Bodrum Gündem

Bir defa daha mı? / Can Pulak Bodrum Gündem Yazıları

Şu güzelim ülkede insanca, kardeşçe, huzur ve güven içinde niye yaşayamıyoruz ki?

Nedir bu husumet, nedir emeksiz kazanç gayreti, nedir yolsuzluk ve usulsüzlük fırtınası, nedir cehalete verilen primler, nedir yasaları çiğneme savaşı? Tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden biriydik. Şimdi neredeyse her şeyimizi dışardan ithal ediyoruz. İyi kötü paramız vardı, herkesin kolaylıkla ulaşacağı ihtisas hastanelerimiz vardı. Dünya çapında saygın doktorlarımız vardı. Bugün şehirlerin ulaşılması zor yerlerinde büyük hastaneler yaptık, içinde randevu alacak doktoru zor buluyoruz. Doktoru bulsak, yazdığı reçetedeki ilaçlar eczanelerde yok.

İyi işlemese de bir düzenimiz, pek sağlıklı olmasa da bir sistemimiz, Anayasa’mız, yasalarımız ve güçlü Cumhuriyet kurumlarımız vardı. O halimizle bugünkünden daha iyiydik ve dünyada daha itibarlıydık. Evet 20 yıl önce duble yollarımız, yeterli miktarda alt-üst geçitlerimiz, köprü ve tünellerimiz, göğü delen apartmanlarımız, ikide bir devrilen hızlı trenlerimiz yoktu ama, imkanlarımıza göre kalkınıyor, bütçemize göre gelişiyorduk. Her şeyden önemlisi ayağımızı yorganımıza göre uzatıyor, Devlet Planlamanın onayı olmadan tek çivi çakamıyor, aklımıza eseni yapamıyorduk.

Millet koalisyonlardan bıkmıştı. Bir değişiklik istiyor, güçlü bir hükümeti ve yeni siyasi kadroları işbaşına geçirmeyi arzuluyordu. İlk seçimde bu arzusu yerine geldi ve AKP’li hayata böylece başlamış olduk. İlk yıllarda iktidar iyi gidiyor, kendisinden korkulanları yapmamak için akıllı hareket ediyordu. Nitekim Belediyelerde yapılan hizmetler ve halkın yaşamına sağlanan kolaylıklar, herkesin takdirini kazanmıştı. Ama işin sonrası felaket oldu. Yeni Türkiye yaratıyoruz diye, akla ziyan ne kadar iş ve proje varsa devreye sokuldu. Ordunun vesayetini dağıtıyoruz denilerek, güçlü Türk ordusuna kumpaslarla, iftiralarla büyük zararlar verildi. Yargımız çelmelendi. Detaylara inmek isteniyorum, bunların hepsini birlikte yaşadık. Sonra dindar ve kindar bir gençlik yetiştireceğiz söylemleriyle, milleti ikiye bölmenin ilk provaları yapıldı.

Ardından öylesine büyük bir partizanlık rüzgarı estirildi ki Türkiye’de, devlet kadroları adeta el değiştirdi. Yetenekli, ehliyetli, liyakatli personelin yerine, partizan ve yandaş elamanlar yerleştirildi. Ardından Anayasa peş peşe delinmeye başlandı, Anayasa’ya sadakat yemini unutuldu, Anayasa Mahkemesi kararları bile tanınmadı bazen. Milli Eğitim tepetaklak edildi. Liselerin çoğu imam hatibe çevrildi, her sokağa açılan Üniversiteler nedeniyle yüksek tahsilin kalitesi de iyice düşürüldü. Türkiye’mize yapılan asıl büyük kötülük, dini politikaya iyice bulaştırmak ve laikliği sıfırlamaktı ki, işte şimdi bunun cezasını milletçe ve devletçe çok feci şekilde çekiyoruz.

