Bodrum Gündem

Orhan Veli ve Garip Ölümü

Edindiğim bilgi ve belgelere göre; Kasım 1950: Orhan Veli, belediye çukuruna düşerek Yaşamını yitirdi! Garip akımının kurucusu şair Orhan Veli Kanık, 1950’de hayata veda etti! Orhan Veli’nin ölüm şekli, o günden bu yana Türkiye’de bazı konularda değişen bir şey olmadığını ortaya koyuyor. Orhan Veli,.. Belediye çukurlarına düşerek ölen insanların sayısı azımsanmayacak boyutlarda. Son olarak 11 yaşındaki Ali Yeşiltaş, Denizli Belediyesi’nin açtığı çukura düşerek hayatını kaybetmişti.

Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914’te İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’nde başladığı öğrenimini Ankara’da sürdürdü, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne devam etti (1932-36). Ankara PTT Genel Müdürlüğü’nde memur olarak görev yaptı.

Askerliğini yaptıktan sonra MEB Tercüme Bürosu’nda çalışmaya başladı (1945). Ancak kurumda esen anti demokratik hava nedeniyle görevinden istifa etti (1947). İlk yazıları lise yıllarında çıkardığı ‘Sesimiz’ adlı okul dergisinde, daha sonraki şiir ve şiir yazıları ‘İnsan’, ‘Ses’, ‘Gençlik’, ‘Küllük’, ‘İnkılapçı Gençlik’ dergilerinde yayımlandı.

1947 yılından itibaren çeviriye ağırlık veren Orhan Veli, Mehmet Ali Aybar’ın çıkardığı ‘Hür’ ve ‘Zincirli Hürriyet’ adlı gazetelerde eleştiriler, ‘Ulus’ta ‘Yolcu Notları’ başlıklı yazılar yayımladı.1941’de liseden arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday ile birlikte ‘Garip’ adlı şiir kitabını yayınlayarak, o güne dek Türkiye’de bilinen şiirin her formuna karşı çıktı.

1 Ocak 1949 tarihinden itibaren 15 günde bir yayımlanan ‘Yaprak’ dergisini çıkarmaya başladı. 15 Haziran 1950’ye kadar yayımlanan bu dergiyi parasal güçlükler nedeniyle yayımlayamaz olunca Ankara’dan ayrılıp, İstanbul’a döndü. Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le birlikte Nazım Hikmet’in yaptığı açlık grevine destek verdi ve iki günlük sembolik bir açlık grevi yaptı. Nazım’ın hapisten çıkmasından sonra da onu desteklemeye devam etti.

Orhan Veli, eserlerinde sınıfsal çelişkilere de yer verdi. “Ciğercinin Kedisi ile Sokak Kedisi” adlı şiirinde bu çok açık bir şekilde ortaya çıkar. Sokak kedisi, ciğercinin kedisine dönüş yaparsak şöyle seslenir:

Uyuşamayız yollarımız ayrı;

Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;

Senin yiyeceğin, kalaylı kapta;

Benimki aslan ağzında;

Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.

Ama seninki de kolay değil, kardeşim;

Kolay değil hani,

Böyle kuyruk sallamak tanrının günü…

Ciğercinin kedisi ise şöyle karşılık verir:

Açlıktan bahsediyorsun;

Demek ki sen komünistsin.

Demek bütün binaları yakan sensin.

İstanbul’dakileri sen,

Ankara’dakileri sen…

Sen ne domuzsun sen!

Orhan Veli, Ankara’da bir gece sokakta bir belediye çukuruna düştü ve başından yaralandı (10 Kasım 1950). İki gün dinlendikten sonra İstanbul’a gitti. İstanbul’da bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirdi ve hastaneye kaldırıldı (14 Kasım 1950) . Alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi edildi, ancak beyin kanaması geçirdiği sonradan anlaşıldı. Aynı gün akşama doğru komaya giren Orhan Veli, geceleyin saat 23.20’de hayata gözlerini yumdu. Şiirlerinden yapılan seçmeler İngilizce, Fransızca, Rusça, Yunanca gibi çeşitli dillere çevrildi.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr 14 Kasım 2013

