Bodrum Gündem

İşte o adam benim babam

İşte o adam benim babam

 

Sandıma’nın komşusu Dirmil’de 1936 yılının mayıs ayında Şükrü-Mahinur çiftinin dört erkek çocuğundan biri olarak doğmuş.

Atatürk ebediyete intikal ettiğinde henüz iki yaşındaymış.

Baba dedesi Kurtuluş Savaşında cephede 12 yıl askerlik yapan Şakir Çavuş’tur.

Cumhuriyetin ilk yıllarının yokluk, yoksulluk döneminin zorluklarına tanıklık etti.

İlkokul yaşına gelinceye kadar tarla, bağ bahçe ve hayvancılıkla uğraşan ailesine yardım ederek geçti yaşamı.

İlkokulu bitirdikten sonra bir karar vermek zorundaydı.

Rençberliğe mi devam edecekti, yoksa bir meslek seçip çıraklığa mı başlayacaktı.

Düşündü taşındı…

Bir meslek sahibi olmak daha cazip geldi ve terzi olmaya karar verdi.

O zamanlar nahiye olan Yalıkavak’ta bir terzi ustası buldu ve on iki yaşında onun yanında mesleğine ilk adımını attı.

Zeki ve çalışkandı.

On sekiz yaşına geldiğinde herşeyi kavramıştı. Ustasına teşekkür etti, elini öptü ve vedalaştı. Ve bir çok kişinin cesaret bile edemeyeceği o yaşta Yalıkavak’ta 60 yıldan fazla sürecek olan ve kendisine “Kibarlık, Saygınlık ve Efendilik“ ünvanını kazandıracak olan mesleğine, kendi tabiriyle “İĞNE İLE KUYU KAZMAYA” başlamış oldu.

İki yıl çok yoğun çalıştı ve kendini kabul ettirdi.

Üç yıl kadar sürecek olan vatan bekçiliği için yirminci yaşını doldurduğunda, dükkanını bir arkadaşına emanet etti. “Ben vatanı beklemeye gidiyorum, üç yıl boyunca dükkan sana emanet, eyvallah…” dedi ve köyüyle arkadaşlarıyla vedalaştı, gurbete yola koyuldu.

Askerlik hayatı boyunca da mesleğini yaptı.

Vatani görevi bitip köyüne döndüğünde arkadaşına teşekkür edip tekrar işbaşı yaptı.

Artı o bölgenin sevilen, sayılan “Terzi Cengiz Ustasıydı…”

Evi Dirmil’de, işi Yalıkavak’taydı.

Her gün güneşi görmeden kalkıp gece yarılarına kadar sürecek olan çalışma için yola koyulurdu.

Özellikle Ramazan ayı boyunca ve Kurban bayramından en az bir ay önce akşamları onu evde görmek neredeyse imkansızdı.

Gece yarısı gelir, sabah erkenden tekrar işbaşı yapardı. Çünkü bayramlar için hazırlanacak elinde çok işi olurdu. Eğer söz vermişse de ne yapar ne eder mutlaka yetiştirirdi.

O günlerde ne elektrik vardı ne araba, gece geç saatlere kadar süren çalışması sonrası zifiri karanlıkta üç kilometrelik taşlı topraklı yoldan elinde file ve sefertasıyla (eve hiçbir gün boş gelmedi, hep filesi doluydu) evinin yolunu tutardı.

Derken, döneminin en tercih edilen terzilerinden biri oldu.

Taa Bodrum’dan Yalıkavak’a elbise diktirmeye çok sayıda gelenler olmaya başladı. Artık işe yetişemiyordu. Çırak çalıştırmaya başladı. Onlarca, yirmilerce kişiyi meslek sahibi yaptı. Meslekten öte o çıraklarına yaşam şeklini empoze etti. Yani “Saygınlığı, efendiliği, dürüstlüğü, kibarlığı…” öğretti.

“Zor ama dönemin en geçerli mesleğiydi işim…” derdi hep ama…

Bir devlet memuru da gördü mü hayran kalırdı ona “Keşke okuyabilseydim de bende memur olsaydım…” cümlesini sık sık duyardım.

