Bodrum Gündem

Balkan Naci İslimyeli’nin Retrospektif Sergisi 10 Ağustos’ta

Balkan Naci İslimyeli’nin Retrospektif Sergisi 10 Ağustos’ta

Sanatçı Balkan Naci İslimyeli’nin “Ben” Sanatla 50 Yıl 1972-2022 Retrospektif Sergisi 10 Ağustos – 21 Eylül tarihleri arasında Bodrum Belediyesi Kültür A.Ş. Şevket Sabancı Kültür ve Sanat Merkezinde sanatseverleri bekliyor.

Bodrum Gündem Haber

Bodrum Belediyesi Kültür A.Ş. Şevket Sabancı Kültür ve Sanat Merkezi 10 Ağustos’ta Balkan Naci İslimyeli’nin “Ben” Sanatla 50 Yıl 1972- 2022 Retrospektif Sergisine ev sahipliği yapıyor. Balkan Naci İslimyeli “Ben” Retrospektif Sergisi sanatçının 1972-2022 tarihleri arasında yapmış olduğu eserlerinin başyapıtlarını kapsamına almaktadır. 14 Nisan 2022 yılında dünyaya veda eden, sanat tarihinin ünlü, atılımcı ressamı, enstelasyon Sanatçısı olan Balkan Naci’nin kendi koleksiyonunda seçilerek Şevket Sabancı Kültür merkezinde sergilenecek olan eserleri, Balkan Naci’nin  eşi Sezen İslimyeli’nin katılımıyla Bodrumlu sanatseverlerle buluşacak.

Küratörlüğünü Prof. Dr. Kıymet Giray’ın üstlendiği Balkan Naci İslimyeli’nin “Ben” Sanatla 50 Yıl Retrospektif Sergisi 10 Ağustos Perşembe günü saat 18:00’de Bodrum Belediyesi Kültür A.Ş. Şevket Sabancı Kültür ve Sanat Merkezinde açılışı gerçekleşecek. Retrospektif Sergisi 21 Eylül’e kadar 10:00 – 22:00 saatleri arasında ziyarete açık olacak.

Balkan Naci İslimyeli’nin “Ben” Sanatla 50 Yıl 1972- 2022 Retrospektif Sergisinde;
Bir ev kadınının fotoromanı 1981, Gece yüzleri 1985, Deli Gömleği-Fermanlar 1992, Hiç- adımlar 1996, Suret- 1998, Zamansız-2002, Matah-2006, Tuhaflıklar Tarihi 2008, Makas-Psikolaj 2008, Güneş Saatleri 2008, Karayazı 2009, Sufi 2009, Gölgeler Kenti 2009, Düş Resimleri 2009, Asılsız Gölge 2013, Kara Tahta 2013, Kozmos ve Toz 2013, Bir şey söyle 2015, Tılsımlı Gömlekler 2015, Hatırla 2017 başlıklı sanat dönemler kronolojik bir sistem içinde
Sanatçının en önemli eserlerini kapsamına alacak.

Balkan Naci İslimyeli Retrospektif sergisi ile ilgili Küratör Prof. Dr. Kıymet Giray  yaptığı açıklamada şu ifadeler yer aldı;

“Sanatımı belirleyen üç ayak var:
Varlık, yaşam ve yokluk bilinci.
Bu üç noktayı birbirine bağlayan
yollar üzerinde
yaşadığım serüvenler, karşılaşmalar,
kayıplar ve umutlar.
Kısaca sanat başlangıcı olan ama sonu olmayan
umutsuz bir arayış…”

Balkan Naci

Balkan Naci İslimyeli Retrospektif sergisinin konsepti için derinlemesine insani bir söz, bir kavram aradım. Onlarcasının arasından seçtim “Ben” i.  “Ben”. İnsanın gerçeği. Gerçekliği. “Ben” evrenin içinde insanın varlığının temsilini sürdürme hali.  “Ben” düşünme eylemi, “Ben” felsefenin derinliğinin imgelem gücü, “Ben” varlık ve oluşum. “Ben” insan.

