Bodrum Gündem

Küreselleşme ve Dil

Küreselleşme ve Dil

Hiçbir dil, zengin bir dil olarak doğmamıştır. Tüm diller çağın teknolojik ve bilimsel ilerlemelerine göre geliştirilerek zengin bir dil haline gelebilirler. Kuşkusuz her dil, zaman içinde değişecektir. Yeter ki bu değişim, o dilin kuralları içinde olsun ve dilin yapısını bozmasın. Zaten bu şekilde gelişen hiçbir dil, küreselleşmeye ve uygarlaşmaya engel teşkil etmez. Çağı yakalamak için de bilim ve teknolojide gelişmiş ülkelerin dilini kullanmak gerekmez. Hele eğitim sistemini çağın gelişmiş ülkelerinin dilinde yapmak hiçbir toplumun çağı yakalamasını ve uygarlığı aşmasını sağlayamaz. Ancak öğrenmede zorluk, zaman kaybı ve toplumun düşünmesinde, algılamada daralma yaratır. Çünkü “dil düşüncenin evidir.”

Öncelikle anadilinde iyi eğitilmiş bireyler, iyi bir doktor, iyi eğitimli bir mühendis yetiştirmek amaç olmalıdır. Eğitim sürecinde de bireylere, bir hatta birden çok yabancı dili, bilim ve teknikte ilerlemek ve gelişmiş ülkelerle iletişim kurmak için ileri düzeyde öğretmek gerekir. Çünkü yabancı dil bir amaç değil; bir araçtır.  Unutmamak gerekir ki hiçbir şey, bir toplum için dil ve kültür kadar önemli değildir. Toplum siyasal ve ekonomik çeşitli sorunlar yaşasa da onlar zaman içinde şöyle ya da böyle çözümlenebilir, bir çıkış yolu bulunabilir. Ama dilinde ve kültüründe bir bozulma bir yozlaşma olmuşsa hele, bir toplumun dili egemen dillerin baskısı altındaysa bu, ne yazık ki güç sezilir. Terör değildir can yakmaz, enflasyon değildir cep yakmaz. Fakat tıpkı insan bedenini sinsi sinsi saran kanser hücrelerinin ölümcül bir hastalık olarak ortaya çıkması gibidir;  bazen geri dönüşü olanaksızdır. Bilmeliyiz ki bir topluluğu ulus yapan, onu diğerlerinden ayıran dili ve kültürüdür ve dil, kültürün aynasıdır.

Neler Ettiriyoruz Neler…

(Aşağıdaki metinde geçen yabancı sözcüklerin yazımı alındıkları yerlerden aynen aktarırmış, düzeltme yapılmamıştır.)

