı ayrı, başka başka günlerde yapılıyordu. Bir hafta boyunca sınavdan sınava koştuk. Sonunda Fen Fakültesi Kimya bölümünü, Hukuk Fakültesini, İktisadi Ticari Bilimler Akademisini ve Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümünü kazandım…”

Israrla soruyorum; Harbiye? Gülerek yanıt veriyor “Harbiye yok…” diyerek şöyle devam ediyor Aykut Özet…

“Lise yıllarım sırasında Ceram’ın “Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler” adlı kitabını okumuştum. Arkeolojiye ilgim böyle başladı. Bu nedenle Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi  Arkeoloji Bölümünü tercih ettim.  Bu arada O zamanki adıyla İstatistik Umum Müdürlüğünde Örnekleme Şubesinde çalışıyordum. Her zaman saygıyla andığım Müdürüm Fahri Beydağı’nın izniyle fakülteye başladım.
1961-1965 yılları arasınad Klasik Arkeoloji ve Çağdaş Anadolu Arkeolojisi Bölümünde okudum. Mezun olur olmaz Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğüne başvurdum. Ankara dışındaki Burdur ya da Afyon Müzesine vermeyi önerdiler. Ailevi durumum nedeniyle Ankara’dan ayrılamayacağımı söyleyerek öneriyi reddettim. Karayolları 4. Bölge Müdürlüğündeki 6 aylık çalışmadan sonra 1966 yılında Hocam, ağabeyim Prof. Dr. Cevdet Bayburtluoğlu’nun aracılığıyla Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kazılar Şubesinde I. Sınıf Arşivist Uzman olarak işe başladım. O zaman Kazılar Şubesi küçük bir odaydı. Sadece Müdür Burhan Tezcan ve ben oturuyorduk. Benim masam kendi başına ayakta duramayan ahşap bir masaydı. İlk işim onu güzelce kalorifer borusuna bağlamak oldu. Daha sonra kırık bir daktilo buldum. Bazı harfleri yoktu. Onu elimdem geldiğince tamir ettim. Müdürüm Amerika’da açılan bir sergide görevliydi. Kendi kendime kazı arşivindeki dosyaları fişlemeye başladım. Hemen hemen tümünü fişlere geçirdim. Amerika’dan dönen müdürümden de bu nedenle övgü dolu sözler almıştım…”

Söyleşiyi biraz canlandırmak için “Karun Hazineleri” ve Aykut Özet ilişkisi desem ne anlatırsınız?

“Bir gün Müdürüm Burhan Tezcan Bey öğle saatlerine doğru bir ihbar aldığını, hemen seyahate gideceğimizi söyledi. O zaman Genel Müdürlükte bir araç vardı o da genel müdürün Willys Overland arabasıydı. O arabayla yola çıktık. İkindi zamanı Uşak’a vardık. Bir tümülüste kaçak kazı yapılmıştı. Gümüş eserler yakalanmış jandarma tarafından el konulmuştur. Altın eserler kaçırılmıştı. Şimdi Uşak Müzesinde sergilenen Karun Hazinesi’nin bir kısmını jandarmadan teslim aldık. Gece olmuştu. Yöneticilerin daveti ile akşam yemeğine gittik. Eserler arabadaydı ve arabanın kapıları kilitlenmiyordu. Burhan Bey ile düşündük. Şoför ile ben araba çevresinde devriye gezecektik. Yarım yamalak yediğimiz bir yemekten sonra, Uşak’ta bir otele gittik. O tarihlerde Uşak’ta handan bozma oteller vardı. O otellerden birinde bir oda bulduk ancak odanın kapı kilidi yoktu. Eserleri de arabada bırakamazdık. Yanımıza aldık. Karşılıklı iki yatak olan odanın ortasına eser sandığını koyduk. Sandığı iple karşılıklı olarak bileklerimize bağladık. Uyur uyanık sabahı ettik. Sabah erkenden işçi bulmak için haber bıraktık ve kaçak kazı yapılan tümülüse gittik. İstanbul Arkeoloji Müzesi arkeoloğu Nezih Fıratlı da geldi. Akşama kadar hiçbir işçi gelmedi. Akşam üzeri artık dönecektik ki uzaktan bir radyo sesi duyduk. Bir köylü elinde o zaman yeni çıkan pilli radyoyu sallaya sallaya yanımıza geldi. “Burada artık altın kalmadı. Sonuncu gümüş kepçeyi ben buldum. Götürdüm radyocuya verdim bu radyoyu aldım…” dedi.