“Ben” insanın, tekilliği, yalnızlığı. “Ben” özün sınırları.  “Ben” baskılara, suçlamalara direnme hali. “Ben” iletişim ve iletişimsizliği insanın. “Ben” bir kavram olarak insanın sürdürülebilirliği. “Ben” kendini kanıtlama hali. “Ben” sanatla bütünleşme çizgisi.

“Ben” Balkan Naci İslimyeli. “Ben” Balkan’ın, tam da kendisi.

Balkan Naci İslimyeli’nin 50 yıllık sanat serüvenin tanımı “Ben”.  Düşündüm de Balkan Naci’yi bir sanatçı olarak tek bir sözcükle tanımlamak gerekseydi bu sözcük kesinlikle “Ben” olurdu. Öyle de oldu.

Çocukluğunun düşlerinde, hayatı tanımaya, kendisini sanatla ifade etmeye karar verdiği anlardan başlayarak Balkan Naci sanatçı olma tutkusunu hissetmeye başladığını anda kendisini “Ben” olarak bulur:

“Sanatı, o sınırsız düş̧ alanını sonuna kadar hayatımda tutmalı ve onun tam ortasında olmalıydım. O zaman görünür dünyada kapatıldığım yer neresi olursa olsun oradan kaçabilirdim; dosdoğru kendi ülkeme. Ben o gizli ülke içinde dolaşıp dururken dışarıdan nasıl göründüğümün farkında değildim. Ama insanların yaklaşımlarımdan yavaş̧ yavaş̧ dünyaya göre ne olduğumu da kavradım. Onların gözleri soru, kuşku, yadsıma, kınama doluydu. Hep bir ağızdan soruyorlardı sanki: “Nesin sen?” Onlara ne olduğumu göstermem gerekti. Ve böylece saflar belirdi, ben yerimi ve gardımı aldım.”

Özgür ruhu, dünyaya geniş bakış açısı, savunma mekanizması ve temel bilgi zenginliği, felsefesi ve özgüven duygusu ailesinin Balkan kimliğiyle örtüşmektedir. Osmanlı’nın kıymetli toprakları Balkanlar’dan, İslimye’den İstanbul’a göçle taşınan ailesinin kültürlü ortamında, kitaplar arasında, sanatla iç içe yaşayan bir aile ortamına doğmuştur. Gözlerini Adapazarı’nda açar dünyaya. Doğayı, insanları hayatı bir çocuk olarak bu coğrafyada algılar. İlkokul’u da bu ilde okur. Nüfus Müdürü olan Babası Tekirdağ’a atanır. Coğrafyası değişir, çevresi, arkadaşları da farklılaşır. Yeni bilgiler ve görgüler girer hayatına, Önemlisi, okuyan ailesi gibi o da sürekli okumaktadır. Ege’nin verimli ve sıcak toprakları ve antik kültürüyle, babasının görevi nedeniyle gittikleri Aydın’da tanışır. Balkan Naci İslimyeli, karikatür çizen babasının, yaşamı ironik bir yaklaşımla, gülümseterek eleştiren sanatçı oğlu olarak, kendi dünyasının merkezinde  özgüvenli, özgür, doğal olarak da “başka” kimliği ile yetişir.

1967 yılında İstanbul’dadır. Bauhaus örnek alınarak, Prof. Dr. Adolf G. Schneck başkanlığında, özel olarak seçilmiş̧ olan uzman öğretim elemanlarıyla, Beşiktaş̧ Dolmabahçe Sarayı Baltacılar Dairesi olarak bilinen binada öğretime başlamış̧ olan Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda, çağdaş bir öğrenim sistemi içinde öğrenime başlar.  

