Bodrum Gündem

BENDEN BU KADAR…

serap-eflanlı-bodrum-gundem-yazilari-1Adına, “aşk” dediğim şeyler yaşıyorum; gözüm hiçbir şey görmüyor, kimseyi dinlemiyorum, dinlesem de anlamıyorum zaten, gemileri yakıyorum, yüreğim ağzımda, aklım havada.

Sıkılıyorum bir sabah ya da akşam ya da günün herhangi bir vaktinde, çekip gidiyorum.

İçiyorum, hem de çok; ya da çok değil de, anlattıklarımla sarhoş ediyorum kendimi; takılıyorum bir konuya, uzun uzun konuşuyorum; sonuçsuz.

Öfkeleniyorum bir şeylere. Nerden bileyim; iş, siyaset, sokaktaki evdeki taciz, insan ilişkileri; uzayıp gidiyor. Söyleniyorum, bağırıyorum avazım çıktığı kadar; nasıl bir öfke topuyum, inanılmaz!

Dönem dönem, bir takım kitaplara ve filmlere takıyorum kafayı; inanıyorum okuduklarıma ve izlediklerime. Oldum sanıyorum kendimi. “Bilgece” konuşuyorum. “Şöyle şöyle bir şeyler yaşıyorum” diyenlere, bir araba dolusu laf edebiliyorum; ben öğrenmiş ve halletmişcesine; “yaşım ve yaşamışlıklarım var” diyerek.

Ağlıyorum dakikalarca iş yüzünden. “Neden kimse işini yapmıyor?” “Neden işlerini zamanında bitirmiyorlar?” “Neden zamanı doğru kullanmıyorlar?” “Neden, neden, neden?” diye hıçkırıyorum; gözlerim kıpkırmızı, sümüklerim aka aka. Derdim, “zaman” nedense.

Hesap kitap bilmiyorum; borçtan kurtulamıyorum. Aybaşında aldığım parayı her gün alacakmışım gibi harcıyorum. Şuursuzum yani.

Sert davranıyorum çoğu duygusal durumlarda, karşımdakine. Sevmiyorum, sevginin dilenilmesini. Sağlamlık, bilgi ve güç arzuluyorum. Buldum sanıyorum, yanılıyorum, hayâl kırıklıkları yaşıyorum; yerden yere atıyorum kendimi. Dilenci sevgili istemiyorum ama seven ben olduğumda, bana kıymet verilsin istiyorum.

Yalan söyleyebiliyorum ya da icâp etmiyor diye düşünerek, anlatmıyorum gerçekleri. “Bu benim ânım, dilediğim gibi kullanırım” diyorum.

Gündüz, gece, hafta sonu, bayram seyran her neyse; kendimi iyi hissetmediğim sabahlarda, sırf ikna edici bir gerekçe bulamadığım için, işime hep gidiyorum. Haaa! Bir keresinde “giyecek bir şey bulamadığım için gitmemişliğim var.” Şaşırdılar bu gerekçeye ama “olduğun gibi gel” diyemediler 🙂

Yıllar sonra bir işletmenin küçük hisseli bir ortağıyken, bir gün düşmüş, bacağıma taş girmiş, hastanelik olmuş, durumu bildirmiştim büyük hissedara (!). Acıdan duramıyor, yürüyemiyordum; öğlen vakti “nedir durumun? aramanı bekliyorum” mesajı geldi telefonuma. “Aranması gereken ben olmalıydım” diye, düşünemeyecek kadar suçlu hissetmiştim kendimi, düştüğüm için 🙂 Bu durum bana bir Cuma akşamüstü, babasının ölüm haberini alan iş arkadaşımız için, Pazartesi sabahı durum toplantısında, “… babası Cuma ölmemiş miydi, şimdi niye yok?” diye soran, “sevgili insanı” hatırlatmıştı…

Zamanla fark ettim ki ben, her haliyle apaçık yaşayan bir ana karakterim. Hayatımdakiler beni, kendi sebepleriyle tanımış, dinlemiş, hoş tutmuş, sırtımı sıvazlamış, sağ olsunlar yârenlik de etmişler. Mahallenin sahip çıkılması, korunması gereken küçük kızı gibi davranmışlar bana. “Aslında iyi insan” bile demişler benim için; ben de sevinmişim, seviliyorum diye. Oturduğum sofralarda, yaşadığım evlerde, gittiğim tatillerde, çalıştığım yerlerde, bir şekilde temas ettiğim insanlara, “oh çok şükür, iyi ki biz O’nun gibi değiliz” duygusu vermişim ve yazık onlar da buna inanmış.

Sizlerden, ne olmalı, ne olmamalı noktasında çok şey öğrendim. Sağ olun, var olun…

Ama ben sizi iyileştiremem; benim yaşadıklarım ve yaptıklarımla, kendinizi aklayamazsınız dostlar… Herkes başının çaresine bakacak artık… Bundan sonra yolunuza, kağnılarla devam edeceksiniz.

 

https://www.youtube.com/watch?v=SpH8l3tzkzs

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.