Aykut ağabey Karun Hazinesi’nden bahsediyoruz değil mi? Adam Karun Hazinesi’nden bir parçaya karşılık, bir pilli radyo mu almış? Şaka gibi…

“Bu ülkenin paha biçilemez değerleri işte bu bilinçsizlik nedeni ile yurtdışına kaçırıldı. Hemen köylüyü alıp radyocuya gittik verdiği gümüş kepçeyi de Jandarma marifetiyle geri aldık. Koleksiyon çok değerliydi. Yurt dışına kaçırılan eserlerin kaçırılmasına aracılık eden kaçakçıların adları da güvenlik güçlerine verildi. Yıllar sonra Burhan Tezcan’ın dikkatinden kaçmayan bir ayrıntı ile bu eserlerin NewYork Metropolitan Müzesi’nde olduğu saptandı. Geri alınmak üzere dava açıldı. Uzun süren dava sürecinden sonra Metropolitan Müzesi eserleri geri vermeyi kabul etti. O tarihte Genel Müdür olan Prof. Engin Özgen tarafından eserler yurda getirildi. Bu eserler kurtarıldı ama kaçırılan tüm eserlerin geri alınması için açılan ve kazanılması için son aşamaya gelinen dava düşmüş oldu…”

Aynur hanımla nasıl tanıştınız? Birlikte mi çalışıyordunuz?

“1968 yılında tankçı olarak askerliğimi yapmaya başladım. Yedeksubay öğrenciliğim sırasında Genel Müdürlüğe uğradığım bir gün yerime bir hanım arkeoloğun atandığını duydum. Tanışmak için yanına gittim. Şimdiki eşim Aynur benim masamda benim sandalyemde oturuyordu. Tanıştık, anlaştık ve askerliğim bittikten sonra da 1970 yılında evlendik…”

Bu kadar mı? diye sorunca yine gülüştük. “Bu kadar yeterli…” dedi. Benim şansım magazinden yana hiç tutmuyor. Oysa Aykut ve Aynur Özet’in aşk hikayesini yazabilsem kalıbımı basarım ki çok daha fazla okunacaktır.  

Çalışma yaşamınızdan konuşalım mı?

“1970 yılında Phaselis ve Side liman araştırmaları yapan Alman bilim adamı Schaefer’in araştırmalarına komiser olarak atandım. İki aylık çalışma sırasında kontrolümde sualtı araştırmaları yapıldı…”

Hangi kazılara katıldınız?

“Öğrenciliğimde 1964’te Prof. Dr. Yusuf Boysal Başkanlığındaki Teos Kazısına heyet üyesi olarak, 1965’te Prof. Dr. Kenan T. Erim Başkanlığındaki Aphrodisias Amerikan Kazısına yine heyet üyesi olarak katıldım. 1967’de Prof. Dr. Kenan T. Erim Başkanlığındaki Aphrodisias Amerikan Kazısına  Kazı Komiseri, 1970’de Dr. Schaefer Başkanlığındaki Phaselis ve Side Limanındaki Alman Sualtı Araştırmalarına Araştırma Komiseri olarak görev yaptım.

1972’de Burhan Tezcan Başkanlığındaki Hacıtuğrul Karahöyük Kazısına heyet üyesi, 1973’de Prof. Dr Kristian Jeppesen Başkanlığındaki Maussoleion Danimarka Kazısına ve 1988’de. Prof. Langmann Başkanlığındaki Efes Avusturya Kazısına Bakanlık Temsilcisi olarak katıldım. 1989’da Karyalı Prenses Kazısının da Kazı Başkanıydım. 1997’de Myndos Kapısı Kazı ve Restorasyon çalışmasına ve 1999’da Torba Manastır Külliyesi Kazısına Kazı Başkan Vekili, 2006-2012 yılları arasında Myndos Kazısına Danışman Arkeolog olarak katıldım.