1960’lı yılların genç öğrencileri gibi, kapitalist birçok ülkede ve özellikle ABD’de sisteme aykırı hareketleriyle ön plana çıkan Hippilerin  özgürlükçü ve antimilitarist akımlar içinde bulunduğu dönemde, tüm dünyada esen özgürlük akımından ve savaş karşıtlığı sosyal direnişlerden etkilenir. 68 kuşağını başlatan olayların ilki Fransa’daki Sorbonne Üniversitesinde meydana gelen öğrenci isyanı olur. Bu bağlamda Latin Amerikalı devrimci Ernesto Che Guevara’nın La Higuera’da yakalanıp 9.Ekim.1967 tarihinde Bolivya Ordusu’nun elinde öldürülmesi de 68 kuşağını olaylarının başlangıcına neden olarak gösterilebilir. Balkan Naci İslimyeli, dünyada ve ülkemizde 68 gençlik olayları başladığında İstanbul’dadır. Gençtir,  öğrencidir, özgürlüğü savunmaktadır.  Döneminin gençlik ruhu içinde, Dev-Genç’in Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu sorumlusudur. 1971 yılı muhtırasının ardından o da birçok genç gibi, o da tutuklanır. Dört ay Maltepe Cezaevi’nde kalır. Hayatının her aşamasında yaptığı ve yapacağı gibi, bu dönemini de, acıları, direnişleri, haksızlıkları, yaslarıyla resimleyeyip belgeleyerek sanat eserine dönüştürür, sergileyerek toplumla yüzleştirerek paylaşır ve bu dönemi noktalar.  

Balkan Naci İslimyeli, öğrenciliğini tamamladığı fakültede 1973 yılında Devlet tatbili Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda asistan olarak işe başlar. 1974 yılında sanatının ilk dönemi olan Suya Yazılmış Şeyler serisi ile bellek kavramını sorgulamaya başlar. Unutularak ya da unutturularak yok olmaya yüz tutan, acıları, sorguları, diyalogları ve özgürlükleri çizerek silerek ve tekrar çizip silerek su üstünde tutmaya çalışır.  

1975 yılında, o da Tatbiki’li genç sanatçıların yurt dışına öğrenimlerini pekiştirmek için ilk adımlarını attıkları, dönemlerinin uluslararası tanınmış sanatçılarının yaz atölyelerinde dersler verdikleri Avusturya’da,  Salzburg Yaz Akademisi’ndedir. Salzburg Yaz Akademisi sanatın tarihinin zengin geçmişine ve çağdaş kavramların sanatla buluşmasına açılan yeni kapılar olarak estetik değerlerini yüceltirken özgürlük duygusunun erdemini yeniden yüreğinde canlandırarak pekiştirir.

Suya Yazılmış Şeyler serisini Bir Yıkımın Mimarisi serisi izler. Benim Balkan Naci İslimyeli eserleriyle ilk tanışmamdır Bir Yıkımın Mimarisi Sergisi. Öğrenciydim. Sanatın tarihini okuyordum. Balkan Naci’nin kavramlara siyah beyaz çizgilerle nasıl yön verdiğini, figürü olayın içine, çizgilerin ve gölgelerin arasından sıyırarak yalın bir dille nasıl kompoze ederek yereleştirdiğini, böylece tematik hikayenin belleğini, zamanını ve mekanını özgürce sorguladığını o zaman fark ettim. Yıllarca sürecek Balkan Naci’nin insan gerçeğinin sürgün hali, yalnızlığı, tekilsizliği, uyumsuzluğu üzerine yarattığı farklı temaların özünü düşünerek kendi kendine sosyal sorgular açtığı, bellek kayıtları olan dönemlerini, takip etmeye başlamak serüvenim böyle başladı. İlgi alanıma giren sanatçılar arasında yerini aldı.

Balkan Naci’nin insanı, insanlığı tekilsizliği sanatla sorgulamak eyleminin yolu 1980 yılında  Rönesansın merkezi olan ve  sokaklarında, caddelerinde Leonardo, Michelangelo ve Raphael’in eserleriyle adım adım yaşadığı dünya sanatının odak noktasına açılır. Zamanın anlamının sanatla bütünleştiği, 15. Yüzyılıdan başlayarak zaman, mekan, insan ve sanat izlerinin özenle koruyarak 20. yüzyılın kültürüyle yaşamaya devam eden Rönesan kentinde, sanatı ve insanı ve belleğin önemini, değerini yeniden özümser. 1980’li yıllarda Balkan Naci, eserlerinin arasına Floransa izlekleri olam mesenleri ve resim simsarları olan aracıların temsili olan Sahipler serisini kazandırır. Sanatın yüzlerce yıllık geçmişinin merkezinde, sanatçılarla mesenler arasında gidip gelerek yaşamlarını kazanan aracıların eleştirel kompozisyonları olan Balkan Naci resimleri, Rönesans resminin klasik portre geleneği, renkleri ile Michelangelo Merisi da Caravaggio’nun ışıklarıyla Rönesans resim sanatı tarihi belleğine  göndermeler yapar.

