Bodrum Gündem

Aralarından Geçiyorum / Serap Eflanlı Bodrum Gündem yazıları…

Başka anlatıcıların, dinleyenleri neler yazmış acep? diye dolanırken sayfalar arasında, ekranımda “mesajınız var” yazısı belirdi. Defalarca izlediğim ve pek sevdiğim filmin içindeyim sandım birden kendimi. Sevgili anlatıcımdan gelen mesajı, bir solukta okudum ve O’na sormadan, kopyalayıp yapıştırdım sayfaya.

Merhaba 🙂

Sekiz aydır sen varsın ya hayatımda; hiç kimseye bir şey anlatasım yok, güzel’cim. Bazen insanlarla, kendimle ilgili konuşurken buluyorum kendimi; çok uzak, anlamsız ve gereksiz geliyor sesim kulağıma. Hece hece duyuyorum söylediklerimi, aklımın yarısı “… ne ki bu, şimdi?” derken diğer yarısı “… iyi gidiyorsun, devam” diyor. Niye kendini anlatma gereksinimi duyar ki insan? Önce yalnız kalmamak ya da yalnız olmadığını hissetmek, sonra anlaşılmak vonaylanmak, ardından mümkünse sevilmek için. Bunların hepsi, çok gereksiz oysa… Yaşamış olduklarım ve yaptıklarım, bugün ne düşünüp hissettiğim, benden başkasını ilgilendirmez; ayrıca hiçbir duruma da katkısı yoktur. Kabûl görmeye ise, hiç ama hiç arzu duymuyorum.

Şu kadar basit ve net benim için insan halleri. Bir şey yapar ya da söylersin, bundan bir sonuca varılır, sonrasında ne anlatırsan anlat, varılan sonuç değişmez. Durum böyleyken, ne diye anlatırsın saatlerce; “…. aslında ben var ya …” diye? Benim anlattıklarım öylesine kendimden, sert, bencil ve bir o kadar da yukarıdandır ki; inanmazlar bile gerçekte, böyle yaşayıp, düşündüğüme. Ayrıca yaşamış olduklarım da, pek inanılası değildir! “Birini, bir şeyi sevmek, sadece beni ilgilendirir”i, anlatamam insanlara var.

Kedi gibi düşünüyorum; yemeğimi suyumu veriyor, okşuyor seviyor beni; memnunum bu durumdan; bazen ben de O’na kimi sevgi dokunuşları, ısırıkları, mırıldanmaları yapıyorum ama, ikimiz de biliyoruz ki, birgün o beni kapının önüne koyabilir ve ben de onu tırmalayabilirim canının en acıyacak yerinden, en can acıtıcı şekilde. Dolayısıyla tüm “ilişki”lerde haddimizi bilmeli ve ona göre davranmalıyız. Ne kadar basit di mi?

Kendimi, ille de anlatma derdimin olduğu yıllarda, uzun cümleler kuruyordum; zorlanıyordu dinleyenler. Şimdi daha kısa, kesik cümleler kuruyorum. Bırak onaylanmayı, anlaşılmayı; söylediklerimin karşı tarafa, söylediğim çıplaklıkta geçmesi bile mümkün olmuyor. Bir de nedir bu canım, “… ben demiştim…”, “… sen yapmıştın…” nerden bileyim işte “… taaa en başında beyân etmiştim zaten”ler? Hâl böyle olunca, “kendini bilen” bir insan, ne yapar? Susar di mi? İşte, ben de artık öyle yapıyorum güzel’cim. Yine de, arkadaşlık, yarenlik, flörtlük, yakınlık, nerden bileyim işte, hangi sıfatla tanımlanmam gerekirse paydaşlığımı; ortak şehir, ortak mekânlar, hasbelkader ortak siyasî görüş, hayata bakış ve duruş noktasında yakınlık duyduklarıma, hiçbir duygumun, düşüncemin, söze dökebildiğim halini esirgemem.

Neden yazdım bu mesajı? Kendi kendime konuşuyordum günlerdir. İçimde, öküzler koşturuyordu. Nihayet, çayırlarımda otladılar, doydular, sakinleştiler ve ağıllarına döndüler.

Ben de, derin bir ohhh çekip, tam kıvamında bir kahve yapıp, geçtim tuşların başına ve bil istedim, geldiğim noktayı. Belki bir süre, bu şekilde sürdürürüz “ilişkimizi”, ne dersin? Ama ben seni görmeden uzun zaman geçiremem. Çalarım bir gün kapını ya da buluşuruz sevdiğim sahillerin kafelerinin birinde; birlikte susarız olur mu?

…………………….

aralarından geçiyorum
hiç kimse el-ele değil
herkes kendine dönmüş diyorum
bir kaçının içine bakıyorum
hiç kimse kendisiyle barışık değil.
herkese kendini anlatıyorum
kime kendini anlatsam şaşırıyor
kendimi kime anlatacağım şaşırıyorum
hiç kimse ilkin kendisine alışık değil

Özdemir Asaf

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.