Ne kadar çok kazıya katılmışsınız…

“Bir de ilginç bir kazım var. 1968 yılıydı. Prof. Dr. Rodney Young Başkanlığında Gordion’da sürdürülen arkeolojik kazılara 1959 yılında getirilen ve geçici olarak Genel Müdürlüğümüzün garantisiyle yurda sokulan Jeep’in, garantinin sona ermesine karşın yurt dışına çıkarılmadığı anlaşılmıştı. Amerikan Kazı Heyeti Jeep’i bulamıyordu. Genel Müdürlük beni görevlendirdi. ‘Git Jeep’i bul’ dediler. Gittim. Bütün depoları ve kazı yerlerini araştırdım. Jeep’i bulamadım. Artık dönmeye yakın son kontrolleri yapıyordum ki kazı evinin yanında küçük bir tümsek gördüm. Hemen işçileri çağırdım. Sondaj neticesinde arabaya ulaştık. Bir tümülüs kazar gibi toprağa gömülmüş olan arabayı çıkardım ve gümrüğe teslim ettim…”

Müzecilik yaşamında hangi müzelerde çalıştınız?

“İlk atamam daha önce de söylediğim gibi 1966 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Müsteşarlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kazılar Şubesi Asistanlığıydı. Daha sonra 1976 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Tespit ve Tescil Şube Müdürü, 1978 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdür Başyardımcısı, aynı yıl 4 ay sonra Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü, 1979 yılı İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü, 1980 yılı Mardin Müzesi Müdürü, aynı yıl Anıt Kabir Müzesi Arkeoloğu olarak çalıştım. Anıt Kabir Komutanlığı Genelkurmay Başkanlığına bağlandıktan sonra 3 ay boşluk oldu. Bu arada Kütahya ve Çankırı Müzelerine sürgün olarak atama çabaları sonuç vermiyor. Daha sonra; 1982 yılı Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Arkeolog, 1986 Bursa Kültür Müdürlüğü Şube Müdürü,           1986 Danıştay Kararı ile Ankara Etnoğrafya Müzesi Arkeolog, 1987 Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Arkeolog, 1988 Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdür Yardımcısı, 1999 Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptım. 2003 yılında da emekli oldum…”

Bir dönem de üniversitede ders verdiniz sanıyorum…

“Doğrudur. Birde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi günlerimiz var. Güzel Sanatlar Fakültesinde 2005 yılından 2012 yılına kadar eşim Aynur Özet ile birlikte ders verdik. Bildiklerimizi, öğrendiklerimizi genç arkadaşlara anlatmaya ve onlarla paylaşmaya çalıştık. Aynur Özet Anadolu Uygarlıkları dersi veriyordu. Ben ise sanatın beşiği, ana rahmi olan Mitoloji dersini verdim. Arkeolojik araştırmalar, kazılar ve buluntular üzerine yazılmış yerli ve yabancı yayınlarda yazılarım yayınlandı…”

Biraz da Bodrum’dan konuşalım mı? Biliyorum yine arkeolojik açıdan değerlendirmelerde bulunacaksınız…

“Bodrum M.Ö. 1200’lü yıllarda Zu-Pa-Ru adıyla anılan bir yerleşim yeriydi. Daha sonra adı Zephyria, daha sonra da Halikarnassos olarak değişti. Şehrin koruyucu tanrısı Apollon’du M.Ö. 1000 yıllarında Batıdan Dor’lardan oluşan bir göç aldı. Pers istilasıyla bir satraplık oldu. M.Ö. 377’de Mausolos Satraplığın Başkentini Halikarnassos’a taşıdı. Burası Perslerin en batıdaki uç kalesi oldu. Aynı zamanda Mausolos’un ve onu izleyen satrapların yani kardeşleri II. Artemisia, Idreius, Ada ve Piksadaros zamanında Anadolu’nun en önemli şehirlerinden biri oldu. Mausolos kendini tanrı Apollon ile özdeşleştirdi. Onun tapınağının bulunduğu Zephyria adasına yerleşti…”

