Benim Aynam Sensin
Her seven,
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek,
Sevilenin o aynaya bakmasıdır.
Özdemir Asaf
Lise yıllarındaydım. Fen fakültesinde okuyan bir arkadaşımla mahallemizdeki pastanede bir şeyler yiyip içiyorduk. Dükkânın iki duvarı, karşılıklı ayna kaplıydı. Arkadaşım, aynaya bakıp saçlarını düzeltirken şunları söyledi:
“Paralel iki ayna arasında durursan sonsuz görüntü elde edersin!”
İlgimi çekmişti, o güne kadar hiç düşünmemiştim; oysa kendimi bildim bileli dükkâna girer çıkar ve aynaları görürdüm.
Yıllar geçti, Özdemir Asaf’ın paylaştığım dizeleri ile tanıştım. Lise yıllarında, pastanede arkadaşımın söylediklerinin şiirsel olarak aynısını söylüyordu. İki yaşanmışlık arasında uzun yıllar olsa da ikisini birbirine bağlamıştım. Aklıma şu geldi:
İlkokul yıllarında saman kâğıtlar üzerindeki noktaları birleştirir şekiller elde ederdik. Bunlar; kuş, kedi, köpek, sandal, vb. basit şekiller olurdu. Farklı yıllarda yaşadığımız anıları bu noktalara benzetiyorum. Anıları birleştirdiğimizde ise elde ettiğimiz “Hayat” oluyor sanki.
Biz yine paralel aynalara dönelim: Paralel aynalardan biri seven, diğeri sevilen olduğu zaman elde edilen sonsuz görüntünün adı “Aşk”; diğer bir ifadeyle “Ölümsüzlük” oluyor. Bu romantik bir söylem gibi gelebilir, öyledir de. Aşkın sonsuzluğu ya da ölümsüzlüğü, ezoterik öğretilerde de yer almaktadır.
Aşkı ya da ölümsüzlüğü sadece paralel iki ayna göstermiyor bize. Hayat ile ölümün kesiştiği noktada açan gül de ölümsüzlüğün, yâni aşkın sembolüdür. Hristiyan dinine ait olarak bilinen haç sembolünün, ezoterik tarihi çok daha eski zamanlara dayanmaktadır. Üç ciltlik “Kayıp Uygarlıklar” kitabında “Mu” uygarlığını inceleyen James Churchward, serinin üçüncüsü olan, “Mu’nun Kutsal Sembolleri” kitabında bu konuda detaylı bilgiler vermektedir.
Farklı zamanlarda, farklı uygarlıklar haç sembolüne değişik anlamlar yüklemişlerdir. Ben burada sadece; hayatı temsil eden dikey doğru ile ölümü temsil eden yatay doğrunun kesiştiği noktada açan güle vurgu yapmak istedim. Böylelikle aşkın kutsiyetini ve ölümsüzlüğünü bir kez daha gözler önüne sermeye çalıştım.
Bu yazının doğmasına; sevgili Karım ile izlediğimiz, senaryosunu Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı; “Aşkın Kıyameti” adlı film sebep oldu. Filmde Yılmaz Erdoğan’ın felsefî ve duygusal derinliği güçlü bir şekilde hissediliyordu. Filmin sonlarına doğru bir yerinde; “Kendini sevemeyen, bir başkasını sevemez” gibi bir cümle söylendi. Aynı fikirde olduğumuz için çok hoşumuza gitmişti. Film bittikten sonra; “Karım sen kendine ‘Seni Seviyorum!’ diyor musun?” diye sordum. Karım da bana; “Tabii hem de aynada gözlerimin içine bakarak söylüyorum” dedi. Çok hoşuma gitti.
Ben de hemen aklıma gelen birkaç satır yazıp, başlığına da yazımın başlığındaki ifadeyi koyup kendisine verdim:
“Benim Aynam Sensin”
Değerli arkadaşım , kardeşim eline emeğine sağlık. Aşkı ne güzel anlatmışsın.
Nazım’cığım çok teşekkür ederim.
Metin Hoca yine çok güzel bir konu yakalamış, bize çok güzel de anlatmışsınız, teşekkürler…
Ben teşekkür ederim Fevziye Hocam.
Sevgi ve özlemle…
Metin hocam yazılarınızı keyifle okuyorum. Kaleminize sağlık. Teşekkürler.
Nermin Hocam çok teşekkür ederim.