Bir Başka Kaynak: Kaynak/ egedeson

Şiiri ‘sokağa taşıyan’ o şair nasıl öldü bilir misiniz? Türkiye’de edebiyata düşkün her erkek o şiiri mutlaka okumuştur…Okumadıysa bile başkasından duymuştur…Kaleme alındığı günleri dikkate katarsanız…Hafiften erotiktir ama…Hikayesi şahanedir…

*

Türkiye’nin 40’lı yılları…Yer; başkent Ankara…Tatlı tatlı esen yaz rüzgarı…Kentin  merkezindeki evin tül perdelerini ara ara havalandırıyor…Bella Eskinazi…Olağanüstü güzel, alımlı bir genç kız…Henüz 20’sinde bile değil…Odasında yatağına uzanmış ders çalışıyor…

Bu hikayenin kahramanı Orhan Veli…Kapıdan uzun uzun Bella’yı seyrettikten sonra…Salonun köşesindeki küçük masaya oturuyor ve…Cebinden çıkardığı kâğıda…Bir şeyler karalayıp yeniden odaya yöneliyor…Kağıdı Bella’ya uzatıyor ve… Sadece…“Bu şiiri sana yazdım…” diyor:

“Uzanıp yatıvermiş, sere serpe; / Entarisi sıyrılmış, hafiften; / Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor; / Bir eliyle de göğsünü tutmuş… / İçinde kötülüğü yok, biliyorum; / Yok, benim de yok ama… / Olmaz ki! / Böyle de yatılmaz ki!”

*

Evin sahibi…O tarihlerde Türkiye’nin önde gelen çevirmenlerinden…Akademisyen, yazar Sabahattin Eyüpoğlu…Güzeller güzeli Bella ise…Gazeteci–yazar Erol Güney’in  baldızı…Orhan Veli ile Erol Güney ise, üniversiteden arkadaş… Şairimizin Bella’nın arkadaşlıkları… İşte öylesi bir yaz günü…Ankara’nın kalbinde başlar…

*

Yedek subay olarak…Gelibolu’da askerlik görevini yaparken yazdığı… Bi’şiir var ki… 36 yaşında aramızdan ayrılan o dev kalemşorun… Adeta “kısacık hayat” hikayesi:

“1914’te doğdum… / 1 yaşında kurbağadan korktum… / 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım… / 13’te Oktay Rifat’ı, 16’da Melih Cevdet’i tanıdım… / 17 yaşında bara gittim… / 18’de rakıya başladım… / 19’dan sonra avarelik devrim başlar… 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim… / 25’te başımdan bir otomobil kazası geçti… / Çok aşık oldum… / Hiç evlenmedim, şimdi askerim…”

Kaç şair?Böyle konuşur gibi duygu selini akıtabilir kalbinize?

*

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şefiydi babası…Soyadı Kanunu çıktığında…“Kanık” kelimesini seçti…Gelgelelim…O büyük usta “Kanık”ı hiç kullanmadı…“Orhan Veli” ile başladı ve o ölümsüz imza hep o iki kelime ile yaşadı…Hala öyle…Sadece, “Orhan Veli” …

*

Öylesine tatlı bir “İstanbul Sevdası” yaşamıştı ki…O sevda…İşte böyle ölümsüzleşti: “İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; / Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; / Alnın sıcak mı değil mi, iliyorum; / Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum; / Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından, / albinin vuruşundan anlıyorum; / İstanbul’u dinliyorum…”

*

Orhan Veli…Şiirde vezin, kafiye ve söz sanatlarını bırakarak…Serbest şiire yönelen ilk şiir ustası olarak tarihe geçti…Daima…Sokaktaki insanın şiirini söyledi…Döneine göre, inanılmaz bir hiciv” ustasıydı…Kimselerden çekinmeden…Bazı ustalarla dalgasını geçiyordu…Mesela…Ahmet Haşim’in…“Göllerde bu dem bir kamış olsam” mısrasını hicvetmek için…“Rakı şişesinde balık olsam” diye yazdı…Bi’adım daha ileri gitti…Açlık grevi yapan  Nazım Hikmet’e… “Görmüyor musun her yanda hürriyet; / Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; / Git gidebildiğin yere…” dizeleri ile seslendi…

Sonsöz: “Ağlasam sesimi duyar mısınız? / Mısralarımda? Dokunabilir misiniz? / Gözyaşlarıma, ellerinizle? “

*

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.