Mozole’den de kısaca bahsetmezsek olmaz…

“Mausolos ölmeden önce yaptırmaya başladığı mezar anıtının inşaası sırasında Anadolulu sanatçıların yanında Yunanistan’dan getirttiği sanatçıları da çalıştırdı. Yaptırdığı bu mezar anıt, Antik Çağın Yedi Harikasından biriydi. Sonraları “Maussolleion” ismi “Mozole” olarak dünyadaki tüm mezar anıtlarında kullanıldı…”

Büyük İskender?

“M.Ö. 4. yy. sonlarında Makedonya’lı İskender’in kenti zaptetmesinden sonra İskender’in generalleri tarafından yönetildi. Roma İmparatoru Augustus’da kendisini Apollon ile özdeşleştirip Tanrı ilan etti ve Apollon’un şehri Halikarnassos’a çok yardım etti. Bodrum’lu Herodotos büyük ve değerli eseri “TARİH” kitabıyla tüm dünyada ün kazanmıştır. Antik çağdan günümüze gelmiş olan bu yapıtta M.Ö. 5. yy.’daki tarihsel olayları birinci ağızdan öğreniyoruz. Bu çok önemli. Ayrıca Salmakis Çeşmesi yazıtından da Bodrum’un antik çağda yetiştirdiği önemli sanatçıları ve yazarları öğrenmemiz olası…”

Bu kişiler kimlerdir?

“Bunlardan birisi Tarihçi Herodotos’un amcası Panyasis’tir. Onun Herakleia adlı bir eseri vardır. Bu yapıtında mitolojik bir kahraman olan Herakles’in maceralarını anlatmaktadır. Bir müzisyen vardır İlliaka adında, bir yapıtından söz edilmektedir. Bu yapıtında Homeros’un İlias destanını bestelemiştir. Demodamos adında bir tarihçi, tragedia yazarı Menestheus, Komedia yazarı Dionysos, gene tragedia yazarı Phanostratos, tarihçi Nossos, Bilge şair Timokrates gibi önemli sanatçılar Halikarnassos’ta yetişmişlerdir. Çağının önem kazanan kişilerinden bazılarının yontuları Atina’da tiyatrolara ya da meydanlara dikilmiştir…”

Sizi bulmuşken sorayım; Bodrum adı nereden geliyor?

“1406 yılındaki Ankara savaşının galibi Moğolların kalelerini tahrip ettiği Saint Jean Şövalyeleri kendilerine verilen Halikarnassos’ta Mausoleum’un taşlarını da kullanarak kutsal Zephyria adasında Saint Petrus adına bir kale inşa ederler. Yerleşkenin adı St. Petrus’dan esinlenmiş ve Petrium olmuş, daha sonra da Bodrum’a dönüşmüştür…”

Sizin Bodrum serüveniniz nasıl ve ne zaman başladı?