Yirmili yaşların sonuna doğru işini kurmuş, para kazanmaya başlamıştı. Artık sıra evlenmeye gelmişti.

Düğünlerde oyun yatağına çıktığında diğer oyuncular pisten çekilip onu izlerlermiş.

Yakışıklılığıyla, kibarlığı ve efendiliğiyle herkesin hayranlık duyduğu biriymiş.

İşte tam bu dönemlerde Dirmil’in zengin ailelerinde biri olan (Zengin Nesibe diye bilinen) Nesibe Özgül’ünde dikkatini çekermiş “Olacaksa böyle bir damadım olmalı…” dermiş hep.

Ve öyle de olmuş.

Nesibe hanım kızını Dirmil’in yakışıklısı Terzi Cengiz Ustaya vermiş.

Habibe Cömert…

1960 yılında başlayan birliktelik 57 yıl sürer, ta ki 30 Mayıs 2017’de sonsuzluğa uzanıncaya kadar…

********

1972 yılı onun hayatına ayrı bir tat katan yıl olmuştur. Çünkü kiracı olduğu dükkanının bir arkasındaki binayı satın almıştır. Artık kiracı değil, kendine ait bir dükkanı olmuştur. O dönem yaşadığı mutluluk parayla ölçülemezdi.

Bir de otuz yıl boyunca, gidiş-geliş altı kilometrelik Yalıkavak-Dirmil yolunu her gün eskiten Cengiz usta için 1976 yılı da oldukça önemlidir. Çünkü mobiletler piyasaya çıkmış ve ilk alan o olmuştur. Otuz yıl sonra her gün yürümek zorunda olduğu yolu artık mobiletiyle gidip gelecekti.

Keyfine diyecek yoktu artık…

Hazır buldukları değil, kazandıklarıydı onun için önemli olan.

Siyasetle de yakından ilgilenirdi o dönemlerde. Demokrat Partiliydi. Büyük oğlunun adını bile bir dönem hayran olduğu Muğla Senatörü Haldun Menteşe’den esinlenerek “Haldun” koymuştur mesela.

O yıllarda Yalıkavak’ın küçük bir postanesi vardı. Mektuplar oraya gelirdi. Sadece köylere ulaşması çok zaman alırdı. Mesela Dirmil’den birine gelen mektupta alıcısının sadece adı yazardı, adres kısmına da “Terzi Cengiz Usta eliyle” yazılırdı. Her hafta onlarca mektup Cengiz Usta eliyle en kısa sürede güvenli bir şekilde sahibine ulaştırılırdı.

Haberleşmeyi sağlayan bir kişiydi bir nevi. Gazete mesela sadece Yalıkavak’a gelirdi. Köye ulaşması onun sayesinde oldu yıllarca.

Son dönemlerinde hazır giyim furyası ülkeyi sarsa da o sonuna kadar direndi.

Aramızdan ayrılana kadar hiç hazır kıyafet giymedi, hep kendi diktiği elbiseleri giydi.

Masada parça ekmek, tabakta yemek asla bırakmazdı “Onlar nimettir, bulamayanlar var, günahtır…” derdi hep.

Kelle paça çorbasına, sirkeli domates salatasına, kemikli et haşlamasına, tereyağlı makarnaya, tavuklu bamyaya bayılırdı.

Arada bir de akşamları dostlarıyla iki tek atmayı da “laf olsun diye değil, gerçekten iki tek” çok severdi “Onu hiç sarhoş görmedik, aksine neşe katardı masaya, sohbetinin tadına doyulmazdı…” der dostları.

Haaa… Adnan Şenses’i çok severdi birde, zaten çok ta benzerdi ona.

Bir cemiyete gidilmeden önce “Çocuklar sakın ayrı ayrı durmayın, hep yan yana olun…” insanlar anlamaz dedikodu yaparlar, “Şuna bak iki kardeş bir birine küs derler…” sakın buna mehil vermeyin derdi hep.

