Bodrum Gündem

BENİM MESKENİM DAĞLARDIR..

09.10.2011
0
A+
A-

Keçi, gösteri sanatlarının tanrısıdır. Dionysos keçidir, doğa tanrısı Pan da keçidir.

Diyor Yüksel Aksu bir söyleşisinde. Çoğu zaman ben de keçiye benzettim kendimi. Atalarım yörük. Belki de ondan. Belki de keçinin inatçı oluşu ve özgürlüğü önemsemesinden. Türk Filmleri Haftasında Sarıkeçililer’i izlerken kimi zaman keçi oldum kimi zaman çam ağacı kimi zaman da kozalak. Bazen de dağda odun ateşiyle yapılan ekmeğin kokusunu çektim içime. Kıl çadırı kurdum. At bindim, yeni doğmuş olan yavrularla oynadım onları öpüp kokladım. Paylaşmasını bilen, şakalaşan, doğayı seven ve mücadele etmesini bilen insanlarla bin yıl öncesini günümüzde yaşadım. Çoğu zaman İskan edemediğim ruhumun çocukluğundan kalan izlerini hatırladım.


Dilimde “Dağlar dağlar.”şiiriyle Kar beyaz filminde buldum kendimi. Hikaye ve şiir Sabahattin Ali’nin. Film Ayran isimli öyküden uyarlanmış. Film kış günü “temiz ayran” diye bağırarak bir güğüm ayranı satmaya çalışan, küçük yaşına büyük sorumluluk yüklenmiş Hasan’ın bir günlük öyküsü yansıyor beyaz perdeye.  Anne şehirde hasta bakıyor. Baba hapiste. Hasan’ın kimsesizliği ve yalnızlığı buz gibi havadan daha soğuk. Para üstü verecek kuruşu yok cebinde. Satamıyor ayranı. Ayakta kalmak için ihtiyaç duyduğu güç ve sevgi hayale dönüşüyor. Dönüş yolu uzun gece Karanlık kurtlar uluyor.“nerede yaşam varsa orada umut vardır” sözü ışık olmaya çalışıyor karanlığa. Annenin “Hasannn” diye haykırması ile sönüveriyor ışık. Ben kapalı salonda üşümeye başlıyorum…


purchase Lamisil

Şiirin mısrası “Başım dağ saçlarım kardır, deli rüzgarlarım vardır.” diyor. Zefir de rüzgar ama ılıman. Aynı isimli küçük Zefir ise sert. Ordu’nun muhteşem bir yaylasında anneannesi ve dedesi ile birlikte yaşıyor. Yiyeceği içeceği eksik değil doğadan sevgi ile besleniyor. Ama babasız. Annesinin başka dertleri var. Zefir anneye aç, anneye hasret. Hep onun yolunu gözlüyor, içine kapanıyor. Küçücük bedeni çelişkilerle dolu, duyguları karışıyor. Gözlediği tek şey doğa. Hissettiği ölüm. Anne ve babam geliyor gözümün önüne. Sanki fırtına kopuyor salonda. Koltukta kalıyorum öylece, kıpırdayamadan,.. 

Cialis without prescription

“Yarini ellere verin, sevdamı yellere verin, yelleri bana gönderin” dizelerini yazmış Sabahattin Ali. Belki   “Aşkın İkinci Yarısı” filmi için de aynı durum geçerli. Hani bazen açıklanamaz, kim bilir “Aşk belki de bilinenden daha fazlasıdır.” Peki Gidişler, kaçmalar, terk etmeler ne için? Ya içki? Neden içilir ki ölümüne? Hastalıktan kaynaklanan acıları uyuşturmak için mi? Ayrılığın tarifi imkânsız acısına katlanma kolaylığı mı? Hayatın zorbalığına, geçmeyen hastalığa başkaldıran bu kocaman yüreğin seçimi nasıl açıklanır? Sevdiğini üzmekten endişe duymak mı? Üstelik Ölüme erken davranmış bütün babaların hatırası varken kalbin en derin köşesinde… Babalık duygusunu da yaşamışken!  Nedeni her neyse en önemli an, sevilen kadının bırakıldığı an mıdır? Perdeden film sonunda yazılar akarken “ayrılıklar da sevdaya dahil ve ayrılanlar hala sevgili” diye düşünmeden edemiyorum…


İncir reçeli filmindeyim. “Bana nefes alan hiç bir şeyi sevme hakkı vermediler, ben de incir reçelini sevdim. İncir Reçeli sendin aşkımm.” Diyor Duygu gözyaşlarıyla. Hayatın kendisi var filmde. Amansız bir hastalık, aşk, nefret, korku, endişe, öfke, yargı, yargılar, hesaplaşma… Replikler çok anlamlı; *** Bedenin bu kadar ucuz mu bilemedim…*** Asıl ucuz olan ne biliyor musun; beş kuruş vermeden savurduğunuz yargılarınız!.. birbirlerine sadece sözcüklerle dokunabiliyorlar ***Sana dokunmak hayatın içinde durup dinlenmek gibi..***Sana dokunmak nefes almak gibi..***Sana dokunmak tüm insanları affetmek gibi…***Sana dokunmak ölüme inat gibi.. Ben insanları arabanın camına vuran yağmur damlalarına benzetiyorum. Bazen bir damla yavaşça aşağı doğru kayarken başka bir damlaya karışıp güçlenerek daha hızlı ilerler. Ben de sana karıştım aşkımm. İnsanlar acımasız, savurgan… Hiçbir şeyin sonu gelmeyecekmiş gibi davranıyorlar. Bir gün şoförün camı açabileceğini hiç düşünmüyorlar. Yaz aşkım, hiç durmadan yaz, birbirlerini anlat onlara. Birbirlerine değerek, dokunarak yaşayabilmenin güzelliklerini anlat. Birbirlerine karışmayı anlat,  yaşatmayı unuttuklarını anlat. En zor anlarda bile hiç ayrılmamacasına tek vücut olabilmeyi anlat…


Bu haftanın Cuma pazarındaki son incirleri ben aldım. Sabahattin Ali’nin şiirinde geçen Şehrin tuzak, insan sohbetlerinin yasak olduğu anlardan biriydi işte… Sesimin duyulmadığı gözlerimin görülmediği bir dağın tepsine doğru uzaklaştım. Bilenler iyi bilir, dağlar çoğu zaman insanın gerçek meskenidir…  buy Ventolin


Hayattan beyaz perdeye perdeden bize yansıyıp iz bırakan tüm filmler için Bodrum Cinemarine ve ekibine “Türk Filmleri Haftası” etkinliği için teşekkür ediyorum. Etkinliğin uzun soluklu olması yükselen bir ivme ile festival ritmini ve etkinliğini yakalaması ise en büyük arzum ve dileğim.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.