“Bodrum’a ilk kez 1964 yılında bir fakülte gezisi ile geldim. Şimdi  pastane olarak, o zaman pansiyon olarak kullanılan Neyzen Tevfik evinde kaldım. Akşam geç kalırız diye anahtarı istediğimde pansiyonun sahibi anahtar kullanmadığını, burada hiçbir zaman hırsızlık olmayacağını ve  kapının her zaman açık olduğunu söyledi. Eski Ziraat Bankası binasının arkasındaki dar sokakta, daha sonra Türkü Bar olarak kullanılan küçük hamamda sabun ve havlu dahil adam başı 1 Liraya yıkandık. Sakallı aşevinde çorba ve köfte yedik, Kırık Çatal  kahvaltı evinde de kahvaltı ettik. Bu gezi bizleri, özellikle beni çok etkiledi. Hemen her yıl Bodrum’a uğramayı ihmal etmedim. Şimdi Tuğrul Acar’ın evi olan bina Herodot Pansiyondu. Evlendikten sonra balayında orada kaldım. O yıllarda Bodrum Müzesi Müdürü Haluk Elbe’ydi. Saygıdeğer kişiliği ile her zaman bizlere bir şeyler anlatır, bir şeyler öğretmeye çalışırdı. Bu vesileyle onu saygı ve özlemle anıyorum. 1978 yılında Genel Müdür olarak görev yaptığım sırada benden Bodrum Müzesine bir müdür bulmam istendi. Sualtı Arkeoloğu Oğuz Alpözen’i resmi yazıyla teklif ettim. Uygun görüldü ve ataması yapıldı. Yıllar sonra Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü Altan Akat, Bakanlık temsicisi olarak görev yaptığım Efes Kazısı’na telefon ederek, beni idareci olarak değerlendirmek istediğini, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdür Yardımcısı kadrosunun boş olduğunu, oraya atanmayı isteyip istemediğimi sordu. Lojman olup olmadığını sordum. ‘Lojman var…’ dedi ve eşim Aynur Özet ile birlikte Bodrum’a gelmeye karar verdik. Atamam Efes kazısındayken yapıldı. 1988 yılı Ekim ayında göreve başladım. 11 yılı aşkın bir süre bu görevi sürdürdüm…”

Sonra Bodrum’a mı yerleştiniz?       

“Hayır 11 yılın sonunda Ankara’ya gittim. Çocukluk ve daha sonraları da mesai arkadaşım olan Dr. Alpay Pasinli 1999 yılında Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü olarak bana yardımcılığını önerdi. Kabul ettim. Atamam gerçekleşti. Aynı yılın sonunda Anıtlar ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı olarak göreve başladım. Başta Alpay Pasinli olmak üzere Kültür Bakanım Sayın İstemihan Talay, Müsteşarım Sayın Fikret Üçcan ile birlikte uyumlu ve başarılı çalışmalar yaptık. 2002 yılında iktidarın değişmesi nedeniyle Kültür Bakanlığı kuruluş yasası değiştirildi ve biz Genel Müdürlük çalışanlarının kadrolarını iptal ettiler. 2003 yılının Mayıs ayında emekliliğimizi isteyerek Bodrum’a yerleştik…”

Bu günlere gelelim. Yenilenen Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi hakkındaki görüşleriniz nedir? Bu konuda çok tartışma var…

“11 yılı aşkın bir süre çalışarak, dünya çapında bir müze haline getirdiğimiz Bodrum Kalesi’nin bu durumu beni çok üzdü. 1995 yılında Avrupa Müzeler Birliğine “Yılın Müzesi” ödülü için aday gösterilen Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi “Özel Müze Ödülü”nü kazandı. Bu ödüllü müzeyi hiçe sayarak, Bodrum’dan haberi olmayan bir proje müellifi ve bir şantiye şefinin önerilerine kulak vererek yok ettiler. Daha önce emek vererek maddi ve manevi zorluklarla yapılan sergilemeler kaldırıldı. Yerine depo olarak nitelendirebileceğimiz mekanlara yer verildi. Amphora Sergilemesi, M.S. 7.yy. Roma Batığı Salonu, Cam Salonu, Sikke ve Mücevherat Salonu, Tektaş Batığı Salonu, Karyalı Prenses Salonu, İngiliz Kulesi Şövalyeler Salonu, İspanyol Kulesi Sağlık Salonu gibi müzecilik açısından çok önemli salonlar kaldırıldı ya da değişiklikler yapıldı. Sergileme çalışmaları yapılırken eski çalışanlara ya da bilen kişilere danışıldığını sanmıyorum. Dolayısıyla sadece duvarları izlediğiniz bir müze oluştu. Bir plan dahilinde Koruma Kurullarından izin alınarak yapılmış olan yapılar kaldırıldı. Gerekçesi sonradan yapılmış olmalarıydı. Onları yıktılar ama sonradan yapılmış olan minareye dokunmadılar. Oysa o da kurul kararına göre yapılmıştı. Yeşiller içindeki kaleden eser kalmadı. Birkaç ağacın dışındaki tüm bitkileri duvarlara zarar verdikleri gerekçesiyle kestiler. Birinci Derece Anıt olarak tescilli olan Bodrum Kalesi’nde Kuzey Hendeğini bozdular. Duvarlara bitişik olarak yeni beton binalar inşa ettiler. Yeni yapılmış binalar diye izinli yapıları yıktılar. Anıtın içine bina inşaatı gerçekleştirdiler.

            Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesini Disneyland’a benzetenler oldu. Müzecilikten hiç anlamayan bu kişiler bilmiyorlar ki müzeler Disneyland kadar eğlenceli ve bir o kadar da eğitici ve öğretici kurumlardır. Şimdiki müzede bunların hiçbirisi yok.

41 yıllık memuriyet yaşamım da 37 yılını müzelere vermiş bir kişi olarak yapılan bu faaliyetlerden çok rahatsız oldum…”

 

Peki diğer müzeler hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Son 19 senedir, müzelere hiç değer verilmedi. Müzeler bir bir boşaltılıyor. İstanbul Arkeoloji Müzesinin ödül almış salonlarının boşaltılması ile başlandı. Şimdi İmparatorluk Müzesinin ünlü eserlerini Atatürk Havalimanındaki Gümrük Depolarına götürüyorlar. 19. yy. da Müze Binası olarak inşa edilmiş olan binayı boşaltıyorlar. Arkasından Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesindeki sergilemeleri kaldırdılar. Şimdi duyduğuma göre İzmir Arkeoloji Müzesinin Varyanttaki binası ile Fuardaki binalarını boşaltıp eserleri tütün deposuna kaldırıyorlarmış. Doğru mu bilmiyorum ama İzmir Müzesi Türkiye’nin en önemli müzelerinden biridir. Şu unutulmamalıdır ki müzeler ülkelerin geçmişini yansıtır. İzleyenlere eğitici ve öğretici yöntemler kullanarak bunları anlatır. (sorunlu gibi) Dünya çapındaki müzelerimizi yabana atmayalım.

Arkeolojik kazılar hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Yaşamının büyük bir kısmını gerek yönetici, gerekse katılımcı olarak kazı ve restorasyon çalışmalarında geçirmiş biriyim. Tam sayısını bilmiyorum ancak Türkiye’de 300 civarında kazı çalışması olduğunu duydum. Kazıların makul sayıda olması tercih edilir. Çünkü çıkarılan taşınır ve taşınmaz eski eserlerin onarımı ve korunması çok önemlidir. Bunun için de çok önemli bir bütçeye sahip olmak gerekir. Onarılmamış ve koruması yapılmamış yapıtların gelecek kuşaklara sağlıklı olarak ulaşması mümkün değildir…”

Söyleşimizin sonuna geldik. Genelde söyleşiyi ben yönlendirdim, lakin ben size uydum bu sefer. BG Dergi için yazılar yazmak dışında şimdi neler yapıyorsunuz?

“İki yıl Adliye’de bilirkişilik yaptım. Eşimle birlikte konumuzla ilgili bizden istenen yazıları hazırlıyoruz. Konferanslar hazırlıyarak bunların gerçekleşmesiyle uğraşıyoruz. Arkeolojik geziler yapıyoruz. Herkes bizlere “Senelerce eski eserleri ve kültür varlıklarının içinde yaşadınız hâlâ niye gidiyorsunuz…” diye soruyorlar. Biz de onlara “Postacıya izin vermişler gitmiş mahalleyi dolaşmış…” diyoruz. Biz Arkeologların emekliliği yok, biz mezara kadar öğreniriz ve çalışırız…”

Belli ki ömrünüz boyunca sevdiğiniz bir işle uğraşmışsınız. Ne mutlu bu güne kadar biriktirdiğiniz bilgileri olabildiğince paylaşmaya devam ediyorsunuz. Size ve sizin gibi insanlara minnettarız…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.