Biletlerimizi çekettiriyor, opsiyon alıyor ya da okeylettiriyoruz. Fönlüyor, şutluyor, duş alıyor, çay alıyor, taksi alıyor, sahne alıyor, yemeğe çıkıyor, drink alırken fondip yapıyoruz. Ba-bayyyy, okey okey ve wovvv… demeye bayılıyoruz. Resim çektirirken cheesss diyor, Fast-foodlarda besleniyor, “tostla beslenip testle eğitiliyor,” Dürümtrak, Mantıhouse, Aşroom, Dürümland’de yemek yiyoroz. Super market ya da hiper marketlerden alışveriş ediyor, shooping centerlerde vakit geçiriyor, Migros’tan közlematik ve lekematik alıyoruz… Emlakçıda okazyonlu studyo daire ve evli arsa (evlenen arsa nasıl oluyorsa?) satılıyor; Bazılarımız rezidanslarda oturuyor, Southsıde, Sunhill, Dream Town adlı sitelerimizde my home, my dream stili, dubleks ya da tripleks villaları morgıç sistemi ile almaya çalışmıştık.  Herbir şeyin Plasmanını yapıyoruz. Şu deyişin güzelliğine bakınız; çünkü “tanıtım”  demek, banal ve basit oluyor.  Çağ atlamak böyle bir şey olmalı. Gazetelerde global sorunları okurken inleri ve outları öğreniyoruz. Full-time ya da part-time eleman arayan şirketlerin ilanlarını okuyoruz. Program menüsüne bakıp tivi’de mega showlar, mega fasıllar ve weekend’leri izliyoruz. Butik mağazalarında damping yapılıyor, saleden giysilerin midılını, sımılını, larcesini seçerken estetik güzellik peşinde koşuyouz. (hem estetik  hem güzellik: okul mektebi  der gibi) Medeniyet uygarlığına ulaşırken bu nüans  farklarını görebiliyor muyuz? Valla şahsen benim kendi fikrime göre bu konunun fizibilitesi şöle: Üniversite kurulan yere kampus diyor, amfilerde ders anlatıyoruz. Yarıyıl sınavı ve yılsonu sınavı değil, vize ve final sınavı yapıyoruz. Berjer koltuklarımıza kurulup zigon sehpalarımızdaki kupalardan neskayfelerimizi içerken, Entivi’den Foks Tivi’den İnter Star’dan,Show Tivi’den  her gün döviz efektini  ve maçın skorunu öğreniyoruz. Savunmaya defans, köşe atışına korner, kaldırıma rofüj,  suyoluna viyadük, yanyola varyant; diyor takım, birlik, bölük, hadi bilemediniz grup, ekip yerine tim kurduruyoruz. Denizbilimine oşinografi, geçmişe özleme nostalji  diyor, Taksim Tünel’de  Metrodan inen yolcuları Finiküler Sisteme bindiriyoruz. Oysaki Almanlar “metro” sözcüğü için kendi dillerinde bir karşılık üretmişler “U Bahn” diyorlar. Biz de “Altulaşım“ diyemez miydik? Anı olsun diye insanlara şilt veriyor, reklamlarda cıngıl çaldırıyor, oyunlarda efekt yaptırıp, rekorları egale ettiriyor, yapıları restore, hastaları rehabilite ettiriyoruz. Bazı milletvekillerimiz, demokraasi, layık, inkilap, Azerbeycen derken bazılarımız vakaaa, birfiil, asarı antika deyip raakip sahalarda yarışıyor. Kimilerimiz iyice incelterek  “dolar ve halk” derken kimilerimiz bastıra bastıra “Türkiya” diyor. The Bosphorus’umuz, Memo’s, Deniz’s adlı gece kulüplerimiz, Paşch’a adlı diskomuz, Cafe Bellamız, Power Ef Em ve Super Ef Em’mimiz var. Bistro resteurantlarda Büfstogonof,mantarlı fleminyon, steak diana, bonfirit yiyor, ödemelerimizi tele-cartla yapıyoruz. Gazetelerde şöyle tümceler okuyoruz:” Sakarya’da ölmüş bir erkek cesedi bulundu. (hem ölmüş hem ceset)” “Öldürülen maktülün cesedi üzerinde yapılan otopside sağ ön göğsünde darp izleri gözlemlendi.” (Maktül=ölmüş demek, ayrıca insanların sağ arka göğsü var mı? Üstelik görülmüyor da gözlemleniyor.) “ Ceset bavul içine gizlendi.” (Ne marifetli ceset bu, gizlenebiliyor, “konuldu” demek istiyor) “Portekiz’in Lizbon başkentindeyiz.