1984 yılının Gezginler ve Gece Yüzleri ve 1988 yılında başlayan Pentimentolar serileri, insanın ve insanlığın korkularını, yalnızlığını ürkek sevgilerinin tematik kompozisyonları olarak; sahici, içten, korkusuz ve sorgulayıcı Balkan Naci duyarlığının eserleridir. Korkusuz tanımı, Balkan Naci’nin insanın insan üzerine yığdığı korkuların karanlıklarını, sanatla aydınlatarak korkulardan arındırma halidir.

Balkan Naci İslimyeli, dünya sanatının merkezinden 1950 yılından sonra modern ve çağdaş sanatın kuramlarının örneklerinin verilmeye başlayarak yeni sanat merkezi iddiasının marka müzeleri, marka sanatçılarının merkezi olan Amerika’ya 1989, 1990 ve 1995 yıllarında yolculuk yapmaya başlar. Yeni estetik oluşumları, sanatın tuvallere de sığmayan, taşarak mekânlara dağılan yenilikçi, deneysel eğilimlerini inceler.  

Benim değerlendirmelerime göre, Amerika’da gezdiği müzeler, verdiği dersler, edindiği dostluklar, sanatın içinde aldığı nefesler Balkan Naci’nin sanatının en önemli niteliği olan deneyselliğini ve onun düşünce platforunun sanat eserine dönüşüm serüveninin heyecanını pekiştirir. Hayatının merkezi olan “BEN” kavramını belirleyen özgür ve özgün kimliğinin temsili olarak yaptığı kompozisyonlar, entalasyonlar, yeni sanat eserleri, farklı düşünceler, farklı formlar, farklı malzemeler ve farklı  estetik yargılarla, Balkan Naci eserleri ve serilerine dönüşür. En önemlisi, bir sanatçının yaşadığı dünyayı ve coğrafyayı, nefes aldığı doğayı,  toplumun bir parçası olarak kendisini, çevresini ve geçirdiği hayatın ayrıntılarını algılamasının, gözlemlemesinin sanatın asal gerçekliği olduğu savının Amerika’nın özgür topraklarında gelişen özgür sanat hareketlerinin de gerçekliği olduğunu keşfetmesidir.

Çocukluğundan başlayarak hayatının evrelerini, değişimleri, değişmezler, baskıları, tutkuları, özgürlükleri ve alışkanlıkları,  yalnızlıklar ve tekilsizlikleri,   özendirilen tüketim dünyasını ve moda kavramını, sonuç olarak da derinlemesine insanı ve yaşamın gerçekliğini sorgulayan deneysel, çağdaş, yenilikçi ve yalnızca kendisi olan eserler vermek kararı pekişir. Sanat yolculuğunun olgunluk döneminin eserlerini yaratmaya başlar. Sanatçı duyarlığı, estetik değerleriyle adım adım izler yaşadığı toplumu ve kendisinin, çevresinin hayatını.

Hayatının vazgeçilmez alışkanlığı olan yazı, bir anlamda Balkan Naci Kaligrafisi, Sonra da eğitim modellemesi olan insan dokusu yaratma eylemi olarak Kara Tahtalar serisi işte  bu deneysel tutkunun sonuçları olan eserlerdir. Kara tahta üzerinde ders için, derse göre değişen standart aletler,  tahtadan yapılmış geoemetri dersi formları, tebeşşirler, öğrencilerin standart kara önlüklerinin üzerine takılan bembeyaz yakalar. Kırmızı başarı temsili ayrımcı kurdeleler. Formalarla, dersliklerde sıralarla forma giren öğrenciler. 