Yaptığımız ikinci büyük hata, tek adam rejimine rıza göstermekti. Bu rejim (ben yaptım oldu)sistemini getirdi ki, sonucun böylesini bu projenin siyasi mimarları bile tahmin edememişlerdi. Tek adam kafası, Meclis’teki çoğunluğuna güvenerek torba kanunlarla aklına eseni rahatlıkla hayata geçirdi. Olmaz, olamaz denilen her şey kolayca gerçekleşti. İhale kanunu 100 defadan fazla değişti, devlet malları yandaşlara değerinin altında satıldı. Hazine arazileri üçe beşe bakmadan, rant peşinde koşanlar için elden çıkarıldı. Ormanlar madenlere kurban edildi. Zeytinlikler bile madencilere, yatırımcılara açıldı. Nehirler, dereler HES’lere verildi, direnen köylülerin üzerine güvenlik güçleriyle gidildi. Türkiye’nin her yerinden çevre için imdat çığlıkları yükseliyordu ama, oralı olan ve kulak asan kimseler yoktu.

Hangi birini söyleyeyim, hangi bir skandalı anlatayım. Bunları birlikte yaşamadık mı? İslam aleminin lideri olacağız diye, güzelim ülkemizi Ortadoğu bataklığına saplamadık mı? 10 milyondan fazla insanı, sorgusuz sualsiz bu topraklara sokup, demografik bir problem yaratmadık mı? Kürt sorununu çözeceğiz diye, anlamını bilmeden Meğri Meğri şarkılarını teröristlerle beraber söylemedik mi? Sonrasını ne siz sorun, ne ben söyleyeyim…

Tarikatlar, cemaatler, dine bulanmış ve devletçe beslenmiş vakıflar, olmayacak rezaletlere ve skandallara sebep olmalarına rağmen korundular, kollandılar. Beş bakanlığın bütçesinden fazla bütçesi olan ve bu yıl ödeneği yüzde 137 arttırılan Diyanet İşleri Teşkilatı, sanki kendi sorumluluğunda değilmiş gibi, dini rezaletlere kayıtsız kaldı. Camilerimizin siyaset alanı haline getirilmesine göz yumdu.

Bütün bunlar, 20 yıllık siyasi iktidarın yaptığı iyi şeylere de zarar verdi ve artık millet bu iktidarın da değişmesini istiyor. Değişir mi, kolay değil..10 milyondan fazla insana oturduğu yerde, her ay bizim vergilerimizle maaş ödüyor. İstediğini vatandaş yapıyor. Devletin tüm imkanlarını seçimlerde kullanmak için özel kanun çıkarıyor. Böyle bir zihniyet, iktidarı bırakmamak için ne mümkünse yapacak. Kaldı ki, 6’lı masa da pek güven vermiyor, hatta bu görünüşüyle iktidarın elini daha da kuvvetlendiriyor. Ama 6’lı masa, köprüyü geçene kadar HDP ile işbirliği yaparsa durum değişir. Öyle yada böyle… Ben ülkemin zor zamanlarda mucizeler yarattığını çok gördüm, Bakarsınız 6’lı masa kendi dışından öyle bir güçlü aday çıkarır ki, iktidarı hezimete uğratır. Olmaz olmaz demeyin, bal gibi olur.

Olmayacak iş, Anayasa’ya kesinlikle aykırı olmasına rağmen (bir defa daha) Başkanlığa tekrar talip olmaktır.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Nur dedi ki:

    Her kelimesi doğru..kaleminize sağlık..yalnız en sondaki kısımdan ne yazık ki hiç emin değilim 😔Sayın Kılıçtaroğlun’dan vazgeçmedikçe bu iş yatar ve hala israrla olmaya çalışması ve milletinden çok kendi hırsına yenik düşmesi benim gözümden düşürdü 🙄son zamanlarda iyice buk sabuk şeyler yapmaya başladı CHP hiç iyi gözükmüyor bir an önce Meral hanımı,yada Mansur beyi seçip ona göre yola çıksınlar son dakkayı beklemeye gerek yokkk..Sayın Kılıçdaroğlu dürüst ve iyi bir insan olabilir ama bu iş için gerek şeyler yok onun için yine yatar…hep yatmadımı?daha hala israr etmenn anlamını aklım almıyor bu son şansı bu ülkenin…başka olmayacak..zaten bitmiş ,bundan sonra olacakları düşünmek bile istemiyorum 😔Mucizelere inanırmıyım?olsun da inanayım…