Bodrum Gündem

SELAM OLSUN…! Hatice Yücel Bodrum Gündem Yazıları…

Kasım, sevinci ve hüznüyle sonbahara veda ayı. Doğanın bize kızgınlığından mı bizim onu hesaba katmayışımızdan mı ne Bodrum’u sular-seller götürürken koca çınar yapraklarını dallarında tutmazken,  bir bakmışsın Atatürk’ün bembeyaz kasımpatıları patlayıvermiş, öğretmene ulaşsın, barış getirsin diye.

Doğanın deviniminden insan geri kalır mı? O da kışa girmeden nesi var nesi yok toparlamaya çalışmış; aydınlığı yakalama telaşı olsa gerek. Harf devrimi, saltanatın kaldırılması, Atatürk’ü anlama-yaşatma, Lozan Barışı hazırlıkları, Ankara Hukuk Fakültesinin açılması, çocuk hakları, şapka devrimi, öğretmenler günü, kadına şiddete hayır, tekke ve zaviyelerin kapatılması…

Toplumsal kalkınmanın olmazsa olmazları ancak başardığımızı söyleyemem.

Mesleklerimizin temeli olan öğretmenliği isteyerek seçtim, inanarak yaptım, onur ve gururla bitirdim, hala sürdürüyorum da. Verdiklerimi alma ve görme şansına sahip olduğumdan da mutluyum.

Bu yıl beni duygulandıran, o yılların (1970) Mazı Köyünden Bodrum Ortaokuluna gelmeyi başarabilen ve tarih öğretmeni olan Yılmaz Bozkurt’un Bodrum Gündem’de ki (Benim Öğretmenlerim) yazsızı oldu.

Elli (50) yıl öncesinin çocuk belleğindeki izlerini duymak hem iç yakıcı, hem sevindirici. Bu mesleğin güzelliği de yaşam boyu sizi sulayan, nefes aldıran, besleyen öğrencilerinizin olmasıdır.

Farkındayım “Yılmaz gibi”) nice öğrencilerimiz, yaptığımız damla misali dokunuşlarla yürüdü, güçlendi, üretti, başardı, el verdi başkalarına.

Ne yazık ki kaçırdıklarımız, ulaşamadıklarımz, dokunamadıklarımız oldu.  Konum onları sergilemek değil bugün. Kazanabildiklerimizin keyfini çıkartmak istiyorum. Ben de onlardan çok şey öğrendim.  Onlarla büyüdüm, devdim, başardım, onurlandım. Bugün ki deneyimim olsaydı daha çok şeyler yapardık. Onlardan en küçük biz zarar gelmedi, hepsine binlerce teşekkür…

Benim öğrencilerim; ailesini, Atatürk’ü, kitapları, doğayı, öğretmenlerini ve arkadaşlarını sever, sayardı. Birbirimizi tanır ve anlardık. Fiziksel koşullar kötü olsa da içsel zenginlik bize yetiyordu.

Türkçeden “Gençliğe Hitabe” yi ezberlemeden geçmek yoktu.

10 Kasımlarda Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanını dramtize ediyor, Yaşar Kemal’in “Kırmızı Sakal, Topal Karınca” yı sınıf içinde okumayı dört gözle beklerlerdi. Açık Oturumlarda görev alırlar, öğretmenlerine dağlardan topladıkları kır çiçeklerini getirilerdi, ana dillerini de bir o kadar severlerdi.

Onlarda tüketim çılgınlığı “ben” hırsı, marka düşkünlüğü yoktu. Test yarışmacılığı henüz girmemişti hayatlarına. Benim öğrencilerimin kullanacakları kadar defterleri ona güzel yazı yazacakları kadar zamanları vardı.  Ders kitapları kullan-at hiç değildi. Arkasından gelen kardeşi ya da komşu çocuğuna verirdi. Okul onlara göre “sınav” değildi. Öğretmenin paralı ders vermesi yasak ve ayıptı.  İnsana yakışı eğittik onları, beyinlerini kurtardık, çıkmaz sokaklarda bırakmadık.  Balık tutmasını öğrettik, hepsine eşit baktık. Uçabilenlere kanat, yürüyebilenlere ayak, yapabilenlere el, sevebilenlere yürek olduk.

Siyasetçiler korkmuş olmalı ki önce Köy Enstitülerini, sonra Öğretmen Okullarını kapatıp 24 Kasımlarda öğretmenlere sahta övgüler döşüyorlar.

Bu yıl ki Öğretmenler Gününde ayrıca mutlu kılan Konacık’ta açılan Cumhuriyet Halk Evi idi. Eğitimdeki fırsat eşitsizliğini azaltacak, çocukların yeteneklerini yönlendirecekti. O bugüne çok yakıştı. Herkesin yüzünde bu mutluluğu gördüm. Dileğim; açılışa gelen tüm belediye başkan adaylarına ve STK’lara örnek olur. Genç ülke nüfusunun ve göz alan yörelerin böyle kurumlara çok ihtiyacı var.

Aynı Gün Herodot Kültür Merkezindeki Kaymakamlığın ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün hazırladığı (10 Kasım’da dahil) Öğretmenler Günü programında görev alan okullarımız ve öğretmenlerimiz umur oldu bana. Atatürk ve öğretmenlerle ilgili resim, şiir, anı, mektup, fotoğraf dallarındaki yarışmaların sonuçları sergilerle çocuklarımızın zenginlikleri sergilendi. Hafta sonunu test çözmekle geçiren çocuklarımızın ne kadar çok ihtiyacı varmış sahnede görünmeye, şiir okumaya, gösteri yapmaya. Ödül alanların kız ve kırsal kesimden olmaları da düşündürücü. Bu koca eğitim ordusu çağdaş değerlerle donatıldığında ülkeyi göklere çıkartabildiği gibi istediği zaman toprağa gömebilir de.  Korkumuz ve isyanımız da bundan dolayı.

Yaşam hakkından sonra gelen eğitim hakkının en büyük savunucusu öğretmenlerdir. Bizler başöğretmen Atatürk’ün öğretmenleriyiz.  Yolumuz ilim, hedefimiz insan, yönlerimiz sevgi, barış emek…

Bu görevin özrü yoktur. Mum olmak yetmez, elden ele vereceğimiz meşale olalım. Selam olsun bunu taşıyanlara.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. YETKİN AKDOĞAN dedi ki:

    Hatice Hocam selamlar.Özel Emre Koleji’nde öğretmenlik yaptınız mı? Yaptıysanız sizi çok seven bir öğrenciniz. Bu maile dönüş yaparsanız sevinirim. [email protected]