Hava Su Toprak Ateş serisi eserleri 1989 yılının en önemli sanat etkinlikleri arasında yer alır. Çünkü, Balkan Naci, doğa ve doğanın bilinçsiz yok edilişine dikkat çekmektedir. Doğanın ölümünün insanın ölümüyle özdeş ve eş zamanlı olur gerçekliğini sarsıcı bir serinin segisiyle vurgular. Balkan’ın derin felsefesi, düşünsel ve eleştirel gerçekliği ile  özünde insanın değerlerini önceleyen şaşırtıcı sanat performansına dönüştürür. Bir sanatçı olarak Balkan’ın düşüncelerine kulak verelim isterseniz:

“Bizi var eden güçler aynı oranda bizi yok edebilirler. İnsanoğlunun bu güçlerle karşı karşıya gelmesi, üstelik bunu medeniyetin göstergesi gibi sunması bize ne kazandırdı. İnsanın sınırsız kibri ve küstahlığı dünyayı ağır bir yıkıma sürükledi. Gerçekte tapılacak güçler varsa onlar… Hava, Su, Toprak, Ateş , yaşamın yapıcı ve koruyucu güçleridir. Ben doğa aşığı, pagan ruhlu birisiyim. Bizden uzaklaşan doğanın yarattığı yalnızlığı etimde hissediyorum. O yüzden yaşam terbiyesini, doğaya ve onun nimetlerine saygıyla geliştiren Uzakdoğu kültürlerine hayranım.. Ancak bir doğa resmi içinde ne kadar küçük birer canlı olduğumuzu ve faniliğimizi hissedebiliriz. Kozmos içindeyse bir toz zerresinden daha önemli değiliz. “

Balkan Naci islimyeli, 1991 yılında, ilk insanın dünya üzerinde var oluşunun zaman sınırının ancak yazıyı keşfetmesinden sonra, Neolotik çağda başladığını, varlık olmanın kalıcılığının ancak yazıyla başlayıp yazıyla devam ettiğini, yazısız dönemlerin “hiç” olduğu gerçekliğini   İz başlıklı sergisiyle vurgular.

Kuşkusuz bu seride yer alan eserleri de  Balkan Naci’nin hayata dair dikkat çekmek istediği insani ve dünyevi gerçeklerle bizi yüzleştirmesidir. Yüz insan bedeninin varlığının kanıtı, kişiliğinin tanımı, kimliğinin göstergesidir. Yüz olmadan beden bir “hiç”tir. Kendini tanımlayamaz, anlatamaz, duygularını, düşüncelerini açıklayamaz. Yüz güzelliği ile yazının güzelliğini eş tutar Balkan Naci. Kaligrafi yazının anlamı olmanın ötesinde sanata dönüşmüş tasarımıdır. Yüz ve kaligrafi, iki güzel, iki farklı ancak aynı anlamı ifade eder. Arınmış anlamı. Varlık ve var olmaktır.  İki ayrı, fakat asal olarak varoluş imgesi yüz ve kaligrafi. Ayrı ayrı ve ancak aynı anlamlarda birleşen insan kavramının asal simgesidir her ikisi de.  Balkan Naci’nin İz seisinde alın yazısı deyişiyle bir arada tasarladığı yüz ve yazı bileşkesi insanlık tarihinin özetidir aslında.

Deli Gömleği adını verdiği eserleri, 1990 yılında New York’da Üniversitede gösterime giren bir serisidir Balkan’ın. “BEN” tanımı “insan” olan Balkan’ın insanlığa giydirdiği akıl gömleğidir Deli gömleği Serisi.

Deli gömleği sanıldığı gibi bir kısıtlama, baskı, tekillik, sıradanlaştırma, susturma alanının tanımı ve temsili değildir Balkan Naci düşüncesinde. İçine sığınılan bir büyük özgürlük alanıdır. Neyin nasıl baskılandığını, insanın neden, niçin sıkıştırılıp belli kalıplar içinde biçimlendirilmeye çalışıldığının derin sorgusudur. Düşündürücü, düşündürürken sorgulayıcı bir ironik yolculuktur. Tek tip baskısına karşıt olan aykırı olma özgürlüğüdür. Susukunluk karşısında atılan özgür çığlıklardır. Kimin akıllı, kimin deli olduğu tartışmasının tetik noktasıdır. Deli Gömleğinin içine gizlenmiş olan yalnızca bedenidir. Gerçeği ve gerçeklerin aynası olan yüz ironik olarak izleyiciyi dikkatle, biraz da alaycı izlemekte ve kimin daha deli olduğunu sorgulamaktadır.