(Portekiz’in başka başkenti var mı?) Buna şaşmamalı; çünkü Türkiye’nin başkentini bilemeyenler de var. “Bu tür ameliyatlarda ölüm şansı daha azalıyor. “ (Ölüm şans oluyor) “Ummadığım bir süprizle karşılaştım. (Umsaydı supriz olur muydu?) “ Doğal kaynak suyu” satılıyor. (Yapay kaynak nasıl olursa?) . Köşedeki binada bir yazı, “İzinsiz inşaata girilmez” (İzin almadan nasıl yapılıyorsa?) Televizyonda uzmanlar,” Bol bol meyve, sebze, su tüketin.” diyor. Allah korusun tüketmeyelim tüketmek bitirmek, yok etmek demektir. Sebzeyi, meyveyi, suyu tüketirsek halimiz nice olur. Yiyelim içelim… .Bu arada bir sayın büyüğümüz de şehitlerimize başsağlığı diliyor. Bir başka büyüğümüz de  “İlçemizde kadından muhtarımız var”  diyor. “Demirden kapımız var” der gibi.”  Hayret bir şey değil mi? Bu deyiş de hayret bir şey. İyi bir şey, güzel, çirkin, hoş bir şey olur da hayret bir şey nasıl olur? Yanlış; ama güzel bir söyleyiş, artık alıştık diyenlere: aman bir şey, yazık bir şey, eyvah bir şey, vah bir şey. Bu toplum “dokunmak” eyleminden “dokunmatik, taşıtmatik, bankamatik” gibi türetmeler yapıyorsa, kanımca bu dil, bağımsızlığını yitiriyor demektir. Ama prezantbıl olmalı, ambiyansı yakalamalı, konsensusu sağlamalı, elit olmalı, banal olmamalıyız snopluk etmenin anlamı yok. Rusya Ukrayna karşısında start alıyor, sanatçı klip çekimi için start alıyor, sonra da sahne alacak, Enforme edilen bilgilerle donatılıyoruz. Spesifik konuları konjüktür içinde öğreniyoruz. Vizyonumuz genişliyor, ambiyansı kuruyor, konsensusu sağlıyor, trendi yakalıyoruz. Taymingimiz çok iyi, imaj makerlarımız var. Her şeye “oldu oldu, okey okey, tamam tamam” diyoruz dimi (değil mi). ”Korkunç güzel bir olay “ ve “sizi feci seviyorum “ diyor telefondaki izleyici; sunucu da “Beklemede kalınız, size döneceğiz.”  diyor. Bekleme nasıl bir yer? Orada nasıl kalınırsa? “ Bekleyiniz “ diyemiyor. “Kendinize iyi bakın emi. Bu deyiş, kendinize bakın, kendinizi seyredin demek oluyor. Sağlıcakla kalın ,esen kalın…  gibi nice deyişler artık aklımızın ucuna gelmediği için dilimize gelmiyor.  Toplumca hastayız sanatçının klibine, sanatçının kendisine .”Annem sizin hastanız Esra Abla, bu programa da hastayım.” diyor, genç kız telefonda. The best albümler piyasaya çıkıyor Backgroundu iyi olan kişiler aranıyor. Hızla gündem zaplıyoruz. Yeni haber programları yapan enkırmenlerimiz var. Sunucu “hadi bakalım playliyoruz.” Diyor. Talk showcular, stanapçılar halkı talklatıyor; birileri bunları asiste ediyor. Sitcomlarımızı izlerken sanki biz   gülmeyi akıl edemezmişiz gibi bir yandan da gülme seslerini dinliyoruz… Binlerce radyo yayını var ve bunların birinde genç bir ses yırtınıyor.” Hello Türkiye caaaanım benim….”   ve  programı şöyle bitiriyor: Don’t forget me Türkiye emiiii, ba bay, I love you Türkiyeé …. .

İşte el ağzıyla böyle çorbalar içiyoruz. Yabancı dillerden aldığımız sözcükleri tıpkı burada olduğu gibi hem yanlış yazıyor hem de yanlış anlamlarda kullanıyor; çorbayı üstümüze başımıza döküyoruz.  Keşke tüm bu yazdıklarım “reel bir şey” değil de “This is a gülmece” olsaydı. Ne diyelim güleriz ağlanacak halimize ne ,”Ne Mutlu Türküm” diyene.

Nadiye  Sarıtosun
İTÜ Dil ve İnkılap Tarihi Bölümü
Emekli Öğretim Görevlisi

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.