ONURUYLA YAŞAMAK
Onurlarıyla yaşayamadan”
utanç içinde tamamlarlar.
Elbette ki hayat kalitemizi yükseltmek
ailemize, çevremize, insanlara, faydalı olmak için çok çalışmalıyız.
Fakat bu çaba, bizlere emanet olarak verilen canı, emanet sahibine teslim
ederken “Onuruyla Yaşamak”
gibi bir güzellikten, böyle yüce bir
duyguyu hissetmekten alıkoymamalıdır. Bu
dünyada hangi işi yaparsak yapalım, işimizi en iyi biçimde yapmanın gayreti
içinde olmalıyız. Hayallerimizin
peşinden koşmalı, ona ulaşmak için gayret göstermeli, ama hayal içinde de yaşamamalıyız…
görevinizden ayrıldıktan sonra aynı saygıyı
görmeye devam edeceksiniz.
Bunları başaranlar için, “Onuruyla yaşadı” , kimsenin adamı olmadı,
çok saygın biriydi; başaramayanlar için, “normal”>oldu, hakkında konuşmaya bile değmez” denir…
kişiden bahsetmek
istiyorum. Bu kişi hakkındaki kararı Türkiye kamuoyu çoktan
verdi bile. Hem meslektaşları, hem onu izleyenler, hem de benim için, onun Yaşar Büyükanıt. Görevi,
Eski Genelkurmay Başkanı.
Binlerce yıllık tarihi olan Türklerin Ordusunun başı. Tarihteki son Türk
Devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin
Ordusunun başı…
Ben ona baktığımda, tıpkı kendisinden önceki meslektaşı Hilmi Özkök gibi, “yetersiz” , “aciz” bir General görürüm. Emrinde çalışan, vatan
savunması için can pahasına görev yapan
insanları; ABD’nin görevlendirdiği
ajanların, cemaatin yine ABD’de
eğitilmiş adamlarının hazırladıkları ve bunun için terör örgütünün profesyonel
militanlarını “itirafçı- gizli tanık”
olarak kullanıp, kurdukları tuzaklara, göz göre göre yem eden bir
general…
Türkiye’nin binlerce yıllık hafızasına, en mükemmel istihbarat kaynaklarına
sahip bir ordunun Komutanlarını, üç beş çapulcuya oyuncak eden bir General…
Emri altında görev yapan askerlerin, onurlarıyla oynanmasına, bilerek göz yuman
bir General…
Bu General, kendisinden önceki General gibi,
sadece rütbe almış, zamanı geldiğinde terfi etmiş, en üst rütbe olan
Orgeneralliğe hasbelkader yükselmiş fakat , Askeri
darbelerden en büyük acıları biz çektik. Yıllarca hapis, işkenceler, alın teri
ile kazanılan servetlerin yok olup gitmesi, yaşadıklarımızdan bazıları.
Bizim asla vazgeçmeyeceğimiz, bugün dahi
mücadelesini verdiğimiz şey, bir gün
herkese lazım olacak olan gerçek
demokrasi ve gerçek hukuk devletidir…
darbeye teşebbüs etmek” , “ Hükümeti
yıkmak” gibi çok ağır ifadelerle suçlanıp, hapse atılırlarken,
saraylarda kendi geleceği için pazarlıklar yapabilen birine “Komutan” denebilir mi?
Gerçek Komutan bu suçlamalar karşısında şunları söylemeliydi;
* “Türk Ordusu geçmişteki
hatalarından ders almıştır. Başında bulunduğum Türk Ordusu artık darbe yapmaz. Bu yapılanlar tuzaktır.
Bu tuzağı açığa çıkarıp, Türk Milletine anlatacağım…”
*Ya da, “Benim Komutamdaki bazı kişiler böyle bir teşebbüste bulunmuşlar
fakat başarılı olamamışlardır. Türk Ordusunun Komutanı olarak hatalı ve suçlu
olan benim.Bir Komutan astlarının yaptığı her eylemden sorumludur. Bağımsız
Türk Yargısına teslim oluyorum ve bildiğim her şeyi anlatacağım, milletimden
özür diliyorum…”
bu iki yoldan birini seçmek olmalı idi…
Bu yürekliliği gösteremeyen kişi, asla komutan olamaz. Olsa olsa,
“Tribün Paşası” olur, onunda
kimseye faydası olmaz. Kendisini o tribüne oturtan kulübün başkanına bile
faydası olmadıktan sonra….
Mercedes”
bir araba hayal etmiş, çalışmış çabalamış ama alamamış. Tesadüf bu ya, vefat
ettiğinde naşını kabristana taşıyan araç, “Mercedes”
marka imiş…
İster misiniz, bizim General’in “Zırhlı
Audi’sinin” son görevi de yükünü,
Hasdal’a veya Silivri’ye arkadaşlarının yanına götürmek olsun…
General’in “Hep başkalarının adamı oldular.
Onurlarıyla yaşayamadılar, onurlarıyla da ölemeyecekler.”
25 Temmuz 2011
Retin-A cream