Balkan Naci’nin Suç adlı enstalasyonu, kavramı, tasarımı ve uygulamasıyla da döneminin öncüsüdür. Sırasıyla, daha ilkokuldan başlayan suç mekanizmasını, sorgu türleri çekmecelerinde kayıt alanında tutulan dosyalarıdır. Durmadan yazılan suç raporları, Lady Macbeth’in tiradına gönderme yapmaktadır. Çağdaş bir video/enstalasyın tasarımı olarak Balkan’ın tekil olan sanatçı kimliğinin özgün kanıtıdır Suç serisi tasarımı olan enstalasyon/video eseri.

Balkan Naci, Söz serisinde,  sergi duvarını bir bordür olarak dolaşan tümcelerle yaşamının felsefesi olan sözleri sıralar. Balkan’ın, Suret serisinin resimlerinin alt bölümlerine tutuşturulan tümceler açıklar yapmış olduğu resmin hikâyesini, Suç serisi resimlerinde Balkan, yara bantlarına yazılmış sözcüklerle suç türlerinin zaman, coğrafya ve bulunulan konumda,  geçici ve değişken olma halini belirler.

Hatırlama, Tophane- i Amire’nin taş duvarlarında yankılan Balkan Naci sanat serüveninin söylemidir. Youtube’dan kendi anlatımıyla izlemelisiniz bu serginin nasıl tasarlandığını. Dönemlerini, eserlerinin sergi salonunda nerede ve niye o noktay yerleştirilip sergilendiğini. Ne zaman ve hangi insani değerlerle bu eserlerin yapıldığını, yaşamını, dünyayı nasıl eserlerine sığdırdığını Balkan Naci’nin video anlatımıyla dolaşarak gezmelisiniz Hatırla sergisini.  

Ben, Balkan’ın neden farklı, neden çağdaş, neden çok özgün ve gerçek bir sanatçı olduğunu onun hayatının evreleri olan eserlerini tasarlarken yaşadığı tiitiz çalışmalarla gözlemlerini, felsefesini, bilgilerini ve gördüklerini, sanatın tarihinin izlerinde gezerek, sadece kendi olma erdeminde gizli olduğu gerçekliğiyle açıklıyorum.  Bu bağlamda bütün serilerini tekrar gözden geçirerek, Balkan Naci tekliğine, sanatçı olarak tekilliğine ve özgünlüğüne önem veriyorum.

Makas Serisiyle devam edelim isterseniz. 2008 yılında yapmış olduğu; Diriler, Kapılar ve Ölüler olmak üzere üç bölümden oluşan bir seri. İnsanın iç dünyası kavramı, bedenin iç dokusuyla fantastik Balkan Naci kompozisyonlarına bakalım sorgulayarak. Bedenin içini resimler Balkan bu eserlerinde. Örttüğümüz örtüştürdüğümüz tutkularımız, tabularımız, korkularımız bedenin içinde organlarda tutsaktır. Ya da organlar bu dürtülerle tutsak edilmiştir bedenimiz içinde. Geçirgenli gerçeklik, ikircikli felsefi bakış açısıyla Balkan Naci’nin tuvallerinde biraz ürkünç biraz da ironik olarak yerlerin almıştır.

Bilgisayar ortamında fotoğrafın tuvale yansımasıyla elde edilen 90×120 cm, 90×140 cm gibi boyutlarda, otuz dört tuvalden ve her tuvale eşlik eden birer cümle alt yazılardan oluşan Suret serisi, 1998 yılının Balkan Naci eserleridir. Hayallerle birleşen düşün dünyasının kurban etme kavramını sorguladığı bu kompoizsyonlar onun pür ve katışıksız Balkan Naci olan sanat anlayışının göstergesidir.  

