Bodrum Gündem

Nereden başlamalı?

20.12.2009
0
A+
A-

Bir şablon

Çeşitli yollarla önümüze gelen konuların içinde önemli bir bölümünün, “Asiye nasıl kurtulur?” temalı olduğunu görüyoruz. Bunların çoğunda ortak olan noktalar aşağı yukarı şöyle özetlenebilir:


·                 Ülkemizin sorunları çözülememekte, giderek karmaşık ve güç çözülebilir hale dönüşmektedir,


·                 Bunların çözülebilmesi en büyük dileğimizdir; ama bu yetki gerektirir, ben / biz de buna sahip değili(m/z),


·                 O halde ben ancak doğrusunu ortaya koyabilirim, yapmak ise elinde imkan olanlara düşer (ama yapmıyorlar),


·                 Eğer başkaları da bundan başka çözüm biliyorlarsa -ki zordur- söylesinler, ama o çözümler ülkeyi bir bütün olarak “ kurtarmak“tan uzaktır,


·                 İleri sürülebilecek çözümlerin kısa erimli olması lazım, uzun vadeli çözümlere kadar kim öle kim kala; çözüm etkili, çabuk, net olmalı (mümkünse benden pek bir şeyler de beklenmemeli),


·                 İşte bu nedenle yakınıp durmaktan başka bir çare kalmıyor, ülke elden gidiyor.


Bu özetleme biraz karikatürize edilmiş olsa da, hemen herkesin sıkça karşılaştığı şablona epey uyduğu da bir gerçektir.


Hiç olmazsa “anlamaya çalışarak” başlamak!


Yukarıdaki şablon bir kabul üzerine oturuyor: “Sorunlarımızın niçin çözülemediği, giderek arttığı bellidir. Bunun araştırılmasına gerek yoktur; o neden benim dediğimdir.”


İşin ilginç yanı, o kabullerin -hiç olmazsa çoğunun- yanlış da olmayışı, gerçekten büyük resim içinde -bir şekilde- yer aldığıdır; ama büyük resim daha karmaşıktır.


Bu durumda yapılması gereken, tek ve tartışmasız doğrulara sarılmak yerine, ne olduğunu ve nasıl olduğunu “anlamaya çalışmak” değil midir?


Görevi, çeşitli tesislerdeki arızaları gidermek olan teknik elemanların sıkça karşılaştığı bir durum, tamamen bilinen, mekanik olarak birbirine bağlı, ilişkileri çok iyi tanımlanmış ve de iyice belgelendirilerek arıza arayanlara kolaylık sağlamış tesislerde dahi bir sorunun nedeni pek kolay anlaşılmayabilir. TV′deki uçak kazası analizleri ne iyi örnektir. buy Lasix online


Sosyal olaylar ise daha karmaşıktır ve ayrıca anlamak isteyenlere yardımcı olacak şekilde dokümante de edilmemişlerdir. O halde gözümüze çarpan veya bize anlamlı gelen ya da değer ölçülerimizle örtüşen yanları bulunan “tek neden”lere dayalı “sorun tanı ve çözümlerimiz” neyin nesidir?


“Gerçek” bir başlangıç noktası lazım!


Gerçek ve doğru(lar) farklı olabilir. İlk peşinde koşulması gereken “gerçek”, ne(ler)in “doğru” olduğu ise ardıl adımlardır. buy Plavix online


Manzara-i umumiye′den memnun olmayanların ilk peşine düşmeleri gereken, üzerinde uzlaşıya varılabilecek “gerçek”(ler)in neler olduğu, sonra da nelerin yapılmasının “doğru” olacağıdır.


“Gerçek”ler ancak yanlışlanabilir gözlemlerle ortaya konulabilir; yani bir kişinin -ne denli inanırsa inansın- saptadığı bir “gerçek” bu tanıma göre gerçek değil, sadece bir kanaatttir, hatta bir yanılgı dahi olabilir.


Hele hele, bu ilk sağlam adımı atıp ne olup bittiği konusunda “gerçeklere dayalı” bir sağlam anlayışa sahip olmadan sorunların nedenini saptamak, hatta daha da ileri giderek çözüm belirleyip onun üzerinde israr etmek ve sonra da bu çözümün uzun zaman alacağını -dolayısıyla da kendisinin görmeyebileceğini- ve uygulamak için gereken güce sahip olmadığını ileri sürmek ne anlama gelir?


Bir tuzağa dikkat..


Her ülkenin gurur kaynağı insanları vardır. M.Kemal Atatürk de Türk milleti için gurur kaynağı ve daha da fazlasıdır. Üstelik de öyle bir söylem bırakmıştır ki sanki bugünleri görerek toplumumuzu korumak istemiştir. O da bilimin rehberliğidir. Daha da yalın olarak M.Kemal topluma şunu önermiştir: “Önce anlayın“!


Bu “gerçek” ortada iken, anlamayı bir kenara bırakıp, aklına gelene “doğru” olarak sarılmak ve sonra da “uzun vade, “güç yetmezliği“, “önerilerine kulak verilmemesi“, “niçin başkası değil de ben“, “önceliklerim farklı“, “hele ?olsun da” ve benzeri gerekçeler ardına sığınmak ne anlama gelir?


Günümüzde tüm sorunların çözümünün M.Kemal tarafından ortaya konulduğu, başkaca bir şeylere kafa yorulmamak gerektiği, sadece bol bol Atatürk adının telaffuz edilmesi gerektiği, bunun dışındaki işlerin boş işler olduğu gibi epey yaygın bir kanı vardır. En az bu kesim kadar bir kalabalık da tüm sorunların çözümünün din kitaplarında ya da önderlerinin öğretilerinde bulunduğu ile oyalanıyor.


Her üçü birden -ki herhalde büyük bir çoğunluğu oluşturuyor- “önce anla” ilkesini bir kenara bırakmıştır; bu bir tuzaktır.


Bir “gerçek” önerisi!


İster “dış mihrakların emelleri“, ister “kutsal saydığımız öğretilerden uzaklaşılmışlık“, isterse başka bir nedenle olsun ortada bir “gerçek adayı” var: Sorunlarımızdan -başka toplumlara göre- daha çok zarar görüyoruz.


Fluoxetine price Bunu kabul edenler ya da etmeyenler olabilir. Önerim, bu konu üzerinde düşünmek, ama iyi düşünmek; bu konu ile oynamak, aklına güvendiği insanlarla tartışmak. Fakat kesinlikle, kendi tek tanısına takılmamak.


Bu aday, gerçekten bir sorun mudur? Bunu hareket noktası alırsak işe yarar bir yerlere varabilir miyiz? Eğer gerçekten de bir “toplumsal bağışıklık sistemi yetmezliği” varsa yapılabilecekler farklı mıdır ve mümkün müdür?


Rehavet sinsidir ve de çok zekidir. Olmayacak gerekçeler icat edebilir. Dikkat!


 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.