Tartıştığı kişiler olmuştur mutlak ama biriyle ağız dolusu küfürle kavga ettiğine tanıklık eden olmamıştır hiç. Çünkü hep ılımlı, yapıcı, efendi kalmıştır Cengiz usta.

O tatlı tebessümü terapi gibi gelirdi dostlarına…

Seksenli yıllardan sonra turizmin başlamasıyla yurtdışından veya yurtiçinden Yalıkavak’a gelip te Cengiz Ustayla yolu kesişmeyen insan çok azdı.

Mesela o dönemlerde yabancıların ülkemizde mülk satın alması yasaktı. Bazı Alman dostları Yalıkavak’ta aldıkları evlerinin tapularını Cengiz Usta’nın üstüne yaptılar. Yıllarca böyle kaldı. Hatta evlerin sahiplerinden ölenler bile oldu. Yasadan sonra mirasçıları teslim aldı. İşte bu kadar güvenilir, emin bir adamdı.

Çok özel dostları oldu yaşamı boyunca. Bunların içinde birçok gazeteci de vardı.

Mesela Yavuz Donat en sık görüştüklerinden biriydi. Donat, defalarca köşesinde Yalıkavak’lı Terzi Cengiz Ustayla olan anılarından bahsetti.

30 Ekim 2017 yılında Sabah gazetesindeki köşesinde şöyle yazmıştı; Yazının başlığı “Yalıkavaklı Terzi Cengiz…”

“Bodrum’un Yalıkavak Beldesi cennetten bir köşedir. Yılın 12 ayı turist kaynar. Yalıkavak’ın en eski esnafları, beyaz eşya satan Sami, Berber Turgut ve Terzi Cengiz’dir.

Terzi Cengiz’in dükkanına iki turist gelmiş. Şapkalara, gömleklere bakmışlar ama bir şey almamışlar.

Ancak giderken turist karı kocadan biri, gözlüğünü unutmuş.

Cengiz “Nasıl olsa geri gelir diye…” gözlüğü tezgahın üstüne bırakmış.

Bu arada başka bir müşteri gözlüğü çalmış.

Terzi Cengiz günlerce uyku uyumamış “Ya turist gelirde gözlüğünü sorarsa! Ne diyeceğim, ne edeceğim?” diye

Bereket gelip giden, gözlüğü arayıp soran olmamış.

Cengiz usta bu hikayeyi anlattı ve ekledi: “Geçen yıl birisi dükkanda fotoğraf makinasını unuttu, aldım çekmeceye kilitledim, bir yıldır sahibi gelir diye bekliyorum…”

*******

Daha çok şey yazılır aslında hakkında, fakat Yavuz Donat çok iyi özetlemiş kişilik ve kimliğini.

İşte böyle bir adamdı babam “TERZİ CENGİZ USTA…”

Efendilik, kibarlık, dürüstlük sembolüydü.

Haziran’ı görmem ben derdi son zamanlarında, 30 Mayıs’ta sonsuzluğa uçup gitti.

Mayıs’ta geldi, Mayıs’ta aramızdan ayrıldı (Mayıs 1936/Mayıs 2017 )

O bu adam benim babamdı.

Mekanın cennet olsun, ışıklar içinde ol sevgili babam…

Bizlere bıraktığın o tertemiz “soyadı” için sana sonsuz teşekkürler…

Oğulların Haldun ve Şenol (Birol) Cömert

Yorumlar

  1. Saim Tiryaki dedi ki:

    Tanımaktan çok onur duyduğum,saygıdeğer ve saygı gösteren,dürüst soyadı gibi cömert Cengiz ağabeyi ben de rahmetle anıyorum. Allah rahmet eylesin,siz evlatlarına uzun ömür versin Şenolcum..

  2. Mikael yardım dedi ki:

    Şenolum sende efendilikde babana cekmişsin Cengiz usta benden bir yaş ufakmış ben 1935 liyim aynı zorlukları ben de çektim harp zamanları……. mikael