Déjà Vu serisi is,  yaklaşık olarak otuz adet eserin yanyana gelmesidir.  Fotoğraf-tuval üzerine yağlı boya tekniğiyle yapılan bu dizideki yapıtlar 100×120 cm, 120×140 cm boyutlarındadır. Hristiyan ikonografisinin gizli resim dilini kullanıldığı fotoğraflardan oluşan Déjà Vu serisinde de, tekrar tekrar aynı şeyi görme sanrısından yola çıkan Balkan Naci, toplumsal bellek, beden, nesnellik, günlük yaşam ve müdahaleleri ve kısıtlamalarını, Sigmund Freud’a ve kollektif bilince metaforik göndermeler yaparak sorgular.

Matah Balkan Naci’nin tüketim dünyasının feyk ikonlarına yaptığı derin ve anlamlı bir göndermedir. Mahmutpaşa ve Tahtakale’nin ilk hecelerinin bileşkesi olarak Matah, sözcük anlamıyla tamamen örtüşen bir kavram olarak Balkan Naci’nin 2006 yılının seri işlerine belirlediği konsepttir.

Balkan Naci’nin yaşamın kesitleri içinden ironik bir bakış açısıyla algıladığı, yalnızca giydiği, kuşandığı, taktığı markalar kadar önemli olduklarını düşünen, başka hiçbir özellikleri olmayan,  sanal çevrelerinin içinde sanal ikonlar olarak çok önemli olduklarını  farzeden insanların sığ dünyasına yaptığı esaslı bir göndermedir.  Marka ikonlarının küçümsediği, ucuz giysi pazarları, tahtakale dükkanları, Mahmutpaşa sokaklarını dolduran basit, ucuz ve alalade giysiler, takılar, kumaşlar  ve herhangi bir şey olan materyellerle giysi tasarımları gerçekleştirir. Balkan Naci, sanatçı olarak estetik duyarlığının süzgecinden geçirerek gerçekleştirdiği bu giysi tasarımlarını, hiç önemi olmayan, plastik, içi boş konu mankenlerine giydirir. Matah serisi sergilendiğinde şok etkisi yaratır. Balkan Naci’nin tasarımları, sanatçının eleştirel bakışlarla sorguladığı moda ikonlarının bile olağanüstü ilgisiyle karşılanır. Tüketimin içi boş dünyasını ironisini, sanatın tarihine taşır.

Balkan Naci İslimyeli’nin sanata adanmış 50 yılı, tamamen dünyaya, insana ve ülkemizin tarihine odaklı bilgiler, okumalar, gerçekler, anılar, bellek, felsefe ve estetik derinliklerle dolu bir sanatçının hayatıdır. İnsana ilişkin yaşanmışlıkların, zamana ilişkin belleğin, görme, algılamalardır. Yüzleşen gerçeklerin sorgulama evrelerinden geçirilerek, her seferinde yepyeni formatlar, atılımcı ve deneysel kompozisyonlar olarak sanat eserine dönüşmesidir. Yalnızca Balkan Naci’nin kendisinin temsili olan sanat eserlerine evrilmesidr.

Kuşkusuz bu kapsamlı katalog, Balkan Naci için yaptığım araştırmaların yalnızca bir kısmını içermektedir. Daha yapılacak epey okuma, eserler hakkında belirlenecek bir hayli felsefi düşünce, söylenecek çok söz var. Zamana bırakarak katalog yazımın son sözünü Balkan Naci’ye vermeliyim:

“Kendimi hatırladığımdan beri sanki benim de bilmediğim gizli bir işle görevlendirilmiştim. Çocukluğun hayata saldıran coşkulu ve değişken ilgileri içinde  bunun ne olduğunu çıkaramıyor, bilmediğim o gizli şeyi kimselere söyleyemiyor, ama ağırlığını artan bir yük gibi gizlice omuzlarımda taşıyordum… Sanat yaşamım, dünyanın bu en güzel kentinde, insanlara üstünde yaşadıkları, ellerinde tuttukları ama göremedikleri şeyleri göstermekle geçti. Yeni olana hep inandım. Yeni ve taze olanın dirimsel gücüne. Ama belki bundan da çok yeninin içindeki eskiye ve belleğe inandım. Her zaman, her şeyin duygularımın hızına göre çok ağır cereyan ettiği bu coğrafyada, keşfedebilmenin, yeniden yaratabilmenin gücüyle ayakta kaldım ve üstümü tozla örtmeye çalışan her şeye direndim”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.